Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

SÖYLEV-HİTABET-NUTUK

  • Tek kişinin izleyici önünde olanları bilgilendirmek daha çok da coşturmak amacıyla yaptığı uzun konuşmalara denir.
  • Söylev verene söylevci denir. Burada asıl amaç konferanstaki gibi bilgi vermek, izleyenleri duygulandırıp coşturmaktır.
  • Konferansla söylevi bir birinden ayıran en önemli özellik sesin olanaklarıdır. Sesin olanaklarının kötü kullanılması iyi bir söylevi konferans havasına sokabilir. Bunun için sesin olanaklarının iyi kullanılması gerekmektedir. Bunun dışında iyi bir söylevci yapacağı konuşmanın yer ve zamanını iyi ayarlamalı, içten ve doğal olmalı, abartılı el kol eylemlerinde bulunmamalı, yazılı metne sık sık bakmamalıdır.
  • Söylevci, etkilemek ve inandırmak yoluyla dinleyicileri kendi düşüncesinden yana çekmek amacı güder.
  • Söylev kavramı eskiden nutuk terimiyle karşılanır; topluluk önünde konuşma sanatına hitabet, söylevciye de hatip denirdi.
  • Söylev sanatının doğması, yaşaması ve gelişmesi için toplanma ve söz özgürlüğünün bulunması gerekir.
  • Mustafa Kemal Atatürk çok iyi bir söylevcidir. Bunu da “Nutuk” adlı ölümsüz eseriyle kanıtlamıştır.
  • Söylevin başlıca çeşitleri şunlardır: Siyasal söylev, dinsel söylev, hukuksal söylev, akademik söylev.

a. Siyasal söylev: Siyasal amaçla söylenen söylevdir. Bu türlü söylevler, genellikle parlamentolarda, diplomat toplantılarında, mitinglerde, vb. söylenir. Söylev türünün en yaygın çeşidi budur.

b. Dinsel söylev: Tapınaklarda, bireysel ve toplumsal sorunları dinsel açıdan yorumlayan söylevdir. Türk-İslam toplumunda bu yoldaki söylevlere hutbe denir.

c. Hukuksal söylev: Mahkemelerde, yargılama sırasında, suçlamak, ya da savunmak amacıyla söylenen söylevdir. Savcıların iddianameleri ile sanık ya da avukatların savunmaları bunun başlıca örnekleridir.

ç. Akademik söylev: Akademilerde, bilim toplantılarında söylenen söylevdir. Bir kimsenin akademiye kabulü dolayısıyla söylediği giriş söylevi; üniversitelerin ya da bilim kongrelerinin açılış törenlerinde ya da bir kimseye bilim ya da sanat ödülü verilmesi sırasında, vb. söylenen söylevler bu çeşidin başlıca örnekleridir.

Söylev sanatı, Türkiye'de, yurttaşlara toplanma ve söz özgürlüğünün tanındığı İkinci Meşrutiyet'ten (1908) sonra başlamıştır. İkinci Meşrutiyet döneminde yetişen söylevcilerin en tanınmışları, Ömer Naci ile Hamdullah Suphi Tanrıöver'dir. Türk toplumunun yetiştirdiği en büyük söylevci Atatürk'tür (1881- 1938)"

( Cevdet Kudret, Edebiyat Bilgileri-2)

 

SÖYLEVLE İLGİLİ TERİMLER

Hitabet: Etkili söz söyleme sanatı, söz sanatı.

Hatip: 1. Bir topluluk karşısında etkili, açık, düzgün konuşarak düşüncesini anlatmada, duygusunu aşılamada yetenekli kimse, konuşmacı. 2. Cuma ve bayram namazından önce camilerde hutbe okuyan kimse.

Söylev: Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca, coşkulu ve güzel söz, nutuk, hitabe

Nutuk: 1.Söz, konuşma. 2. Söylev

Jest: 1.Herhangi bir şeyi açıklamak için genellikle el, kol ve baş ile yapılan içgüdüsel veya iradeli hareket 2. Beklenmedik iyi davranış

Mimik: 1.Yüz, el, kol hareketleriyle düşünceyi anlatma sanatı. 2. Duyguları, düşünceleri belirtecek biçimde yüzde beliren kımıldanışlar, hareketler.

Vurgu: Konuşma, okuma sırasında bir hece veya kelime üzerine diğerlerinden daha farklı olarak yapılan baskı, aksan.

Tonlama: Duyguların veya düşüncelerin gereğine göre bir uyum içinde, seslerin yükseltilip alçaltılmasına denir.

 

HİTABET

Hitabet, gayesi insanları ikna etmek olan bir söz sanatıdır. Güzel sanatlar içinde yer alır. Sözü güzel söylemekten maksat, bir düşünceyi, bir anlayışı yaymak, onu dinleyicilere aşılamaktır. Bunu sağlamak için de sözün güzel ve etkili söylenmesi şarttır.

Her insan, işi ve konumu ne olursa olsun, hayatının herhangi bir safhasında herhangi bir sebeple birkaç güzel söz söyleme ihtiyacını hisseder. Onun için denilebilir ki hitabet çok eski zamanlardan beri bilinen ve itibar gören edebî bir türdür.

Türün yani hitabetin bir ülkede gelişmesi ve ilerlemesi güzel örneklerinin ortaya çıkabilmesi için o ülkede demokratik bir rejimin söz ve düşünce hürriyetinin, toplanma serbestliğinin olması lâzımdır. Bu sebeple hitabetin ilk, yaygın ve güzel örnekleri eski Yunanistan'da, Roma'da ortaya çıkmış Demosten, Çiçero gibi ünlü hatipler bu ülkelerin hür ikliminde yetişmiştir.

Hitabet geniş halk topluluklarını muhtelif konularda aydınlatmakta, siyasi terbiyesini yükseltmekte, onları daha başka olumlu yollara götürmekte olduğu kadar, isyan ve anarşi gibi durumlara düşürmekte de çok müsait bir vâsıtadır. Dolayısıyla hitabet iki tarafı da kesen bir kılıçtır. Hükümetlerin hitabet sanatını dâima kontrol etmek isteyişleri bu yüzdendir. Güzel söylenmiş nutukların insanlar üzerindeki etkisi pek büyüktür. Nutuklar sönmüş heyecanları diriltir, kaybedilmiş dâvaları kazandırır, mağlup olmuş orduları zafere ulaştırır, halk topluluklarına ülküler aşılar ve telkinler yapar. "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır." atasözü ile atalarımız nutkun tesirini ne güzel ifade etmişlerdir.

Nutuk, konferans, münazara, açık oturum, panel, bilgi şöleni, forum, hutbe, vaaz ve benzeri şekilleri bulunan hitabetin, dini, askerî, siyasi, hukukî ve akademik olmak üzere belli başlı beş türü vardır. Genel olarak hitabetin veya adı geçen hitabet türlerinden herhangi birinin bir cemiyette varlığı, gelişmesi, o cemiyetin idare tarzı ve söz konusu alanlardaki yaşayışıyla yakından ilgilidir.

Türk hitabeti bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde karşımıza şöyle bir manzara çıkmaktadır. Dini hitabet: En eski hitabet türlerinden biri olup, aşağı yukarı her cemiyette görülür. Türkler arasında Cumhuriyet devrine kadar hutbelerin Arapça söylenmesi, Türkçe oran vaazların ise yazılı olarak zamanımıza intikal etmemesi yüzünden bu hitabet türünün varlığından emin, fakat tarihî ve seçkin örneklerinden ne yazık ki mahrum bulunuyoruz.

Askerî hitabet: Üstün yetenekli, iyi ve kahraman bir ordu yetiştirmek isteyen kumandanların askerlerine cesaret ve iman gücü aşılamak maksadıyla söyledikleri, kısa, özlü ve etkili sözlerdir. Bilhassa savaş anında olursa sözlü hitabetin en güzel örneği olur. Genellikle erlik ve kahramanlık temaları işlenir. Tam ortamında söylendiği vakit, gönüllerde adetâ bir şimşek tesiri uyandırır. Asker bir millet olarak Türkler arasında, yazılı ve orijinal tam metinleri elimizde olmasa bile, zengin bir askerî hitabet türünün varlığını müşahede etmekteyiz. Bir savaş öncesinde Oğuzhan'ın, Şalon'da Atilla'nın, Niğbolu'da Yıldırım'ın, Çaldıran'da Yavuz'un ve nihayet Çanakkale başta olmak üzere muhtelif cephelerde Mustafa Kemâl Atatürk'ün söylediği -hemen herkesçe bilhassa erbabınca bilinen-hitâbetler bunun en güzel örnekleridir.

Siyasî hitabet: Daha çok demokratik veya en azından meşrutî idarelerin hâkim olduğu ülkelerde görülür. Onun için siyasî mahiyetteki Türk hitabetinin meşrutî idare denemelerinin cemiyetimizde kendini göstermeye başladığı Tanzimat sonrası yıllara kadar varlığından söz etmek oldukça zordur.

Hukukî hitabet: Türklerde şerî mahkemelerin tek hakimli olması, bugünkü gibi mahkemelerde savcının ve avukatın bulunmaması o devirlerde bu hitabet türünün ortaya çıkmasına imkân vermemiştir.

Akademik hitabet: İlmî toplantılarda veya ilim adamlarını dinlemek için toplanan kültürlü insanların huzurunda söylenen sözlerdir. İlmin muhtelif alanlarında yükselmiş olan seçkin insanlar dinleyicilerine bilgilerini ve tecrübelerini anlatırlar. Mustafa Nihat Özön'un söyleyişiyle "bunların tek tük istisnaları olsa bile bu yolda yazı hâlinde eser bırakanlar yoktur." (Özön, 1934: 311)

19. yüzyılın ortalarına kadar genel görünüşünü türleriyle birlikte kabaca özetlemeye çalıştığımız Türk hitabeti, Tanzimatı takip eden yıllarda, sosyal ve idarî alanlarda meydana gelen değişikliklere paralel olarak bir kıpırdanış içine girer.

Tanzimat devrinde, Mustafa Reşit Paşa ile Hasan Fehmi Efendi siyasî hitabetin, Cevdet Paşa ile Saffet Paşa akademik hitabetin, Manastırlı İbrahim Hakkı ile Ali Suavî dini hitabetin dikkat çekici temsilcileri olmuşlardır.

Tanzimat'ın başlangıcından (1839), Birinci Meşrûtiyet (1877) dönemi de dahil, 1908 İkinci Meşrûtiyet dönemine kadar geçen zaman diliminde konuşmalarıyla dikkât çeken diğer Tanzimat hatipleri arasında Süleyman Paşa, Fuat Paşa, Sırrı Paşa, Mevlevî Şeyhi Osman Efendi, Ahmet Vefik Paşa, İzmir mebusu Yenişehirlizâde Ahmet, Kozan mebusu Mustafa, İstanbul mebusu Hacı Ahmet, gayri Müslimlerden Suriye mebusu Nakkaş, İstanbul mebusu Vesilâki sayılabilir. İkinci Meşrûtiyet inkılâbı olunca, hitabet sanatı açısından sessizliklerle dolu İkinci Abdülhamit devrine bir aksülâmel olarak ortalığı "otuz üç yıldır" diye söze başlayan hatipler doldurur. Ve özellikle İkinci Meşrûtiyetin ilk yıllarında, meşrûtiyetin getirdiği hürriyet ortamı içinde kahvede, sokakta, surda burada pek çok konuşulur. Meclîs-i Meb'ûsan da ikinci kez açıldığından hem mecliste hem meclis dışı zeminlerde kaybedilen topraklar için düzenlenen işgali telin mitinglerinde, meşhur adamları anma toplantılarında sesini yükselten hatipler görülür. Bunların kaynaklarda kendilerinden söz ettirebilenleri; Mâliye Nâzın Câvit Bey, Süleyman Nazif, Lütfi Fikri, İzmir meb'ûsu Seyit, Sait Paşa, Hakkı

Paşa, Ahmet Rıza, Übeydullah Efendi, Mustafa Âsim Efendi, Mustafa Sabri Efendi, Mustafa Fevzi Efendi, İsmail Hakkı, Rıza Tevfik, Ömer Na'ci, Avukat Bahattin, Avukat Haydar Rifat ve Celâleddin Arif Bey'dir.

Bu listeye ayrı bir paragraf hâlinde meşrûtiyet devri miting meydanlarında boy gösteren kadın hatiplerimizden Nakiye Hanım'ı, Halide Edib'i, Münevver Sâime'yi, Şükûfe Nihâl'i de eklemek gerekir. Bu arada ikinci Meclis-i Meb'ûsanın Hıristiyan hatipleri Erzurum meb'ûsu Vartekes, Ermeni meb'ûsu Zöhrab, ile Ziya Gökalp'in meclisi kastederek "orada Boşo'ların sözü yok" (Ziya Gökalp 1972: 100) dediği Bulgar meb'ûsu Boşo'yu hatırlatmakta fayda vardır.

Türk hitabet sanatının önceki devirlere oranla büyük bir hızla gelişmesi ve en seçkin hitabet örneklerinin ortaya çıkması Cumhuriyet devrinde olmuştur. Bunda 1911'de başlayan dilde sadeleşme hareketlerinin ivme kazanmasının ve Cumhuriyetle sağlanan düşünce ve söz hürriyetinin büyük rolü olmuştur. Unutulmamalı ki anlaşılır bir dil, düşünce ve söz hürriyeti hitabet sanatının gelişimi için vazgeçilmez iki unsurdur. Bunlar ancak Cumhuriyet devrinde sağlanabilmiştir. Bu sebeple söz konusu dönemde hitabet sanatının her alanında çok sayıda büyük hatip yetişmiştir. Cumhuriyet devrinin yüzlerce hatibini burada isim isim saymak mümkün değildir. Kaynakların verdiği bilgi ışığında en kayda değer olan isimler arasında, Mustafa Kemâl Atatürk'ü, Hamdullah Subhi Tanrıöver'i, İsmet İnönü'yü, Mahmut Esat Bozkurt'u, Behçet Kemâl Çağlar'ı, Selim Sırrı Tercan'ı, Hüseyin Avni Ulaş'ı, Şeref Aykut'u, Mustafa Necati'yi, Muhittin Baha'yı, Tunalı Hilmi'yi, Ruşen Eşref Ünaydın'ı, Dr. Reşit Gâlip'i, Vasıf Çınar'ı, Recep Peker'i, Fuat Köprülü'yü, Şemsettin Günaltay'ı, İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nu, Şükrü Kaya'yı, Fahrettin Kerim Gökay'ı, Hâşim İşcan'ı, Ali Fuat Eldem'i, Şükrü Kanatlı'yı, Remzi Oğuz Arık'ı ve Osman Bölükbaşı'yı anmak gerekir.

(Halim Serarslan, Türk Hitabet Sanatı)

 

İLGİLİ İÇERİK

SÖYLEV ÖRNEĞİ YAZMA

SÖYLEV ÖRNEĞİ

SÖYLEV ÖRNEKLERİ

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi