Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

KATRE-İ MATEM ROMANININ İNCELENMESİ

İÇİNDEKİLER

ROMAN HAKKINDA BİLGİLER

  1. Romanın adı
  2. Romanın yazarı (çevireni)
  3. Basıldığı tarih

ROMANDAKİ OLAYIN İNCELENMESİ

  1. Olayın özeti
  2. Olaydaki kişiler, kişilerin fiziksel ve ruhsal özellikleri 3, Olayın geçtiği yerler
  3. Olayın meydana geldiği zaman
  4. Olayı anlatan kişi (anlatıcı)
  5. Romanın dil ve anlatım özellikleri
  6. Romanın türü 
  7. Romanın Konu ve Teması

YAZARIN HAYATI, SANATI VE ESERLERİ HAKKINDA BİLGİ 

İSKENDER PALA'NIN "KATRE-İ MATEM"İ ÜZERİNE...

FAYDALANILAN KAYNAKLAR

 

ROMAN HAKKINDA BİLGİLER

ROMANIN ADI: KATRE-İ MATEM (Matem Damlası)

ROMANIN YAZARI: İSKENDER PALA

BASILDIĞI TARİH: 2009

ROMANDAKİ OLAYIN İNCELENMESİ

OLAYIN ÖZETİ: Şahin, Nakşıgül adında güzel bir kızla karşılaşır ve âşık olur. Aşkı tek taraflı değil, karşılıklıdır. Nikâh yapılır ve kızın babasının evine yerleşirler. Şahin ile Nakşıgül’ün ilk gecesi birbirlerine aşk sözcükleri söylemekle geçer. Şahin sabah başında bir zonklamayla uyanır, gözlerini açtığında ise neye uğradığını şaşırır. Nakşıgül artık canlı değildir, odanın her tarafı kan olmuştur. Şahin tutuklanır, Eyüp Tomruğu’nda itiraf etmesi için işkencelere maruz kalır. Ama bir şey diyemez, ağlar. Artık kendisinden ümidi kesen amir Tomruk Emin, Şahin'i sevk etmeye karar verir. Bir iki görevliyi de yanına katarak Haliç üzerinden sandalla yola koyulurlar. O zamanlar için denizde kutlamalar, nikâhlar yapmak pek ünlüymüş, böyle olunca haliç biraz kalabalıktır. Bu kalabalık arasında Şahin'in binmiş olduğu sandalla başka bir sandal çarpışır. Nasıl kaçacağını düşünen Şahin için gün doğmuştur, çarpışmayla Şahin Haliç'in sularına düşüverir. Sorun suya düşmesi değil elleri ayaklarının bağlı olmasıdır. Biraz uğraştan sonra ellerine ayaklarına bol gelen zincirlerden kurtularak sahile yorgun, bezgin bir şekilde çıkar.

Yusuf, büyüdüğü evin kızı Şehnaz’a âşıktır. Aşkı da karşılıksız değildir, ama kızın babası Veyis Ağa bu durumdan hiç hoşnut değildir. Bu hoşnutsuzluğunu hırsızlık suçlamasıyla Yusuf’u tutuklatarak gösterir. Yusuf zekidir, tutuklanmaktan kurtulmak için deli rolüne yatar, rolünü de iyide yapar. Git zaman gel zaman bir şekilde Yusuf bimarhaneden kaçar, işte tam bu sıralar Şahinle tanışır.

Bu iki âşık biri tutuklanmaktan kaçmış, biri bimarhaneden kaçmış külhanda buluşurlar ve dilenciliğe başlarlar. Burada külhan ve külhan kültürü hakkında güzel bilgiler verilir. İkisi birbirinden sorumlu can kardeşi olurlar ve külhana bir gömleği giyme töreniyle girerler. Kitaptan bu olanla ilgili bölüm:

“Layhar’ın çocukları!.. Burası baba yurdudur. Burada senin, benim yoktur. Hepiniz kardeşsiniz. Bir anadan bir babadan olanlar birbirlerini boğazlarlar, oysa analarını babalarını bilmeyen Layhar’ın çocukları birbirini tek vücut bilirler. Kardeşine iğne batırıldığında acısını kendi vücudunda duyacaksın. Bu kefene sağlığında girenler ölünceye dek birbirlerini ayrı görmezler. Bu, ikilikte birliktir. Bu senin sağ elindir, sen de bunun sol elisin ”

Bu ikili daha sonra meşhur lale yetiştiricisi Hafız Çelebi ile tanışırlar. Topaç Yeye Hafız Çelebinin çırağı olur ve bir süre onun yanında kalır, onun oğlu gibi olur. Ondan Lale yetiştirmenin sırlarını öğrenir. Kara Şahin ise bu sürede bir Melevihanede kalır ve orada dervişin yoluna girip kendini o yönde geliştirir. Oradan çıktığında Selman Abdal adında bir Acem adamı olup çıkar. Dergâhta çokça Farsça beyit ezberlediğinden tam bir İranlı gibi davranabiliyordu. Hatta şiirleriyle devrin meşhur veziri Damat İbrahim Paşa’nın gözüne girip onun meclislerinde yer alıyordu. Ve sonunda vezir Kara Şahini adamlarından biri olarak halktan bilgi toplamak için görevlendirdi.

Vezir Damat İbrahim Paşa hakkında da oldukça fazla bilgi vardır. Vezir bir yandan onu bulmaya çalışırken padişah da diğer yandan bulmaya çalışıyordu. Onlar Kara Şahini bulmaya çalışırken Kara Şahin de bir yandan kendini saklamaya çalışırken diğer taraftan da başına gelen bu garip olayı sorgulamaya ve Nakşigül’ün katilini bulmaya çalışıyordu.

Romanda Şakin dışında laleden ve lale yetiştiriciliğinden, lalenin öyküsünden geniş bir şekilde bahsediliyor. Aynı zamanda roman Lale devrini ve Patrona Halil isyanım ön plana çıkarıyor.

LÂLE DEVRİ

(1718-1730) Osmanlı tarihinde batılılaşma yönünde ilk adımların atıldığı Lale Devri adını dönemin yaşam biçimini simgeleyen lale çiçeğinden almıştır. 

Lale Devri’ne damgasını vuran kişi Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa olmuştur. İbrahim Paşa 1718’de sadrazam olur olmaz ağır koşullar altında imzaladığı Pasarofça antlaşması ile 1714’ten beri Avusturya ve Venedik’e karşı sürdürülen savaşa son vermişti. Avrupa ülkelerinin gittikçe güçlenmekte olduğunu ilk fark eden kişilerden olan İbrahim Paşa barışçı bir ortam yaratmak ve batıyı daha yakından tanımak istiyordu. Bu amaçla İstanbul’daki batılı ülke elçileriyle yakın ilişkiler kurdu, bir yandan da Avrupa ülkelerine elçiler göndererek buralardaki toplumsal ve ekonomik yaşamı tanımaya çalıştı. Bu elçiler arasında 1720’de Paris’e giden Yirmisekiz Mehmet Çelebi, İbrahim Paşa’yı en çok etkileyen kişi oldu. Yirmisekiz Çelebi’nin 1721’de dönüşünde sunduğu bilgiler ve belgeler İbrahim Paşa’da Avrupa tarzı yaşamı Osmanlı Devleti’nde de egemen kılma isteği uyandırdı. 

İlk kez padişah III. Ahmed’in de onayıyla geniş bir bayındırlık etkinliğine girişilerek İstanbul’da batıdaki örneklerine benzer birçok bina ve bahçe yapıldı. Boğaziçi ve Haliç kıyıları yalılarla, köşklerle, kasırlarla donatıldı. Saray çevresinden başlayarak birçok yüksek devlet görevlisi ve halkın varlıklı kesimi buralarda eğlence dolu bir yaşam sürmeye başladı. Bu o zamana kadar içe kapalı bir yaşamı olan bütün halk kesimlerinin görmediği bir şeydi. Her vesileyle düzenlenen kitlesel eğlencelerle bu yaşam biçimi giderek yaygınlaşmaya başladı. Döneme adını veren lale çiçeğinin en güzelini yetiştirmek için herkes birbirleriyle yarışır oldu. Bu amaçla başta Hollanda olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinden ve İran’dan lale soğanı bile getirildi. Savurganlığa varan bu harcamalar yüzünden birçok tüketim maddesinin de fiyatı aşırı biçimde yükseldi. Öte yandan Lale Devri’nde bazı önemli yenilik girişimleri de oldu. Bunların arasında en kalıcı olanı matbaadır. Ayrıca dönemin ünlü şairi Nedim’in başkanlığında oluşturulan bir kurul batı ve doğu dillerinden çeviriler yapmakla görevlendirildi. İzmit’te bir kâğıt fabrikasının yapımına başlandı. Önemli bir girişimde İstanbul’u sık sık kasıp kavuran yangınlarla mücadele için tulumbacılık örgütünün kurulmasıdır. 

İstanbul dışında Anadolu ve Rumeli halkı geleneksel yaşam biçimini korudu. III. Ahmed’in hazine gelirlerini artırmak amacıyla iltizam usulünü (vergileri aracılar eliyle toplama) yaygınlaştırması ve paranın değerini düşürmesi halkın daha çok ezilmesine yol açtı. İstanbul’daki esnafa ve zanaatçılara konulan ağır vergiler de kentte hoşnutsuzluk yarattı. Damat İbrahim Paşa’nın birçok devler görevlisini kendine bağlı kişilere vermesi ve onları uzun süre aynı yerde tutması yükselme bekleyen birçok memurun tepkisini çekiyordu. Bütün bunlara 1723’te başlayıp aralıklarla süren İran Savaşı dolayısıyla konulan olağanüstü vergiler eklenince halkın hoşnutsuzluğu doruk noktasına vardı. 28 Eylül 1730’da Damat İbrahim Paşa‘ya karşı olanların başını çekenlerden Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa’nın kışkırtmasıyla eski bir denizci olan Patrona Halil İstanbul’da ayaklanma başlattı. Üç gün içerisinde İstanbul’u eline geçiren ayaklanmacılar III. Ahmed’den Damat İbrahim Paşa ve yakın adamlarının idamını istediler. III. Ahmed bu isteği yerine getirdiyse de tahtını kurtaramadı. Patrona Halil’le hareket eden devlet adamları III. Ahmed’in yerine I. Mahmud’u padişah yaptılar. Ayaklanma sırasında Lale Devri’nde yapılan binalar yakılıp yıkıldı. Yenilik simgesi sayılan birçok şey yok edildi. Damat İbrahim Paşa’ya yakınlığıyla tanınanlar ya öldürüldü ya da sürgüne gönderildi. Osmanlı tarihinde 12 yıl süreyle değişik bir çığır yaratan Lale devri böylece kanlı biçimde sonlandı. 

Romanda da Şahin’i  hapisten kaçtıktan sonra sığındığı hamam dolayısıyla Patrona Halil isyanı ile ilişkilendiriliyor.

 

ROMANDAKİ KİŞİLER:

KARA ŞAHİN:  Nakşıgül’e âşıktır fakat onu sabah yanında ölü bulunca kendi onun katili bulmaya adamış biridir ve çoğu zorluğa göğüs germiştir.

NAKŞIGÜL Kara Şahin âşıktır ve evlenmiştirler fakat evlendiklerinin ertesi sabahı yatakta ölü bulunmuştur.

YEYE (YANIK YUSUF): Akıllı, terbiyeli ve düşünceli biridir. Büyüdüğü evin kızı Şehnaz’a âşıktır. Aşkının derinliğinden dolayı ona Yanık Yusuf denmeye başlanmıştır. Kâtip efendi de ona Yeye demiştir. Yanık kelimesinin başındaki “y” ile Yusuf un başındaki “y”nin birlikte okunuşuydu bu: Ye-ye.

ŞEHNAZ Yusuf a âşıktır.

VEYİS AĞA: Şehnaz’ın babasıdır. İtibara ve mala düşkündür.

TOMRUK EMİNİ Yeniçeridir. Yüzüne bakanın ürktüğü tiplerden ızbandut gibi bir adamdır.

HAFIZ ÇELEBİ Lale yetiştiriciliğinde usta biridir.

HÖRÜKIZ: Kara Şahinin görünmez koruyucusudur ve aynı zamanda gizli aşığıdır. Üç Hilal Cemiyeti mensubudur. Birçok noktada görünmez eliyle işleri yoluna koyar.

PATRONA HALİL. Romanda halk arasında düzgün ahlakı, dini bütün kişiliği ve tutarlı davranışlarıyla saygınlık kazandığı, gitgide esnaf arasında sözü dinlenir, aklı sorulur bir kanaat önderi olduğu anlatılır ama ilerleyen sayfalarda yazarın bu tanımlamasına uygun bir tavır sergilemez.

DAMAT İBRAHİM PAŞA Dirayetli ve uyanık bir yöneticidir, isyanın kokusunu alır, isyanı bastırmak için neler yapılması gerektiğini bilir.

OLAYIN GEÇTİĞİ YERLER: Olay genel anlamda İstanbul’da geçmektedir. Mekânları indirgediğimiz zaman olay; Eyüp Tomruğu, Bimarhane, Melevihane gibi yerlerde geçmiştir.

OLAYIN MEYDANA GELDİĞİ ZAMAN: Olay, Osmanlı’nın en canlı, en müsrif olduğu yıllar olan Lale Devrinde geçiyor.

OLAYI ANLATAN KİŞİ: Roman hâkim bakış açısıyla yazılmıştır.

ROMANIN DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ:

1.ANLATIM TÜRLERİ

  • Öyküleyici Anlatım 
  • Betimleyici Anlatım 
  • Açıklayıcı Anlatım

2: DİL VE ÜSLUP ÖZELLİKLER 

  • Roman dil ve üslup yönünden akıcı, özgün, etkileyici ve çeşitlidir.

ROMANIN TÜRÜ: Roman içeriği yönünden tarihi ve sosyal roman özelliği taşımaktadır.

ROMANIN KONU VE TEMASI: Yazar iki ana karakter (Yusuf ve Şahin) üzerinden Osmanlı tarihini, Lale Devri’ni (sınır tanımayan zevk ve eğlence dünyası), isyana kadar varan taşkınlıklarıyla halkı, bütün bunların arasında derin bir aşk hikâyesini ve bir cinayeti anlatıyor.

 

DİPNOT

Katre-i matem; Rengiyle çok ilgi çeken görenleri hayretle baktığı mor renkli bir lale çeşididir.

 İLGİLİ İÇERİK

TARİHİ ROMANLAR

PSİKOLOJİK ROMANLAR

ROMAN İNCELEMESİ NASIL YAPILIR?

ROMAN ÖZETLERİ

ROMAN

ROMAN TÜRÜ ve ÇEŞİTLERİ

ROMAN ve ROMAN UNSURLARI


 

İSKENDER PALA’NIN HAYATI VE ESERLERİ

 

İskender Pala, 8 Haziran 1958’de Uşak’ta doğmuştur. Türk profesör ve divan edebiyatı araştırmacısıdır.

İlkokulu Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda bitirdi. Liseyi Kütahya Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı lisans tez çalışması Câmiu'n-Nezâir’dir. Doktora çalışmasını ise "Aşkı, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı" başlığı altında yine İstanbul Üniversitesi’nde yaptı. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi’nde profesör oldu. Divan edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken yazarın çeşitli ansiklopedi ve dergilerde edebiyat araştırmacısı sıfatıyla yayımladığı bilimsel ve edebi makalelerinin yanında ortaokul ve liseler için yazdığı ders kitapları da bulunmaktadır. Ayrıca, Osmanlı deniz tarihiyle ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir kısmını kitaplaştırmışım

Okuma hayatına Peyami Safa’nın eserleri ile başladığını belirten yazar, ilk okuduğu kitapların 9. Hariciye Koğuşu ve Yalnızız olduğunu söylüyor. Ömer Seyfeddin, Refik Hâlid, Reşat Ekrem okunduktan sonra, Osmanlı tarihi ve edebiyatla tanışması Erzurum ve İstanbul’daki üniversite yıllarına denk gelmiş.

Bir ara Hilmi Yavuz ve TRT’de Şairane adlı programı sunan yazar, TRT 2'de Divançe adlı programı hazırladı. Şu anda Zaman gazetesinde Kültür-Sanat sayfasında köşe yazıları yayınlanmaktadır.

Düzenli olarak Altunizade ve Tank Zafer Tuna’ya Kültür Merkezlerinde Divan Şiiri Saati adı ile etkinlikleri olup sık sık okur günleri de düzenlemektedir. Halen Uşak Üniversitesinde öğretim görevlisidir.

 

Kişisel yaşamı

İstanbul’da ikamet eden yazar evli ve dört çocuk babasıdır.

 

Aldığı görevler

  • 1979-1982 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji seminer kütüphane memuru
  • 1982-1984 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Lisesi Komutanlığı'nda teğmen
  • 1984-1986 Üsteğmen
  • 1986-1987 Boğaziçi Üniversitesinde part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi
  • 1987-1994 Yüzbaşı, Dz.K.K.lığı Tarihi Deniz Arşivi kuruluş ve faaliyetleri
  • 1994-1996 Tarihi Deniz Arşiv Araştırmaları ve Dz. K.K.lığı yayın faaliyetlerinin yürütülmesi
  • 1996-1997 Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fak. Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve ISAM redakte kurulu üyeliği
  • 1997 Öğretim yılı İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi idi. Sonra istifa etmiştir.
  • (2009) - (?) (Uşak Üniversitesi) Öğretim üyesi

 

Ödüller

  • Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü, 1989 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
  • AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, 1990 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
  • Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, 1996 (Şairlerin Dilinden)
  • Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Yılın Edebiyat Adamı ödülü, 2001
  • YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü, 2001

 

ESERLERİ

  •  Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü
  •  Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi
  •  Akademik Divan Şiiri Araştırmaları
  •  Divan Edebiyatı
  •  Atasözleri Sözlüğü
  •  Müstesna Güzeller
  •  Şairlerin Dilinden
  •  Aşina Güzeller 
  •  Ah Mine’l-Aşk 
  •  Efsane Güzeller 
  •  Kudemanın Kırk Atlısı 
  •  Kırklar Meclisi 
  •  Şiirler Şairler Meclisler 
  •  Şi'r-i Kadim 
  •  ...Ve Gazel Yeniden 
  •  Perişan Gazeller 
  •  Perişan Güzeller 
  •  İki Dirhem Bir Çekirdek 
  •  İki Darbe Arasında 
  •  Ayine 
  •  Gözgü 
  •  Tavan Arası 
  •  Kahve Molası 
  •  Güldeste 
  •  Gül Şiirleri 
  •  Hayriye 
  •  Hilye-i Saadet
  •  Babil‘de Ölüm İstanbul'da Aşk 
  •  Kadılar Kitabı 
  •  Kırk Güzeller Çeşmesi 
  •  Kitab-ı Aşk 
  •  Kırk Ambar 
  •  Leyla ile Mecnun 
  •  Dört Güzeller 
  •  Katre-i Matem 
  •  Mevlid
  •  Şah ve Sultan 
  •  Kurtların Efendisi 
  •  Od (Bir yunus romanı)
  •  Efsane Bir Barbaros Romanı 
  •  Aşka Dair(2012)
  •  Bülbülün Kırk Şarkısı
  •  Mihmandar

 

 İLGİLİ İÇERİK

TARİHİ ROMANLAR

PSİKOLOJİK ROMANLAR

ROMAN İNCELEMESİ NASIL YAPILIR?

ROMAN ÖZETLERİ

ROMAN

ROMAN TÜRÜ ve ÇEŞİTLERİ

ROMAN ve ROMAN UNSURLARI


NEDEN VE NASIL YAZAR OLDUM?

Selamdan sonra, Azizim,

Ben İskender Pala. Ders kitaplarının arasına mahrem sevgililerin resimleri gibi saklayarak evin soba yanan tek odasındaki kış gecelerinin Teksas ve Tommiks'lerini geride bıraktığım ilk mektep yıllarından sonra -ki kendilerini takip eden soluk benizliler yanlış istikamete gitsin diye Apaçilerin atlarının ayaklarına nalları ters çaktıklarını bu vesile ile bilirim-okuduğumu hatırladığım ilk kitap Peyami Safa'nın 9. Hariciye Koğuşu olmuştu. Kitabı elime aldığımda önce Kızılderili reisi Oturan Boğa'ya ihanet ettiğimden dolayı utandığımı ve bir asker hikâyesi okuyacağımı vehmederken safran boyalı koridorlardan eter kokusu duyarak sükût-1 hayâle uğradığımı hâlâ unutmam. Galiba kitabın adındaki Koğuş kelimesinin en masum askeri anlamıyla böyle düşünmüş ve yerli Kızılderili hikâyeleri hayal ederken Uşak sokaklarında asker koğuşu hayal eder olmuştum. 9. Hariciye Koğuşu'nu lise yıllarımda yeniden okuduğum zaman ben de roman kahramanı gibi hasta yatağındaydım ve ıstıraplarımın ince sızılarında bir haram lezzeti duymuştum.

Bunu Peyami'nin Yalnızız'ı takip etti. O kitaptan aklımda kalan tek cümle -eğer yanlış hatırlamıyorsam- "Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım." idi ve ben Peyami'nin, yalnızca bu cümleye anlam katabilmek için o koca romanı yazdığına inanmıştım. Gerçekten de ilk gençlik yıllarımın bütün ruh ummanları bu cümleyle çalkalandı ve Türkiye'nin 70'li yıllarına rastlayan bütün gençlik fikir ve bunalımları yavaş yavaş beynimin cidarlarında acıyla, nefretle formatlanmaya başladı.

Yalnız Divan edebiyatı yazmakla kalamadım. "Divan şiirini sevdiren adam" olmanın ötesinde misyonlar yüklenmişti omuzlarıma. Divan şiirini sevdirmekten dolayı elbette haz duyuyordum, ama bütün çabamın divan şiiriyle sınırlıymış gibi anlaşılmasına da tahammül edemiyordum. Ve çok geçmeden periyodik gazete yazıları girdi devreye. Artık sanattan, kültürden, tarihten, medeniyet tarihinden de bahsetmek gerekiyordu. Ve tabii aşktan... O en çok bildiğim, sevdiğim ve bıkmadan usanmadan yazabileceğim bir konuydu ve ne vakit acele yetiştirmem gereken bir yazı istenirse benden, hemen ah mine'l-aşk deyip bilgisayarın düğmesine basmam yeterli oluyordu.

Aşk, gazellerin konusuydu ve ben hemen bütün ömrümü gazeller arasında geçirdim. Velhasıl zaman, gazele bulandı bir kez ve satır satır elem kendini gösterdi!.. Aşk ve

elem!.. Ve Divan şiiri...

Hâlâ çekilen derd ü meşakkat budur işte.

 

 İLGİLİ İÇERİK

TARİHİ ROMANLAR

PSİKOLOJİK ROMANLAR

ROMAN İNCELEMESİ NASIL YAPILIR?

ROMAN ÖZETLERİ

ROMAN

ROMAN TÜRÜ ve ÇEŞİTLERİ

ROMAN ve ROMAN UNSURLARI


İSKENDER PALAN’IN ”KATRE-İ MATEM"İ ÜZERİNE...

İskender Pala, divan edebiyatı araştırmaları üzerine çalışırken, 2004 yılında "Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk" adlı romanıyla yazı hayatına yeni bir kapı açmıştı, Bu ilk romanın devamı gelecek miydi? Yaklaşık beş yıl aradan sonra gelen "Katre-i Matem" (Kapı Yayınlan), Pala'nın roman türünü de sürdüreceğini gösteriyor.

Katre-i Matem, müzayededen alman elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor ve bir devre adını veren 'lale’nin izinde yazarın oluşturduğu büyüleyici atmosferin içinde yol alıyor. Katre-i Matem, Osmanlı'nın en tartışmalı günlerinden hayat sahneleri çiziyor. O günlerde yaşanan aşklar da yer buluyor romanda. Sevdiğini, evliliklerinin ilk gecesinde kaybeden kahramanın izinde, Lale Devri'nden Patrona Halil isyanına kadar bir yolculuğa çıkıyor okur. Roman, bir yanıyla sürükleyici bir polisiye, bir yanıyla da aşk romanı. İskender Pala ile yeni romanım konuştuk. Pala, ileride bir filme senaryo olabilecek Katre-i Matem'i, kendisi için yazdığını söylüyor.

Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Kitabın başına neden okurun alışık olmadığı özellikte bir sunuş bölümü yerleştirme ihtiyacı duydunuz ve hayali bir yazar oluşturdunuz?

Tarihî romanların okuyucusu bilhassa diyaloglarda tarihi cümleler veya eski tarz bir anlatım arayabilir. Bu durumda o dilin eski kelimelerini bilmeyen kitleye kendinizi kapatmanız söz konusudur. Oysa tarihimizi en ziyade öğrenmesi gerekenler, gençlerimizdir. Benim gündelik dilimi bile ağır bulan bir gençlik yaşıyor. Bu yüzden bulduğum elyazmasını yalınlaştırarak romanın dil sorununu çözmeye çalıştım.

Romanın özünde bir çiçek, yani lale var. Sizin için lalem bu kadar esrarlı kılan ne?

İki yıl evvel İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına İstanbul'da Lale Zamanı adıyla bir kitap hazırlamış ve o dönemde lale hakkında araştırmalar yapmıştım. Lalenin nasıl yetiştirildiği, tarihî ve kültürel arka planı, XVI. ve XVIII. yüzyıllarda İstanbul'un lale merkezi olduğu, hatta bunlardan İkincisine sonradan Lale Devri adım takmamız vs. hep beni bu güzel çiçeğe yönlendirmişti. Üstelik de İstanbul, bütün zamanlan içinde en güzel, en estetik, en zarif ve yaşanılır halini o çağda yaşamıştı. İstanbul ile lale birleşince her ikisini de anlatmadan duramazdım.

Ele aldığınız dönem, belki de Osmanlının en tartışmalı dönemi. Neden bu dönemi tercih ettiniz, biraz bugünleri andırdığından mı?

Lale Devri zenginin çok zengin, fakirin çok fakir olduğu, güvenlik ve sosyal adaletin tükendiği, bu arada modem hayata doğru atılımların yapıldığı, bilim ve fenne değer verilirken kültürün göz ardı edildiği, akıl tercih edilirken gönlün sahne dışına itildiği, sosyal çalkantı ve patlamaların gizli örgütler tarafından yapıldığı vs. yönleriyle günümüze bir izdüşümü sunmaktadır. Ben de bu yüzden Lale Devri'ni öne çıkardım. Ancak dikkat çekmek istediğim başka bir husus daha vardı: İstanbul'un Lale Zamanı. Yani lale çiçeği etrafında oluşan bir estetik açılım. İnsanların güzelliklere, gülümsemelere, yakınlaşmalara, tabiata, şiire en ziyade ihtiyaç duydukları bir zamandayız ve lale çiçeği ekseninde İstanbul bütün bunlara kapılarını açmış durumda. Lale çiçeği her şehirde güzeldir, ama en çok da İstanbul'a yakışır. XVI. yüzyılda Avusturya ve Hollanda'ya, XIX. yüzyılda da Kanada'ya İstanbul'dan gitmiştir. Ben yüzyıllar geçerken insan öğesinin hiç değişmediğini, değişen şeyin yalnızca kıyafetler olduğunu söylerim hep. İhtiraslar ve aldatmacalar, iyiler ve kötüler, yönetenler ve yönetilenler her zaman vardır ve her çağda aynı biçimde davranırlar. Yalnızca kullandıkları araçlar değişir.

Roman kahramanı Hafız Çelebi'nin gazından lalenin hikâyesi anlatılırken, geçmişe özlemin vurgulandığını görüyoruz. Hatta kaçırılmış bir kız tanımlaması yapılıyor? Buradan okur tam olarak ne anlamalı?

Lale; Doğulu bir çiçektir ve ilk önce Türklerin bahçesinde açmıştır. Orta Asya'dan Anadolu'ya, Selçuklulardan Osmanlılara lale hikâyeleri doludur. Şimdi ise lale borsası Hollanda'da kuruluyor. Şimdi ben, lale hakkında geçmişe özlem duymakta haksız mıyım? Keşke laleyi şimdi de dünya piyasalarına İstanbul'dan gönderebiliyor olsaydık.

Romana yerleştirdiğiniz derkenar ve resimler bir romanda çok alışık olduğumuz bölümler değil...

Okuyucum benden aşk hikâyeleri dinlemeye alışkındır. Onları hayal kırıklığına uğratmak istemediğimi itiraf edeyim. Ayrıca aşk ile macerayı paralel ilerletmek için bir yenilik yapmak gerekmişti, onu yaptım.

Roman özünde bir aşk romanı gibi görünse de okuru maceradan maceraya gezdiren bir polisiye roman tadı da veriyor. Katre-i Matem’e hem aşk hem de polisiye romanı diyebilir miyiz?

Katre-i Matem’i aşktan ziyade macera romanı diye kurguladım. Kovalamacanın kaynağını aşka bağladığım için hem aşk hem de polisiye çizgisi paralel yürüdü.

Katre-i Matem, kurgusu itibarıyla film senaryosunu da andırıyor. Romanı bir gün beyazperdede görebilecek miyiz?

Romanı yazarken bir senaristin işini kolaylaştıracak hemen her şeyi yaptım. Filmi çok pahalı olacaktır; ancak mutlaka bir gün birileri bu senaryoyu film yapmak isteyecektir. Eğer Hollywood düzeyinde bir film olursa neden olmasın?!..

Romana son halini verirken Amerika’da olduğunuzu biliyoruz. Yabancı bir ülkede ve yalnız olmanız romana etki etti mi?

Amerika'ya ülkemizi temsilen bir yazar kolonisine katılmak üzere iki aylığına çağrılmıştım. Ancak iki hafta kalabildim. Bu iki haftada sakin bir zihin ile romanın son okumasını yaptım; pek çok yerini kısalttım, pek çok ilave yaptım.

İlk romanınızda divan edebiyatı yönünüz daha fazla hissediliyordu. Fakat bu romanınızda romancı-yazar yönünüz ağır basıyor. Siz iki romanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Katre-i Matem, Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk'a nazaran daha bir roman oldu sanırım. Çünkü Babil'de Ölüm'ü divan şiiri için yazmıştım, bunu kendim için yazdım.

Ali Pektaş

 

 İLGİLİ İÇERİK

TARİHİ ROMANLAR

PSİKOLOJİK ROMANLAR

ROMAN İNCELEMESİ NASIL YAPILIR?

ROMAN ÖZETLERİ

ROMAN

ROMAN TÜRÜ ve ÇEŞİTLERİ

ROMAN ve ROMAN UNSURLARI