Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Kitap ruhumuzdaki donmuş denizleri kıracak bir buz baltası olmalıdır" demiş Franz Kafka. "Eğer okuduğumuz edebiyat bizi uyandırmıyorsa neden okuyalım ki?" sorusunu sorduktan sonra. Kafka bunu 1 fark ettiği için mi okudukça okuyasınız gelen, ilk kez bir kitabını okuyunca hemen diğerleri­ni de koşup aldığınız, edebiyatta kendi kanu­nunu, kitaplığımızda kendi köşesini yaratmış yazarlardan biridir dersiniz?

Kafka ya da Matsuo Başo, Dostoyevski ya da Goethe, Shakespeare ya da Ömer Hayyam, Wislawa Szymborska ya da Sait Faik... Ve içlerine gömülmek isteyeceğimiz daha binlerce kitabın yazan var bize okuma hazzı­nı armağan eden.

Etrafta olup bitenleri fark etmeyecek, biri seslense duymayacak, zamanı unutacak, telefon çalsa yerimizden sıçrayacak kadar dalıp giderek kitap okumak ne büyük bir zevktir! Elimizdeki kitap, harflerden bulutlar üzerine yattığımız; her göz kapışımızda bir sözcüğün; her nefes alışı­mızda bir sözün oluştuğu başka bir boyuta kapı açmıştır sanki! Edebiyatın boyutu... Zihnimiz her bir köşesi çalışmakta, düşünmeye, düş kur­maya yönelik bir enerji üretmektedir o boyutta! Kafka'nın buz baltası budur, sanırım. Ruhumu­zun dertler ve kaygılarla, kayıplar ve ayrılıklarla donmuş denizlerini böyle kırar kitaplar! Edebi­yatçının bilgeliğini ve yeteneğini, deneyim ve birikim rüzgarlarıyla döndürdüğü düşgücü de­ğirmeninde öğütmesinden çıkan kitaplar!

Hayatı her türlü ekran başında, sinema perdesi, televizyon, bilgisayar karşısında geçen biriyim. Bana sık sık nasıl o kadar çok film izleyebildiğimi sorarlar. Film izlemek benim için bir tutku. Kimse bir festivale gidip 10 gün boyunca sabahın sekizinden gece yarısına kadar salonlara kapanıp art arda beş filmi sırf iş için izleyemez. Her hafta kargoyla gönderilen onlarca DVD arasından festivallere film seçemez ya da bir ödül için değerlendirme yapamaz. Eleştirmenlik, festival programcılığı gibi film izlemeye dayalı işler dayanıklılık ve sabır değil sevgi ister.

filmlerin bütün zamanımı işgal ettiği bu hayat, bir başka tutkumu bastırdı, baskıladı, öteledi, itti ne yazık ki... Aralıksız okumayı nasıl özlüyorum! Bir kitabı günler geceler bo­yu elimden bırakamadan, yemek yerken masa­ya koyarak, bir taşıtta oturunca hemen çantam­dan çıkararak... Boynumun, kollarımın, gözle­rimin daha sağlıklı olduğu günlerde sinemada film başlamadan önceki birkaç dakikada bir sayfa okumayı bile kar sayarak! En fenası da akşam yatmadan önce mutlaka birkaç şiir oku­manın yerini filmlerle sıkı rekabete girişen Amerikan dizilerinden birini izlemenin alması oldu! Başucumda duran külçe gibi Seamus Heaney toplu şiirlerinden birini değil de bir CSI bölümünü izlemek artık sevgiyi, tutkuyu aşıp mesleki deformasyona girer sanırım.

Okumak istediğim kitaplar çoktandır sade­leştirmeye, daha azını elde tutup daha çoğunu paylaşmaya gayret ettiğim kütüphanemin rafla­rının önünde birbiri üstüne yığılıp beni bekliyor. Önümdeki bilgisayardan kafamı kaldırıp tel­evizyon ekranına döndürmeden önce gözüm onlara takılıyor bir vicdan sızısıyla...

Kendi standartlarımda uzun bir tatil yapıp o tatil boyunca gazete yazılarım dışında bey­nimi dinlendirdim. Bu arada "hiç" film izle­meyince kitap okumanın tadını daha bir çıkar­dım. Kitaplar onları nasıl okuyacağımızı da empoze eder bize. Kimi bir solukta kimi döne döne okunur. Müge İplikçi'nin "Civan"ını ör­neğin hangi ara bitiriverdim, ben de anlama­dım. Gözlerimden içeri akıverdi sanki! O ne "canlı" bir kitaptı! Sosyolojisiyle, psikolojisiyle, siyasetiyle, polisiyesiyle nasıl zengindi! Murathan Mungan'ın "Şairin Romanı" ise ba­yıldığım o cümlelerini tekrar tekrar okutuyor bana, onları yavaş yavaş çiğneyip tatlarını çı­kartıyorum. Mungan'ın yarattığı alem edebi­yat boyutunun ta kendisi oluyor benim için.

Yeniden ekran başına dönüyorum dön­mesine ama kendime en azından kahvaltıda ve uykudan önce kitap okumayı ihmal etmeme sözü vererek!



SON EKLENENLER

Üye Girişi