Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ÖMER’İN ÇOCUKLUĞU ÖZETİ -MUALLİM NACİ

Muallim Naci
Tanzimat dönemi edebiyatçılarından olan Muallim (Ömer) Naci, 1850 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. İstanbul'da iken Fevziye Mektebine devam etmiş olan Muallim Naci, Varna'ya gidince orada da medrese öğrenimini sürdürmüştür. Fransızca ve Farsça gibi dilleri burada öğrenmiştir. 1867'de Varna Rüşdiyesi'nde öğretmen olarak göreve başlamıştır. Burada Mutasarrıf Sait Paşa ile tanışmış ve o, hariciye nazırı olunca İstanbul'a dönme fırsatı elde etmiştir. Muallim Naci, daha önceden yazılarını gönderdiği Ahmet Mithat Efendinin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinin edebî kısmını yönetmeye başlamıştır. Bu görevini sürdürürken aynı zamanda Galatasaray Lisesinde ve Mekteb-i Hukukta edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur. Muallim Naci, 1891 yılında II. Abdülhamid'e 'Ertuğrul Bey Gazi' adlı şiirini takdim etmiş ve bunun üzerine kendisine 'Vakanüvis' ünvanı verilerek maaş bağlanmıştır. Bu yoğun çalışma temposu içinde iken 1893 yılında kalp krizinden vefat etmiştir. Mezarı Divanyolu'nda Sultan Mahmut türbesi bahçesi mezarlığındadır.
Muallim Naci, Tanzimat döneminde 'yeni' etrafında kümelenen edebiyatçıların aksine 'eskiyi devam ettirmiştir. Hem şiirlerinde hem de nesirlerinde din önemli bir yer tutar. Muallim Naci, Tanzimat döneminde pek çok fikir adamının düştüğü ikiliğe düşmez ve hayatını hep Şark kültürü ve İslam dini doğrultusunda geçirmeye gayret eder.

Ömer'in Çocukluğu

Ömer'in Çocukluğu, Yeni Türk Edebiyatının hatıra türündeki en değerli eserlerinden birisidir. Muallim Naci'nin Sünbüle adlı eserinin devamı niteliğinde olan bu hatırada, Muallim Naci'nin sekiz yaşına kadar olan çocukluk günleri, aile hayatı, komşuluk ilişkileri, eski İstanbul gelenekleri ve ilişkileri, yapıları, Naci'nin bir ideal tip olarak gösterdiği babası ve onun ölümü üzerine çekilen zorluklar ve Varna'ya göç edişleri yer almaktadır. Eser, sekiz yaşındaki bir çocuğun bakış açısını başarılı bir şekilde yansıtması bakımından oldukça başarılıdır. Eserin kayda değer bir başka özelliği de dilindeki sadelik ve akıcılıktır.

ÖZET

İstanbul'da, Saraçhane civarında Ömer bir gün gezerken bir köpek ona musallat olur. Köpek onu mektebin duvarına sıkıştırır ve ısırmak isterken ceketini koparır. Onun bu durumuna şahit olan bir adam hiç yardım etmez. Ömer ağlayarak eve gelir. Annesinin şefkatli kollarına sığınır. Ömer o adamı ve olayın meydana geldiği köşe başını hiç unutmaz.
Ömer aynı civarda, Kıztaşı mevkiinde bu sefer de birtakım yük hayvanlarının saldırısına uğrar. Kır sakallı bir zat, önceki adamın tam tersine ona kol kanat gerer ve korur. Ömer o zatın iyiliğinin gönlünde yaşadığını belirtir.

Hatırada, bundan sonra Ömer kendi evini anlatmaya başlar. Saraçhane civarında bulunan evlerinde aile dört kişiden ibarettir. Babası; orta boylu, güçlü yapılı, beyaz tenli bir İstanbul beyefendisidir. Doğruluk, mertlik en önemli özellikleridir. Bir dükkân işletmektedir. Kazancı evini geçindirecek boyuttadır. Mahalledeki herkes bu iyi ahlaklı adama ve aile hayatına gıpta etmektedir.
Geceleri mümkün olduğunca dışarı çıkmayan ve zamanını ailesiyle geçirmeye gayret eden Ömer' in babası bir gece aniden dışarı çıkar. Çünkü yakın bir yerde yangın çıkmıştır. Aile efradı heyecanla gelmesini bekler. Ömer bu geceyi hiç unutamaz.

Ömer yaramazlıklarından da neşe ile bahseder. Bir gün kendisinin doğumundan bir ay önce ölmüş olan babaannesinin asası dikkatini çeker. Onunla oynamaya başlar. Evde de misafirlerinin çocuğu olan Nail vardır. Aralarında çıkan küçük bir kavga sonunda Ömer elindeki asayı çocuğun başına geçirir. Çocuğun başı kanamaya başlar. Ömer de korkudan ağlamaya başlar. Ertesi gün Ömer asayı yerinde bulamaz. Annesi meğerse kırıp ateşe atmıştır.

Bir başka gün de Ömer ile ağabeyi bahçede üzümleri olmaya başlamış asmaya ulaşmaya çalışırlar. Merdivene çıkmışlardır. Kendisinden on yaş büyük olan ağabeyi gibi üzümlere ulaşmaya çalışınca yere yuvarlanır ve başı taşa çarpar. Alnı yarılır. Bu yaranın izi alnında hâlâ mevcuttur.

Ömer'in çocukluk hayatında unutamadığı kişilerden biri de arkadaşı Makbule Hanım’dır. Makbule ile çok iyi geçinen Ömer, yine de onların evinde annesi olmadan hiç durmamaktadır. Ömer'in ailesine bu bağlılığı Makbule'nin annesi tarafından da takdir edilir.
Ömer'in arkadaşlarından biri de Cevriye'dir. Çevriye bir gün Ömerlerin evine gelir. Ömer evde yokken onun şekerlemelerini, oyuncaklarını sakladığı dolabını açar ve bir bardağını alır. Yolda annesi ile giderlerken bardağı düşürür ve kırar. Çevriye'nin annesi olaya çok üzülür ve kısa bir süre sonra benzer bir bardak alarak getirir.

Bir gün her nedense Ömer mektebe gitmez. Ertesi gün de hocanın bir gün gelmediği için falakaya yatıracağından korkar ve yine gitmez. Bu vehimler içindeyken babası onun elinden tutar ve mektebe götürür. Hocaya Ömer'i dövmemesini tembih eder.

Mektepte Ömer de ağabeyi de amcası da defalarca falakaya yatırılmışlardır. İçlerinde en kurnaz olan amcası türlü hilelerle bu cezalardan kurtulmayı başarmıştır.

Ömer'in annesi Varnalıdır. Bir ara memleketini görmek ister. Dayısı Ahmet Ağa onları Varna'ya götürür. Ömer 7 yaşındadır. Ömer Varna’yı çok beğenir, başından türlü maceralar geçer.

Bir zaman sonra Ömer'in babası rahatsızlanır, doktorlara gitse de şifa bulamaz. Humma olmuştur. Ölmeden bir gün önce alacaklarının ve vereceklerinin hepsini anlatır ve kendisinin Edirnekapı'ya annesinin yanma gömülmesini vasiyet eder. Hatta naaşım hangi arkadaşlarının taşımasını istediğini dahi belirtir. Bir gün sonra mektepten dönen Ömer, evlerinin önünde bir kalabalıkla karşılaşır. Hayal meyal babasının tabutunu görür. Hayatında hissettiği en büyük yürek acısıdır bu. Ömer, bu günü asla unutamaz.
Ömer'in babasının ölümünden bir sene sonra, vasiyet gereği dayıları onları Varna'ya götürür. Daha sonraki yıllarda tekrar Varna'dan İstanbul'a dönmüşlerdir.

Ömer, son olarak bu hatıralarını yazma sebebini de 'Bir çeşit çocukluk!' cümlesi ile açıklamaktadır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi