Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

KİTAP TANITIMI

 

A) BİÇİM YÖNÜNDEN

Kitabın Adı: ÇALIKUŞU

Yazarın Adı: REŞAT NURİ GÜNTEKİN

Basıldığı Yayınevi: İNKILAP YAYINEVİ

Sayfa Sayısı: 432

Türü: ROMAN

 

Eserin Özeti:

Roman, Feride’nin hatıra defteridir. Feride, kendisine yabancı bir şehirde, bir otel odasında hatıralarını yazarken geriye dönerek, çocukluk ve ilk genç kızlık dönemlerini anlatır:

Kendi deyimiyle “ bambaşka bir çocuk” olan Feride, bir süvari binbaşısının kızıdır. Pek küçükken önce annesini, birkaç yıl sonra da babasını kaybetmiş, Erenköy Kozyatağı’ndaki teyzesinin himayesi altında büyümüştür. Besime teyze onu, Nötre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi’nde okutmuştur.

Besime teyzenin genç ve yakışıklı oğlu Kâmran, ciddi ve ağırbaşlı bir insandır. Feride’nin çekindiği ve tatsız şakalarına muhatap edemediği Kâmran, Çalıkuşu’na benzeyen bu canlı, cıvıl cıvıl haşarı kızı sever. Onu sık sık okulunda ziyaret eder. Feride’nin yaramazlıkları tarife sığar gibi değildir. Herkes ondan yaka silker ama yine ondan kimse vazgeçemez. Çalıkuşu onun bu yaramaz hallerinden dolayı takılmıştır. Kâmran, Feride ile evlenmeyi aklına koymuştur. Önce nişanlanırlar. Kâmran, dört yıl için Avrupa’ya gider. Bu arada Feride okulunu bitirir. Düğünden üç gün önce çarşaflı bir genç hanım, Feride’yi ziyaret ederek, İsviçre’de bulunduğu sırada Kâmran’ın Münevver adında hasta bir genç kadına evlenme vaadinde bulunduğunu söyler. Kâmran’ın Münevver’e yazdığı mektupları verir. Münevver de Kâmran’ı sevmiştir. Bunun üzerine Feride köşkten kaçar. Herkes onun yeni bir delilik icat ettiğini sana dursun, emektar bir dadının evine sığına Feride, lise diplomasından cesaret alarak Anadolu’da bir öğretmenlik ister. Bunu başarır da. Bursa vilayetinde bir okula tayin edilir. O günden sonra da başından geçenleri bir mektup defterine not etmeye başlar. Kasabada boş yer kalmadığı için, Feride’yi Zeyniler Köyü denilen, hiçbir öğretmenin gitmeyi kabul etmediği kuş uçmaz kervan geçmez bir köye verirler. Orada, öğrencilerinden birkaçı, küçük Vehbi ve bilhassa Munise, Feride’nin tesellisi olur. Bütün kız çocuklarının Ayşe ya da Zehra diye adlandırıldığı bu köyde .munise adı Feride’ye çok cana yakın gelmiştir. Kızı evlat edinmek ister. Munise, köylülerin sevmediği bir kötü kadının kızıdır. Kadın, kocasından başka bir erkeği sevdiği için, Munise’nin babası, köyden başka bir kadınla evlenmiş ve anasını boşamıştır. Ara sıra gelip kaçamak olarak kızını görmektedir. Çalıkuşu bir çok zorluğu yenerek Munise’yi yanına almayı başarır.

İkisi mesut bir ömür sürmeye başlarlar. O günlerde bir posta soygunu olur. Eşkıya ile jandarma arasında çıkan çatışmada yaralanan bir zabiti köy odasına getirirler. Feride orada yaşlı bir askeri doktorla tanışır. Hayrullah bey adındaki bu doktor, böyle bir yerde, aklından bile geçmeyecek böyle bir öğretmen bulmuş olmaktan o derece şaşırır ki, işin içinde bir sır olduğunu anlar ve Feride’nin daha iyi bir yere nakledilmesi için el altından gerekli teşebbüslere girişir. Bir teftiş sonunda Feride’nin okulu kapatılır ve Çalıkuşu Zeyniler’den ayrılmak zorunda kalır. Vilayet merkezindeki Darülmuallimat’ a Fransızca öğretmeni tayin edilir. Burada Şeyh Yusuf’u tanır. Veremli, hassas, musikişinas bir insandır. Bu Şeyh Yusuf, Feride’yi ölesiye sever. Zaten veremli olan Yusuf Efendi bu ümitsiz aşkın acılarına dayanamaz ve ölür. Bu ölümden kendisini sorumlu tutan Feride, artık orada kalamayacağını anlar, yeni bir yere nakledilmesini ister. Bu sefer onu Çanakkale Rüştiyesi’ne tayin ederler.

Çanakkale’de geçirdiği günlerden sonra, bir vapurla İzmir’e gelir. İzmir’de Reşit Bey adında zengin birisinin çocuklarına mürebbiyelik eder. Bunlar da sıkıntılı ve acılı günlerdir. Bir tesadüf eseri Kâmran’ın Reşit Bey’in uzaktan akrabası olduğunu öğrenir. Bir albümde Kâmran’ın resmini görmüştür. Reşit Bey’in kızı Sabahat, Kâmran’ın Münevver teyzesinin kocası olduğunu söyler. Kâmran, uzun zaman kendi “Çalıkuşu” nu beklemiş, o dönmeyince Münevver’le evlenmiştir. Feride’nin her gittiği yerde güzelliği birtakım olaylara sebep olduğundan burada da barınması güçleşmiştir. Böylece birkaç yer dolaşıp birkaç evlenme teklifini reddederek nihayet Kuşadası’na gelir. Doktor Hayrullah Bey de emekliye ayrılmış, orada yerleşmiştir.yaşlı dost, kızın elinden tutar. Ona yardım eder, onu korur. Munise bu arada iyice büyümüş, süsüne düşkün bir kız olmuştur. Doktor bir uzak köye hastaya gittiği sırada hastalanır. Nezle zannedilen hastalık giderek şiddetlenir ve Munisecik kuşpalazından ölür.

Kader, Feride’yi sanki bütün sevdiklerinden ayırmaya yemin etmiştir. Munise’den sonra çevrenin baskısı, dedikodusu o kadar artar ki Hayrullah Bey hiç olmazsa görünüşü kurtarmak maksadıyla Feride’yi alır. Onunla kağıt üzerinde evlenir. Bir müddet geçince Hayrullah Bey de zaten yaşlı olduğundan ölür. Yalnız, ölmeden önce Feride’nin ailesinin yanına döneceğine dair Feride’den söz almıştır. Onun defterini okumuş, başına gelenlerin sebeplerini öğrenmiştir. Feride’nin kaybolduğunu sandığı defteri, Hayrullah Bey tarafından bir zarfa konularak Kâmran’ a mahsus bir emanet haline getirilmiştir. Feride, rahmetli kocasının vasiyetini yerine getirmek için, verdiğinin ne olduğunu bilmeden bu emaneti Kâmran’ a teslim eder.

Feride’nin dönüşünden en çok memnun olan Kâmran’ın babası Aziz Bey’dir. O, bu dönüşte hayırlı bir alamet görür. Feride birkaç günlüğüne izinli olarak gelmiştir. Kendisine kalırsa mutlaka yine görevine gidecektir. Kâmran, vaktiyle verdiği söze bağlı kalmış, Münevver’le evlenmiştir. Ama kadın zaten hasta olduğundan kısa bir süre sonra ölmüştür. Kâmran, kız kardeşi Müjgan’la bir gece sabaha kadar Feride’nin defterini okuduktan sonra Hayrullah Bey’in yazılı tavsiyesini yerine getirmeyi, Feride’yi bir daha ne olursa olsun hiçbir sebeple kaçırmamayı düşünür. Nitekim, Feride’nin gideceği gün, bütün hazırlıklar tamamdır. Kâmran, güya onu almak için gelen arabadan iner ve Feride’ye kalbini açar. Aynı sersemliği iki defa tekrarlamayacağını söyleyerek Feride’nin gitmesine engel olur....

 

Eserde yer alan kişiler:

Feride: Parlak cildiyle ilgi çeken, çocukluğunda afacan, genç kızlığında farklı düşüncelere sahip, çocukları çok seven bir köy öğretmeni. Arkadaşlarının taktığı isimle “Çalıkuşu” diye tanınır.

Fatma: Burnunda, yanaklarında, bileklerinde dövmeden süsler vardır. Fatma çocuğunu yeni kaybetmiş ve Feride’nin sütannesidir.

Hüseyin: Bir süvari askeridir. Talim esnasında attan düşerek sakat kalmıştır. Hüseyin delişmen bir adamdır. Uzun bıyıklı, kılsız bir Arap askeridir.

Nizamettin: Feride’nin babasıdır. Kendisi bir süvari binbaşısıdır.

Kâmran: Feride’nin teyzesinin oğludur. Çok uslu, ağırbaşlı, bir kişiliği vardır. Kâmran’ın kıvırcık sarı saçları, beyaz, nazik, parlak cildi vardır.

Necmiye: Feride’nin teyzesinin kızı ve Kâmran’ın kız kardeşidir. Kişiliği ile aynı Kâmran’ a benzer.

Neriman: Yirmi beş yaşında dul bir kadındır. Bunun için hep siyah giyer. Kendisi sarışındır.

Müjgan: Feride’nin teyzesinin kızıdır. Feride kuzenleri arasında en çok Müjgan’ı sever. Müjgan çirkin, ağırbaşlı, her istediğini yaptırabilen bir kızdır.

Vehbi: Eğlenceli, boncuk gibi kara, parlak gözleri, küçük kurnaz yüzü, sivri çenesiyle şeytan gibi bir çocuktur.

Cafer: Topaç gibi yusyuvarlak, ak gözlü, parlak dişli, kıpkırmızı ağızlı, kuzguni siyah bir Arap. Kendisine Cafer Ağa derler. Sadece Cafer dediklerinde cevap vermez.

Aşur: On yaşında, iskelet gibi kuru, süzgün, kirli çehreli, küçük dişli bir çocuk.

Hafız Nuri: On yaşında fakat yüzü yetmişlik ihtiyar gibi buruşuktur. Çenesinin altında yeni kapanmış bir sıraca yarası ki, dal gibi boynunun çıplak kalmasına sebep olmuştur. Kirpiksiz patlak gözleri, beyaz sarığının altında yumurta biçiminde bir kafa, hülasa,para ile gösterilebilecek acayip bir mahluk.

Munise: Bembeyaz denecek kadar uçuk sarı saçlı, duru beyaz tenli, melek gibi güzel çehreli, inci dişli bir kız çocuğu. Munise fakir, ayakları çıplak, saçları darmadağınıktır. Munise’nin kıvrak kir piklerinin arasından iki lacivert göz parıldar. Feride’nin evlatlık kızıdır.

Hayrullah: Kocaman çizmeli, şişman bir askeri doktordur. Dolgun beyaz bıyıklı, kalın kaşlı, canlı ve sevimli bir yüzü vardır. Fakat konuşurken oldukça kaba sözler kullanır.

Şeyh Yusuf Efendi: Otuz beş yaşlarında, ince uzun boylu, halim ve tatlı bir adamdır. Süzgün yüzünde, ölmeye mahkum hastalarda görülen renksiz, nazik, şeffaf bir beyazlık vardır.

 

Kitap Hakkındaki Görüşüm: Kitap gerçekten çok güzel bir kitap. Kitabın en çok beğendiğim özelliği tek bir olaya sabit kalmayıp, sürükleyici bir etkisi olması. Okurken kendimi adeta romanın içinde gibi hissettim. Beğenmediğim özelliği ise, Eski Türkçe’den çok fazla kelime içermesi.

Kitabı başkalarına da tavsiye ediyorum. Çünkü tamamen bir genç kızın başından geçen olaylar ve gerçek hayatta da olması imkansız olmayan şeyler. Bence mutlaka herkes bu romandan kendine bir ders çıkaracaktır. Serüven yönü ağır basan bir sevgi öyküsüdür.

SON EKLENENLER

Üye Girişi