Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Tarih! Sahaflar Çarşısının velisi, delisi, kedisi hiç eksik ol­maz. Çarşının hemen yanı başında yer alan Beyazıd-ı Veli türbe­si, mistik havasıyla bu köşeyi manevî bir atmosfer içine alıyor. Delisine gelince, bunların da sayı itibariyle hayli kalabalık oldu­ğu biliniyor. Sözü uzatmaya ne hacet, sahaflar çarşısını ziyaret edenlerin büyük bölümünü kitap delileri oluşturuyor. Unutma­dan söyleyelim; kedilere muhabbet besleyenlerin çoğu da işte bu kitap delilerinin arasından çıkıyor.

Bir gün, kıdemli sahaflardan İbrahim Manav Beyin dükkâ­nında otururken böyle bir kitap ve kedi muhabbetine şahit ol­dum. Dükkânda bulunan ve konuşmalarından kitap meraklısı olduğu anlaşılan bir zat, ayrılırken cebinden çıkardığı on milyo­nu İbrahim Bey’e uzatarak “Lütfen bununla şu kediye yiyecek bir şeyler aldırın!” dedi. İbrahim Bey de parayı çırağına verip denileni yapması için tenbihte bulundu. Bu arada ben de hemen söze karıştım ve “Alman yiyecekleri kediye verirken İsmail Sâib Efendi’nin mübarek ruhuna Fâtiha okumayı da unutmayın!” de­yip yakın tarihimizin en büyük kitabiyyât âlimini ve onun kedi­lere duyduğu sevgiyi hatırlattım.

Kitap ve kedi muhabbeti devam ederken içeriye bir profesör girdi. İbrahim Bey, tezgâhtan çıkardığı yazma ve matbu Kur’an-ı Kerimleri bu hat hocasının önüne serdi. Bu arada, çok güzel bir hatla yazıldığı halde ketebesi olmayan, dolayısıyla hattatı bilin­meyin Kelâm-ı Kadîmlerin varlığından bahsetti. Hat hocası ce­vaben, “Eskiden öyle usta hattatlar vardı ki, hat sanatının şahe­seri sayılacak nice Kur’an-ı Kerimler yazdıkları halde büyük bir tevazu örneği sergiliyorlar, imzalarını atmıyorlardı. Böyle bir şe­yi edebe aykırı görüp Allah’ın kitabında benim adımın ne işi olabilir diyorlardı” şeklinde konuştu.

Bu incelik, bu zarafet, bu hassasiyet doğrusunu söylemek ge­rekirse beni çok etkiledi. Kur’an’a hizmet eden ellere, onu oku­yan dillere ne mutlu demekten kendimi alamadım.

Kitap meraklıları hakkında konuşmaya devam eden İbrahim Bey bir ara sözü “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi”ne getirdi ve yakılan kitaplardan bahsetti. Bu önemli tarih kitabının meyda­nın orta yerinde nasıl ve kimler tarafından yakıldığını uzun uzun anlattı. Böyle bir facia hakkında daha önceden bilgim ol­duğu için fazla şaşırmadım. Olayı birkaç cümleyle şöyle özetle­yebilirim:

Büyük tarihçimiz İsmail Hâmî Dânişmend Bey’in dört ciltlik “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi” adındaki muazzam eseri, zannedersem ellili yılların ortalarında, Atatürk’ten bahsetmiyor gerekçesiyle Beyazıt Meydanında yakıldı. Bu çirkin olay o za­manlar büyük bir yankı yaptı. Ve kültür dünyamızın koca bir ayıbı olarak tarihe geçti. Yanılmıyorsam doksanlı yılların sonuna doğru, bir gün, İsmail Hâmî Dânişmend Bey’in, Beşiktaş Serencebey’de oturan eşi İclâl Hanımı ziyaret etmeye gitmiştim. Hanı­mefendi yan odalardan birinden getirdiği bir cam kavanozu gös­tererek, “İşte İsmail Hâmî Bey’in yakılan kitabının küllerinden bir numûne!” dedi. Bu korkunç manzara karşısında büyük bir dehşete kapıldım. Yakıcılara, yıkıcılara bir kere daha lânet et­tim.[1]



[1] Bu olay hakkında daha ayrıntılı bilgi almak istiyorsanız, adı geçen eserin baş ta­rafındaki Tahsin Demiray imzalı yazı ile dördüncü cildin sonundaki notu oku­manız gerekiyor.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi