Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Muzaffer Ozak’ın dükkânı bir nevi tekke misali, zikir seslerinin yanı sıra, sohbet sesleriyle de yankılanırmış. Amerikalı, Avrupalı, her kesimden ziyaretçi gelirmiş o küçük mekândaki sohbet meclislerine.

Sevginin kokuyla başladığı düşüncemden hareketle, insanın kitaplara olan sevgisi, kitap kokusuyla başlıyor. Sayfalarını karıştırdıkça, kitabın kendisinde bıraktığı heyecanı ile. Bazen bir kitabın ismine kandığınız olur, bazen içindeki bir cümleye. Kıyamayıp çizemediğiniz satırlar olur. İstanbul için, Sahaflar Çarşısı, daha çok Cağaloğlu’nun sokakları, Kadıköy kitapçıları arşınlanır kitapseverler tarafından. Dönemin sahaflarında olduğu gibi sohbetler yaşanmaz bu kitapçılarda. Çoğu kez kitapçı, sattığı kitaptan bîhaberdir. Bizlerin1 yetişemediği sahaflıktan bahseder büyüklerimiz. Sattığı kitabın konusu hakkında bilgi sahibi olan, literatüre, Osmanlıcaya, Arapçaya hâkim, yazma eserlere kıymet veren, sohbetine doyum olmayan sahaftan. Kitabın değerini bilen, okuyucusunu seçen, fiyatı konusunda pazarlık yapmayan… Sobasız, kapısı açık dükkânlardaki naif sohbetlerden, öğrencisinden, üstadına kadar herkesi ağırlayan Sahaflar Çarşısı’ndan. Sahaf esnafının, hemen kapı komşusu olan Kapalıçarşı esnafıyla bir uzaklığı vardır. Kapalıçarşı, hemen alt tarafında Mahmutpaşa ve Borsacılar ile yoğun gürültü ve ucu bucağı olmayan ticaretin döndüğü mekânların tersine Sahaflar Çarşısı, maddiyattan arınmış, hırs peşinde koşmayan gözü tok esnafıyla, farklıdır.

“Şeref-ül mekân bil mekîn» sözüne uygun olarak, mekânın şerefi içindeki kişilerle manâ kazanır. Önceleri Kapalıçarşı’nın içindeki, daha sonra ise bugünkü yerine taşınan Sahaflar Çarşısı da değerli sahaflarıyla gönlümüzde yer etmiştir. Sahaflar Şeyhi Hacı Muzaffer Ozak’ın dükkânı Sahaflar Çarşı’sında önemli bir yer tutarmış. Sahaflık mesleğinin diğer üstadları Rahmetli Raif Yelkenci, Raşid Efendi, Hulusi Bey ve oğlu Ekrem Karadeniz gibi Muzaffer Ozak da kitabı çok parası olana değil, ehline, ona çok ihtiyacı olana satarmış.

Sahaflığı Karagümrük Kefeli Camii İmamı Şakir Efendi’den öğrenen, 40 yıllık sahaf olan Muzaffer Efendi, okurlara bazen kendisi kitap önerilerinde bulunurmuş. Muzaffer Efendi, “sahaf” ve "suhuf" kelime­lerinin dini bir özellik taşıdığını nakleder. Sahaf, eski kitapları, daha çok yazmaları yakından tanıyan, kitabiyat ilmine yakınlığı olan kimse demektir. Ozak, "biz öyle kitaplar satmışızdır ki, alan kişi o kitabı göğ­süne bastırıp sabaha kadar öyle yat­mıştır." diyerek sattıkları kitapların önemine değinir.

Muzaffer Ozak'ın dükkânı bir nevi tekke misali, zikir seslerinin yanı sıra, sohbet sesleriyle de yan­kılanırmış. Amerikalı, Avrupalı, her kesimden ziyaretçi gelirmiş o küçük mekândaki sohbet mec­lislerine. Konular dağınık olur, bir yandan Balkan Savaşları, bir yandan İslam tasavvufundan bahsedilirmiş. Bu doğaçlama sohbetler genelde dünün insanına duyulan özlemle sonlandırılırmış.

Muzaffer Efendi 1916 yılında, İstanbul'da doğmuştur. Muzaffer Efendi'nin babası Hacı Mehmet Nuri Efendi, II. Abdulhamid Dönemi'nde huzur dersleri hocalığı yapan âlim bir kimseymiş. Muzaffer Efendi, 5-6 yaşlarındayken babasının okuldan arkadaşı Seyyid Şeyh Abdurrah­man Sani-i Saruhânî'nin himayesi­ne girmiş, babası kadar sevdiği bu zattan Kur'an'ı Kerim dersleri alıp, Kur'an'ın birçok kısmını da ezberle­miştir. Müezzinlik eğitimi almış, çe­şitli camilerde görev aldıktan sonra, Beyazıt Camii'ne oradan Vezneciler Camii'ne geçmiştir. İstanbul'da 42 camide 30 yıl vaaz vermiştir. Güzel Sanatlar Akademisi hocalarından tezhip ve hat dersleri de alan Mu­zaffer Efendi, yazmalar hakkında bilgi sahibi olmuştur. 11 kere hacca gitmek nasib olmuş, altı kez Irak, sekiz kez Suriye ve Filistin'e, üç defa da Mısır'a seyahatte bulunmuş, bu seyahatlerde çok âlim ile tanışmıştır. Muzaffer Efendi, Avrupa'ya da se­yahat etmiş, Avrupa ve Amerika'da düzenlediği tasavvufi nağmeler ile halkı coşturmuştur. 1978 yılında, Beşinci Geleneksel Sanat Festivali'ne davet edilmiş, 22 talebesiyle bera­ber Berlin'e gitmiştir. Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rûmi gibi Türk mutasavvıfların bestelerini okumuş, salonu ilahi nağmeleriyle çınlatmıştır.

Muzaffer Hoca, gençlik yıllarında Ayasofya'da tefsir dersleri alırken çok güzel bir rüya görmüştür: Pey­gamberimiz, Hz. Ali'nin tuttuğu bir devenin üzerindedir. Hz. Ali'nin diğer elinde de meşhur kılıcı Zülfikar bu­lunmaktadır. Efendimiz ona sorar,

-Müslüman mısın? -Evet.

- İslam için başını verir misin?

Muzaffer Efendi evet cevabını ve­rir, Peygamberimiz başını kesmesi için Hz. Ali'ye talimat verir, Hz. Ali de başını gövdesinden ayırır. Muzaffer Efendi korku içerisinde uyanır. Rüyayı Kur'an'ı Kerim hocasına anlatır, ho­cası da, "Sen Hazreti Ali Efendimizin yoluna gireceksin ve bir tarikatın şeyhi olacaksın, "der.

Muzaffer Ozak, bu gibi birçok rü­yadan sonra, kendisine manevi me­saj geldiğini düşünmüştür. Bir gün dükkânını açtığı sırada karşısında Seyyid Ahmet Tahirü'l Maraşi'yi gör­müş, "beni üç kez gördün ne zaman inanacaksın" sorusuna, şimdi demiş ve ellerini öperek Tahir Hoca'nın dervişi olmuştur. Muzaffer Efendi, dervişlik yolunda ilerlemiş, Cerrahi­ler tekkesinin postnişini olarak görev yapmıştır. Muzaffer Efendi 13 Şubat 1985 yılında Hakk'a yürümüştür. Cenaze namazını Fatih Camii'sinde Gönenli Mehmed Efendi kıldırmıştır. Mezarı, Karagümrük'teki Cerrahi Türbesi'ndedir. Bu mübarek Hocamı­za Allah'tan rahmet diliyor, mekânı Cennet olsun diyorum.

Sezgül Karcıoğlu,www.gencdergisi.com

SON EKLENENLER

Üye Girişi