Asr-ı saâdet'te ve Hulefâyi Râşidîn devrinde, Hz. Peygamber'in bazı devlet başkanlarına yazdığı mektuplar, yaptığı antlaşmalar ve bazı hadis sayfalarıyla Hz. Ebû Bekir döneminde mushaf haline getirilip Hz. Osman zamanında çoğaltılan Kur'an nüshaları dışında yazılı eser bulunmamaktadır. Bu sebeple Resûl-i Ekrem'in ibadet yanında öğretim faaliyetlerini de sürdürdüğü Medine'deki mescidinde ve Hulefâ-yi Râşidîn devrinde yaptırılan mescidlerde eğer kütüphaneler mevcut idiyse koleksiyonlarında Kur'an ve hadis sayfalarından başka bir eser yer almamış olmalıdır.
Emevîler. İslâm âleminde ilk kütüphanelerin, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis etrafında yoğun bir telif faaliyetinin başladığı Emevîler döneminde aynı zamanda birer okul olarak da görev yapan mescidlerde ortaya çıktığı sanılmaktadır. Kaynaklardan öğrenildiğine göre bu devirde bazı âlimlerin evlerinde önemli sayıda kitaptan oluşan kütüphaneleri vardı. Hadisçi İbn Şihâb ez-Zührî, Abdülhakem b. Amr el-Cumahî, Ebû Kılâbe el-Cermî. Şu'be b. Haccâc, Küreyb. Ebû Amr b. Alâ, Urve b. Zübeyr ve İbn Cüreyc gibi âlimlerin özel kütüphaneleri bu arada zikredilebilir. Emevîler döneminde ulemâya ve talebeye açık ilk kütüphanenin Muâviye b. Ebû Süfyân zamanında (661-680) Şam'da bir nevi araştırma merkezi olan Beytülhikme'de kurulduğu kabul edilmektedir. Mes'ûdî'nin naklettiğine göre bu müessesede hadis, tarih ve biyografiye dair bazı kitaplarla bu kitapların muhafazası için görevliler bulunmaktaydı (Mürûcü'z-zeheb, II, 72). Muâviye'nin torunu Hâlid b. Yezîd âlim ve şair olduğu gibi aynı zamanda bir kitap meraklısıydı. Özellikle kimya, tıp ve astroloji alanlarındaki eserlere büyük ilgi duymakta, bu konularda elde ettiği bazı yabancı eserleri Arapça'ya çevirtmekteydi. Hâlid b. Yezîd, Beytülhikme'de Muâviye'nin kurduğu kütüphaneyi devralmış ve onu daha zengin bir hale getirmiştir. Emevî halifelerinden Velîd b. Abdülmelik'in bu kütüphaneyi teşkilâtlandırdığı ve bir kütüphaneciyle bir müstensih tayin ettiği kaydedilmektedir. Şem'ânî'nin Kitâbü'l-Ensâb'mda burada görevli kütüphanecinin adının Sa'd olduğu kaydedilmektedir. Görevi "sâhibü'l-mesâhif" olarak belirtilen Sa'd, adı günümüze ulaşan ilk müslüman kütüphanecidir. Velîd b. Abdülmelik'ten sonra tercüme ve telif faaliyetleri devam ettiği Ömer b. Ab-dülazîz'in kütüphanede mevcut kitapların yeni bir tasnife göre katalogunu hazırlattığı rivayet edilmektedir.
Abbasîler. Abbâsîler'in hilâfeti süresince İslâm dünyasında gerek Abbasî halifeleri, vezirleri, âlimleri ve diğer sınıflara mensup şahısların, gerekse Abbasî hilâfetini tanımakla birlikte müstakil devlet tesis etmiş bulunan Büveyhîler ve Selçukîler'e mensup kişilerin kurdukları kütüphanelerin tarihî gelişiminin kronolojik olarak verilmesi kaynaklarda yeterli bilgi bulunmadığından mümkün olmamaktadır. Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda da böyle bir yol izlenmemiştir. Yûsuf el-lş (Eche) ve onu takip eden Muhammed Mahir Hammâde ile Yahya Sââtî’nin eserlerinde uygulanan sınıflandırma tatmin edici bulunmadığı gibi zorlama olduğu yolunda tenkitlere uğramıştır (Makdisi. s. 24-27). Bu sebeple kütüphanecilik konusunun coğrafyaya bağlı olarak ele alınması daha uygun görünmektedir. Ancak Ortaçağ'daki İslâm coğrafyasının karmaşıklığı bu planın da ilmî prensiplere bağlı bir şekilde gerçekleştirilmesini zorlaştırmaktadır. Çünkü Bağdat'ta kurulan bir kütüphane Abbasîler bahsinde olduğu kadar Büveyhîler hanedanı bahsinde de incelenebilir. Zira Bağdat, Abbasî Devleti sınırları içinde bulunduğu dönemlerde bazı hanedanların istilâlarına uğramış, bunlara mensup kişilerin Bağdat'ta yaptıkları kütüphanelerin dışında kalanlar Abbasî dönemi kütüphaneleri olarak kabul edilmiştir.
Hilâfet 132 (750) yılında Abbâsîler'e geçtiğinde ilk Abbasî halifesi olan Seffâh, Emevîler devrinde gelişmeye başlayan ilmî ve kültürel faaliyetlere pek vakit ayıramadığından kısa süren saltanatında telif sahasında bir inkişaf görülmedi. 136'da (754) halife olan kardeşi Ebû Ca'fer el-Mansûr'un döneminde telif sahasında büyük bir gelişme görüldüğü gibi tercüme faaliyetlerine de önem verildi. Mansûr 148 (765) yılında Bağdat'a gelen Corcîs b. Cibril'e birçok tıbbî eseri tercüme ettirdi. İbn Haldun'un naklettiğine göre Halife Mansûr, Bizans imparatoruna bir mektup göndererek tercüme edilmek üzere kendisine fen ilimleri sahasında yazılmış bazı eserler göndermesini istemiş, imparator da halifeye Öklid'in (Euclides) kitabıyla fizik hakkında birkaç eser göndermiştir. Bu devirde Grekçe, Latince, Süryânîce, Pehlevîce ve Farsça'dan birçok eser Arapça'ya çevrildi. Bu faaliyetlerin tabii bir neticesi olarak Mansûr'un sarayında zengin bir kütüphane meydana geldi. Halife Mehdî-Billâh döneminde de devam eden telif ve tercüme çalışmaları sırasında bilhassa astroloji konusundaki eserlere önem verildiği görülmektedir.
Hârûnürreşîd'in hilâfeti, daha sonra oğlu Me'mûn devrinde en üst noktasına ulaşacak olan ilmî faaliyetlerin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Özellikle papirüs yanında kâğıdın yazı malzemesi olarak kullanılmaya başlamasının ve Hârûnürreşîd tarafından 794'te Bağdat'ta bir kâğıt fabrikası kurdurulmasının telif faaliyetlerine, kitap ticaretine ve kütüphanelerin zenginleşmesine müsbet tesirleri olmuştur. Abbasîler devrinde bir süre ilmî faaliyetlerin merkezi haline gelen Beytülhikme Hârûnürreşîd tarafından Bağdat'ta kuruldu. Çeşitli dillerden tercüme faaliyetlerinin yürütüldüğü bu araştırma merkezinde zengin bir kütüphane de bulunmaktaydı. Bundan dolayı bazı kaynaklarda Beytülhikme'den Hizânetü'l-hikme ve Hizânetü kütübi'l-hikme şeklinde de söz edildiği görülmektedir. Burada mevcut kitaplar arasında Arapçaya çevrilmek üzere toplanmış olan Grekçe, Süryânîce, Farsça eserler büyük bir yekûn tutmaktaydı. Kaynaklarda Hârûnürreşîd'in kitap temini için özellikle Bizans'a karşı düzenlettiği seferlerden bahsedilir.
Beytülhikme'nin en verimli devri Halife Me'mûn zamanına rastlar. Bu dönemde bilhassa felsefe ve fen bilimleri sahasında yazılmış eserlerin Arapça'ya çevrilmesine çalışılmıştır. Huneyn b. İshak. Ya'küb b. İshak el-Kindî, Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî ve Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf, tercüme ve telif eserleriyle daha sonraki dönemin felsefesine ve ilmine temel hazırlamışlardır (bk.BEYTÜLHİKME). Beytülhikme'de mevcut kütüphanenin tam manasıyla halka açık olduğunu söylemek güçtür. Ancak kaynaklarda mütercimler ve Beytülhikme araştırmacıları dışında bazı kimselerin de bu koleksiyondan yararlandığı belirtildiğine göre kütüphanenin sınırlı bir şekilde de olsa okuyucuya açık olduğu söylenebilir. Burada görevli kütüphanecilerin "hâzin" diye adlandırıldığı görülmektedir.
Mu'tasım-Billâh zamanında hilâfet merkezinin Bağdat'tan Sâmerrâ'ya taşınması ve bilinmeyen başka sebepler yüzünden Beytülhikme bir araştırma merkezi olma hüviyetini kaybetmiş, bir süre sadece kütüphane olarak varlığını sürdürmüştür. Zehebî gibi bazı tarihçilerin bu kurumdan Hizânetü'l-Me'mûn diye bahsetmeleri bu sebepten olsa gerektir. IV. (X.) yüzyılın sonlarına kadar kütüphanenin faaliyette bulunduğuna dair rivayetler varsa da bu tarihten sonra Hizânetü'l-Me'mûn'dan söz edilmez. Yûsuf el-lş. kütüphanenin halifelerden birinin kütüphanesine katılmış veya Mu'tezile mezhebine son darbeyi indiren Selçuklular tarafından dağıtılmış olabileceğini ileri sürer.
Kaynaklar, Hârûnürreşîd'in ünlü veziri Yahya b. Hâlid el-Bermeki'den âlim ve sanatkârların hâmisi olma yanında zengin kütüphanesi dolayısıyla da övgüyle söz eder. Ebû Osman b. Ömer. onun dönemin en zengin kütüphanelerinden birine sahip olduğunu söyler. Bu kütüphane özellikle Grekçe ve Farsça yazmalar bakımından oldukça zengindi. Yahya b. Hâlid'in, kütüphanesini zenginleştirmek için önemli miktarda para sarfettiği rivayet edilir. Bermekîler'in düşüşüyle kütüphane de müsadere edilerek Beytülhikme'ye katılmıştır Avvâd. s. 177-178).
Me'mûn devrinde Beytülhikme'de çalışan âlimlerden Yahya b. Ebû Mansûr'un oğlu Ali b. Yahya el-Müneccim, Bağdat yakınlarındaki Kerker'de bulunan konağında kurduğu kütüphaneye Hizânetü'l-hikme adını vermişti. Beytülhikme modelinde kurulan kütüphaneye İslâm ülkesinin her tarafından âlimler gelirdi; bütün masrafları Ali b. Yahya tarafından karşılanan bu âlimler, özellikle felsefe ve astronomi konularında oldukça zengin olan koleksiyondan serbestçe yararlanırlardı. Kaynaklarda, Horasanlı astronomi bilgini Ebû Ma'şer el-Müneccim'in hac için Mekke'ye giderken daha önce ününü duyduğu bu kütüphaneye uğradığı, ilmî araştırmalara dalıp hacca gidemeden son yıllarını burada geçirip öldüğü nakledilir. Ali b. Yahya el-Müneccim, Halife Mütevekkil-Alellah'ın kâtibi ve başmüşaviri Türk asıllı Feth b. Hâkân el-Fârisî için de bir kütüphane kurmuştu. Ali b. Yahya bu kütüphaneyi kurarken istinsah ettirdiği ve satın aldığı eserlerin dışında kendi kütüphanesinden de bir miktar kitap getirmişti. Feth b. Hakan'ın aynı zamanda edip ve şair olduğu, fırsat buldukça cübbesinin yeninden çıkardığı bir eseri mütalaa ettiği kaynaklarda belirtilir. Hizânetü'l-hikme diye adlandırılan, İbnü'n-Nedîm'in hiçbir kütüphanede bu kadar çok ve güzel eser görmediğini söylediği kütüphanenin, sahibinin öldürülmesinden sonra dağıldığı sanılmaktadır. Benî Mûsâ olarak anılan Muhammed, Ahmed ve Hasan kardeşlerin felsefe, hendese, astronomi ve mekanik konusunda birçok eser biriktirdiklerine dair çeşitli rivayetler varsa da bir kütüphane kurdukları hususunda herhangi bir bilgi mevcut değildir.
Halife Mu'tasım-Billâh, Vâsik-Billâh ve Mütevekkil-Alellah'ın vezirliğini yapmış olan Muhammed b. Abdülmelik b. Zeyyât'ın Sâmerrâ'da zengin bir kütüphanesi bulunduğu Câhiz'in ve diğer kaynakların rivayetlerinden öğrenilmektedir. İbn Ebû Usaybia'nın naklettiğine göre İbn Zeyyât her ay kitap tercüme ve istinsahı için 1000 dinar harcamaktaydı. Onun için kitap tercüme edenler arasında Yuhannâ b. Mâseveyh, Cibrâîl b. Buhtişû' ve Buhtî-şû' b. Cibrâîl gibi ünlü bilginler yer almaktaydı. Sahibinin 233'te (848) Halife Mütevekkil-Alellah tarafından katlinden sonra bu kütüphanenin de müsadere edildiği sanılmaktadır.
Râzî-Billâh'ın halife olmadan önce bir kütüphanesinin bulunduğu, hilâfet mevkiine geçtikten sonra bu kütüphaneyi oldukça zenginleştirdiği Ebû Bekir es-Sûli'nin Kitâbü 'l evrak'ındaki bazı kayıtlardan anlaşılmaktadır. SûITnin de çok zengin bir kütüphaneye sahip olduğunu Hatîb el-Bağdâdî ve Yâküt el-Hamevî gibi bazı müellifler rivayet etmektedir. Hatîb el-Bağdâdî, Sûlî'nin büyük bir evi dolduracak kadar kitabı bulunduğunu, bunların farklı renkte derilerle ciltlenerek raflara dizilmiş olduğunu nakleder. Yâküt da kitapların çok güzel bir şekilde tasnif edildiğini ve Sûlî'nin istediği herhangi bir kitabı hizmetçisiyle getirttiğini rivayet eder.
Bağdat'ın batısındaki İbn Ebû Avf bölgesinde Garsünni'me'nin 4S2 (1060) yılında kurduğu kütüphane kısa ömürlü olmasına rağmen önemli ilmî faaliyetlere sahne olmuştur. Müstakil bir binada hizmet veren kütüphanedeki kitapların sayısı konusunda 1000-4000 arasında değişen farklı rivayetler vardır. Nizamiye Medresesi'nin açılışından sonra okuyucuların bu kütüphaneye yönelmesi üzerine Garsünni'me kütüphanesini kapatmıştan Basra'da İbn Ebü'l-Bekâ'nın tesis ettiği kütüphanede Zehebî'nin nakline göre 12.000 cilt kitap mevcuttu. Kaynaklarda dârülilim, dârülkütüb. hizânetü'l-kütüb gibi adlarla yer alan kütüphane bedevîler tarafından yağmalanarak yok edilmiştir.
Selçuklu Sultanı Melikşah'ın veziri Nizâmülmülk'ün 459'da (1067) Bağdat'ta kurduğu medrese ve kütüphane diğer medreselere ve kütüphanelerine öncülük etmiştir. Bu tarihten sonra İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinde birçok medresenin tesis edildiği, bunların çoğunda kitap koleksiyonları meydana geldiği görülmektedir. Bağdat'ta Cîliyye. İbn Hübeyre, Fahriyye, Cevziyye, Ubeydullah, Beşîriyye, Mes'ûdiyye ve Müstansıriyye adlarıyla kurulan medreselerde birer kütüphanenin bulunduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Ebû Saîd Muharremrnin tesis edip talebelerinden Abdülkâdir el-Cîli'nin genişlettiği Cîliyye Medresesi'nde kurucularının bağışladığı kitaplar yanında ulemâdan Ebü'1-Fazl b. Nasr ve Ebü'l-Hasan el-Batâihî gibi şahısların vakfettikleri eserler de bulunmaktaydı. Vezir Ebü'l-Muzaffer İbn Hübeyre, 557 (1162) yılında yaptırdığı medresesine özel koleksiyonundaki eserlerin bir kısmını bağışlamışta. Bir vezir ailesine mensup olan Fahrü'z zaman Ebü'l-Fazl Mes'ûd b. Ali'nin Bağdat'ın Me'mûniyye semtindeki medresesinde de her ilim dalıyla ilgili zengin bir koleksiyon vardı. Tarihçi ve fakih Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî, medresesindeki kütüphanesine kendi eserleri dışında birçok kitap vakfetmişti. Beşîriyye ve Mes'ûdiyye medreselerinde de önemli sayıda kitaptan oluşan birer koleksiyon mevcuttu.
Abbasî halifelerinden Nâsır-Lidînillâh'ın zengin bir kütüphanesi ve birçok hayratı vardı. Ancak Ubeydullah Medresesi'ndeki kütüphane 725'te (1325) Bağdat'ın bir sel felâketine uğraması sonucu yok olmuştur. Halife, Bağdat Kalesi'nde yaptırdığı Dârü'l-Müsennâ'ya özel kütüphanesinden Ebû Reşîd Mübeşşir b. Ahmed'in seçtiği bir koleksiyonu naklettirmiş ve burada da bir kütüphane kurmuştur. 584 (1188) yılında vefat eden hanımı Selçuke Hatun için Bağdat'ın batısındaki Basra Kapısı'nda inşa ettirdiği türbede de bir kütüphane yaptırmıştır. Yâküt el-Hamevî, bu kütüphanede Ferezdakî'nin otuz ciltlik Kitâbü'd-Düvel fi't-târîh adlı eserini gördüğünü nakleder. Kütüphaneye saray görevlilerinden Necmüddevle de 500 kitap vakfetmiştir. İbnü'l-Esîr'in belirttiğine göre Halife Nasır-Lidînillâh, Harîmüt-tâhirFde kurduğu kütüphaneye en güzel kitaplarını nakletmişti. Ayrıca Ribâtü'l-Merzübâniyye'ye halifenin Kur'ân-ı Kerîm nüshaları ve bazı değerli eserler vakfettiği bilinmektedir.
Nizâmiyye'den sonra Bağdat'ta oluşturulan en önemli medrese kütüphanesi. Halife Müstansır-Billâh'ın Müstansıriyye Medresesi'nde tesis ettiği kütüphanedir. Dört mezhebin esaslarına göre öğretim yapmak için 631'de (1234) kurulan medreseye halife özel kütüphanesinden seçtirdiği 290 yük kitap göndertmiştir. Medrese imaretinin doğusunda yer alan ve Hizânetül-kütüb diye adlandırılan kütüphanede bir süre hâfız-ı kütüblük yapan İbnü'l-Fûtî, kütüphanenin dünyada eşi görülmemiş derecede zengin bir koleksiyona sahip olduğunu söylemektedir. Kaynaklardaki bilgilerden anlaşıldığına göre burada80.000 cildin üzerinde kitap mevcuttu. Müstansır- Billâh, Müstansıriyye Kütüphanesi'nde mevcut koleksiyonun tanzim ve tertibi görevini, Harîmüttâhiri Ribatı'nın şeyhi Abdülazîz ile saraydaki kütüphanesinin hâfız-ı kütübü Ziyâeddin Ahmed'e verdi. Bunların geliştirdiği sistem sayesinde hâfız-ı kütüb yardımcısı istenen kitabı kolaylıkla bulabiliyordu. Müstansıriyye Kütüphanesi'nin personel kadrosu nazır (müsrif), hâfız-ı kütüb (hâzin) ve hâfız-ı kütüb yamağından (münâvil) oluşmaktaydı. Burada görev yapan hâfız-ı kütüblerin çoğu devrin meşhur âlimleriydi. Medrese görevlileri arasında müderristen sonra en yüksek maaşı hâfız-ı kütübler alıyordu. Müstansır-Billâh, vakfiyesinde kütüphaneden yararlanacak kişilere çeşitli kolaylıklar yanında kalem, kâğıt, mürekkep gibi kitap istinsahı için gerekli malzemenin teminini de şart koşmuştu. Devrinde büyük üne kavuşan bu kütüphane islâm dünyasının çeşitli bölgelerinden gelen âlimlerin ve devlet adamlarının ziya-retgâhı olmuştu. Müstansıriyye Kütüphanesi. Bağdat'ın Moğollar tarafından zaptı sırasında büyük kayıplara uğradı. Moğol askerleri, yağmaladıkları kitapların bir kısmını satıp bir kısmının ciltlerini çıkararak atlarına takım yapmada kullandılar. Kitapların bir bölümü de Hülâgû'nun maiyetinde bulunan Nasîrüddîn-i Tûsî tarafından Merâga'ya götürüldü.
Bağdat'ta Abbasî hilâfetinin son dönemlerinde tesis edilen başka kütüphaneler de bulunmaktaydı. Bunlardan İbn Mâristâniyye'nin kurduğu dârülilim pek uzun ömürlü olmamıştır. Halife Nasır- Lidînillâh'ın vezirlerinden İbnü'l-Kassâb aynı zamanda iyi bir hattatta ve Hayyâtîn sokağında tesis ettiği kütüphaneye vakfettiği itapların üzerine vakıf kayıtlarını kendi eliyle yazmıştı. Fakih ve muhaddis Şerif ez-Zeydî. Bağdat'ın doğusundaki Dînârüs-sagir denilen mahalde yaptırdığı mescide etaplarını da vakfederek bir kütüphane kurmuştu. Bu kütüphaneye Ebü'l-Hayr Sâoih b. Abdullah el-Habeşî. Ebü'l-Hattab el-Alîmî ve Yâküt el-Hamevî gibi âlim-terkitaplannı bağışlayarak mevcut koleksiyonu zenginleştirmişlerdi. Son Abbasî naıfesı Müsta'sım-Billâh'ın vezirlerinden Mueyyidüddin AlkamTnin 644'te (1246) kurduğu kütüphanesinde 10.000 cilt kitap mevcuttu, İbn Kesîr'in naklettiğine göre devrin şairleri bu kütüphaneyi öven şiirler yazmışlardı.
Endülüs Emevîleri. İslâmiyet'in ve İslâm kültürünün yayılıp gelişmesi Doğu'da Abbasîler tarafından gerçekleştirilirken Batı'da bu görevi Endülüs Emevîleri üstlendi. I. Abdurrahman'ın siyasî bir hareket olarak başlattığı faaliyetler neticesinde İspanya'da varlığını üç asır sürdürecek kuvvetli bir İslâm hanedanı doğdu. İdarî, iktisadî ve içtimaî sahalarda önceleri Emevî tesirinde şekillenen gelişmeler bir süre sonra kendine mahsus özelliklerini kazandı. Kültür alanında bu tesir daha açık bir şekilde ortaya çıktı. Endülüs Emevîleri kendi kültür müesseselerini kurmaya başlayınca Doğu'dan Bata'ya uzun yıllar süren ulemâ akınıyla, özel kütüphanelerle birlikte Doğu'daki kitap pazarlarında tedavül eden birçok yazma eser Endülüs'teki yeni sahiplerinin koleksiyonlarına intikal etti. Silâhlara, atlara ve bazı eşyaya tanınan gümrük muafiyeti kitaplar için de tanınınca ortaya kayda değer bir ticarî faaliyet çıktı. Tacirler Doğu'ya giderek önemli sayıda kitap getirdiler ve Kurtuba (Cordoba). İşbîliye (Sevilla). Tuleytula (Toledo) gibi kültür merkezlerinin kitap çarşılarında sattılar.
Her ne kadar bazı kaynak ve araştırmalarda bu gelişmenin sonucunda Endülüs'te halka açık yüzlerce vakıf kütüphanesinin doğduğu belirtilmekteyse de Müslüman İspanya'da kütüphaneler ve kitap meraklıları konusunda bir inceleme yayımlayan Julian Riberay Tarrago, bazı mescid ve medrese kütüphaneleri istisna edilirse bu dönemde mevcut kütüphanelerin çoğunun özel kütüphane olduğunu söylemektedir. Endülüs'te kurulan önemli mescid kütüphaneleri arasında, Abdurrahman'ın Kurtuba'da 170te (786) yaptırdığı ulu camideki kütüphane ile Mâleka'daki (Malağa) ulucamide İbnü'l-Lüb el-Mâlikî ve İşbîliye'deki ulucamide İbn Mervân el-Bâcî'nin kurdukları kütüphaneleri zikretmek gerekir. Kurtuba Ulucamii'ndeki kütüphane bu şehrin II. Ferdinand tarafından 634 (1237) yılında zaptı sırasında yok edilmiştir. Makarrî'nin rivayetine göre yakılan kitaplar arasında Halife Osman'ın ünlü mushafı da bulunmaktaydı (Mohamed Makki Sibai, s. 55).
Müslüman İspanya'da kurulan en önemli kütüphane şüphesiz Kurtuba'daki saray kütüphanesiydi. Başlangıçta yavaş gelişen bu kütüphane Halife II. Abdurrahman, III. Abdurrahman ve özellikle II.
Hakem devrinde gelişerek Ortaçağ İslâm dünyasının en büyük kütüphanelerinden biri haline geldi. II. Hakem, Endülüs Emevî halifeleri içinde ilmî faaliyetlere en fazla ilgi gösteren bir hükümdar olarak tanınır. Bilhassa öğretime ehemmiyet vermiş ve Kurtuba Üniversitesi onun zamanında en parlak dönemini yaşamıştır. Halife, Doğu'daki kültür merkezlerine gönderdiği adamları vasıtasıyla birçok kitap satın aldırarak saray kütüphanesini zenginleştirmiştir. II. Hakem hükümdar olduğunda babası III. Abdurrahman'dan kalan saray kütüphanesi dışında iki önemli koleksiyon daha vardı. Bunlardan biri kardeşi Muhammed'e. diğeri de kendisine aitti. II. Hakem bu üç koleksiyonu birleştirerek ünlü saray kütüphanesini meydana getirdi. Kaynaklar burada 400.000 eser mevcut olduğunu, bunların her biri yirmi yapraklık kırk dört cilt tutan ve sadece eser adlarından oluşan bir katalogunun bulunduğunu bildirmektedir. Kütüphane, yeri dar geldiği için yeni yapılan bir binaya ancak alta ayda taşınabilmişti. Saray kütüphanesinde kütüphaneciler dışında satan alma yoluyla sağlanamayan kitapları istinsah eden müstensihler, ayrıca müzehhipler ve mücellitler de görevlendirilmişti. II. Hakem'den sonra tahta geçen oğlu II. Hişâm henüz on dört yaşında olduğundan devletin idaresi İbn Ebû Amir el-Mansûr'a kaldı. Mansûr iktidarı elinde tutabilmek için, II. Hakem'in bazı davranışlarından ve düşünce alanında serbestliğe taraftar olmasından rahatsızlık duyan kesimin fakihlerini memnun etmek düşüncesiyle saraya çağırdığı fakihierin temsilcilerine kütüphanede gördükleri zararlı kitapları seçip yakmalarını söyledi. Mansûr'un bu davranışı neticesinde saray kütüphanesi büyük zarara uğradı. Kütüphane Mansûr'un ölümünden sonra ikinci bir felâketle karşılaştı. Kurtuba'nın Berberîler tarafından kuşatılması sırasında askerlerin aylıklarını ödeyebilmek için şehrin valisi Vâdıh saray kütüphanesindeki bazı kitapları sattı. Berberîler'in şehri ele geçirmesinin ardından kütüphane tekrar yağmalandı. Endülüs'ün çeşitli şehirlerine dağılan bu kütüphanenin kitapları, Ferdinand ve Isabella'nın Müslümanlara karşı uyguladıktan eritme politikası neticesinde yok oldu. Saray kütüphanesi dışında Endülüs'ün diğer şehirlerinde de devlet adamlarına, âlimlere ve zenginlere ait kütüphaneler bulunmaktaydı. Değerli bir kütüphaneye sahip olmak özellikle zenginler arasında bir moda olmuştu.
Kurtuba'da İbn Futays ailesinin müstakil bir binası olan kütüphanesinde kütüphanecinin dışında altı müstensih görevlendirilmişti. İbn Futays. müzayedelerde bir kitabı almak için genellikle değerinin birkaç katı fiyat verir, yine de elde edemezse ödünç alarak kütüphanedeki müstensihlerine istinsah ettirirdi. İbn Futays'ın bu değerli kütüphanesi iç karışıklıklar sırasında torunlarından biri tarafından bir ay sûren müzayedede satılmış, bu satıştan 40.000 kâsımî dinar elde edilmişti. Yine Kurtuba'da Ebû Velîd İbnü'l-Mevsıl'in kurduğu kütüphane özellikle hat değeri yüksek eserler bakımından zengindi. Ebû Velîd öldüğünde bu kitaplardan bazısı sekiz sayfası 1 dinar gibi oldukça yüksek bir fiyata satılmıştı. Endülüs'te mevcut kütüphaneler arasında Kasım b. Sa'dân. Ebû Muhammed Abdullah Tuleytılî. Ebû Ali el-Gassânî, İbn Hazm. Yahya b. Mâlik b. Âiz. İbnü's-Sâbûnî, Ebû Bekir b. Zekvân. İbn Avn el-Maarrî, İbn Muhtar, Mücâhid el-Âmirî ve Muzaffer b. Ef-tas'a ait kütüphaneleri de zikretmek gerekir.
Kurtuba başta olmak üzere yüzlerce kitap koleksiyonuna sahip olan Endülüs şehirleri İspanyol istilâsına uğradıklarında kütüphanelerde mevcut kitapların bir kısmı iç karışıklıklar sonunda yağmalanıp satılmış, bunların önemli bir bölümü Kuzey Afrika'ya götürülmüştü. Artakalanların çoğu da Katolikler'in taassubundan kurtulamadı. Gırnata'da (Granada) binlerce kitap Isabella ve Ferdinand'ın emriyle şehrin büyük meydanlarında yakıldı. Diğer şehirlerde de durum farklı olmamıştı. II. Philip, ülkesinde Endülüs'ten kalan yazma eserleri bir araya getirmek istediğinde sadece 2500 kadar kitap toplayabildi. Bu eserler günümüzde Escurial Kütüphanesi'nin temelini oluşturdu.
Hamdânîler, Kaynaklar, el-Cezîre ve Suriye bölgesinde bir süre hüküm süren Hamdânîler devrinde kurulan iki önemli kütüphaneden söz eder. Bunlardan birincisi, şair ve âlim Ebü'l-Kâsım Ca'fer b. Muhammed b. Hamdan el-Mevsılî tarafından Musul'da tesis edilmişti. Kütüphane, Yâküt el-Hamevfnin naklettiğine göre haftanın her günü okuyuculara açıktı. Her ilim dalında önemli eserleri ihtiva etmekteydi: bilhassa kurucusunun ilgi alanı dolayısıyla felsefe ve astronomi konusundaki eserler bakımından oldukça zengindi. Aynı zamanda bir araştırma merkezi olduğu için dârülilim diye adlandırılan müessese. Ortaçağ İslâm dünyasında kurulan dârülilimlerin ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Araştırmacılar, bu özellikleri sebebiyle kütüphanenin gerçek anlamda halka açık ilk kütüphane olduğu görüşündedir. Kütüphane hakkında kaynaklarda yer alan bilgiler, düşmanlarının tertipleri neticesinde kurucusunun Musul'u terkedip Bağdat'a gidişiyle son bulur.
Seyfüddevle el-Hamdânî tarafından Halep'te kurulan ikinci kütüphanede Zehebî'nin naklettiğine göre Seyfüddevle ve başkaları tarafından vakfedilmiş 10.000 cilt kitap bulunmaktaydı. Kaynaklarda kütüphanenin kuruluşundan bir asır sonra yandığına veya Şiîler'le Sünnîler arasında çıkan bir çatışma sırasında yağma edildiğine dair değişik rivayetler vardır. Bir rivayete göre de 460 (1068) yılında İsmâiliyye aleyhindeki bazı kitaplardan dolayı İsmâilîler bu kütüphaneyi basıp kütüphanecisini asmışlar ve kitapları yakmışlardır (Tarrâzî, I, 121-122).
Büveyhîler. İran'ın güney ve batı bölgeleriyle Irak'ta hüküm süren Büveyhî hanedanının özellikle Irak kolu. kültür sahasındaki faaliyetlerle temayüz etmiştir. Mu-izzüddevle'nin veziri Ebû Muhammed el-Mühellebî'nin sarayı âlimlerin, şairlerin ve sanatkârların toplandığı bir yer haline gelmişti. Muizzüddevle'nin oğulları Bahtiyar ve Habeşî kitap meraklısıydı. Bahtiyâr'a karşı isyan eden Habeşî yenilip serveti müsadere edildiğinde kütüphanesinden 15.000 cilt kitap çıkmıştı.
Rüknüddevle'nin oğlu Adudüddevle, siyasî alandaki başarılarının yanında ülkesinin imarı konusunda yaptığı faaliyetler ve kültür sahasında gerçekleştirdiği hizmetleriyle de tanınır. Devrinde özellikle matematik, astronomi ve tıp alanlarında Abdurrahman es-Sûfî, Ebü'l-Kâsım Antâ-kî. Ali b. Abbas el-Mecûsî. Cibrâîl b. Buhtî-şû' gibi âlimler yetişmiştir. Kitaplara düşkün olan Adudüddevle Şîraz'daki sarayında çok zengin bir kütüphane kurmuştu. Bu kütüphaneyi Adudüddevle'nin sağlığında ziyaret eden ünlü coğrafyacı Muhammed b. Ahmedel-Makdisî'ye göre mütevelli, hâfız-ı kütüb ve nazır tarafından yönetilen bu kütüphanede kitaplar, bir holün iki tarafında yer alan odalardaki raflarda konularına göre sıralanmıştı ve her kısmın müstakil bir fihristi bulunmaktaydı. Makdisî, kütüphanede Adudüddevle'nin zamanına kadar telif edilmiş bütün kitapların mevcut olduğunu söylemektedir. Kurumun kütüphanecisi, Adudüddevle'nin sağlığında fakihlerden Fars eyaleti kadısı Ebû Mansûr eş-Şîrâzî, Bahâüddevle döneminde hattat İbnü'l-Bevvâb'dı. Kaynaklarda kütüphanenin Bahâüddevle zamanında da varlığını sürdürdüğüne dair kayıtlar mevcuttur. Necef-teki Hz. Ali'nin meşhedinde mevcut kütüphaneye çeşitli devirlerde sultanlar, emirler, vezirler ve âlimler tarafından önemli miktarda kitap bağışlanmıştı. Kitapların büyük bir bölümü müellif nüshası ve eski tarihli eserlerdi. Adudüddevle'nin bu kütüphaneye çok sayıda kitap bağışladığı bilinmektedir. Adudüddevle Bağdat'ta yaptırdığı hastahanede de bir kütüphane kurmuştu.
Makdisî, Adudüddevle zamanında İbn Suvar adlı bir kişi tarafından Basra ve Râmhürmüz'de iki kütüphane kurulduğunu nakleder. Yûsuf el-Iş'ın dârülilim sınıfına soktuğu Basra'daki kütüphane İbnü'n-Nedîm'de "hizânetü'l-vakıf", Makdisî'de "dârülkütüb" şeklinde geçer. Mu'tezilî fikirleri yaymak için tesis edilmiş bu iki kütüphaneden Basra'dakinde mezhebin doktrinini öğreten bir şeyh bulunmaktaydı. Makdisî ayrıca, bu kütüphanelere yapılan vakıfların Mu'tezile mezhebini öğrenmek isteyenlere bazı imkânlar sağladığını kaydeder. Yine onun rivayetinden Basra'daki kütüphanenin daha zengin olduğu ve daha geniş bir okuyucu kitlesine hitap ettiği öğrenilmektedir. İbnü'l-Esîr ve İbnü'l-Cevzî, 483 (1090) yılı olaylarını zikrederlerken bu yılın cemâziyelevvelinde (Temmuz) mehdîlik iddia eden bir müneccimin taraftarlarınca Basra'nın yakıldığını ve bu sırada iki kütüphanenin yok edildiğini kaydeder. Araştırmacılar iki kütüphaneden birinin İbn Suvar'ın kütüphanesi olduğu görüşündedir. Mackensen. Ahsenü't-tekâsîm'ın bizzat müellifi tarafından yapılmış bazı ilâveleri ihtiva eden nüshasındaki bir kayıttan hareketle İbn Suvar'ın Mu'tezilî fikirleri yaymak için Rey'de de bir kütüphane kurmuş olabileceğini söyler.
Büveyhî vezirlerinden Ebü'1-Fazl İbnü'l-Amîd'in Rey'deki ünlü kütüphanesinin hâfız-ı kütübütarihçi İbn Miskeveyh idi. Onun kütüphanesinde her ilimden değerli ve nâdir kitaplar bulunmaktaydı. İbnü'l-Amîd, kütüphanesi için elde etmek istediği kitapları satın alamazsa istinsah ettirirdi. Kaynaklarda bu kütüphanedeki kitapların 100 deve yükü tuttuğu belirtilmektedir. İbn Miskeveyh, Sâmânî askerlerinin İbnü'l-Amîd'in sarayını yağmaladıklarında kitapları dışında her şeyini alıp götürdüklerini nakleder. İbnü'l-Amîd kitaplarının yerinde durduğunu görünce İbn Miskeveyh'e, "Gidenlerin yerini doldurmak mümkündür, kitaplanmın yerini ise tutacak bir şey yoktur" diyerek sevincini belli etmiştir.
İbnüTAmîd'in yanında yetişen Büveyhî vezirlerinden Sâhib b. Abbâd'ın Rey'de kurduğu kütüphanenin katalogu on cilt tutmaktaydı. Sâmânî Hükümdarı Nûh b. Mansûr, Sâhib b. Abbâd'a kendi hizmetine girmesi için haber gönderdiğinde İbn Abbâd. dört yüz devenin taşıyamayacağı kitaplarını nakletmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek özür dilemişti. Kendisi de âlim ve şair olan Sâhib b. Abbâd, sarayında zamanının en ünlü âlimlerini ve sanatkârlarını toplamıştı. Devrinde yazılan birçok eser ona ithaf edildiği gibi bu eserlerin müellif nüshaları Sâhib b. Abbâd'ın kütüphanesinde yer almaktaydı. Beyhaki'nin naklettiğine göre Gazneli Mahmud 420'de (1029) Rey'i aldığında kendisine Sâhib b. Abbâd'ın kütüphanesinde Râfızîlik'le ilgili bazı kitapların bulunduğu bildirilmiş, o da kütüphanede mevcut kelâm ilmine dair kitapların yakılmasını emretmişti. Muhtemelen kitapların bir kısmı da Gazneli Mahmud tarafından Gazne'ye götürülmüştür. Rey'i bu hadiseden bir asır sonra ziyaret eden Selâme b. Gıyâs'ın rivayetinden anlaşıldığına göre bazı kitaplar Rey'de bırakılmıştı ve kütüphane varlığını sürdürmekteydi.
Şerefüddevle ve Bahâüddevle'nin vezirlerinden Ebû Nasr Sâbûr b. Erdeşîr'in Bağdat'ın Kerh bölgesinde 383 (993) yılında kurduğu kütüphane aynı zamanda bir öğretim kurumuydu. Kaynaklar, bu müessesenin İslâm dünyasında tesis edilen ilk vakıf medrese olduğunu kaydeder. Sâbûr b. Erdeşîr nâdir eserlerden meydana gelen çok değerli bir koleksiyon oluşturmuştu. Bu koleksiyonda ünlü hattat İbn Mukle'nin hattıyla 100 mushaf mevcuttu. Dârülilim diye adlandırılan kütüphanede ilk kuruluşunda 10.400 kitap vardı. Daha sonra bu sayı yapılan bağışlarla ve âlimlerin eserlerinin birer nüshasını kütüphaneye vermeleriyle artmıştı. Ancak kütüphaneye bağışlanan her kitap kabul edilmemekteydi. Bu kütüphane 447 (1055) veya 451 (1059) yılında Bağdat'ta çıkan bir yangında yok olmuştur (bk. DÂRÜLİLİM).
Şiî âlimi ve Sâbûr b. Erdeşîr'in damadı Şerif er-Radî’nin Bağdatta kurduğu dârülilimin içinde "hizânetû dârililim" diye adlandırılan bir kütüphane mevcuttu. Şerif er-RadTnin kardeşi, âlim ve şair Şerif eljMurtazâ'nın yine Bağdatta tesis ettiği kütüphanede 80.000 ciltlik bir koleksiyon bulunduğuna dair rivayetler vardır, İzzüddevle Ebû Kâlîcâr'ın vezirlerinden Ebû Mansûr b. Şahmerdân'ın Basra'da kurduğu kütüphane bu şehirde tesis edilen en eski kütüphanelerden biriydi. İbnü'l-Esîr'in nakline göre içinde nefis kitaplar bulunan kütüphane Hasa bedevilerinin 348 (959) yılında Basra'yı yağmalamaları sırasında yok olmuştur. Büveyhî vezirlerinden Kıvâmüddevle İmâdüddin Ebû Mansûr el-Âdil İbn Mafenne'nin Fîrûzâbâd'da kurduğu kütüphanede mevcut kitap sayısını İbnü'l-Cevzî 19.000, İbnü'l-Esîr ve İbn Kesîr 7000 olarak verirler. Kütüphanede İbn Mukle'nin hattıyla 4000 varak mevcuttu. Büveyhîler devrinde tesis edilen kütüphaneler arasında Adudüddevle'nin oğlu Şerefüddevle'nin Şîraz'da ve Mecdüddevle'nin Rey'de kurdukları kütüphaneleri de saymak gerekir.
Sâmânîler. Horasan ve Mâverâünnehir bölgesinde iki asır kadar hüküm süren Sâmânîler'in, hükümet merkezi olan Bu-hara'da kurdukları zengin kütüphaneden tarihî kaynaklar bahsederse de bu konudaki bilgilerin çoğu, Sâmânî Hükümdarı Nûh b. Mansûr devrinde bu kütüphanede bulunmuş ve bir süre burada çalışmış olan İbn Sînâ'dan gelir. Herkese açık olmayan kütüphaneden İbn Sînâ, bir İmâmî propagandacısı (dâî) olan oğlunun aracılığıyla Nûh b. Mansûr'u tedavi ettiği için özel bir izinle yararlanabilmişti. İbn Sînâ kütüphaneyi şöyle tasvir etmektedir: "Çok odalı bir eve girdim: her odada kitap sandıklan üst üste yığılmıştı. Bir odada Arapça kitaplarla şiir kitapları, başka bir odada fıkıh kitapları ve bu şekilde her odada bir ilme ait kitaplar vardı. Eski yazarların kitaplarının fihristini okudum ve bana lâzım olanlarını aldım. Adları bile birçok kimse tarafından bilinmeyen kitaplar gördüm. Bundan önce ve sonra bu kadar büyük bir kitap topluluğuna hiçbir yerde rastlamadım. Kitapları okudum ve faydalandım, herkesin kendi ilmindeki değerini öğrenmiş oldum". İbn Sina'nın elde ettiği bilgilerin başkaları tarafından öğrenilmemesi için bu kütüphaneyi yaktığına dair rivayetler müslüman müellifler ve araştırmacılara kabule lâyık görülmemiştir. Sâmânîler devrinde Horasan'da Belh, Merv ve Buhara'da bulunan medreselerin birçoğunda kütüphanelerin olduğuna dair kaynaklarda çeşitli rivayetler mevcuttur. Ayrıca Horasan'da Ebü'l-Fazl el-Bel'amî'nin. Büst'te Ebû Hatim b. Hayyân el-Büstrnin, Herat'ta Ebü'l-Fazl el-Herevî'nin kurdukları kütüphaneler Sâmânîler dönemindeki önemli kütüphanelerdendir.
Fâtımîler. Kuzey Afrika'da kurulan Fatımî hanedanı kısa zamanda Mısır'ı ele geçirdi. Şiî mezhebinin hararetli savunucusu olan Fâtımîler, mezheplerini ve kültürünü yaymak amacıyla İslâm dünyasının her yanına dâîler gönderdikleri gibi Kahire'de bu dâîleri eğitmek için ilmî müesseseler kurdular. Bunların bir bölümünü de kütüphaneler oluşturdu. Kahire'nin Fâtımîler tarafından zaptından bir yıl sonra Cevher es-Sıkılirnin inşa ettirdiği Ez-her Camii'ni Halife Azîz-Billâh bir medrese haline getirdi. Ezher'de ileriki dönemlerde Halife Hâkim-Biemrillâh ve diğer halifelerin gayretleriyle gelişen kütüphanenin temelinin bu dönemde atıldığı sanılmaktadır. Minberin yakınındaki bir odada bulunan kitaplar cami genişletilirken bu odanın yıkılması üzerine camideki revakların arasına yerleştirilmiştir.
Halife Muiz-Lidînillâh ve Azîz-Billâh devirlerinde vezirlik makamında bulunan Ya'küb b. Killis, sadece idarî ve iktisadî alanlarda değil kültür sahasındaki görüş ve tavsiyeleriyle de bu halifeler üzerinde etkili olmuştur. Biryahudi mühtedisi olan İbn Killis, vezirliğe geçişinden itibaren her pazartesi ve çarşamba günü sarayında dönemin fakih, filolog, şair ve hafızlarını toplar, onlarla ilmî meseleleri tartışırdı. Sarayındaki müstensihler de birçok önemli eseri istinsah ederek İbn Killis'in kütüphanesini zenginleştirmekteydiler. Ulemâya açık olan kütüphane İbn Killis'in ölümünden sonra Halife Aziz-Billâh tarafından saray kütüphanesine naklettirilmiştir.
Babası Muiz-Lidînillâh gibi mimari eserler yaptıran ve Kahire'de birkaç cami ile saray inşa ettiren Halife Azîz-Billâh'ın kitaba olan düşkünlüğüne ve onun zamanında saray kütüphanesinin zenginleştiğine dair kaynaklarda rivayetler vardır. Tarihçi Yahya b. Ebû Tay, bu kütüphanenin dünyanın harikalarından biri olduğunu ve İslâm âleminde bundan daha büyük bir kütüphanenin görülmediğini nakleder. Azîz-Billâh devrinde sarayda hâfız-ı kütüblük görevinde bulunan Ali b. Muhammed eş-Şâbüstî de kütüphane hakkında önemli bilgiler vermekte ve sarayın kırk odasının bu kütüphaneye tahsis edildiğini söylemektedir. Koleksiyonda mevcut kitap sayısı hakkında 200.000 ile 2 milyon arasında değişen rakamlar veren kaynaklardaki bilgileri karşılaştıran Hasan İbrahim Hasan, Fâtımîler hakkındaki doktora tezinde bu sayının 600.000 civarında olması gerektiği sonucuna varır. Kitaplar duvarları kaplayan raflara konularına göre ayrılarak yerleştirilmişti. Bu kütüphanede çeşitli eserlerin çok sayıda nüshası bulunmaktaydı. Bir gün Halife Azîz-Billâh'ın huzurunda Halîl b. Ahmed'in Kitâbü'l-'Ayn'ı söz konusu edilince halife, kütüphanecisine bu eseri getirmesini söylemiş, o da biri müellif nüshası olmak üzere otuz nüshasını getirmişti. Taberî'nin Târîhu'r-rusül vemüiûfc'ünün bir nüshası halifeye hediye edildiğinde saraydaki koleksiyonda bu eserin biri müellif hattı olmak üzere yirmi nüshasının daha bulunduğu görülmüştü. Diğer bir vesileyle de İbn Düreyd'in el-Cemhere'sinin 100 kadar nüshasının yer aldığı öğrenilmektedir. Kütüphanede kütüphanecilerin dışında iki müstensih ve iki ferrâş görevlendirilmişti. Saray kütüphanesi çeşitli tarihlerde büyük kayıplara uğramış ve Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin 567 (1171-72) yılında Kahire'yi fethinden sonra varlığı sona ermiştir.
Halife Hâkim-Biemrillâh'ın 395'te, (1005) Kahire'de dârülhikme modelinde kurduğu dârülilim. ilk başta Sünnî bir araştırma kurumu niteliğinde idiyse de daha sonra İsmâilî propagandaların yönlendirildiği bir merkez haline gelmiştir. Hâkim -Biemrillâh büyük bir özenle inşa ettirip döşettiği dârülilimde zengin bir kütüphane kurmuştu. Kaynaklar, kuruluşunda bu kütüphanede mevcut eserlerin genellikle Sünnî görüşü aksettiren kitaplar olduğunu belirtir. Burada mevcut kitapların büyük bir kısmı saray kütüphanesindeki zengin koleksiyondan sağlanmıştı. Her sınıftan insana açık olan kütüphane, başlangıçta Halife Hâkim-Biemrillâh'ın özel bütçesinden sağlanan gelirle desteklenmekteydi. 400 (1010) yılında Hâkim bütün hayratı için bir vakıf kurduğunda buraya da vakfın gelirinden 257 dinar ayırmıştı. Bu paranın sarf yerlerinin zikredildiği vakfiyede kâğıt için 90, hâfız-ı kütübün maaşı için 48, kitapların tamiri için 12, hademe için 15, kâğıt, kalem ve mürekkebi müstensihlere ve okuyuculara tevzi edecek memur için 12 dinar tahsis edilmişti. Kütüphanede okuma salonunun yanında toplantı ve dersler için ayrı bölümler vardı. Burada yapılan ilmî toplantılara zaman zaman halife de katılırdı. Tarihçi Müsebbihî'nin naklinden, Dârülilim Kütüphanesi'nin halka açık olduğu gibi okuyuculara istinsah için gerekli olan kâğıt, kalem, mürekkep ve hokkaların ücretsiz sağlandığı anlaşılmaktadır. Dârülilim, Vezir Efdal b. Bedr el-Cemâlî tarafından 513(1119) yılında kapatılmışsa da 517'de (1123) Vezir Me'mûn el-Batâihî’nin gayretleriyle başka bir binada tekrar açılmıştır. Fâtımîler'in saltanabna Eyyûbîler tarafından son verilinceye kadar dârülilim hem bir kütüphane hem bir propaganda merkezi olarak faaliyetini sürdürmüştür. Ancak Makrizî'nin bir rivayetinden öğrenildiğine göre Hâkim-Biemrillâh, dârülilimdeki kitapların büyük bir bölümünü başta Ezher olmak üzere üç camiye göndermiştir. Muhtemelen bu kitaplar dârülilimin Sünnî bir karaktere sahip olduğu dönemde ihtiva ettiği eserlerdi. Hâkim-Biemrillâh 402 (1011-12) yılında Kahire'de inşa ettirdiği camide de bir kütüphane tesis etmiş ve Fustat'taki Amr b. Âs Camii'ne çok sayıda mushaf ve kitap bağışlamıştır. Ayrıca Kudüs'te mevcut kiliselerden birinde bir dârülilim kurduğuna dair rivayetler vardır. Fatımiler devrinde tesis edilen kütüphaneler arasında Madrese-i Fahriyye Kütüphanesi'ni, Vezir Efdal b. Bedr el-Cemâlî ve İbn Fâtik'in kurdukları kütüphaneleri, ayrıca Fustat'daki Dârülilim Kütüphanesi'ni de zikretmek gerekir.
Eyyûbî Hükümdarı Selâhaddin, 567 (1171-72) yılında Kahire'yi ele geçirip Fatımî saltanatına son verdiğinde İsmâilî propagandasının merkezi haline gelmiş olan bazı kütüphaneleri dağıttı. Daha önce Halife Müstansır- Billâh el-Fâtımî devrinde de dârülilimle birlikte büyük kayıplara uğramış bulunan saray kütüphanesinin Fatımî saltanatı süresince devam eden hayatı da bu arada son buldu. İbn Kesîr'in nakline göre Selâhaddîn-i Eyyûbî, bu zengin kütüphaneden 100.000 veya 120.000 cilt kitabı veziri Kâdî el-Fâzıl'a verdi. Ebû Şâme el-Makdisî'nin naklettiğine göre ise Kâdî el-Fâzıl bu kitapları satın almış, geri kalanlar günlerce süren müzayedelerde satılmıştır.
Eyyûbîler. Yemen'den Diyarbekir'e kadar geniş bir bölgede hüküm süren Eyyûbîler devrinde medreseler bir eğitim kurumu olarak küçük şehirlere kadar yayılmıştı. Ortaçağ İslâm âlemindeki öğretim sistemi dikkate alınırsa bu medreselerin hemen hepsinde bir kütüphane olduğu söylenebilir. Ancak kaynaklar, yalnız büyük koleksiyonlardan oluşan kütüphaneler hakkında bilgi verdiğinden bu konuda sadece belli sayıda medrese kütüphaneleri bilinmektedir.
Eyyûbîler döneminde kurulan en zengin kütüphane Kâdî el-Fâzıl tarafından 580 (1184) yılında Kahire'deki medresesinde tesis edilmiştir. Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin veziri Kâdî el-Fâzıl. Ortaçağ'da İslâm âleminde mevcut kitap meraklılarının arasında ilk sırayı almaktaydı. Safedî. onun özel kütüphanesinde 200.000 civarında kitap bulunduğunu nakletmektedir. Kitaplarının 100.000 veya 120.000 kadarını Fâtımîler'in saray ve dârülilim kütüphanelerinden sağlamıştı. Selâhaddîn-i Eyyûbî Âmid'i aldığında bu şehirdeki büyük kütüphaneden de Kâdî el-Fâzıl'ın yetmiş yük kitap götürdüğü rivayet edilir. Aynca birçok müstensihin istinsah ettiği eserlerle zenginleşen Kâdî el-Fâzıl'ın kütüphanesindeki kitapların sayısını 1 milyona kadar çıkaran müellifler vardır. Kâdî el-Fâzıl. 580 (1184) yılında Kahire'de kendi adıyla anılan medresesini kurduğu zaman özel koleksiyonundan ayırdığı 100.000 kitabı burada teşkil ettiği kütüphaneye koydu. Bazı araştırmacılar bu rakamın abartılı olduğunu ileri sürer. Makrizî'nin yaşadığı döneme ulaşmayan kütüphanenin çeşitli ihmaller yanında 694'te (1295) Mısır'da baş gösteren kıtlık sırasında talebelerin bazı kitapları satması neticesinde büyük kayba uğradığı ve daha sonra ödünç alınan kitapların iade edilmemesi yüzünden zamanla yok olup gittiğine dair rivayetler vardır. Eyyûbîler devrinde Muhammed b. Âdil'in Kahire'de 621 (1224) yılında kurduğu dârülhadiste de bir kütüphane bulunmaktaydı.
Eyyûbîler zamanında Şam'daki medrese sayısında büyük bir artış oldu. Zengînler devrinde yapılan medreselere yenileri eklendiği gibi daha önce inşasına başlanan medreseler de tamamlandı. Bunların çoğunda, ayrıca camilerde ve türbelerde kütüphaneler kuruldu, özellikle Emeviy-ye Camii'nde birçok kitap birikmişti. Eyyûbîler döneminde de yeni ilâveler oldu. Devrin büyük âlimlerinden Tâceddin Ebü'l-Yümn el-Kindî. topladığı değerli kitapları Maksûretü İbn Sinan'a konulmak üzere vakfetmişti. Bu vakfın fihristini gören Ebû Şâme koleksiyonda yer alan 771 cilt kitabın Kur'an. hadis, fıkıh, lügat, şiir, nahiv, sarf ve "ulûm-i evâil'e dair eserler olduğunu, ancak bunların bir bölümünün kaybolduğunu nakleder.
Şerefeddin İbn Urve. kitaplarını Emeviyye Camii'nin doğu kısmında Meşhedü Urve diye anılan bölüme konulmak üzere vakfetmişti; hadis öğretilen bu bölümde kitaplar iki dolaba yerleştirilmişti. Emeviyye Camii'nin içindeki bazı koleksiyonlar, el-Melikü'l-Muazzam îsâ b. el-Melikü'l-Âdil devrinde Şam Kadısı Cemâleddin Yûnus b. Bedrân'ın teklifi üzerine bir araya toplanmış, Meşhedü Urve'nin doğusuna ve batısına konulan kitap dolaplarına yerleştirilmişti. Şam'ı daha sonraki bir ta- rihte ziyaret eden İbn Fazlullah e!-Ömerî burada kitaplarla dolu birçok dolap gördüğünü söyler.
Emeviyye Camii kompleksi içinde yer alan ve Nûreddin Mahmud Zengî tarafından yaptırılıp Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından ihya edilen Kellâse Medresesi'nde ibn Kâdî el-Fâzıl Ahmed b. Abdürrahîm, daha önce babası Kâdî el-Fâzıl'ın kurduğu kütüphanenin yanında yeni bir kütüphane tesis etmiş. Takıyyüddin Abdurrahman el-Yeldânî kitaplarını bu kütüphaneye bağışlamıştır. Türbetü'l-Eşrefıyye'nin inşasından sonra bu kütüphane Câmi-i Emevî’deki büyük kütüphaneye katılmıştır.
Emeviyye Camii'nin kuzey köşesinde el-Melikü'l-Eşref Mûsâ b. Muhammed b. Eyyûb tarafından yaptırılan Türbetü'l-Eş-refiyye'de de bir kütüphane mevcuttu. İbn Hallikân bu kütüphaneden Hizânetü'l-Eşrefiyye diye söz eder. Kütüphanenin XIII. yüzyılda düzenlenen bir fihristi, sonundan birkaç yaprağı eksik olarak günümüze kadar gelmiştir. Zamanımıza ulaşan en eski kütüphane fihristlerinden biri olan bu fihristten anlaşıldığına göre kütüphanede bugün mevcut olduğu bilinmeyen epeyce değerli eserin nüshası bulunmaktaydı. Eyyûbîler devrinde Şam'da inşa edilen en eski medreselerden Âdi-liyye Medresesi'nin yapımına Nûreddin Mahmud Zengî tarafından başlanmış, el-Melikü'l-Âdil Seyfeddin ve onun ölümünden sonra da oğlu el-Melikü'l-Muazzam tarafından tamamlatılmıştır. Kutbüddin en-Nîsâbûrî'nin talebelere vakfettiği kitaplar medresenin eyvan bölümüne konularak bir kütüphane oluşturulmuştur.
Kâfur b. Abdullah el-Hüsâmî Şibhüddevle'nin Tura nehri üzerinde, Zekiyyüd-din b. Revâha'nın Emeviyye Camii'nin doğusunda Bâbülferâdiste. Necmeddin Bedrarnin yine Bâbülferâdis'te, Ebû Ömer Muhammed b. Ahmed b. Kudâme el-Hanbelî'nin Sâlihiyye'de, Takıyyüddin b. Şehinşah'ın Emeviyye Camii'nin kuzeyinde kurdukları medreselerde. el-Melikü'I-Eşref in veziri Mecdüddin el-Behnesî*nin türbesinde, Eşrefıyye ve Ziyâiyye dârül-hadislerinde de birer kütüphane vardı. Eyyûbî hükümdarlarından el-Melikü'l-Eşref Mûsâ. Şam'da 634 (1237) yılında yaptırdığı medresesinde değerli kitaplardan oluşan bir kütüphane kurmuştu. Vakfiyesinde, ayhk 18 dirhem ücret alan hâfız-ı kûtübün ve kütüphane nâzınnın yapacakları işler ayrıntılı biçimde belirtilmiştir. Bu kütüphaneye devrin âlimlerinden birçoğu kitaplarını vakfetmişti. Moğol istilâsında tahrip edilen medrese bir süre sonra ihya edilmiş ve yapılan bağışlarla burada tekrar bir kütüphane kurulmuştur.
Devrin muhaddislerinden Ziyâeddin el-Makdisî. Câmi-i Muzafferinin doğusunda ve Kâsiyûn dağının eteklerinde kurduğu, kendi adıyla anılan dârülhadisinde önemli bir kısmını bizzat istinsah ettiği eserlerden oluşan bir de kütüphane tesis etmiştir. Daha sonra yapılan çeşitli vakıflarla büyük ölçüde zenginleşen kütüphanede birçok eski tarihli yazma ile Tevrat ve İncil nüshaları da vardı. Özellikle hadis konusunda ihtiva ettiği eserler bakımından önemli olan bu kütüphane Moğol istilâsında büyük kayıplara uğramış, bilinmeyen bir tarihte Ömeriyye Medresesi'ne nakledilmiş, XIX. yüzyılın sonlarında Zâhiriyye Kütüphanesi'ne katılmıştır. Eyyûbîler devrinde Şam'da bir de hastahane kütüphanesi kurulmuştur. Şeyhületıbbâ Mühezzebüddin ed-Dahvâr, 621 (1224) yılında Emeviyye Camii'nin güneyindeki evini kütüphanesiyle birlikte vakfederek bir tıp medresesi haline getirmiştir. Bu kütüphanede çoğu tıpla ilgili olmak üzere 500 civarında eser vardı.
Şam'ın en büyük ribâtlanndan Sümey-sâtiye Hankahı'nda eskiden beri mevcut olan kütüphane Eyyûbîler devrinde yeni kitap bağışlarıyla daha da zenginleşmiştir. Bu dönemde mevcut koleksiyona katılan kitapların çoğu Halep Camii Kütüphanesinden gelmişti. Selâhaddîn-i Eyyûbî, Halep'i aldığında Ebû Saîd Muhammed b. Abdullah Bündehî'ye Halep Camii Kütüphanesi'nden istediği kitapları almasını söylemiş, o da buradan ve daha önce Fatımî sarayından aldığı kitapları Sümeysâtiye Hankahı'na vakfetmiştir.
Halep'te Eyyûbîler devrinde Zâhiriyye ve Şerefiyye medreselerinde de birer kütüphane bulunmaktaydı. Bunlardan birincisi Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin oğullarından biri tarafından Zâhiriyye Medresesi'nde, diğeri Şerefeddin Abdurrahman el-Acemî tarafından kendi adıyla anılan medresesinde kurulmuştur. Ali b. Yûsuf b. Eyyûb. Mekke'de 594 (1198) yılında yaptırdığı Rebî’ Ribâtı'nda bir de kütüphane tesis etmiştir. Daha sonraki tarihlerde bu ribâta bazı kitap bağışlarının yapıldığı görülmektedir. Kudüs'ün fethi üzerine Selâhaddîn-i Eyyûbî ile diğer Eyyûbî hükümdarlarının buradaki mescidde ve Nasriyye, Nehaviyye gibi medreselerde kütüphaneler kurduklarına dair kaynaklarda rivayetler mevcuttur.
Ammâroğulları (Benî Ammâr). Kaynaklar, Trablusşam ve civarında hüküm süren (1070-1109) Ammâroğulları'ndan Trablusgarp'da kurdukları dârülilim dolayısıyla övgüyle söz eder. Zehebî'-nin nakline göre dârülilimin tesisinden önce de bu şehirde bazı kütüphaneler bulunmaktaydı. Ancak bunlardan hiçbiri dârülilim kadar şöhret kazanmamıştı. IV. (X.) yüzyılın sonlarında şehri ziyaret eden Ebü'l-Alâ el-Maarrî'nin buradaki kütüphanelerden yararlandığı bilinmektedir. Şehrin Fatımî valisinin ölümü üzerine bağımsızlığını ilân eden Kadı Ebû Tâlib Hasan b. Ammâr, devletine merkez yaptığı Trablusşam'da mensup olduğu Şiî mezhebinin akidesini yaymak ve propagandacı yetiştirmek için zengin bir kütüphaneye sahip bir dârülilim kurdu. Başta Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Ammâr olmak üzere diğer Ammârî emirleri bu kütüphaneyi çok zengin bir hale getirdiler. Dârülilim İslâm dünyasında o kadar şöhret kazandı ki Trablus bir dönem Medînetüdârülilim diye anıldı.
Kaynaklarda bu kütüphanedeki kitap sayısı hakkında 100.000 ve 3 milyon gibi oldukça farklı rakamlar mevcuttur. Yûsuf el-lş, 3 milyon rakamının râvisi olan İbn Ebû Tayy'ın Şiî olması dolayısıyla bu konuda mübalağa etmiş olabileceğini belirtir ve Nüveyrî'nin naklettiği 100.000 rakamını daha mâkul bulduğunu söyler. Bazı kaynaklar kütüphanedeki mushaf sayısını 50.000, tefsir sayısını da 20.000 olarak verir. Yine kaynakların naklinden, buradaki eserlerin Hâkim -Biemrillâh'ın saray kütüphanesindeki gibi konularına göre farklı odalarda muhafaza edildiği anlaşılmaktadır. Tarihçi Nâsırüddin İbnü'l-Fu-rât, Yahya b. Ebû Tay'dan naklen bu kütüphaneden bahsederken şöyle der: "Trablusşam'daki dârülilimin benzeri dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Bu kütüphane dünyanın harikalarından biriydi. Burada görevli 180 müstensihten otuzu gece gündüz devamlı çalışırdı. Benî Ammâr'ın İslâm dünyasının her yerinde mevcut adamları satın aldıkları kitaplarla Dârülilim Kütüphanesi'ni zenginleştirmişlerdi. Dünyanın her yerinden buraya talebeler ve hocalar gelirdi. Benî Ammâr zamanında ilmin bütün şubeleri, özellikle de İmâmî doktrini gelişmişti. Benî Ammâr bu doktrine mensuptu." Kütüphanede Arapça eserlerin yanında Latince, Grekçe, Farsça ve Sanskritçe eserler de vardı. Ancak bu kütüphane uzun ömürlü olmamış, Trablusşam'ın 1109'da Haçlılar tarafından işgalinde dârülilim önce yağmalanmış, ardından yakılmıştır. Olga Pinto, dârülilimin yakılışının müslüman kaynaklarında canlı bir şekilde tasvir edilip
....
TDİ İSLAM ANS.