Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Asr-ı saâdet'te ve Hulefâyi Râşidîn devrinde, Hz. Peygamber'in bazı devlet başkanlarına yazdığı mektuplar, yaptığı antlaşmalar ve bazı hadis sayfalarıyla Hz. Ebû Bekir döneminde mushaf haline ge­tirilip Hz. Osman zamanında çoğaltılan Kur'an nüshaları dışında yazılı eser bulun­mamaktadır. Bu sebeple Resûl-i Ekrem'in ibadet yanında öğretim faaliyetlerini de sürdürdüğü Medine'deki mescidinde ve Hulefâ-yi Râşidîn devrinde yaptırılan mescidlerde eğer kütüphaneler mevcut idiyse koleksiyonlarında Kur'an ve hadis sayfalarından başka bir eser yer almamış olmalıdır.

Emevîler. İslâm âleminde ilk kütüpha­nelerin, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis etrafın­da yoğun bir telif faaliyetinin başladığı Emevîler döneminde aynı zamanda birer okul olarak da görev yapan mescidlerde ortaya çıktığı sanılmaktadır. Kaynaklar­dan öğrenildiğine göre bu devirde bazı âlimlerin evlerinde önemli sayıda kitaptan oluşan kütüphaneleri vardı. Hadisçi İbn Şihâb ez-Zührî, Abdülhakem b. Amr el-Cumahî, Ebû Kılâbe el-Cermî. Şu'be b. Haccâc, Küreyb. Ebû Amr b. Alâ, Urve b. Zübeyr ve İbn Cüreyc gibi âlimlerin özel kütüphaneleri bu arada zikredilebilir. Emevîler döneminde ulemâya ve talebe­ye açık ilk kütüphanenin Muâviye b. Ebû Süfyân zamanında (661-680) Şam'da bir nevi araştırma merkezi olan Beytülhikme'de kurulduğu kabul edilmektedir. Mes'ûdî'nin naklettiğine göre bu müesse­sede hadis, tarih ve biyografiye dair bazı kitaplarla bu kitapların muhafazası için görevliler bulunmaktaydı (Mürûcü'z-zeheb, II, 72). Muâviye'nin torunu Hâlid b. Yezîd âlim ve şair olduğu gibi aynı zaman­da bir kitap meraklısıydı. Özellikle kimya, tıp ve astroloji alanlarındaki eserlere bü­yük ilgi duymakta, bu konularda elde et­tiği bazı yabancı eserleri Arapça'ya çevirtmekteydi. Hâlid b. Yezîd, Beytülhikme'de Muâviye'nin kurduğu kütüphaneyi devralmış ve onu daha zengin bir hale ge­tirmiştir. Emevî halifelerinden Velîd b. Abdülmelik'in bu kütüphaneyi teşkilât­landırdığı ve bir kütüphaneciyle bir müstensih tayin ettiği kaydedilmektedir. Şem'ânî'nin Kitâbü'l-Ensâb'mda burada görevli kütüphanecinin adının Sa'd olduğu kaydedilmektedir. Görevi "sâhibü'l-mesâhif" olarak belirtilen Sa'd, adı günümüze ulaşan ilk müslüman kütüphanecidir. Ve­lîd b. Abdülmelik'ten sonra tercüme ve telif faaliyetleri devam ettiği Ömer b. Ab-dülazîz'in kütüphanede mevcut kitapların yeni bir tasnife göre katalogunu hazırlat­tığı rivayet edilmektedir.

Abbasîler. Abbâsîler'in hilâfeti süresin­ce İslâm dünyasında gerek Abbasî hali­feleri, vezirleri, âlimleri ve diğer sınıflara mensup şahısların, gerekse Abbasî hilâ­fetini tanımakla birlikte müstakil devlet tesis etmiş bulunan Büveyhîler ve Selçukîler'e mensup kişilerin kurdukları kütüp­hanelerin tarihî gelişiminin kronolojik ola­rak verilmesi kaynaklarda yeterli bilgi bu­lunmadığından mümkün olmamaktadır. Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda da böyle bir yol izlenmemiştir. Yûsuf el-lş (Eche) ve onu takip eden Muhammed Ma­hir Hammâde ile Yahya Sââtî’nin eserle­rinde uygulanan sınıflandırma tatmin edici bulunmadığı gibi zorlama olduğu yo­lunda tenkitlere uğramıştır (Makdisi. s. 24-27). Bu sebeple kütüphanecilik konu­sunun coğrafyaya bağlı olarak ele alın­ması daha uygun görünmektedir. Ancak Ortaçağ'daki İslâm coğrafyasının karma­şıklığı bu planın da ilmî prensiplere bağlı bir şekilde gerçekleştirilmesini zorlaştır­maktadır. Çünkü Bağdat'ta kurulan bir kütüphane Abbasîler bahsinde olduğu kadar Büveyhîler hanedanı bahsinde de incelenebilir. Zira Bağdat, Abbasî Devleti sınırları içinde bulunduğu dönemlerde bazı hanedanların istilâlarına uğramış, bunlara mensup kişilerin Bağdat'ta yap­tıkları kütüphanelerin dışında kalanlar Abbasî dönemi kütüphaneleri olarak ka­bul edilmiştir.

Hilâfet 132 (750) yılında Abbâsîler'e geçtiğinde ilk Abbasî halifesi olan Seffâh, Emevîler devrinde gelişmeye başlayan il­mî ve kültürel faaliyetlere pek vakit ayıra­madığından kısa süren saltanatında telif sahasında bir inkişaf görülmedi. 136'da (754) halife olan kardeşi Ebû Ca'fer el-Mansûr'un döneminde telif sahasında bü­yük bir gelişme görüldüğü gibi tercüme faaliyetlerine de önem verildi. Mansûr 148 (765) yılında Bağdat'a gelen Corcîs b. Cib­ril'e birçok tıbbî eseri tercüme ettirdi. İbn Haldun'un naklettiğine göre Halife Mansûr, Bizans imparatoruna bir mektup göndererek tercüme edilmek üzere ken­disine fen ilimleri sahasında yazılmış bazı eserler göndermesini istemiş, imparator da halifeye Öklid'in (Euclides) kitabıyla fi­zik hakkında birkaç eser göndermiştir. Bu devirde Grekçe, Latince, Süryânîce, Pehlevîce ve Farsça'dan birçok eser Arapça'ya çevrildi. Bu faaliyetlerin tabii bir neticesi olarak Mansûr'un sarayında zengin bir kü­tüphane meydana geldi. Halife Mehdî-Billâh döneminde de devam eden telif ve tercüme çalışmaları sırasında bilhassa astroloji konusundaki eserlere önem ve­rildiği görülmektedir.

Hârûnürreşîd'in hilâfeti, daha sonra oğ­lu Me'mûn devrinde en üst noktasına ula­şacak olan ilmî faaliyetlerin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Özellikle pa­pirüs yanında kâğıdın yazı malzemesi ola­rak kullanılmaya başlamasının ve Hârûnürreşîd tarafından 794'te Bağdat'ta bir kâğıt fabrikası kurdurulmasının telif fa­aliyetlerine, kitap ticaretine ve kütüpha­nelerin zenginleşmesine müsbet tesirleri olmuştur. Abbasîler devrinde bir süre ilmî faaliyetlerin merkezi haline gelen Beytülhikme Hârûnürreşîd tarafından Bağdat'­ta kuruldu. Çeşitli dillerden tercüme faa­liyetlerinin yürütüldüğü bu araştırma merkezinde zengin bir kütüphane de bu­lunmaktaydı. Bundan dolayı bazı kaynak­larda Beytülhikme'den Hizânetü'l-hikme ve Hizânetü kütübi'l-hikme şeklinde de söz edildiği görülmektedir. Burada mev­cut kitaplar arasında Arapçaya çevrilmek üzere toplanmış olan Grekçe, Süryânîce, Farsça eserler büyük bir yekûn tutmak­taydı. Kaynaklarda Hârûnürreşîd'in kitap temini için özellikle Bizans'a karşı düzen­lettiği seferlerden bahsedilir.

Beytülhikme'nin en verimli devri Halife Me'mûn zamanına rastlar. Bu dönemde bilhassa felsefe ve fen bilimleri sahasında yazılmış eserlerin Arapça'ya çevrilmesine çalışılmıştır. Huneyn b. İshak. Ya'küb b. İshak el-Kindî, Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî ve Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf, tercüme ve telif eserleriyle daha sonraki dönemin felsefesine ve ilmine temel hazırlamışlar­dır (bk.BEYTÜLHİKME). Beytülhikme'de mevcut kütüphanenin tam manasıyla halka açık olduğunu söylemek güçtür. An­cak kaynaklarda mütercimler ve Beytülhikme araştırmacıları dışında bazı kim­selerin de bu koleksiyondan yararlandığı belirtildiğine göre kütüphanenin sınırlı bir şekilde de olsa okuyucuya açık olduğu söy­lenebilir. Burada görevli kütüphanecile­rin "hâzin" diye adlandırıldığı görülmek­tedir.

Mu'tasım-Billâh zamanında hilâfet merkezinin Bağdat'tan Sâmerrâ'ya taşın­ması ve bilinmeyen başka sebepler yü­zünden Beytülhikme bir araştırma mer­kezi olma hüviyetini kaybetmiş, bir süre sadece kütüphane olarak varlığını sürdür­müştür. Zehebî gibi bazı tarihçilerin bu kurumdan Hizânetü'l-Me'mûn diye bah­setmeleri bu sebepten olsa gerektir. IV. (X.) yüzyılın sonlarına kadar kütüphane­nin faaliyette bulunduğuna dair rivayet­ler varsa da bu tarihten sonra Hizânetü'l-Me'mûn'dan söz edilmez. Yûsuf el-lş. kü­tüphanenin halifelerden birinin kütüpha­nesine katılmış veya Mu'tezile mezhebine son darbeyi indiren Selçuklular tarafın­dan dağıtılmış olabileceğini ileri sürer.

Kaynaklar, Hârûnürreşîd'in ünlü veziri Yahya b. Hâlid el-Bermeki'den âlim ve sa­natkârların hâmisi olma yanında zengin kütüphanesi dolayısıyla da övgüyle söz eder. Ebû Osman b. Ömer. onun dönemin en zengin kütüphanelerinden birine sahip olduğunu söyler. Bu kütüphane özellikle Grekçe ve Farsça yazmalar bakımından oldukça zengindi. Yahya b. Hâlid'in, kü­tüphanesini zenginleştirmek için önemli miktarda para sarfettiği rivayet edilir. Bermekîler'in düşüşüyle kütüphane de müsadere edilerek Beytülhikme'ye katılmıştır Avvâd. s. 177-178).

Me'mûn devrinde Beytülhikme'de ça­lışan âlimlerden Yahya b. Ebû Mansûr'un oğlu Ali b. Yahya el-Müneccim, Bağdat ya­kınlarındaki Kerker'de bulunan konağın­da kurduğu kütüphaneye Hizânetü'l-hikme adını vermişti. Beytülhikme modelin­de kurulan kütüphaneye İslâm ülkesinin her tarafından âlimler gelirdi; bütün mas­rafları Ali b. Yahya tarafından karşılanan bu âlimler, özellikle felsefe ve astronomi konularında oldukça zengin olan koleksi­yondan serbestçe yararlanırlardı. Kay­naklarda, Horasanlı astronomi bilgini Ebû Ma'şer el-Müneccim'in hac için Mekke'ye giderken daha önce ününü duyduğu bu kütüphaneye uğradığı, ilmî araştırmalara dalıp hacca gidemeden son yıllarını bura­da geçirip öldüğü nakledilir. Ali b. Yahya el-Müneccim, Halife Mütevekkil-Alellah'ın kâtibi ve başmüşaviri Türk asıllı Feth b. Hâkân el-Fârisî için de bir kütüphane kur­muştu. Ali b. Yahya bu kütüphaneyi ku­rarken istinsah ettirdiği ve satın aldığı eserlerin dışında kendi kütüphanesinden de bir miktar kitap getirmişti. Feth b. Ha­kan'ın aynı zamanda edip ve şair olduğu, fırsat buldukça cübbesinin yeninden çı­kardığı bir eseri mütalaa ettiği kaynak­larda belirtilir. Hizânetü'l-hikme diye ad­landırılan, İbnü'n-Nedîm'in hiçbir kütüp­hanede bu kadar çok ve güzel eser gör­mediğini söylediği kütüphanenin, sahibi­nin öldürülmesinden sonra dağıldığı sa­nılmaktadır. Benî Mûsâ olarak anılan Muhammed, Ahmed ve Hasan kardeşlerin felsefe, hendese, astronomi ve mekanik konusunda birçok eser biriktirdiklerine dair çeşitli rivayetler varsa da bir kütüp­hane kurdukları hususunda herhangi bir bilgi mevcut değildir.

Halife Mu'tasım-Billâh, Vâsik-Billâh ve Mütevekkil-Alellah'ın vezirliğini yapmış olan Muhammed b. Abdülmelik b. Zeyyât'ın Sâmerrâ'da zengin bir kütüphanesi bulunduğu Câhiz'in ve diğer kaynakların rivayetlerinden öğrenilmektedir. İbn Ebû Usaybia'nın naklettiğine göre İbn Zeyyât her ay kitap tercüme ve istinsahı için 1000 dinar harcamaktaydı. Onun için ki­tap tercüme edenler arasında Yuhannâ b. Mâseveyh, Cibrâîl b. Buhtişû' ve Buhtî-şû' b. Cibrâîl gibi ünlü bilginler yer almak­taydı. Sahibinin 233'te (848) Halife Mü­tevekkil-Alellah tarafından katlinden son­ra bu kütüphanenin de müsadere edildiği sanılmaktadır.

Râzî-Billâh'ın halife olmadan önce bir kütüphanesinin bulunduğu, hilâfet mev­kiine geçtikten sonra bu kütüphaneyi ol­dukça zenginleştirdiği Ebû Bekir es-Sûli'nin Kitâbü 'l evrak'ındaki bazı kayıtlar­dan anlaşılmaktadır. SûITnin de çok zen­gin bir kütüphaneye sahip olduğunu Hatîb el-Bağdâdî ve Yâküt el-Hamevî gibi bazı müellifler rivayet etmektedir. Hatîb el-Bağdâdî, Sûlî'nin büyük bir evi doldura­cak kadar kitabı bulunduğunu, bunların farklı renkte derilerle ciltlenerek raflara dizilmiş olduğunu nakleder. Yâküt da ki­tapların çok güzel bir şekilde tasnif edil­diğini ve Sûlî'nin istediği herhangi bir kitabı hizmetçisiyle getirttiğini rivayet eder.

Bağdat'ın batısındaki İbn Ebû Avf böl­gesinde Garsünni'me'nin 4S2 (1060) yılın­da kurduğu kütüphane kısa ömürlü ol­masına rağmen önemli ilmî faaliyetlere sahne olmuştur. Müstakil bir binada hiz­met veren kütüphanedeki kitapların sa­yısı konusunda 1000-4000 arasında de­ğişen farklı rivayetler vardır. Nizamiye Medresesi'nin açılışından sonra okuyucu­ların bu kütüphaneye yönelmesi üzerine Garsünni'me kütüphanesini kapatmıştan Basra'da İbn Ebü'l-Bekâ'nın tesis ettiği kütüphanede Zehebî'nin nakline göre 12.000 cilt kitap mevcuttu. Kaynaklarda dârülilim, dârülkütüb. hizânetü'l-kütüb gibi adlarla yer alan kütüphane bedevîler tarafından yağmalanarak yok edilmiştir.

Selçuklu Sultanı Melikşah'ın veziri Nizâmülmülk'ün 459'da (1067) Bağdat'ta kurduğu medrese ve kütüphane diğer medreselere ve kütüphanelerine öncülük etmiştir. Bu tarihten sonra İslâm dünya­sının çeşitli bölgelerinde birçok medrese­nin tesis edildiği, bunların çoğunda kitap koleksiyonları meydana geldiği görülmek­tedir. Bağdat'ta Cîliyye. İbn Hübeyre, Fahriyye, Cevziyye, Ubeydullah, Beşîriyye, Mes'ûdiyye ve Müstansıriyye adlarıyla ku­rulan medreselerde birer kütüphanenin bulunduğu çeşitli kaynaklarda belirtil­mektedir. Ebû Saîd Muharremrnin tesis edip talebelerinden Abdülkâdir el-Cîli'nin genişlettiği Cîliyye Medresesi'nde kurucu­larının bağışladığı kitaplar yanında ulemâdan Ebü'1-Fazl b. Nasr ve Ebü'l-Hasan el-Batâihî gibi şahısların vakfettikleri eser­ler de bulunmaktaydı. Vezir Ebü'l-Muzaffer İbn Hübeyre, 557 (1162) yılında yap­tırdığı medresesine özel koleksiyonunda­ki eserlerin bir kısmını bağışlamışta. Bir vezir ailesine mensup olan Fahrü'z zaman Ebü'l-Fazl Mes'ûd b. Ali'nin Bağdat'ın Me'mûniyye semtindeki medresesinde de her ilim dalıyla ilgili zengin bir koleksi­yon vardı. Tarihçi ve fakih Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî, medresesindeki kütüphanesi­ne kendi eserleri dışında birçok kitap vak­fetmişti. Beşîriyye ve Mes'ûdiyye medre­selerinde de önemli sayıda kitaptan olu­şan birer koleksiyon mevcuttu.

Abbasî halifelerinden Nâsır-Lidînillâh'ın zengin bir kütüphanesi ve birçok hayratı vardı. Ancak Ubeydullah Medresesi'ndeki kütüphane 725'te (1325) Bağdat'ın bir sel felâketine uğraması sonucu yok ol­muştur. Halife, Bağdat Kalesi'nde yaptır­dığı Dârü'l-Müsennâ'ya özel kütüphane­sinden Ebû Reşîd Mübeşşir b. Ahmed'in seçtiği bir koleksiyonu naklettirmiş ve bu­rada da bir kütüphane kurmuştur. 584 (1188) yılında vefat eden hanımı Selçuke Hatun için Bağdat'ın batısındaki Basra Kapısı'nda inşa ettirdiği türbede de bir kütüphane yaptırmıştır. Yâküt el-Hamevî, bu kütüphanede Ferezdakî'nin otuz cilt­lik Kitâbü'd-Düvel fi't-târîh adlı eserini gördüğünü nakleder. Kütüphaneye saray görevlilerinden Necmüddevle de 500 ki­tap vakfetmiştir. İbnü'l-Esîr'in belirttiği­ne göre Halife Nasır-Lidînillâh, Harîmüt-tâhirFde kurduğu kütüphaneye en güzel kitaplarını nakletmişti. Ayrıca Ribâtü'l-Merzübâniyye'ye halifenin Kur'ân-ı Kerîm nüshaları ve bazı değerli eserler vakfet­tiği bilinmektedir.

Nizâmiyye'den sonra Bağdat'ta oluştu­rulan en önemli medrese kütüphanesi. Halife Müstansır-Billâh'ın Müstansıriyye Medresesi'nde tesis ettiği kütüphanedir. Dört mezhebin esaslarına göre öğretim yapmak için 631'de (1234) kurulan med­reseye halife özel kütüphanesinden seç­tirdiği 290 yük kitap göndertmiştir. Med­rese imaretinin doğusunda yer alan ve Hizânetül-kütüb diye adlandırılan kütüp­hanede bir süre hâfız-ı kütüblük yapan İbnü'l-Fûtî, kütüphanenin dünyada eşi görülmemiş derecede zengin bir koleksi­yona sahip olduğunu söylemektedir. Kay­naklardaki bilgilerden anlaşıldığına göre burada80.000 cildin üzerinde kitap mev­cuttu. Müstansır- Billâh, Müstansıriyye Kütüphanesi'nde mevcut koleksiyonun tanzim ve tertibi görevini, Harîmüttâhiri Ribatı'nın şeyhi Abdülazîz ile saraydaki kütüphanesinin hâfız-ı kütübü Ziyâeddin Ahmed'e verdi. Bunların geliştirdiği sis­tem sayesinde hâfız-ı kütüb yardımcısı is­tenen kitabı kolaylıkla bulabiliyordu. Müs­tansıriyye Kütüphanesi'nin personel kad­rosu nazır (müsrif), hâfız-ı kütüb (hâzin) ve hâfız-ı kütüb yamağından (münâvil) oluş­maktaydı. Burada görev yapan hâfız-ı kütüblerin çoğu devrin meşhur âlimleriydi. Medrese görevlileri arasında müderristen sonra en yüksek maaşı hâfız-ı kütübler alıyordu. Müstansır-Billâh, vakfiyesinde kütüphaneden yararlanacak kişilere çe­şitli kolaylıklar yanında kalem, kâğıt, mü­rekkep gibi kitap istinsahı için gerekli mal­zemenin teminini de şart koşmuştu. Dev­rinde büyük üne kavuşan bu kütüphane islâm dünyasının çeşitli bölgelerinden ge­len âlimlerin ve devlet adamlarının ziya-retgâhı olmuştu. Müstansıriyye Kütüpha­nesi. Bağdat'ın Moğollar tarafından zaptı sırasında büyük kayıplara uğradı. Moğol askerleri, yağmaladıkları kitapların bir kısmını satıp bir kısmının ciltlerini çıkara­rak atlarına takım yapmada kullandılar. Kitapların bir bölümü de Hülâgû'nun mai­yetinde bulunan Nasîrüddîn-i Tûsî tara­fından Merâga'ya götürüldü.

Bağdat'ta Abbasî hilâfetinin son dö­nemlerinde tesis edilen başka kütüpha­neler de bulunmaktaydı. Bunlardan İbn Mâristâniyye'nin kurduğu dârülilim pek uzun ömürlü olmamıştır. Halife Nasır- Lidînillâh'ın vezirlerinden İbnü'l-Kassâb aynı zamanda iyi bir hattatta ve Hayyâtîn soka­ğında tesis ettiği kütüphaneye vakfettiği itapların üzerine vakıf kayıtlarını kendi eliyle yazmıştı. Fakih ve muhaddis Şerif ez-Zeydî. Bağdat'ın doğusundaki Dînârüs-sagir denilen mahalde yaptırdığı mescide etaplarını da vakfederek bir kütüphane kurmuştu. Bu kütüphaneye Ebü'l-Hayr Sâoih b. Abdullah el-Habeşî. Ebü'l-Hattab el-Alîmî ve Yâküt el-Hamevî gibi âlim-terkitaplannı bağışlayarak mevcut koleksiyonu zenginleştirmişlerdi. Son Abbasî naıfesı Müsta'sım-Billâh'ın vezirlerinden Mueyyidüddin AlkamTnin 644'te (1246) kurduğu kütüphanesinde 10.000 cilt ki­tap mevcuttu, İbn Kesîr'in naklettiğine göre devrin şairleri bu kütüphaneyi öven şiirler yazmışlardı.

Endülüs Emevîleri. İslâmiyet'in ve İs­lâm kültürünün yayılıp gelişmesi Doğu'da Abbasîler tarafından gerçekleştirilirken Batı'da bu görevi Endülüs Emevîleri üst­lendi. I. Abdurrahman'ın siyasî bir hare­ket olarak başlattığı faaliyetler neticesin­de İspanya'da varlığını üç asır sürdürecek kuvvetli bir İslâm hanedanı doğdu. İda­rî, iktisadî ve içtimaî sahalarda önceleri Emevî tesirinde şekillenen gelişmeler bir süre sonra kendine mahsus özelliklerini kazandı. Kültür alanında bu tesir daha açık bir şekilde ortaya çıktı. Endülüs Eme­vîleri kendi kültür müesseselerini kur­maya başlayınca Doğu'dan Bata'ya uzun yıllar süren ulemâ akınıyla, özel kütüpha­nelerle birlikte Doğu'daki kitap pazarların­da tedavül eden birçok yazma eser En­dülüs'teki yeni sahiplerinin koleksiyonla­rına intikal etti. Silâhlara, atlara ve bazı eşyaya tanınan gümrük muafiyeti kitap­lar için de tanınınca ortaya kayda değer bir ticarî faaliyet çıktı. Tacirler Doğu'ya giderek önemli sayıda kitap getirdiler ve Kurtuba (Cordoba). İşbîliye (Sevilla). Tuleytula (Toledo) gibi kültür merkezlerinin ki­tap çarşılarında sattılar.

Her ne kadar bazı kaynak ve araştırma­larda bu gelişmenin sonucunda Endü­lüs'te halka açık yüzlerce vakıf kütüpha­nesinin doğduğu belirtilmekteyse de Müslüman İspanya'da kütüphaneler ve kitap meraklıları konusunda bir inceleme yayımlayan Julian Riberay Tarrago, bazı mescid ve medrese kütüphaneleri istis­na edilirse bu dönemde mevcut kütüpha­nelerin çoğunun özel kütüphane oldu­ğunu söylemektedir. Endülüs'te kurulan önemli mescid kütüphaneleri arasında, Abdurrahman'ın Kurtuba'da 170te (786) yaptırdığı ulu camideki kütüphane ile Mâleka'daki (Malağa) ulucamide İbnü'l-Lüb el-Mâlikî ve İşbîliye'deki ulucamide İbn Mervân el-Bâcî'nin kurdukları kütüphaneleri zikretmek gerekir. Kurtuba Ulucamii'ndeki kütüphane bu şehrin II. Ferdinand tarafından 634 (1237) yılında zaptı sıra­sında yok edilmiştir. Makarrî'nin rivaye­tine göre yakılan kitaplar arasında Halife Osman'ın ünlü mushafı da bulunmaktay­dı (Mohamed Makki Sibai, s. 55).

Müslüman İspanya'da kurulan en önemli kütüphane şüphesiz Kurtuba'daki saray kütüphanesiydi. Başlangıçta yavaş gelişen bu kütüphane Halife II. Abdurrahman, III. Abdurrahman ve özellikle II.

Hakem devrinde gelişerek Ortaçağ İslâm dünyasının en büyük kütüphanelerinden biri haline geldi. II. Hakem, Endülüs Eme­vî halifeleri içinde ilmî faaliyetlere en faz­la ilgi gösteren bir hükümdar olarak ta­nınır. Bilhassa öğretime ehemmiyet ver­miş ve Kurtuba Üniversitesi onun zama­nında en parlak dönemini yaşamıştır. Ha­life, Doğu'daki kültür merkezlerine gön­derdiği adamları vasıtasıyla birçok kitap satın aldırarak saray kütüphanesini zenginleştirmiştir. II. Hakem hükümdar oldu­ğunda babası III. Abdurrahman'dan ka­lan saray kütüphanesi dışında iki önemli koleksiyon daha vardı. Bunlardan biri kar­deşi Muhammed'e. diğeri de kendisine aitti. II. Hakem bu üç koleksiyonu birleşti­rerek ünlü saray kütüphanesini meydana getirdi. Kaynaklar burada 400.000 eser mevcut olduğunu, bunların her biri yirmi yapraklık kırk dört cilt tutan ve sadece eser adlarından oluşan bir katalogunun bulunduğunu bildirmektedir. Kütüphane, yeri dar geldiği için yeni yapılan bir binaya ancak alta ayda taşınabilmişti. Saray kü­tüphanesinde kütüphaneciler dışında sa­tan alma yoluyla sağlanamayan kitapları istinsah eden müstensihler, ayrıca müzehhipler ve mücellitler de görevlendiril­mişti. II. Hakem'den sonra tahta geçen oğlu II. Hişâm henüz on dört yaşında ol­duğundan devletin idaresi İbn Ebû Amir el-Mansûr'a kaldı. Mansûr iktidarı elinde tutabilmek için, II. Hakem'in bazı davra­nışlarından ve düşünce alanında serbest­liğe taraftar olmasından rahatsızlık du­yan kesimin fakihlerini memnun etmek düşüncesiyle saraya çağırdığı fakihierin temsilcilerine kütüphanede gördükleri zararlı kitapları seçip yakmalarını söyledi. Mansûr'un bu davranışı neticesinde sa­ray kütüphanesi büyük zarara uğradı. Kü­tüphane Mansûr'un ölümünden sonra ikinci bir felâketle karşılaştı. Kurtuba'nın Berberîler tarafından kuşatılması sırasın­da askerlerin aylıklarını ödeyebilmek için şehrin valisi Vâdıh saray kütüphanesinde­ki bazı kitapları sattı. Berberîler'in şehri ele geçirmesinin ardından kütüphane tekrar yağmalandı. Endülüs'ün çeşitli şe­hirlerine dağılan bu kütüphanenin kitap­ları, Ferdinand ve Isabella'nın Müslümanlara karşı uyguladıktan eritme politikası neticesinde yok oldu. Saray kütüphanesi dışında Endülüs'ün diğer şehirlerinde de devlet adamlarına, âlimlere ve zengin­lere ait kütüphaneler bulunmaktaydı. Değerli bir kütüphaneye sahip olmak özellikle zenginler arasında bir moda ol­muştu.

Kurtuba'da İbn Futays ailesinin müs­takil bir binası olan kütüphanesinde kü­tüphanecinin dışında altı müstensih gö­revlendirilmişti. İbn Futays. müzayede­lerde bir kitabı almak için genellikle de­ğerinin birkaç katı fiyat verir, yine de elde edemezse ödünç alarak kütüphanedeki müstensihlerine istinsah ettirirdi. İbn Futays'ın bu değerli kütüphanesi iç karışık­lıklar sırasında torunlarından biri tarafın­dan bir ay sûren müzayedede satılmış, bu satıştan 40.000 kâsımî dinar elde edil­mişti. Yine Kurtuba'da Ebû Velîd İbnü'l-Mevsıl'in kurduğu kütüphane özellikle hat değeri yüksek eserler bakımından zen­gindi. Ebû Velîd öldüğünde bu kitaplar­dan bazısı sekiz sayfası 1 dinar gibi olduk­ça yüksek bir fiyata satılmıştı. Endülüs'te mevcut kütüphaneler arasında Kasım b. Sa'dân. Ebû Muhammed Abdullah Tuleytılî. Ebû Ali el-Gassânî, İbn Hazm. Yahya b. Mâlik b. Âiz. İbnü's-Sâbûnî, Ebû Bekir b. Zekvân. İbn Avn el-Maarrî, İbn Muh­tar, Mücâhid el-Âmirî ve Muzaffer b. Ef-tas'a ait kütüphaneleri de zikretmek ge­rekir.

Kurtuba başta olmak üzere yüzlerce kitap koleksiyonuna sahip olan Endülüs şehirleri İspanyol istilâsına uğradıkların­da kütüphanelerde mevcut kitapların bir kısmı iç karışıklıklar sonunda yağmala­nıp satılmış, bunların önemli bir bölümü Kuzey Afrika'ya götürülmüştü. Artaka­lanların çoğu da Katolikler'in taassubun­dan kurtulamadı. Gırnata'da (Granada) binlerce kitap Isabella ve Ferdinand'ın emriyle şehrin büyük meydanlarında ya­kıldı. Diğer şehirlerde de durum farklı ol­mamıştı. II. Philip, ülkesinde Endülüs'ten kalan yazma eserleri bir araya getirmek istediğinde sadece 2500 kadar kitap top­layabildi. Bu eserler günümüzde Escurial Kütüphanesi'nin temelini oluşturdu.

Hamdânîler, Kaynaklar, el-Cezîre ve Suriye bölgesinde bir süre hüküm süren Hamdânîler devrinde kurulan iki önemli kütüphaneden söz eder. Bunlardan bi­rincisi, şair ve âlim Ebü'l-Kâsım Ca'fer b. Muhammed b. Hamdan el-Mevsılî tara­fından Musul'da tesis edilmişti. Kütüpha­ne, Yâküt el-Hamevfnin naklettiğine gö­re haftanın her günü okuyuculara açıktı. Her ilim dalında önemli eserleri ihtiva et­mekteydi: bilhassa kurucusunun ilgi alanı dolayısıyla felsefe ve astronomi konusun­daki eserler bakımından oldukça zengin­di. Aynı zamanda bir araştırma merkezi olduğu için dârülilim diye adlandırılan müessese. Ortaçağ İslâm dünyasında ku­rulan dârülilimlerin ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Araştırmacılar, bu özellikle­ri sebebiyle kütüphanenin gerçek anlam­da halka açık ilk kütüphane olduğu görü­şündedir. Kütüphane hakkında kaynak­larda yer alan bilgiler, düşmanlarının ter­tipleri neticesinde kurucusunun Musul'u terkedip Bağdat'a gidişiyle son bulur.

Seyfüddevle el-Hamdânî tarafından Ha­lep'te kurulan ikinci kütüphanede Zehebî'nin naklettiğine göre Seyfüddevle ve başkaları tarafından vakfedilmiş 10.000 cilt kitap bulunmaktaydı. Kaynaklarda kü­tüphanenin kuruluşundan bir asır sonra yandığına veya Şiîler'le Sünnîler arasında çıkan bir çatışma sırasında yağma edil­diğine dair değişik rivayetler vardır. Bir rivayete göre de 460 (1068) yılında İsmâiliyye aleyhindeki bazı kitaplardan dolayı İsmâilîler bu kütüphaneyi basıp kütüpha­necisini asmışlar ve kitapları yakmışlardır (Tarrâzî, I, 121-122).

Büveyhîler. İran'ın güney ve batı bölge­leriyle Irak'ta hüküm süren Büveyhî hane­danının özellikle Irak kolu. kültür sahasın­daki faaliyetlerle temayüz etmiştir. Mu-izzüddevle'nin veziri Ebû Muhammed el-Mühellebî'nin sarayı âlimlerin, şairlerin ve sanatkârların toplandığı bir yer haline gelmişti. Muizzüddevle'nin oğulları Bah­tiyar ve Habeşî kitap meraklısıydı. Bahtiyâr'a karşı isyan eden Habeşî yenilip ser­veti müsadere edildiğinde kütüphanesin­den 15.000 cilt kitap çıkmıştı.

Rüknüddevle'nin oğlu Adudüddevle, si­yasî alandaki başarılarının yanında ülke­sinin imarı konusunda yaptığı faaliyetler ve kültür sahasında gerçekleştirdiği hiz­metleriyle de tanınır. Devrinde özellikle matematik, astronomi ve tıp alanlarında Abdurrahman es-Sûfî, Ebü'l-Kâsım Antâ-kî. Ali b. Abbas el-Mecûsî. Cibrâîl b. Buhtî-şû' gibi âlimler yetişmiştir. Kitaplara düş­kün olan Adudüddevle Şîraz'daki sarayın­da çok zengin bir kütüphane kurmuştu. Bu kütüphaneyi Adudüddevle'nin sağlı­ğında ziyaret eden ünlü coğrafyacı Mu­hammed b. Ahmedel-Makdisî'ye göre mütevelli, hâfız-ı kütüb ve nazır tarafın­dan yönetilen bu kütüphanede kitaplar, bir holün iki tarafında yer alan odalardaki raflarda konularına göre sıralanmıştı ve her kısmın müstakil bir fihristi bulun­maktaydı. Makdisî, kütüphanede Adu­düddevle'nin zamanına kadar telif edil­miş bütün kitapların mevcut olduğunu söylemektedir. Kurumun kütüphanecisi, Adudüddevle'nin sağlığında fakihlerden Fars eyaleti kadısı Ebû Mansûr eş-Şîrâzî, Bahâüddevle döneminde hattat İbnü'l-Bevvâb'dı. Kaynaklarda kütüphanenin Ba­hâüddevle zamanında da varlığını sürdür­düğüne dair kayıtlar mevcuttur. Necef-teki Hz. Ali'nin meşhedinde mevcut kü­tüphaneye çeşitli devirlerde sultanlar, emirler, vezirler ve âlimler tarafından önemli miktarda kitap bağışlanmıştı. Ki­tapların büyük bir bölümü müellif nüs­hası ve eski tarihli eserlerdi. Adudüddev­le'nin bu kütüphaneye çok sayıda kitap bağışladığı bilinmektedir. Adudüddevle Bağdat'ta yaptırdığı hastahanede de bir kütüphane kurmuştu.

Makdisî, Adudüddevle zamanında İbn Suvar adlı bir kişi tarafından Basra ve Râmhürmüz'de iki kütüphane kurulduğu­nu nakleder. Yûsuf el-Iş'ın dârülilim sınıfı­na soktuğu Basra'daki kütüphane İbnü'n-Nedîm'de "hizânetü'l-vakıf", Makdisî'de "dârülkütüb" şeklinde geçer. Mu'tezilî fi­kirleri yaymak için tesis edilmiş bu iki kütüphaneden Basra'dakinde mezhebin doktrinini öğreten bir şeyh bulunmaktay­dı. Makdisî ayrıca, bu kütüphanelere ya­pılan vakıfların Mu'tezile mezhebini öğ­renmek isteyenlere bazı imkânlar sağla­dığını kaydeder. Yine onun rivayetinden Basra'daki kütüphanenin daha zengin olduğu ve daha geniş bir okuyucu kitle­sine hitap ettiği öğrenilmektedir. İbnü'l-Esîr ve İbnü'l-Cevzî, 483 (1090) yılı olay­larını zikrederlerken bu yılın cemâziyelevvelinde (Temmuz) mehdîlik iddia eden bir müneccimin taraftarlarınca Basra'­nın yakıldığını ve bu sırada iki kütüpha­nenin yok edildiğini kaydeder. Araştır­macılar iki kütüphaneden birinin İbn Suvar'ın kütüphanesi olduğu görüşünde­dir. Mackensen. Ahsenü't-tekâsîm'ın bizzat müellifi tarafından yapılmış bazı ilâveleri ihtiva eden nüshasındaki bir ka­yıttan hareketle İbn Suvar'ın Mu'tezilî fi­kirleri yaymak için Rey'de de bir kütüp­hane kurmuş olabileceğini söyler.

Büveyhî vezirlerinden Ebü'1-Fazl İbnü'l-Amîd'in Rey'deki ünlü kütüphanesinin hâfız-ı kütübütarihçi İbn Miskeveyh idi. Onun kütüphanesinde her ilimden değerli ve nâdir kitaplar bulunmaktaydı. İbnü'l-Amîd, kütüphanesi için elde etmek iste­diği kitapları satın alamazsa istinsah et­tirirdi. Kaynaklarda bu kütüphanedeki kitapların 100 deve yükü tuttuğu belir­tilmektedir. İbn Miskeveyh, Sâmânî as­kerlerinin İbnü'l-Amîd'in sarayını yağ­maladıklarında kitapları dışında her şeyini alıp götürdüklerini nakleder. İbnü'l-Amîd kitaplarının yerinde durduğu­nu görünce İbn Miskeveyh'e, "Gidenlerin yerini doldurmak mümkündür, kitaplan­mın yerini ise tutacak bir şey yoktur" di­yerek sevincini belli etmiştir.

İbnüTAmîd'in yanında yetişen Büvey­hî vezirlerinden Sâhib b. Abbâd'ın Rey'de kurduğu kütüphanenin katalogu on cilt tutmaktaydı. Sâmânî Hükümdarı Nûh b. Mansûr, Sâhib b. Abbâd'a kendi hizmeti­ne girmesi için haber gönderdiğinde İbn Abbâd. dört yüz devenin taşıyamayacağı kitaplarını nakletmesinin mümkün olma­dığını ileri sürerek özür dilemişti. Kendisi de âlim ve şair olan Sâhib b. Abbâd, sara­yında zamanının en ünlü âlimlerini ve sa­natkârlarını toplamıştı. Devrinde yazılan birçok eser ona ithaf edildiği gibi bu eser­lerin müellif nüshaları Sâhib b. Abbâd'ın kütüphanesinde yer almaktaydı. Beyhaki'nin naklettiğine göre Gazneli Mahmud 420'de (1029) Rey'i aldığında kendisine Sâhib b. Abbâd'ın kütüphanesinde Râfızîlik'le ilgili bazı kitapların bulunduğu bil­dirilmiş, o da kütüphanede mevcut kelâm ilmine dair kitapların yakılmasını emret­mişti. Muhtemelen kitapların bir kısmı da Gazneli Mahmud tarafından Gazne'ye gö­türülmüştür. Rey'i bu hadiseden bir asır sonra ziyaret eden Selâme b. Gıyâs'ın ri­vayetinden anlaşıldığına göre bazı kitap­lar Rey'de bırakılmıştı ve kütüphane var­lığını sürdürmekteydi.

Şerefüddevle ve Bahâüddevle'nin ve­zirlerinden Ebû Nasr Sâbûr b. Erdeşîr'in Bağdat'ın Kerh bölgesinde 383 (993) yılın­da kurduğu kütüphane aynı zamanda bir öğretim kurumuydu. Kaynaklar, bu mü­essesenin İslâm dünyasında tesis edilen ilk vakıf medrese olduğunu kaydeder. Sâ­bûr b. Erdeşîr nâdir eserlerden meydana gelen çok değerli bir koleksiyon oluştur­muştu. Bu koleksiyonda ünlü hattat İbn Mukle'nin hattıyla 100 mushaf mevcuttu. Dârülilim diye adlandırılan kütüphanede ilk kuruluşunda 10.400 kitap vardı. Daha sonra bu sayı yapılan bağışlarla ve âlimle­rin eserlerinin birer nüshasını kütüpha­neye vermeleriyle artmıştı. Ancak kütüp­haneye bağışlanan her kitap kabul edil­memekteydi. Bu kütüphane 447 (1055) veya 451 (1059) yılında Bağdat'ta çıkan bir yangında yok olmuştur (bk. DÂRÜLİ­LİM).

Şiî âlimi ve Sâbûr b. Erdeşîr'in damadı Şerif er-Radî’nin Bağdatta kurduğu dârülilimin içinde "hizânetû dârililim" diye adlandırılan bir kütüphane mevcuttu. Şe­rif er-RadTnin kardeşi, âlim ve şair Şerif eljMurtazâ'nın yine Bağdatta tesis ettiği kütüphanede 80.000 ciltlik bir koleksi­yon bulunduğuna dair rivayetler vardır, İzzüddevle Ebû Kâlîcâr'ın vezirlerinden Ebû Mansûr b. Şahmerdân'ın Basra'da kurduğu kütüphane bu şehirde tesis edi­len en eski kütüphanelerden biriydi. İbnü'l-Esîr'in nakline göre içinde nefis ki­taplar bulunan kütüphane Hasa bedevi­lerinin 348 (959) yılında Basra'yı yağma­lamaları sırasında yok olmuştur. Büveyhî vezirlerinden Kıvâmüddevle İmâdüddin Ebû Mansûr el-Âdil İbn Mafenne'nin Fîrûzâbâd'da kurduğu kütüphanede mev­cut kitap sayısını İbnü'l-Cevzî 19.000, İbnü'l-Esîr ve İbn Kesîr 7000 olarak verir­ler. Kütüphanede İbn Mukle'nin hattıyla 4000 varak mevcuttu. Büveyhîler devrin­de tesis edilen kütüphaneler arasında Adudüddevle'nin oğlu Şerefüddevle'nin Şîraz'da ve Mecdüddevle'nin Rey'de kur­dukları kütüphaneleri de saymak gere­kir.

Sâmânîler. Horasan ve Mâverâünnehir bölgesinde iki asır kadar hüküm süren Sâmânîler'in, hükümet merkezi olan Bu-hara'da kurdukları zengin kütüphaneden tarihî kaynaklar bahsederse de bu konu­daki bilgilerin çoğu, Sâmânî Hükümdarı Nûh b. Mansûr devrinde bu kütüphane­de bulunmuş ve bir süre burada çalışmış olan İbn Sînâ'dan gelir. Herkese açık ol­mayan kütüphaneden İbn Sînâ, bir İmâmî propagandacısı (dâî) olan oğlunun aracı­lığıyla Nûh b. Mansûr'u tedavi ettiği için özel bir izinle yararlanabilmişti. İbn Sînâ kütüphaneyi şöyle tasvir etmektedir: "Çok odalı bir eve girdim: her odada kitap san­dıklan üst üste yığılmıştı. Bir odada Arap­ça kitaplarla şiir kitapları, başka bir odada fıkıh kitapları ve bu şekilde her odada bir ilme ait kitaplar vardı. Eski yazarların ki­taplarının fihristini okudum ve bana lâ­zım olanlarını aldım. Adları bile birçok kimse tarafından bilinmeyen kitaplar gördüm. Bundan önce ve sonra bu kadar büyük bir kitap topluluğuna hiçbir yerde rastlamadım. Kitapları okudum ve fayda­landım, herkesin kendi ilmindeki değerini öğrenmiş oldum". İbn Sina'nın elde ettiği bilgilerin başkaları tarafından öğrenilmemesi için bu kütüphaneyi yaktığına dair rivayetler müslüman müellifler ve araş­tırmacılara kabule lâyık görülmemiştir. Sâmânîler devrinde Horasan'da Belh, Merv ve Buhara'da bulunan medresele­rin birçoğunda kütüphanelerin olduğuna dair kaynaklarda çeşitli rivayetler mev­cuttur. Ayrıca Horasan'da Ebü'l-Fazl el-Bel'amî'nin. Büst'te Ebû Hatim b. Hayyân el-Büstrnin, Herat'ta Ebü'l-Fazl el-Herevî'nin kurdukları kütüphaneler Sâmânî­ler dönemindeki önemli kütüphaneler­dendir.

Fâtımîler. Kuzey Afrika'da kurulan Fa­tımî hanedanı kısa zamanda Mısır'ı ele geçirdi. Şiî mezhebinin hararetli savunu­cusu olan Fâtımîler, mezheplerini ve kül­türünü yaymak amacıyla İslâm dünyası­nın her yanına dâîler gönderdikleri gibi Kahire'de bu dâîleri eğitmek için ilmî mü­esseseler kurdular. Bunların bir bölümü­nü de kütüphaneler oluşturdu. Kahire'nin Fâtımîler tarafından zaptından bir yıl son­ra Cevher es-Sıkılirnin inşa ettirdiği Ez-her Camii'ni Halife Azîz-Billâh bir medre­se haline getirdi. Ezher'de ileriki dönem­lerde Halife Hâkim-Biemrillâh ve diğer halifelerin gayretleriyle gelişen kütüpha­nenin temelinin bu dönemde atıldığı sa­nılmaktadır. Minberin yakınındaki bir odada bulunan kitaplar cami genişletilirken bu odanın yıkılması üzerine camide­ki revakların arasına yerleştirilmiştir.

Halife Muiz-Lidînillâh ve Azîz-Billâh de­virlerinde vezirlik makamında bulunan Ya'küb b. Killis, sadece idarî ve iktisadî alanlarda değil kültür sahasındaki görüş ve tavsiyeleriyle de bu halifeler üzerinde etkili olmuştur. Biryahudi mühtedisi olan İbn Killis, vezirliğe geçişinden itibaren her pazartesi ve çarşamba günü sarayında dönemin fakih, filolog, şair ve hafızlarını toplar, onlarla ilmî meseleleri tartışırdı. Sarayındaki müstensihler de birçok önem­li eseri istinsah ederek İbn Killis'in kütüp­hanesini zenginleştirmekteydiler. Ulemâ­ya açık olan kütüphane İbn Killis'in ölü­münden sonra Halife Aziz-Billâh tarafın­dan saray kütüphanesine naklettirilmiştir.

Babası Muiz-Lidînillâh gibi mimari eserler yaptıran ve Kahire'de birkaç cami ile saray inşa ettiren Halife Azîz-Billâh'ın kitaba olan düşkünlüğüne ve onun zama­nında saray kütüphanesinin zenginleşti­ğine dair kaynaklarda rivayetler vardır. Tarihçi Yahya b. Ebû Tay, bu kütüphane­nin dünyanın harikalarından biri olduğu­nu ve İslâm âleminde bundan daha büyük bir kütüphanenin görülmediğini nakleder. Azîz-Billâh devrinde sarayda hâfız-ı kütüblük görevinde bulunan Ali b. Muham­med eş-Şâbüstî de kütüphane hakkında önemli bilgiler vermekte ve sarayın kırk odasının bu kütüphaneye tahsis edildiğini söylemektedir. Koleksiyonda mevcut kitap sayısı hakkında 200.000 ile 2 milyon ara­sında değişen rakamlar veren kaynaklar­daki bilgileri karşılaştıran Hasan İbrahim Hasan, Fâtımîler hakkındaki doktora te­zinde bu sayının 600.000 civarında olması gerektiği sonucuna varır. Kitaplar duvar­ları kaplayan raflara konularına göre ay­larak yerleştirilmişti. Bu kütüphanede çeşitli eserlerin çok sayıda nüshası bulun­maktaydı. Bir gün Halife Azîz-Billâh'ın huzurunda Halîl b. Ahmed'in Kitâbü'l-'Ayn'ı söz konusu edilince halife, kütüp­hanecisine bu eseri getirmesini söylemiş, o da biri müellif nüshası olmak üzere otuz nüshasını getirmişti. Taberî'nin Târîhu'r-rusül vemüiûfc'ünün bir nüs­hası halifeye hediye edildiğinde saray­daki koleksiyonda bu eserin biri müel­lif hattı olmak üzere yirmi nüshasının da­ha bulunduğu görülmüştü. Diğer bir ve­sileyle de İbn Düreyd'in el-Cemhere'si­nin 100 kadar nüshasının yer aldığı öğre­nilmektedir. Kütüphanede kütüphaneci­lerin dışında iki müstensih ve iki ferrâş görevlendirilmişti. Saray kütüphanesi çe­şitli tarihlerde büyük kayıplara uğramış ve Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin 567 (1171-72) yılında Kahire'yi fethinden sonra varlığı sona ermiştir.

Halife Hâkim-Biemrillâh'ın 395'te, (1005) Kahire'de dârülhikme modelinde kurduğu dârülilim. ilk başta Sünnî bir araştırma kurumu niteliğinde idiyse de daha sonra İsmâilî propagandaların yön­lendirildiği bir merkez haline gelmiştir. Hâkim -Biemrillâh büyük bir özenle inşa ettirip döşettiği dârülilimde zengin bir kütüphane kurmuştu. Kaynaklar, kurulu­şunda bu kütüphanede mevcut eserlerin genellikle Sünnî görüşü aksettiren kitap­lar olduğunu belirtir. Burada mevcut ki­tapların büyük bir kısmı saray kütüpha­nesindeki zengin koleksiyondan sağlan­mıştı. Her sınıftan insana açık olan kütüp­hane, başlangıçta Halife Hâkim-Biemril­lâh'ın özel bütçesinden sağlanan gelirle desteklenmekteydi. 400 (1010) yılında Hâkim bütün hayratı için bir vakıf kurdu­ğunda buraya da vakfın gelirinden 257 dinar ayırmıştı. Bu paranın sarf yerlerinin zikredildiği vakfiyede kâğıt için 90, hâfız-ı kütübün maaşı için 48, kitapların tamiri için 12, hademe için 15, kâğıt, kalem ve mürekkebi müstensihlere ve okuyucula­ra tevzi edecek memur için 12 dinar tah­sis edilmişti. Kütüphanede okuma salo­nunun yanında toplantı ve dersler için ayrı bölümler vardı. Burada yapılan ilmî toplantılara zaman zaman halife de katı­lırdı. Tarihçi Müsebbihî'nin naklinden, Dâ­rülilim Kütüphanesi'nin halka açık oldu­ğu gibi okuyuculara istinsah için gerekli olan kâğıt, kalem, mürekkep ve hokka­ların ücretsiz sağlandığı anlaşılmaktadır. Dârülilim, Vezir Efdal b. Bedr el-Cemâlî tarafından 513(1119) yılında kapatılmışsa da 517'de (1123) Vezir Me'mûn el-Ba­tâihî’nin gayretleriyle başka bir binada tekrar açılmıştır. Fâtımîler'in saltanabna Eyyûbîler tarafından son verilinceye kadar dârülilim hem bir kütüphane hem bir pro­paganda merkezi olarak faaliyetini sür­dürmüştür. Ancak Makrizî'nin bir rivaye­tinden öğrenildiğine göre Hâkim-Biem­rillâh, dârülilimdeki kitapların büyük bir bölümünü başta Ezher olmak üzere üç camiye göndermiştir. Muhtemelen bu ki­taplar dârülilimin Sünnî bir karaktere sa­hip olduğu dönemde ihtiva ettiği eserler­di. Hâkim-Biemrillâh 402 (1011-12) yılın­da Kahire'de inşa ettirdiği camide de bir kütüphane tesis etmiş ve Fustat'taki Amr b. Âs Camii'ne çok sayıda mushaf ve kitap bağışlamıştır. Ayrıca Kudüs'te mevcut ki­liselerden birinde bir dârülilim kurduğuna dair rivayetler vardır. Fatımiler devrinde tesis edilen kütüphaneler arasında Madrese-i Fahriyye Kütüphanesi'ni, Vezir Ef­dal b. Bedr el-Cemâlî ve İbn Fâtik'in kur­dukları kütüphaneleri, ayrıca Fustat'daki Dârülilim Kütüphanesi'ni de zikretmek gerekir.

Eyyûbî Hükümdarı Selâhaddin, 567 (1171-72) yılında Kahire'yi ele geçirip Fa­tımî saltanatına son verdiğinde İsmâilî propagandasının merkezi haline gelmiş olan bazı kütüphaneleri dağıttı. Daha ön­ce Halife Müstansır- Billâh el-Fâtımî dev­rinde de dârülilimle birlikte büyük kayıp­lara uğramış bulunan saray kütüphane­sinin Fatımî saltanatı süresince devam eden hayatı da bu arada son buldu. İbn Kesîr'in nakline göre Selâhaddîn-i Eyyûbî, bu zengin kütüphaneden 100.000 veya 120.000 cilt kitabı veziri Kâdî el-Fâzıl'a verdi. Ebû Şâme el-Makdisî'nin nakletti­ğine göre ise Kâdî el-Fâzıl bu kitapları satın almış, geri kalanlar günlerce süren müzayedelerde satılmıştır.

Eyyûbîler. Yemen'den Diyarbekir'e ka­dar geniş bir bölgede hüküm süren Eyyû­bîler devrinde medreseler bir eğitim ku­rumu olarak küçük şehirlere kadar yayıl­mıştı. Ortaçağ İslâm âlemindeki öğretim sistemi dikkate alınırsa bu medreselerin hemen hepsinde bir kütüphane olduğu söylenebilir. Ancak kaynaklar, yalnız bü­yük koleksiyonlardan oluşan kütüphane­ler hakkında bilgi verdiğinden bu konu­da sadece belli sayıda medrese kütüpha­neleri bilinmektedir.

Eyyûbîler döneminde kurulan en zen­gin kütüphane Kâdî el-Fâzıl tarafından 580 (1184) yılında Kahire'deki medrese­sinde tesis edilmiştir. Selâhaddîn-i Eyyû­bî'nin veziri Kâdî el-Fâzıl. Ortaçağ'da İs­lâm âleminde mevcut kitap meraklıları­nın arasında ilk sırayı almaktaydı. Safedî. onun özel kütüphanesinde 200.000 civa­rında kitap bulunduğunu nakletmektedir. Kitaplarının 100.000 veya 120.000 kada­rını Fâtımîler'in saray ve dârülilim kütüp­hanelerinden sağlamıştı. Selâhaddîn-i Ey­yûbî Âmid'i aldığında bu şehirdeki büyük kütüphaneden de Kâdî el-Fâzıl'ın yetmiş yük kitap götürdüğü rivayet edilir. Aynca birçok müstensihin istinsah ettiği eser­lerle zenginleşen Kâdî el-Fâzıl'ın kütüp­hanesindeki kitapların sayısını 1 milyona kadar çıkaran müellifler vardır. Kâdî el-Fâzıl. 580 (1184) yılında Kahire'de kendi adıyla anılan medresesini kurduğu zaman özel koleksiyonundan ayırdığı 100.000 kitabı burada teşkil ettiği kütüphaneye koydu. Bazı araştırmacılar bu rakamın abartılı olduğunu ileri sürer. Makrizî'nin yaşadığı döneme ulaşmayan kütüphane­nin çeşitli ihmaller yanında 694'te (1295) Mısır'da baş gösteren kıtlık sırasında ta­lebelerin bazı kitapları satması neticesin­de büyük kayba uğradığı ve daha sonra ödünç alınan kitapların iade edilmemesi yüzünden zamanla yok olup gittiğine dair rivayetler vardır. Eyyûbîler devrinde Muhammed b. Âdil'in Kahire'de 621 (1224) yılında kurduğu dârülhadiste de bir kü­tüphane bulunmaktaydı.

Eyyûbîler zamanında Şam'daki medre­se sayısında büyük bir artış oldu. Zengînler devrinde yapılan medreselere yenileri eklendiği gibi daha önce inşasına başla­nan medreseler de tamamlandı. Bunların çoğunda, ayrıca camilerde ve türbelerde kütüphaneler kuruldu, özellikle Emeviy-ye Camii'nde birçok kitap birikmişti. Ey­yûbîler döneminde de yeni ilâveler ol­du. Devrin büyük âlimlerinden Tâceddin Ebü'l-Yümn el-Kindî. topladığı değerli ki­tapları Maksûretü İbn Sinan'a konulmak üzere vakfetmişti. Bu vakfın fihristini gö­ren Ebû Şâme koleksiyonda yer alan 771 cilt kitabın Kur'an. hadis, fıkıh, lügat, şiir, nahiv, sarf ve "ulûm-i evâil'e dair eserler olduğunu, ancak bunların bir bölümünün kaybolduğunu nakleder.

Şerefeddin İbn Urve. kitaplarını Emeviyye Camii'nin doğu kısmında Meşhedü Urve diye anılan bölüme konulmak üzere vakfetmişti; hadis öğretilen bu bölümde kitaplar iki dolaba yerleştirilmişti. Emeviyye Camii'nin içindeki bazı koleksiyon­lar, el-Melikü'l-Muazzam îsâ b. el-Melikü'l-Âdil devrinde Şam Kadısı Cemâleddin Yû­nus b. Bedrân'ın teklifi üzerine bir araya toplanmış, Meşhedü Urve'nin doğusuna ve batısına konulan kitap dolaplarına yer­leştirilmişti. Şam'ı daha sonraki bir ta- rihte ziyaret eden İbn Fazlullah e!-Ömerî burada kitaplarla dolu birçok dolap gör­düğünü söyler.

Emeviyye Camii kompleksi içinde yer alan ve Nûreddin Mahmud Zengî tarafın­dan yaptırılıp Selâhaddîn-i Eyyûbî tara­fından ihya edilen Kellâse Medresesi'nde ibn Kâdî el-Fâzıl Ahmed b. Abdürrahîm, daha önce babası Kâdî el-Fâzıl'ın kurduğu kütüphanenin yanında yeni bir kütüpha­ne tesis etmiş. Takıyyüddin Abdurrahman el-Yeldânî kitaplarını bu kütüphaneye ba­ğışlamıştır. Türbetü'l-Eşrefıyye'nin inşa­sından sonra bu kütüphane Câmi-i Emevî’deki büyük kütüphaneye katılmıştır.

Emeviyye Camii'nin kuzey köşesinde el-Melikü'l-Eşref Mûsâ b. Muhammed b. Eyyûb tarafından yaptırılan Türbetü'l-Eş-refiyye'de de bir kütüphane mevcuttu. İbn Hallikân bu kütüphaneden Hizânetü'l-Eşrefiyye diye söz eder. Kütüphanenin XIII. yüzyılda düzenlenen bir fihristi, so­nundan birkaç yaprağı eksik olarak gü­nümüze kadar gelmiştir. Zamanımıza ula­şan en eski kütüphane fihristlerinden biri olan bu fihristten anlaşıldığına göre kü­tüphanede bugün mevcut olduğu bilin­meyen epeyce değerli eserin nüshası bu­lunmaktaydı. Eyyûbîler devrinde Şam'da inşa edilen en eski medreselerden Âdi-liyye Medresesi'nin yapımına Nûreddin Mahmud Zengî tarafından başlanmış, el-Melikü'l-Âdil Seyfeddin ve onun ölümün­den sonra da oğlu el-Melikü'l-Muazzam tarafından tamamlatılmıştır. Kutbüddin en-Nîsâbûrî'nin talebelere vakfettiği ki­taplar medresenin eyvan bölümüne ko­nularak bir kütüphane oluşturulmuştur.

Kâfur b. Abdullah el-Hüsâmî Şibhüddevle'nin Tura nehri üzerinde, Zekiyyüd-din b. Revâha'nın Emeviyye Camii'nin doğusunda Bâbülferâdiste. Necmeddin Bedrarnin yine Bâbülferâdis'te, Ebû Ömer Muhammed b. Ahmed b. Kudâme el-Hanbelî'nin Sâlihiyye'de, Takıyyüddin b. Şehinşah'ın Emeviyye Camii'nin kuzeyin­de kurdukları medreselerde. el-Melikü'I-Eşref in veziri Mecdüddin el-Behnesî*nin türbesinde, Eşrefıyye ve Ziyâiyye dârül-hadislerinde de birer kütüphane vardı. Eyyûbî hükümdarlarından el-Melikü'l-Eş­ref Mûsâ. Şam'da 634 (1237) yılında yap­tırdığı medresesinde değerli kitaplardan oluşan bir kütüphane kurmuştu. Vakfiye­sinde, ayhk 18 dirhem ücret alan hâfız-ı kûtübün ve kütüphane nâzınnın yapacak­ları işler ayrıntılı biçimde belirtilmiştir. Bu kütüphaneye devrin âlimlerinden birço­ğu kitaplarını vakfetmişti. Moğol istilâsın­da tahrip edilen medrese bir süre sonra ihya edilmiş ve yapılan bağışlarla burada tekrar bir kütüphane kurulmuştur.

Devrin muhaddislerinden Ziyâeddin el-Makdisî. Câmi-i Muzafferinin doğusun­da ve Kâsiyûn dağının eteklerinde kur­duğu, kendi adıyla anılan dârülhadisinde önemli bir kısmını bizzat istinsah ettiği eserlerden oluşan bir de kütüphane tesis etmiştir. Daha sonra yapılan çeşitli vakıf­larla büyük ölçüde zenginleşen kütüpha­nede birçok eski tarihli yazma ile Tevrat ve İncil nüshaları da vardı. Özellikle hadis konusunda ihtiva ettiği eserler bakımın­dan önemli olan bu kütüphane Moğol is­tilâsında büyük kayıplara uğramış, bilin­meyen bir tarihte Ömeriyye Medresesi'ne nakledilmiş, XIX. yüzyılın sonlarında Zâhiriyye Kütüphanesi'ne katılmıştır. Ey­yûbîler devrinde Şam'da bir de hastahane kütüphanesi kurulmuştur. Şeyhületıbbâ Mühezzebüddin ed-Dahvâr, 621 (1224) yılında Emeviyye Camii'nin güneyindeki evini kütüphanesiyle birlikte vakfederek bir tıp medresesi haline getirmiştir. Bu kütüphanede çoğu tıpla ilgili olmak üze­re 500 civarında eser vardı.

Şam'ın en büyük ribâtlanndan Sümey-sâtiye Hankahı'nda eskiden beri mevcut olan kütüphane Eyyûbîler devrinde yeni kitap bağışlarıyla daha da zenginleşmiş­tir. Bu dönemde mevcut koleksiyona ka­tılan kitapların çoğu Halep Camii Kütüp­hanesinden gelmişti. Selâhaddîn-i Eyyû­bî, Halep'i aldığında Ebû Saîd Muham­med b. Abdullah Bündehî'ye Halep Camii Kütüphanesi'nden istediği kitapları alma­sını söylemiş, o da buradan ve daha önce Fatımî sarayından aldığı kitapları Sümeysâtiye Hankahı'na vakfetmiştir.

Halep'te Eyyûbîler devrinde Zâhiriyye ve Şerefiyye medreselerinde de birer kü­tüphane bulunmaktaydı. Bunlardan bi­rincisi Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin oğulların­dan biri tarafından Zâhiriyye Medrese­si'nde, diğeri Şerefeddin Abdurrahman el-Acemî tarafından kendi adıyla anılan medresesinde kurulmuştur. Ali b. Yûsuf b. Eyyûb. Mekke'de 594 (1198) yılında yaptırdığı Rebî’ Ribâtı'nda bir de kütüp­hane tesis etmiştir. Daha sonraki tarih­lerde bu ribâta bazı kitap bağışlarının ya­pıldığı görülmektedir. Kudüs'ün fethi üzerine Selâhaddîn-i Eyyûbî ile diğer Ey­yûbî hükümdarlarının buradaki mescidde ve Nasriyye, Nehaviyye gibi medrese­lerde kütüphaneler kurduklarına dair kay­naklarda rivayetler mevcuttur.

Ammâroğulları (Benî Ammâr). Kaynak­lar, Trablusşam ve civarında hüküm sü­ren (1070-1109) Ammâroğulları'ndan Trablusgarp'da kurdukları dârülilim dolayısıyla övgüyle söz eder. Zehebî'-nin nakline göre dârülilimin tesisinden önce de bu şehirde bazı kütüphaneler bu­lunmaktaydı. Ancak bunlardan hiçbiri dâ­rülilim kadar şöhret kazanmamıştı. IV. (X.) yüzyılın sonlarında şehri ziyaret eden Ebü'l-Alâ el-Maarrî'nin buradaki kütüp­hanelerden yararlandığı bilinmektedir. Şehrin Fatımî valisinin ölümü üzerine ba­ğımsızlığını ilân eden Kadı Ebû Tâlib Ha­san b. Ammâr, devletine merkez yaptığı Trablusşam'da mensup olduğu Şiî mez­hebinin akidesini yaymak ve propagan­dacı yetiştirmek için zengin bir kütüpha­neye sahip bir dârülilim kurdu. Başta Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Am­mâr olmak üzere diğer Ammârî emirleri bu kütüphaneyi çok zengin bir hale ge­tirdiler. Dârülilim İslâm dünyasında o ka­dar şöhret kazandı ki Trablus bir dönem Medînetüdârülilim diye anıldı.

Kaynaklarda bu kütüphanedeki kitap sayısı hakkında 100.000 ve 3 milyon gibi oldukça farklı rakamlar mevcuttur. Yûsuf el-lş, 3 milyon rakamının râvisi olan İbn Ebû Tayy'ın Şiî olması dolayısıyla bu konu­da mübalağa etmiş olabileceğini belirtir ve Nüveyrî'nin naklettiği 100.000 raka­mını daha mâkul bulduğunu söyler. Bazı kaynaklar kütüphanedeki mushaf sayısını 50.000, tefsir sayısını da 20.000 olarak verir. Yine kaynakların naklinden, bura­daki eserlerin Hâkim -Biemrillâh'ın saray kütüphanesindeki gibi konularına göre farklı odalarda muhafaza edildiği anlaşıl­maktadır. Tarihçi Nâsırüddin İbnü'l-Fu-rât, Yahya b. Ebû Tay'dan naklen bu kü­tüphaneden bahsederken şöyle der: "Trablusşam'daki dârülilimin benzeri dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Bu kütüphane dünyanın harikalarından biriydi. Burada görevli 180 müstensihten otuzu gece gündüz devamlı çalışırdı. Benî Ammâr'ın İslâm dünyasının her yerinde mevcut adamları satın aldıkları kitaplar­la Dârülilim Kütüphanesi'ni zenginleştirmişlerdi. Dünyanın her yerinden buraya talebeler ve hocalar gelirdi. Benî Ammâr zamanında ilmin bütün şubeleri, özellikle de İmâmî doktrini gelişmişti. Benî Am­mâr bu doktrine mensuptu." Kütüpha­nede Arapça eserlerin yanında Latince, Grekçe, Farsça ve Sanskritçe eserler de vardı. Ancak bu kütüphane uzun ömürlü olmamış, Trablusşam'ın 1109'da Haçlılar tarafından işgalinde dârülilim önce yağ­malanmış, ardından yakılmıştır. Olga Pinto, dârülilimin yakılışının müslüman kay­naklarında canlı bir şekilde tasvir edilip

 

....

TDİ İSLAM ANS.

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi