Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

BİR BİLİM ADAMININ ROMANI ÖZETİ - OĞUZ ATAY

OĞUZ ATAY

1934’te İnebolu’da doğan yazar, İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirmiştir. İDMMA’da öğretim üyeliği yapmıştır. Mesleği mühendislik olan Atay, Türk Edebiyatında modern Batı romanı ve hikâyesi tarzında en iyi eser veren yazarlarımızdandır. Eserlerinde modern insanın bunalımını, yalnızlığını, toplumun aksayan yönlerini çoğu zaman ironik bir tarzda ele almıştır. İlk romanı, Tutunamayanlar 1970’te TRT Roman Ödülü’nü kazanmıştır. Romanla birlikte piyes, hikâye alanında da eser vermiş olan yazarın eserleri şunlardır: Tehlikeli Oyunlar, Korkuyu Beklerken, Bir Bilim Adamının Romanı, Oyunlarla Yaşayanlar, Günlük.

BİR BİLİMİN ADAMININ ROMANI

Oğuz Atay, bu eserde hocası Mustafa İnan’ın hayatını romanlaştırmıştır. Dolayısıyla biyografik bir romandır. Romanda sıradan, fakir bir halk çocuğu olan Mustafa İnan’ın uluslarası tanınan bir bilim adamı olma sürecinde yaşadığı zorluklar ve bu zorluklara rağmen ahlak ve erdeminden hiçbir şey kaybetmemesi anlatılmaktadır. Oğuz Atay, romana, hocasının resimlerini ekleyerek daha renkli bir kompozisyon oluşturmuştur.

Kahramanlar

Mustafa İnan: Çok zor şartlarda eğitim görmüştür. Fakir bir ailenin çocuğudur. Aşırı zekâsı ile çocukluğundan itibaren okullarda ‘Hoca’ sıfatıyla hem öğrencilerden hem de öğretmenlerden saygı görmüştür. Romanda Mustafa İnan; ahlaklı, yardımsever, arkadaş canlısı, mütevazı, idealist, ilim aşkıyla yanan ve çok sevilen bir insan olarak anlatılır. Çok yönlü bir şahsiyettir. Sanatın her dalıyla ilgilenmiş, evrenin en ince teferruatını bile merak eden, araştırmacı bir kişidir.

Oğuz Atay: Yazarın kendisi, romanda Mustafa İnan’ın çevresindeki pek çok öğrenciden biri olarak yer alır. Haksızlığa dayanamayan, açık sözlü bir öğrencidir.

Jale İnan: Mustafa İnan’ın eşidir. O da arkeoloji alanında profesör olmuştur. Romanda eşine yardımları ile anlatılan Jale İnan, eşinden daha modern ve varlıklı bir ailede yetişmiş, yurt dışında tahsil yapmıştır.

Diğer Kahramanlar: Mustafa İnan’ın ailesinin diğer fertleri, hocaları, dostları, üniversitedeki iş arkadaşları ve öğrencileridir.

ÖZET

Roman iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Mustafa İnan’ın doğumundan eğitim hayatı bitene kadarki dönem; ikinci bölümde ise hocalığından ölümüne kadarki süreç anlatılmaktadır.

Eser, Mustafa İnan’a şivesi ve görüntüsüyle çok benzeyen bir çocuğun Fen Fakültesi’ne giriş sınavının sonuçlarını öğrenmek için beklediği bir kuyrukta başlar. Kuyruktaki diğer öğrenciler, çocuğa taşralı olarak bakmakta; onun sınavı kazanamayacağını düşünmektedir. Yan blokta ise ‘Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’ ödülleri dağıtılmaktadır. Orta yaşlı bir adam çocuğun yanına gelir. Bilimle uğraştığı belli olan bu orta yaşlı adam, Mustafa İnan’dan bahseder çocuğa. Törende ‘Bilim Hizmet Ödülü’ ölümünden dört yıl sonra Mustafa İnan’a verilecektir. Törende çocuk, Mustafa İnan hakkında pek çok şey öğrenir. Oğuz Atay, bu orta yaşlı adam vasıtasıyla Mustafa İnan’ın hayatını anlatmaya başlar.

1971’de bilime verdiği hizmet dolayısıyla ödül alan Mustafa İnan, 24 Ağustos 1911’de Adana’da seyyar posta memuru Hüseyin Avni Bey’in oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Ekonomik durumları pek parlak değildir. Mustafa’dan önce altı çocukları ölmüştür. Mustafa’nın yaşaması da bir mucizedir. Çünkü Anadolu’da o dönemde fakirlikten salgın hastalıklar, kazalar, tıbbi imkânsızlıklar kol gezmektedir. Küçük yaşta damdan düşen Mustafa, ölümden zor kurtulmuştur. Yazar, “Mustafa İnan ölseydi bilim hayatımızda çok büyük bir boşluk olacaktı.” der. Mustafa’nın çocukluk yılları 1. Dünya Savaşma denk gelir ve Adana Fransızlar tarafından işgal edilir. Aile, bundan sonra Anadolu’daki tüm halk gibi maddi sıkıntılar içinde bocalar. Mustafa zayıf bünyeli olduğu için ona özen göstermeye çalışırlar. Mustafa bu sıkıntıları erken yaşta tanıdığı için ağırbaşlı ve durgun bir kişiliğe sahip olmuştur. Kısa bir süre sonra, Mustafa’nın babası işi nedeniyle diğer şehirleri de gezmek zorunda kalır. Bu yüzden annesi, yokluk içinde, düşmanların işgal ettiği bir şehirde yapayalnız kalakalır. Bu yüzden yollardaki eşkıyalara rağmen Mustafa, kardeşleri ve annesi Adana’dan kaçmak zorunda kalırlar. Konya’ya yerleşirler. Mustafa İnşm burada Mevlânâ’nın şehre verdiği manevi havanın da etkisiyle Divan Edebiyatına ilgi duyar. Bu arada maddi sıkıntıları gittikçe artan ailesi, tatillerde Mustafa İnan’ı bir kuyumcunun yanına çırak olarak verir.

Mustafa İnan, eğitim hayatı boyunca hiç defter kullanmaz. Çok zeki olduğu için buna gerek duymaz. Fakat babası kitapla, defterle uğraşmayan bu çocuğun okumayacağını düşünür. Mustafa, ailesine yük olmamak için kitap da almaz. Bu yüzden, sabahları erkenden kalkar; mektepteki yatılı okuyan çocukların kitaplarından çalışır. Savaş yıllan, ekonomik sıkıntılar Mustafa’yı erken olgunlaştırmıştı^ Mustafa İnan, öğrencilik yıllarında öğretmenlik de yapar. Arkadaşları konuyu anlamadıkları zaman Mustafa İnan’a gelirler; Mustafa onlara kısa sürede konuyu mükemmel şekilde anlatır. Öğretmek onun için vazgeçilmez bir tutkudur. Adana Lisesi’nde öğrenim gören İnan, arkadaşlarına hep yol gösterir, onlara okumalarını söyler ve ufuk kazandırmaya çalışır. Bu yüzden okuldaki herkesin dostudur.

Mustafa, 19 yaşında iken babasını kaybeder. Bütün ailenin geçimi Mustafa’nın sırtına yüklenmiştir. Bilim adamı ve öğretmen olmak istemektedir. Fakat bilgi ve zekâsına rağmen ailesi için en kolay yoldan para kazanabileceği okulu tercih etmelidir. Bu yüzden, liseyi birincilikle bitiren Mustafa, fen fakültesine kayıt yaptırır. Arkadaşlarının gönlü razı olmaz ve ondan habersiz kaydını mühendislik fakültesine alırlar. Derslerde üstün bir başarı gösterir. Hocaları ona ‘Doçent’ demeye başlarlar. Mustafa İnan, bu yıllarda ülkesi için çalışmaya, öğretmenlik yapmaya kesin karar verir. Almanca kursuna gider; her geçen gün kendini yetiştirmek için uğraşır. Mustafa İnan, üniversitede okuduğu yıllarda pozitif bilimler yeni yeni gelişmektedir. Bu yüzden aksayan pek çok şey vardır. İşini yapamayan, öğrenciye çok sert davranan hocalar, Mustafa’yı daha da idealist yapar. Ailesinin geçimine katkıda bulunmak için bu yıllarda lise öğrencilerine ders vermeye başlar.

Romanın ikinci bölümünde, Mustafa İnan’ın eşi Jale ile tanışma süreci anlatılır. Mustafa’nın ders verdiği lise öğrencilerinden birisi de Jale’dir. Jale, Mustafa İnan Hoca’sına çok saygı duyar ve samimi bir ilişkileri olur. Sonra Jale, bursu çıkınca Almanya’ya gider. Mustafa, Jale yokken de onun ailesini her hafta ziyaret eder, aile Mustafa’ya çok alışır. Hâlâ hoca öğrenci ilişkileri olsa da Jale Hanım’la Mustafa mektuplaşır. Daha sonra Mustafa İnan, doktora yapmak için İsviçre’ye gider. Burada ara sıra Jale Hanım’ı da ziyaret etmeye başlar. Mustafa İnan, arkasından Jale Hanım, İstanbul’a döner. Bundan sonra evlilik kararı alırlar. Oldukça rahat bir yaşamı olan Jale Hanım, Mustafa’nın geçindirmek zorunda olduğu bir ailesi olduğunu bilir. Evlilik teklifini yine de kabul eder. Maddi imkânsızlıklar ve Mustafa’nın ailesi yüzünden düğünleri çok zor olur. Evlendikten sonra aynı sıkıntılar devam eder. Mustafa İnan, önüne açılan bütün zengin olma yollarını reddeder. Üniversite hocalığı dışındaki tüm teklifleri devletine ihanet sayar. Bu yüzden, evine oldukça uzak olan üniversiteye çoğu zaman yürüyerek gitmek zorunda kalır. Bununla beraber, üniversitenin çok büyük gelişmeler katetmesini sağlar. O, İsviçre’de çok lüks şartlar altında çalışmayı reddetmiş, ülkesi için her zorluğa katlanacağına söz vermiştir. İlk doktorayı yaptırır, ilk kürsüyü kurar. Üniversitenin pek çok işini yüklenir. Evine çok yorgun dönmektedir. Hastalıktan çok korkan Mustafa İnan, dekan olduktan sonra iyice sağlığına dikkat edememeye başlar. Bu günlerde, Yahya Kemal’in sohbetlerine büyük bir zevkle katılmaktadır. Bu arada, oğlu Hüseyin de büyümektedir. Mustafa İnanın ilme karşı tükenmeyen bir iştahı vardır. Dil, edebiyat, felsefe, tarih, matematik, sanat gibi her dalla ilgilenir. Öğrencilerini de kendisi gibi çok yönlü yetiştirmeye çalışır. Bu arada, makaleler, denemeler yayınlamaya başlar. Ülkesine, milletine çok bağlı olan Mustafa, beyin göçünden dolayı çok üzülmektedir o yıllarda.

Mustafa İnan’a milletvekilliği, bakanlık teklif edilir. Bu idealist adam bunları kabul etmez. Çünkü kendisinin en büyük görevinin eğitim olduğunu düşünmektedir. Elinin tersiyle tüm maddi olanakları iten Mustafa İnan, ancak ömrünün sonlarına doğru bir daire sahibi olabilir. Bu daire yüzünden hiç sevmediği hâlde borçlanır ve son yıllarında parayla ilgilenmekten nefret ettiği için bu borçlar onu çok üzer. Karlı bir günde, derse giden Mustafa İnan, hastalanır. Doktorlar, yurt dışına gitmesi gerektiğini söylerler. Mustafa İnan, hiç istemediği hâlde Almanya’ya gider. Kendisine konan ‘Lösemi’ teşhisinden haberi yoktur, Mustafa İnan’ın. İyileşip öğrencilerine kavuşacağını ümit etmektedir. Hastalığı gittikçe ilerler. Her gün sancılar çeken Mustafa, ancak morfinlerle sakinleşir. Hiç yemek yememeye başlar ve nihayet 5 Ağustos 1967 yılında Mustafa İnan, uykusundan bir daha uyanamaz. Hayatı boyunca kendi ülkesinde yaşamak isteyen Mustafa İnan, Frengistan dediği yabancı diyarlarda can verir. Türk bilim hayatında bir dönüm noktası olan bu dehanın öldükten sonra dahi parasızlık peşini bırakmaz. Eşi Jale’nin kucağına faturalar yağmaya başlar. Bir imam bulamadıkları için Mustafa İnan’a son görevini oğlu Hüseyin yapar ve babasının ölüsünü yıkar. Öldükten ancak üç gün sonra hastanenin parası ödenir ve Türkiye’ye dönerler. Mustafa İnan’ın ölümünü duyan herkes yasa bürünür.

ZAMBAK, 100 TEMEL ESER ÖZETLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi