Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Emre Eren

İnsan, yaratılışı itibariyle eksik bir varlıktır. Tamamlanma­ya ihtiyacı vardır. İnsan bu tamamlanma eylemini ancak dış unsurlarla gerçekleştirebilir. İnsanı tamamlayan bu dış unsur­ların başta geleni okumadır. İnsan, ancak yaptığı okumalar sayesinde kendi eksikliğini görebilir ve bu eksikliğini tamam­lama yoluna gidebilir.

Osmanlı toplumu, sözlü bir kültüre dayanmaktaydı. Os­manlı toplumunda okuma yazma oranı düşüktü ama insan­lar bu noktadaki eksiklerini sohbet kültürüyle tamamlıyorlardı. Dilden dile aktarılan kültürel birikim, hemen her in­sanın belli bir kültür seviyesine sahip olmasını sağlıyordu. Mesela, okuma yazma bilen insanının bulunmadığı bir köyde bile, Fuzûlî'nin Leyla ile Mecnun'u birçok kişi tarafından ez­bere okunabilmekteydi. Dolayısıyla Osmanlı döneminde var olan bu sözlü kültür yapısı, insanların kültürel ihtiyaçlarını belli oranda karşılamaktaydı. Ancak günümüz dünyasında bu kültürel özelliğin yok olması, insanları, kültürel birikim edinmeleri konusunda başka noktalara yöneltmektedir. İnsa­nın kültür kaynağı olarak yöneldiği kaynaklar içerisinde kitap en büyük ve en önemli kaynak olarak öne çıkmaktadır.

İnsan okuduğu nispette dünyaya daha geniş bir perspek­tiften bakacaktır. Mesela, tek penceresi bulunan bir odada bulunan bir insanın odadan dışarı baktığında gördükleriyle, birden fazla pencerenin olduğu bir odadan dışarı bakan in­sanın gördükleri aynı olmayacaktır. Pencerenin çokluğu, gör­me imkânlarını da genişletecektir. Okuma, bizim dünyamızın dış dünyaya açılan pencerelerinin sayısını belirler. Ne kadar çok okursak dünyaya baktığımız pencereler o nispette çoğa­lacaktır.

Yunus Emre, 'Küpün içinde ne varsa dışına da o sızar.' der. İnsan okudukça bir küp misali zihin dağarcığını doldurur. Zamanı gelince de bu birikimlerini paylaşır. Eğer gerektiği za­man, insanın zihninde bir birikim yoksa ortaya koyacağı, di­ğer insanlarla paylaşacağı bir husus da olmayacaktır.

İnsanlık var olduğu günden bu yana, hemen her inanç ve düşünce sisteminin faydası hususunda mutabakata vardığı hu­suslardan biri de okumadır. Okumanın insana zararlı olacağı­na dair bugüne kadar herhangi bir fikir ileri sürülmemiş ol­masına rağmen, okumanın yararları hususunda belki milyon­larca fikir ve tecrübe ortaya konulmuştur. İslamiyet'in ilk emri­nin de 'Oku!' olduğu bilinen bir gerçektir. Ayrıca bizim mede­niyetimizde okumaya ve okumuş insana verilen önemin büyüklüğü de birçok kaynakta zikredilmektedir.

Bütün bu gerekçelerden dolayı, insanın bu dünyada ya­pabileceği en erdemli işlerden biri okumadır. Peki okuma bi­ze hangi imkânları sunar, bizde neleri değiştirir, diye düşün­düğümüzde, bir kısmını yukarıda sıraladığımız hususlara ilave olarak şunları kaydetmek mümkündür.

Okuma, ilk planda bizim kendi varlığımızı tanımamıza ve anlamlandırmamıza imkân tanır. Hz. Peygamber 'Kendini bi­len Rabb'ini bilir.' buyurmaktadır. Sokrat'ın da akademisinin kapısına, 'Dur! Kendini tanı insan.' diye yazdığı kaydedilir. Bu iki ifadenin ortaya koyduğu temel gerçek, insan için hal­ledilmesi gereken ilk işlerden birinin kendi varlığını anlam­landırmak olduğudur. Her insan hayatının belli bir dönemin­de 'Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?' şeklinde varlığıyla ilgili temel sorular sorar. Bazı insanlar bu soruların cevaplarını tam olarak bulamadan, basit bir şekilde hayat­larını devam ettirirler. Bazıları da birikimleri nispetinde bu so­ruların cevabını bulmaya çalışır. Bu soruların cevabını bul­mada, insan kendi küçük dairesinden başlayarak varlığın da­ha büyük dairelerine doğru ilerler. İşte insanın kendi küçük dairesini tanımasını sağlayan, ona bu eyleminde yardımcı olan en önemli unsur okuma ve okudukları üzerine düşün­medir. Her iki dünya hayatında mutlu olacak insanlar, kendi varlıklarının şuuruna vardıktan sonra daha büyük daireyi oluşturan varlığın şuuruna varıp buna göre yaşayanlar ola­caktır.

Okuma, insanın, ikinci olarak, büyük halka dediğimiz dış dünyayı tanımasına da imkân tanır. İnsan okuma sayesinde hem kainattaki sırrı kavrar hem de dünyanın günlük haya­tıyla ilgili bilgilere ulaşır. Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde insa­na düşünmesi telkininde bulunulmaktadır. İnsan düşünmeli­dir. Ancak şu da bir gerçektir ki bir alt yapı olmadan düşün­menin gerçekleşmesi de mümkün değildir. İnsan, gerek var­lığa ait gerekse dünyaya ait unsurları yorumlarken, anlamlan­dırırken zihnindeki bilgilere müracaat eder. Eğer zihninde bil­gi bulunmuyorsa tutarlı olmayan, faydalı olmayan birtakım sözleri dile getirmekle yetinmek zorunda kalacaktır. Bu da Kur'an-ı Kerim'deki düşünme, akletme tavsiyesinin aynı za­manda düşünme ve akletme için gerekli şartları da içerdiğini göstermektedir.

İnsanlık tarihine, bıraktığı eserlerle faydalı olmuş, ölümü­nün üzerinden yüzyıllar geçse de hâlâ isimlerinden bahsedi­len bütün kişilere baktığımızda, hepsinin ortak noktasının çok okuma olduğunu görürüz.

Okuma, bütün bu faydalarına rağmen, aslında zor olma­yan ama zor gibi gözüken bir eylemdir. İnsandan fedakârlık ister. İnsan, okumaya zaman ayırdığı nispette, okumayla, ki­tapla uğraştığı nispette okumanın buraya kadar saydığımız

imkânlarından faydalanacaktır. Kişi, nefsini zorlamadan, key­finin okumayı isteyeceği anı beklerse bu an hayatında hiç gelmeyebilir. Bu sebeple, okumanın öneminin şuuruna var­dığı ilk anda, bir plan yaparak okumaya başlamalıdır.

Gençlerin okumaları önündeki engeller olarak, temelde şu hususları saymak mümkündür. Bu sayacağımız hususların, hayatta insanı başarıya götürecek bütün işlerde insan için büyük engeller teşkil ettiği görülecektir.

Ali Fuat Başgil, Gençlerle Baş Başa isimli eserinde, insanı başarıdan alıkoyan, aynı zamanda insanlara kitap okumama sebepleri sorulduğunda ileri sürülen mazeretlerin arka planını ifade eder mahiyette şu hususları sayar:

Tembellik

Kötü arkadaş

Kötü örnekler

Başgil, tembelliğin insan için tehlikesini, 'Tembelliğin, ye­rine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herke­sin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşit­li isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı hava­iliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O, mesleksiz aktör gibi daima kılık değiştirir. Bazen samimi ve iyiliksever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru bir mazaret kılı­ğına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındı­rır. Bazen iş yapar görünür; hakikatte hiçbir iş yapmaz. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felse­fesi ve safsata ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır.' şeklindeki ifadeleriyle ortaya koyar. Bu ifadelerin de göster­diği gibi tembellik, bizlerin okumama sebebi olarak gösterdi­ğimiz birçok gerekçenin aslını oluşturmaktadır.

Kötü arkadaşla ilgili olarak Ali Fuat Başgil Arkadaşın kö­tüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir.' der. Başgil'in üzerinde durduğu diğer bir nokta da yine kötü arka­daşla ilgili olan kötü örnektir. Kitap okumayan insanlar yeri­ne, kitap okuyan insanların örnek alınması bizim kitap oku­ma şevkimizi artıracaktır. Başgil'in dile getirdiği ve insan için en büyük tehlikeleri barındıran bu üç unsurun karşısına çö­züm olarak çıkartılabilecek birinci husus, iradedir. İnsan, ira­deli olduğu, iradesini eğittiği zaman dıştan gelebilecek tehli­kelere büyük oranda kapanmış olur. Kitap okuma çabası içe­risinde olan kişilerin de göz önünde bulundurmaları gereken ilk husus, iradeleri olmalıdır. İnsan, iradeli davranmak sure­tiyle tembelliğin önüne geçebilir.

İnsan iradeli davranıp, okumaya başladıktan sonra karşılaşacağı ilk sıkıntı neyi, nasıl okuyacağını bilememesidir. Şüp­hesiz, her işin bir zamanı ve mekânı olduğu gibi okumanın da zamanı ve mekânı vardır. Okumanın zamanını ve mekânını kısaca şöyle açıklamak mümkündür.

Her kitap, günün her zamanında ve mekânında okun­maz. Bulunduğumuz mekânın özelliklerine göre okuyacağı­mız kitabın cinsi de değişir. Bunda öncelikle kişinin kendinin okuma özelliklerini fark etmesi lazımdır. Hangi tür kitapları hangi .ortamlarda daha iyi anlayabildiğini tesbit etmelidir. Ancak genel bir kabul olarak, fikrî yoğunluğu ağır düşünce ki­tapları veya edebî kitapların daha sakin ortamlarda okun­ması gerektiği belirtilebilir. Mesela, gürültülü bir ortamda okunan bir düşünce kitabından alınacak verim yaklaşık %70 oranında düşmektedir. Bu tür ortamlarda çoğunlukla kelime­leri okuruz ama bu kelimelerin manaları üzerine düşünmeye fırsat bulamayız. Bu sebeple okuduğumuz kitabın türü ile bu­lunduğumuz mekânın örtüşmesi gerekmektedir. Ancak oku­mayı seven, okumayı bir ihtiyaç olarak gören insanının elin­de çok ağır olmayan bir kitap her zaman bulunmalıdır. İlk fır­sat bulduğu ortamda bu kişi kitabını açarak okuyabilir. Ancak dediğimiz gibi bu şekilde okunacak kitabın kişiden fazlaca bir zihni çaba gerektirmeyen kitaplardan olması lazımdır.

**

Kitabın ve okumanın bu önemine mukabil, Türkiye'de kitabın ve okumanın durumunu gösteren istatistiklere bakıldı­ğında bu önemin hakkıyla kavranılmadığı görülmektedir. Mil­li Eğitim Bakanlığı'nın gençler arasında yaptığı araştırmaya göre; Türkiye'de, bir ayda kitap okuma oranları şöyledir: % 61 hiç kitap okumamıştır, % 13.4 bir kitap okumuştur. Kültür Bakanlığı tarafından yapılan istatistiklere göre; bir yılda basılan kitapların çeşidi, ülkelere göre şöyledir:

ABD: 85.121

Japonya: 42.217

Almanya: 64.761

Türkiye: 6.151

***

Gazete okuyanların nüfusa oranları ise şöyledir:

Japonya % 62

Almanya % 48

Türkiye % 5

*#*

Türkiye'deki kahvehane ve kütüphane sayılarının kıyas­laması ise şu acı gerçeği ortaya koymaktadır:

Kütüphane sayısı 1412

Kahvehane sayısı 570.000

Buna göre: 49.500 kişiye bir kütüphane düşerken, 122 kişiye bir kahvehane düşmektedir.

Gallup firmasının yaptığı bir araştırmaya göre bazı ülke­lerdeki kitap okuyanların nüfusa oranları şöyledir:

Japonya % 14

ABD % 12

Almanya % 11

İngiltere % 11

Türkiye % 0,01

Bu kitap, özellikle genç arkadaşlarımızda kitap okuma ih­tiyacını uyandırmak ve bu yönde bir şuur oluşturmak mak­sadıyla hazırlandı. Bunun için yerli ve yabancı birçok yazarın kitabın ve okumanın önemini anlatan yazıları derlendi. Kita­bın amacına ulaşması, yukarıda kaydedilen ve Türkiye adına bir utanma sebebi olan istatistiklerin değişmesini sağlayacak­tır.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi