Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Bir medresede, yeni bir günün başlangıcında, hocaefendi, talebelerini medresenin bah­çesinde toplar.

Öğrencilerini karşısında sıraya dizen hocaefendi, her zamankinden daha celalli tavırlarla öğrencilerine şöyle der:

“Bugün size bir soru soracağım. Bugüne kadar öğrendiklerinizle, soracağım soru­yu cevaplayabileceğiniz düşünüyorum. Soruma doğru cevap veremeyenlerinizi de cezalandıracağım. Bu konuda mâhir olduğumu bilirsiniz.”

Öğrencileri bir korku alır. Zira hoca efendi böyle durumlarda, öğrencileri hayli zorlamakta ve ders bitiminde, ortalıkta ken­dinden geçmiş bir kalabalık bırakmaktadır.

Hocaefendi, korkak ve meraklı ba­kışlarla karşısında duran öğrencilerine soruyu yöneltir:

“-Semaverdeki suyun, semaverdeki oduna karşı hâli nedir?’’

Gerçekten de hepsine birden zor gelen bu soru karşısında titremeye başlayan tale­beler, kısa sürede hocalarından bir bir dayak yemeye başlarlar.

Kem-kümler dile dolandıkça, değnek ele ayağa iner. Talebelerini azarlayarak sıradaki ile ilgilenen hoca, bir türlü yorulmak bilme­mektedir. Öğrencilerin arasında, öyle biri vardır ki, diğerlerine göre mısmıl, tembel, pa­saklı, çirkin görünümlü ve oldukça kurnaz..

Bu talebe, hocanın, sıra kendisine geldi­ğinde, zaten cevabını veremeyeceği bu soru karşısında daha bir aşka gelip daha da sert­leşmekten zevk alacağı düşüncesiyle, önce arkadaşlarıyla kavga-döğüş, gider sonuncu sıraya yerleşir. Ümidi, hocasının en yorgun vaziyetine denk gelmektir.

Sonra, ne yaparsa yapsın, dayaktan kurtulamayacağını anlayarak, bir anda ortadan kaybolarak, bir çırpıda hocaefendi-nin evine ulaşır ve kapıyı çalar.

Hafif aralanan kapının arkasından "kim o?” diye seslenen hocaefendinin genç kızma:

"-Hocamız bize bir soru sordu cevabını bilemedik. Sonra kızdı, ‘-Bunun cevabını bizim evdekiler bile bilir, inanmazsanız gi­din sorun.’ dedi, diyerek aynı soruyu kapı ardındaki hanım kıza sorar.

Kızcağız:

“-Bunu bilmeyecek ne var? O su, hâl lisa­nıyla oduna der ki: ’-Ey odun, sen toprak zer­resi kadar tohumken, ben sana gıda oldum, can oldum. Şimdi görüyorum ki benden faydalanıp büyüdüğün halde ateş olmuş altımda yanarak, beni fokur fokur kaynatı­yorsun. Demek ki ben kendim etmiş, kendim bulmuşum.' diye bu soruyu cevaplayıverir.

Hemen koşup yerini geri alan öğrenci, sıra kendisine geldiğinde, onca iş çıkarmış ol­masına rağmen performansında bir eksilme görülmeyen hocasının, sınıfın en paspalıyla en son karşılaşmaktan duyduğu haz ite daha soruyu bile sormadan kendisine müdahale girişimine itiraz eder:

“-Durun hocam vurmayın! Cevabı söy­leyeceğim..”

İstihzâlı tavırlarla sorduğu bu zor soruya cevap vermesini istediği bu “eksik” talebe, semaverdeki suyun, semaverdeki' oduna karşı hâlini, hocaefendinin kızından duy­duğu gibi aktarınca, şaşkınlıktan sakalları bile dikeri diken olan hoca, sıvanmış kolla- nnı hışımla indirir ve dersi tatil edip oflaya puflaya evinin yolunu tutar.

Evine geldiğinde hanımı ve kızını kar­şısına alır ve:

“-Bir bilseniz ben bu gün ne fenâ bir iş ettim. Kendim ettim kendim buldum. Ta­lebelerime, bu güne kadar verdiğim eğiti­min sonucunda, çok zor bir soru sorayım, zaten bilirse ancak biri bilir, onu da evdeki kızıma nikâhlayayım diye büyük de bir ye­min ettim. Ama ne bileyim en tembel ve en kirli-pasaklısının doğru cevap vereceğini..”

Birden şoka giren ortamda, beti benzi sapsarı kesilen genç kız heyecanla babasına:

"-Eyvaaaah! Ne seni baba, ne seni! Asıl ben kendim ettim kendim buldum ben!” deyiverir...

Ne ederse insanoğlu, kendisine eder. Güzel eden güzeli, çirkin eden çirkini bulur, doğrusunu Allah bilir, vesselam.

Genç Dergisi, Ekim 2013

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi