Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

“UZAKTAN EĞİTİM”
 
01.11.2001
 
----0----
 
OTURUM BAŞKANI- Sayın konuklar; hoş geldiniz.
 
Bugün bu saatte “Uzaktan Eğitim” konulu bir panel izleyeceksiniz. Bu panelde uzaktan eğitimin genel boyutlarıyla tartışacağız, çok değerli katılımcılar var. Daha önceki oturumlarda oldukça güncel bir konu olduğunu, izleyenler olduysa şahit olmuşlardır. Sadece uzaktan eğitim değil, eğitim konusu çok ön plana çıktı ve en önemli sorunlardan birisi olarak gösterildi. Gerçekten de bu uzaktan eğitim çok önemli avantajlar sağlıyor; hepinizin bildiği gibi yer ve zaman kısıtlaması yok, dolayısıyla büyük bir hızla kabul görmekte. Sadece eğitim kurumları değil, bunun yanı sıra şirketler tarafından da çok büyük kabul görmekte; çünkü onlar da elemanlarını eğitmek için önemli bir fırsat olarak görüyorlar, özellikle farklı coğrafi bölgelerde yaygın olarak yerleşik olan firmalar için. Dolayısıyla bu panel, bu uzaktan eğitim konusunu çeşitli boyutlarıyla ele alacağımız bir panel olacak ve panelistlerimiz konuyla ilgili fikirlerini sunacaklar, yaptıkları çalışmalar hakkında bilgiler verecekler. Bunlar Internet tabanlı öğretim türleri, içerik geliştirme çalışmaları ve uygulamaları ve bu uzaktan eğitim programını uygulayan kuruluşların temsilcileri şu anda burada.
 
Ben, lafı fazla uzatmadan konuşmacılarımızı sizlere tanıtmak istiyorum: İlk konuşmacımız Fulya Sarı; Apple Bilkon Elma Portalı Genel Yayın Yönetmeni, aynı zamanda eğitim teknolojileri danışmanı. Fulya hanım, uzaktan eğitimin sorunsalları içerikli bir sunum sunacak. Hemen arkasından Bilgi Üniversitesi EMBA Program Koordinatörü Sayın Metehan Sekman söz alacak; o da uzaktan eğitim programının yürütülmesi aşamalarındaki tecrübelerini aktaracak. Üçüncü konuşmacımız Sayın Esat Hamzaoğlu, -kendisi Marmara Üniversitesindeydi; ama İstanbul Ticaret Üniversitesine geçti- o da web’de ders tasarımı ve ders notlarının Internet’e aktarılması üzerinde çalışmakta ve o konudaki çalışmalarını sunacak. Sayın Mustafa Meral, yine Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Eğitim Bölümünde Eğitim Teknolojileri Ana Bilim Dalı Başkanı ve Mustafa bey de öğretim yazılımları hazırlanmasında temel ilkeler ve değerlendirmesi konusunda konuşacak. Ondan sonraki konuşmacımız Cahit Cengizay, yine Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojilerinde Öğretim Görevlisi, yine eğitimde öğrenme kavramı üzerinde konuşacak ve en son olarak da Hüseyin Yüce, Marmara Üniversitesi Internet Merkezi Müdürü, o da uzaktan eğitimde teknik altyapı ve önemi hakkında konuşacak.
 
Ben ilk sözü Sayın Fulya Sarı’ya veriyorum.
 
  
FULYA SARI (Apple Bilkon Elma Portalı Genel Yayın Yönetmeni)- Çok teşekkürler.
 
Konuşmacı sayısının çokluğu nedeniyle 10’ar dakika gibi kısa bir süremiz var; dolayısıyla ben, “Uzaktan Eğitim” konulu hazırlamış olduğum sunuyu yapmayıp, daha özet ve şematik bir biçimde anlatmaya çalışacağım. Sununun başlığını da bu yüzden değiştirdim, “Uzaktan Eğitimin Sorunsalları” dedim. Bunu yapmamdaki neden ve buradaki hedefim şu: Uzaktan eğitim çalışmaları, dünyada epey bir zamandır, Türkiye’de de daha kısa bir süredir başladı ve yürümekte; ancak sıfır noktasından itibaren dünyanın yapmış olduğu hatalar ve düşülmüş olunan tuzaklara biz de hızla düşmekteyiz. Dolayısıyla zaman erkenken, çok geç kalınmadan bilgisayar destekli eğitim alanındaki ciddi sorunları, 15-20 yıldır yaşamış olduğumuz sorunları yaşamamak için bu sorunsallara değinmek istedim.
 
Sorunsal kelimesini şu anlamda kullanıyorum: Tanımlanması gereken, uzaktan eğitim alanı içerisinde tanımlanması gereken, farkında olunması gereken, analizinin yapılması gereken, o konuda bizi planlı hareket etmeye zorlayacak, çözümü gereken birtakım alanlar, meseleler; yani üzerinde uğraşmamız gereken, uzaktan eğitim alanında çalışan herkesin üzerinde düşünmesi ve bir şeyler yapması gereken alanlar; bunlar temalar, fikirler. Bunların en başta geleni, en önemlilerinden bir tanesi, -bu hata Türkiye’de yapılmaya başlandı- uzaktan eğitim projelerinin başlama noktasını elimizde olan teknolojiyle belirlemek. Bu yanlış, bu arabayı atın önüne koymak gibi bir şey.
 
Her iyi uygulanmış öğretim tasarımı projelerinde olduğu gibi, uzaktan eğitim projelerinde de yapılması gereken şu: Önce bizim hedef kitlemizin, öğrencinin; yani kullanıcının öğrenme hedeflerini belirlememiz gerekiyor, aktarılması gereken bilginin ne olduğunu ve niçin olduğunu çok iyi belirlememiz gerekiyor, arkadan öğretim ve öğretim yönteminin ne olduğunu masanın üstüne koymamız gerekiyor. Bir seyahat metaforu olarak bunu düşüneceksek, nereye seyahat edilecek ve hangi maksatla seyahat edilecek noktayı belirledikten sonra, oraya gitme aracının ve yolunun nasıl, ne, niçin olduğunu belirlemek gerekiyor. Dolayısıyla önce elimizdeki teknolojiyi, sonra içerik, sonra “kullanıcı şunu da yapar, bağlandığında bunu yapar” değil; önce kullanıcının, öğrencinin öğrenme hedefleri, sonra oraya hangi teknolojileri, yani Internet sayfamız mı var, video yayınımız mı var, arşivden mi, canlı mı, bütün bunlar sonra. Sonra dediğim de çok sonra değil, tabii ki kafamızın içerisinde aynı anda gibi oluyor; ama mutlaka öğrencinin hedefi ya da kurumun hedefi önce gelmeli.
 
Diyelim ki bu kararları çok güzel biçimde aldık, proje yoluna girdi, uygulamaya doğru gidiyoruz; burada çok güzel bir ürün, yani paketimiz çok güzel bir şekilde ortaya çıkmış olabilir, kullanıcılarımız da hazır olabilir; ama buradaki sorunsal şu: Uzaktan eğitimi yerleştireceğimiz, uygulayacağımız kurumun kurumsal altyapısını bu yeni öğrenme ortamı için yeniden düzenlemiyorsak, başarısız olmaya mahkûmuz. Yani eski öğrenme ortamının, eski kurumsal yapının metaforuyla, biçimiyle hala devam ediyorsak ve yamama bir şekilde yeni uzaktan eğitim modelini kuruma getirip başarılı olmasını ümit ediyorsak, başarılı olmayacak, bunu baştan bilelim ve ona göre yapalım. Yani yeniden bir yeniden yapılanma gerekiyor, uzaktan eğitimi hangi kurum içinde uygulayacaksak; isterse bu bütün Milli Eğitim Bakanlığının ilgilendiği bütün Türk milli eğitim sistemimiz olsun, isterse kendi elemanlarına uzaktan eğitim verecek bir şirket, firma olsun, aynı şey.
 
İçerik... İngilizce’de “içerik kraldır” diyorlar, ben Türkçe’de “içerik kraliçedi”r diyeyim, öyle hatırlayın. Artık altyapı, hız, genişlik, bant genişliği, bu meselelerimiz tabii ki bitmedi, Türkiye’de hala çok ciddi devam ediyor; ama bunları hallettiğimizi düşünsek bile, yani bize her şeyi bedava verseler gibi, kaliteli içerik olmadan uzaktan eğitim meselemiz hallolmuyor. Bu içerik de bize bir vahiy yoluyla bir yerden omzumuzdan aşağı akıtılmıyor, hediye olarak bir yerden paketli bir şekilde yollanmıyor; içerik tasarımının hedef kitleye ve öğrenme hedeflerine uygun biçimde hammadde olarak bulduğumuz içeriğin uzaktan eğitim ortamları için yeniden tasarımı gerekiyor ve daha da önemlisi, bunu yapacak insanların, profesyonellerin olması gerekiyor. Bu insanlardan Türkiye’de çok az sayıda yetişmiş var; yani belki iki elimizin parmaklarıyla sayacak kadar, bu insanların artması gerekiyor.
 
Bir de –bu da çok önemli bir konu, ama hemen geçmiş olayım- diyelim bu insanları bulduk, artık büyük uzak eğitim sitelerinde, portallerinde içeriğin kaynağının bir tek yer olmadığı biliniyor, Yani bir tane iyi adam ya da içeriğin tedarikçisi olan bir kurum yetmiyor; -bu içerikler çok farklı yerden geliyorlar, oyunun kuralları böyle- o zaman bu içeriğin kalitesinin tutturulması ve bize bu içeriği sağlayacak insanların ödüllendirilmesi diye bir sorunsalımız var, yani kaliteli içerik bize bedava bir şekilde gelmez, gelmeyecektir. Yine düşünelim, mesela bir üniversitenin uzaktan eğitimle uğraşan bir bölümünü düşünelim, çok iddialı ve güzel bir bölüm, geleneksel anlamda işlerini çok güzel yapıyor, hocalar arasında güzel bir işbölümü var; ama bu bölümün bazı derslerinin ya da bu bölüm bir elektronik, mesela MBA Programı koymaya kalktığında, buranın içeriğini kim yaratacak, bu hocalar bunu tatil zamanlarında mı yapacaklar, bu yaptıkları iş için ödüllendirilecek mi, bu içeriğin sahibi kim olacak, üniversite bu işten para kazandığında bu paralar kimin cebine gidecek, hangi kişinin, yöneticinin, bölümün, hangi bölümler arasında kavgalar çıkacak? Bu işin kurallarının, bu oyunun kurallarının masa üstüne konulması, varsa tartışılması, -şu anda dünyada buna örnekler var- bize uyar mı, uymaz mı, ona bakılması, yoksa kendi kurallarımızı kendimizin koyması gerekiyor.
 
İçeriğin kalitesi konusunda da hemen söylememiz gereken şey şu: Mesela sadece milli eğitimle ilgili uzaktan eğitim ortamlarında, hemen “bunu kim damgalayacak, bu iyi bir eğitim içeriği midir, değil midir, yasak mıdır, çocuk bundan öğrenecek mi, öğrenmeyecek mi” gibi bazen aşırıya kaçan, ama haklı da olan kaygılar var. Yine bu oyunun kuralları, uzaktan eğitim ortamında diyelim ki milli eğitim için düşünelim; talim-terbiye gibi bir organizasyonun çalışma biçiminde çalışmayı istesek bile –istemiyoruz ama- mümkün kılamaz, olmaz. Yani düşünün; mesela bizim portalimiz, sabah ve akşam yeniden yükleniyor, demek ki gün içinde değişiklik yapılıyor; ben sayfa mı yollayacağım Ankara’ya, mümkün değil. Çoğu uzaktan eğitim ortamında gerçek bu. O zaman evet, kaliteyi garantiye almak için belli kaygılar olması gerekiyor; tanımlar, kategoriler, hatta belki damgalar, belli ölçme-değerlendirme numaraları. Ama bunlar “katiyen o bilgi oradan çıksın, yayınlanmasın, konulmasın” anlamında değil de kullanıcıya ek bilgi, bilinçlendirme anlamında kullanılabilir; yani bir yerde dünyada bu işin standardı bu tarafa doğru gidiyor.
 
Burada önemli olan, bunu kim yapacak? Bir kişi ya da bir kurum değil, sistemin hem üreticileri, hem de tüketicilerinden oluşan konsorsiyumlar, gruplar; yani sektörün kendisi, kendi temsilcileri, kendi kendine kural koyarak, uzaktan eğitimin içeriğinin kalitesini belli bir standardın üstünde tutmaya çalışacak, böyle olması gerekiyor.
 
Evet, teknik altyapı hakkında çok konuşulabilir; ama burada benim söylemek istediğim şu: Bizim mesela öğretmenlerimiz sınıfta Internet’i kullansın, uzaktan bir şeyler yapsınlar dememiz yetmiyor; öğretmen kaç para alıyor ve bir öğretmen için Internet erişimi kaç paradır, nasıldır, bunu çözmemiz gerekiyor. Ben birkaç yıl önce bunu söylediğimde Marstan gelmiş biri gibi addediliyordum, şimdi çok daha normal karşılanıyor. Benim burada önerim; Milli Eğitim Bakanlığının öğretmenlere, örneğin öğretmen olduğunu, ahlaksızlık yapmıyorsa, ispat eden kişilere belki bedava erişim sağlaması. Bir örnek olarak söylüyorum bunu; yani orada bizim diyelim ki Milli Eğitim Bakanlığı gayret gösterdi, Internet üzerinde çok güzel malzeme koydu, biz destek olduk, başkaları koydu, ama o malzemenin orada olması, hatta okuldan buna erişilebiliyor olması, öğretmenin kendini hazırlamak için diyelim ki evden erişemiyorsa işine yaramayacaktır. Dolayısıyla sistemin diğer öğelerini de çözmezsek, çok iyi yaptığımız bir kısmı yetmeyecektir.
 
Uzaktan eğitimde yazılım kısmına geçeyim: İki ayrı tür yazılım var, bunların üzerinde durulması, ya dünyadan bize uyan örneklerin alınması, belki lokalize edilmesi ya da ülkemizde bunların geliştirilmesi gerekiyor. Bunlardan bir tanesi, uzaktan öğrenim yönetim sistemleri kavramı; yani bu türde yazılımlar var. Çünkü uzaktan eğitim, hocanın notlarının Internet ortamına ya da belli bir şekilde uydu üzerinden insanların erişebileceği bir şekilde sayfaların aktarılması değil. Uzaktan öğrenim ortamında başka şeyler de var; ödev var, okuma materyali var, sınav var, öğrenciler hakkında bilgi tutmak var ve birçok başka şeyler var. Dolayısıyla bütün bu malzeme, kaynak ve medyanın ve iletişimin yönetimini elektronik ortamda yapan yazılımlar var. Mesela Türkiye’ye bunlardan sadece adı duyulmuş olan bir taneyi, iki taneyi getirmek, bunu kullanmaya başlamak yetmez. Şu anda dünyada 5-6 ay önce çıkmış bir rapor, dünyada bu yazılımlardan 60-65 tane olduğunu söylüyor ve bunları inceliyor. O zaman bizim Türkiye’de bu 60-65 tane nedir, bunu bilmemiz, bunlardan işe yarayan var mı, yok mu, onu incelememiz, varsa alıp kullanmamız, yoksa kendimizinkini icat etmemiz gerekiyor.
 
Teşekkür ederim.
 
  
OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederim.
 
Buyurun.
 
 
METEHAN SEKMAN (Bilgi Üniversitesi MBA Koordinatörü)- Ben bilgisayarcı değilim, mühendis değilim ve bu işe de “hadi uzaktan öğrenimde bir şeyle yapalım” diye de hiç başlamadım. Biz, Bilgi Üniversitesi olarak MBA yapıyoruz, yani biz uzaktan eğitim yapmıyoruz. MBA eğitimi esnasında çok ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz; devamlılık zorunluluğu var, gece saatlerinde yapıyoruz, 19.00-21.30 arası, hafta sonu yapıyoruz ve çalışan profesyonellere kariyerlerinde karşılaştıkları sorunlara ilaç olabilecek bir eğitim tarzı sunmaya çalışıyoruz. Fakat bunlar devam edemiyorlar, gelemiyorlar; bir bütçe dönemine giriyorlar, 4 hafta yoklar; yurtdışına gidiyorlar, yoklar; Ankara’ya tayin oluyorlar, eğitimleri yarıda kalıyor. Çok ciddi sorunlarla karşılaşmaya başladık, hatta yüzde 75 devam zorunluluğumuzdan taviz vermeye başladık vesaire...
 
Benim aklıma gelen şuydu: “Bunları Internet üzerinden biraz destek olalım, yani kaçırdıkları şeyleri mümkün mertebe giderecek bir web sitesi yaratalım.” Fakat okulun girişimci yönetimi tarafından -yani Bilgi Üniversitesinde böyle bir huy vardır, biraz girişimcidir- bunu tamamıyla bir program haline çevirme önerisi geldi. Biz inatla yapamayacağımıza dair, benim önyargılarımı onlar inatla aştıktan sonra programı tasarlama aşamasına geldik.
 
Bir kez daha söylüyorum: Biz MBA yapıyorduk; yani amaç, uzaktan eğitim değildi. Dolayısıyla öğrenci kitlesinin ihtiyaçlarına göre bir şeyler tasarlanması gerekiyordu. Fulya hanımın biraz bahsettiği o 60-65 tanenin hepsi olmasa bile, yazılım olarak ne kullanacağımıza önce karar vermem gerekiyordu. Ne verilmesi gerektiği konusunda üç aşağı beş yukarı içeriği kestirebiliyorduk. Uzaktan öğretimde bunun nasıl yeniden tasarlanması konusunda çalışırken, bir de yazılım seçmemiz gerekiyordu. Yurtdışındaki örnekleri incelediğimiz zaman, aslında ihtiyacımıza çok da uymadığını gördük. LMS öğrenim sistemleri, yönetim sistemleri konusunda 30’ar, 35’er, 40’ar modüllerle gelen gayet hoş yazılımlardı bunlar; ama kendi içerisinde esnekliği yoktu. Ben, bunların en ünlüleri olan web site blackbord, dowsen, e-gollege falan gibi sistemlere girdiğim zaman, ders kardiyoloji dersi midir, antropoloji dersi midir, yoksa yönetim dersi midir, finans dersi midir, içerisine şöyle girmeden anlayamadığımızı gördüm ve bu beni rahatsız etti. Bunun üzerine biz zor yolu seçip, -Bilgi Üniversitesi, sosyal bilimler üniversitesidir, mühendislik bölümleri yok, dolayısıyla böyle çok ciddi bir birikimimiz yoktu, onun için bir hayli zordu; örneğin ODTÜ’yle yakın ilişkilerimiz olduğu için söyleyebiliyorum, onların bu anlamda müthiş bir tecrübesi var, 4 yıllık bir tecrübesi vardı- kendimiz yaratmayı ve ihtiyaçlara göre bunu modifiye ederek, esneterek gitmeyi planladık.
 
İlk baştaki hedefimiz çok belliydi; bizim sınıf ortamına gelemeyen öğrencilerimize, çok sık güncellenmesi gereken bir bilgi birikimini mümkün olduğu kadar tam bir şekilde vererek, bunun algılanıldığından, öğrenildiğinden, sindirildiğinden emin olmak ve bunu pekiştirici modülleri de içine koymak gibi bir kaygımız vardı. Bunun için sistemi tasarlarken olduğu gibi tamamıyla çok sade bir sistem tasarladık. Mesela senkronik eşzamanlı iletişimi hiç düşünmedik; çünkü bunu koyduğumuz anda, -yani pek çok kuruma, kuruluşla da bu konuda tartıştık, görüştük, destek aldık ve saire, ama- eğitimde yapmak istediğimiz şeyin ruhuna aykırı olacaktı. Sohbet odaları var; hocanın ofis saati gibi işleyen, haftada her dersin 4 saat neredeyse öğrencinin iletişim kurabileceği sohbet odaları, bir şıklık olarak sistem içerisinde var. Bu sohbet odalarının yararı pek yok, zaten öğrencilerin çok da umurunda değil, gelmiyor.
 
Şu anda sistemin içerisinde 200’e yakın öğrenci var, üçüncü dönemine başladı Bilgi EMBA. Galiba doğru yoldayız; her dönemde krize toslamamıza rağmen 35, 50, 120 gibi rakamlarla gittikçe büyüyen bir katılım elde ediyoruz, şu anda 200 öğrenciye ulaşmış bulunmaktayız. Bu 200 öğrenciden -ben size ortalama olarak söyleyeyim- 10 kişi arada sırada sohbet odalarına uğruyor. Forum var, forum bir senkronik tartışma platformu, orayı çok sıklıkla kullanıyorlar, yani öğrenci sisteme hiç uğramıyor anlamında söylemiyorum.
 
Veri tabanı üzerinden, ne zaman geliyorlar diye bakıyoruz, ilginç istatistikler var; 18.00-22.00 arası en az biz sisteme giriş kaydediyoruz. Bu şu anlama geliyor: Biz MBA eğitimini bu santral içerisinde tasarlıyoruz; sınıf ortamındaki MBA, bu öğrencinin kendisine bırakıldığı zaman, en az geldiği saatler ve çok kestirilebilir bir şey. Bu insanlar çalışıyor ve biraz kendisini toparlayıp konsantrasyonu yükseldikten sonra sisteme girmek istiyorlar. 22.00’dan sonra çoğalıyor; gece kuşlarımız var, onlar sabaha karşı saat 03.00’da geliyorlar, sabah saatlerinde erken saatlerde geliyorlar, öğle saatlerinde geliyorlar; yani işyerlerinden bağlanıyorlar, bu zaten öngörebildiğimiz bir şeydi.
 
İlk başta bu işi üstlenirken okulla bir pazarlık yaptım, bazı idari anlamda okulun pek vermeye yanaşmadığı tavizleri koparmaya çalıştım. Kuştepe’de ana binamız biliyorsunuz, Kuştepe’den ayrı bir yerde olmayı istediğimi söyledim, “Ben Kuştepe’de kalmayacağım, bütün ekibimle birlikte ayrı bir lokasyona beni taşıyın” dedim. O sırada Dolapdere Binası devreye girmek üzereydi ve biz Dolapdere’ye gittik. Şunu tahmin etmiştim: Bu bir anlamda kurum içerisindeki -esnek ve yenilikçi, yaratıcı bir kurumdur Bilgi Üniversitesi, diğerleriyle karşılaştırdığınız zaman- kimi kösteklerle karşılaşabileceğimi varsaydığım için biraz merkezden uzaklaşmak istedim. Karşılaşır mıydım bilmiyorum, yaşamadım, uzak kaldığım için belki yaşamadım; ama bu proje Bilgi Üniversitesi tarafından gerek maddi, gerekse teknolojik olarak tabii ki çok desteklendi. Bunun için ayrı bir ekip, çekirdek ekip oluşturduk, kendi teknik ekibimizi kurduk, kendi tasarım ekibimizi kurduk ve kendi içerik geliştirme ekibimizi kurduk. Bunun için yurtdışından kimi içerik geliştiricilerle -yazılımcılarla değil- işbirlikleri yaptık, bunların bir bölümünü Türkiye’ye adaptasyonu konusunda, telif hakları konusunda bir anlaşmaya vardık ve şu anda dijital ortamda kullanım hakları bize ait, bu kuruluşun dijital ortamdaki olanları. Fakat tabii diğer taraftan bunun Türkiye bacağı ve Türkiye desteklenmesi gerekiyordu, bunu bir çekirdek ekip kendi içerisinde geliştirdik. Ama daha sonra büyüyünce, yani seçmeli derslere geçme aşamasında yavaş yavaş dışarıdan da hocalarla anlaşarak bu işi götürmeye başladık. Bunlara destek kuracak, tamamıyla EMBA projesinde çalışan bir asistan ekibi kurduk, başka hiçbir işleri yok; aşağı yukarı 10 kişilik bir asistan ekibinin tek işi içerik geliştirmede öğretim görevlilerine destek sağlamak, içerik geliştirmede yardımcı olmak, bunlar full-time Bilgi Üniversitesinde görevliler. Yine bir 10 kişilik teknik ekip, başka hiçbir işleri yok, Bilgi Üniversitesinin herhangi bir noktasında çalışmıyorlar, aynı şekilde akademik kadromuz da böyle. Yavaş yavaş ciddi miktarda içerik gelişmeye bu anlamda başladı ve gittikçe, o hakkını aldığımız dijital kaynaklardan uzaklaşıp özgün içeriği geliştirmeye başladık ve kendi yazılımımızı da geliştirdiğimiz için, aslında her ders neredeyse öğretim görevlisinin tercihine göre farklı şekilde işler hale getirilebildi.
 
Bir eksiğimiz kaldı; bu esnekliğin abloud modülünü henüz gerçekleştiremedik. Şubat ayında bunu da tamamlıyoruz, teknik ekipten bunun sözünü aldık; o zaman bence çok ciddi bir LMS ortaya çıkmış olacak.
 
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Beki yaşadığımız en azından bir yılı aşkın bir süre var, ciddi bir tecrübeye sahip olduk, şu anda 16 ayrı ilden öğrencimiz var, çoğunluk İstanbul’dan olsa da; ama ben her konuşmada aşağı yukarı şunu hatırlatmak istiyorum: Andy Rosenfeld var, -Amerika Birleşik Devletlerinin Gayri Safi Milli Hâsılasında sağlıktan sonra en büyük ikinci kalem eğitimdir biliyorsunuz ve Amerika’nın -kendi deyimiyle söylüyorum- ticari ortaklarına ihracat kalemi olarak başaramadıkları tek kalem şu anda eğitim; öğrenci çekiyorlar, ama eğitim ihraç edemiyorlar- Lunix kulın Dergisinde bir söyleşide aynen şunları söylüyor: “Biz artık bu kalemi de ihracat kalemi olarak kullanma şansına şimdi eriştik. Bunun için de Amerika Birleşik Devletleri, dış ticaret politikalarında ticari ortaklarına bu kalemi kabul etmede herhangi bir zorluk çıkartmaması için zorlayıcı olmalıdır.” Yani biz, bu konuda ciddi bir şeyler yapmak durumundayız, yapmazsak geliyorlar.
 
Teşekkür ederim.
  
 
OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederim.
 
Buyurun.
 
 
ESAT HAMZAOĞLU (İstanbul Ticaret Üniversitesi)- Benim konuya ilgim şöyle başladı: Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Eğitim Teknolojileri Bölümünde çalışıyordum; -bu sene emekli oldum, şu anda İstanbul Ticaret Üniversitesindeyim- iki yıl önce Boğaziçi Üniversitesinin Taksim’deki güzel otellerden bir tanesinde organize ettiği “Cumputer Edit Sceins Secitation” diye bir üç günlük seminerimsi bir şeyi vardı, oraya katıldım. Ben oraya katılırken, kağıt, kalem, silgi bilmem ne alıp, erkenden gidip, o ders salonunun en önüne oturdum. Neyse katılımcılar yavaş yavaş gelmeye başladı ve ilk dikkatimi çeken şey şu oldu: O Amerikalı hocalardan birincisi, ders anlatmaya kalktığında, elinde ne bir transparensi, ne bir kâğıt, hiçbir şey yok; -tabii o da iki yıl önce, bugün belki fazla insan yadırgamayabiliyor ama- kalktı, elini kolunu sallayarak gitti, PC’yi oturtmuşlar, adam hemen girdi Internet adresine, anlatacağı konuyu, ders notlarını olduğu gibi Internet’e koymuş, orada 45 dakika ders anlattı. Arkadan ikinci konuşmacı, Rusya’dan gelen bir hocaydı, aynı şekilde yine elinde hiç kağıt-kalem yok, yürüyerek oraya gitti, PC’nin başına oturdu, ders notlarına girdi, anlattı. Orada tabii dikkatimi çekti, dedim ki “Demek ki bundan böyle büyük bir ihtimalle artık ders notlarını Internet’te göreceğiz.” Ertesi gün Eğitim Fakültesinde Eğitim Teknolojileri Bölümüne gelip arkadaşlara dedim ki, “Durum böyle böyle, biz bir şey yapabilir miyiz?”
 
Eğitim Teknolojileri Bölümü, Milli Eğitim Bakanlığının 3 yıl önce açtığı bir bölüm, çok desteklenen bir bölüm, ortaöğretim kurumlarına hoca yetiştirecek olan bir yer, bu sene dördüncü sınıf öğrencimiz var mesela orada; oradaki dersler Ankara’dan gönderildiği için, hangi derslerin okutulacağı ve ders içerikleri Ankara’dan gönderilmiş. Bir tanesine baktık, “Internet Ortamında Yazarlık Dilleri” diye bir ders, üçüncü sınıfta okutulması gereken. Tabii her dersi verecek hoca bulmak da mümkün değil. Bu hadiseden sonra derse ben talip oldum. Sınıf 48 kişi, tabii öğrencilerle de şöyle bir durumumuz var: Atatürk Eğitim Fakültesi Bilgisayar Eğitim Teknolojilerine gelen arkadaşların kimisi liseyi 4 yıl okumuş, -bir yıl İngilizce hazırlık- kimisi 3 yıl, kimisi 5 yıl okumuş olan çocuklar, bilgisayar bölümünden mezun olanlar; dolayısıyla bilgisayar düzeyleri oldukça iyi, kötü değil en azından. Bu arkadaşlara başlangıçta dedim ki, “Böyle bir ders var, dersi verecek şeyi de yok, müşterisi benim, ben alayım; ama arzu ediyorsanız birlikte yürütelim.” “Tamam” dediler, işte onunla birlikte ders notlarının Internet’e konulması şeklinde bir projeye dönüştü bu.
 
Tabii olayın ne şekilde şekilleneceğini ben de bilmiyorum; yani işin içine giriyorsunuz, ama olaylar sizi ne yöne götürecek, onu da bilmiyorsunuz. Pekâla anlatılan bir dersin ders içeriğini öğrencilere verip, Internet’e attırmak mümkündü, yani bunu yapmak belki de kolay işti; ama ben bunu tercih etmedim, dedim ki arkadaşlara, “Arkadaşlar, işin en başından başlayalım.” Vermiş olduğumuz derslerden bir tanesi, birinci yarıyılda Fizik 3 Dersi diye fen bilgisi öğretmenliğine verilen bir ders; ikinci ders, Web’de Ders Tasarımı ve Materyal Hazırlama, Bilgisayar ve Eğitim Teknolojileri, fen bilgisi öğretmenliğine veriliyor. İkinci yarıyılda şunlar veriliyordu. Şu an yeni ilave ettiğimiz, mesela bu sene matematik ve bilgisayar yüksek lisans dersinin içeriği şuraya konulmuş vaziyette. Ben, öğrenci arkadaşlarla beraber şununla başladım: Fizik 3 dersi. Çünkü Fizik 3 Dersini biz fen bilgisi öğretmenliği öğrencilerine veriyorduk. Tabii ders bir yarıyıl sürüyor, belki 15-16 hafta sürecek olan bir şey. “Henüz onu yetiştirebilmiş değiliz; ama en azından işin içerisine şöyle girelim” dedik: “İşin içerisine anlatacak olduğumuz dersle ilgili bütün bilgileri şuraya bir dökmeye çalışalım” dedik. Ne bileyim, Fizik 3 dersiymiş, bahar yarıyılında verilmiş, dersin hocası buymuş, ders saatleri şöyle olacak; öğrenci sayımız 160 kişilik iki gruptan oluşuyor, görüşme saatleri ve saire, aklınıza ne gelirse, şunu koymaya başladık. Ondan sonra dedik ki ders göreceğimiz gibi daha astronomi fizik karışımı, astrofizik dersi, öyle bir ders. Bu sefer dedik ki, “Hedefler diye bir şey tanımlayalım.2 Hedefler de gece-gündüz, mevsimlerin meydana gelişi ve saire, aklınıza ne gelirse koymaya başladık.
 
Şu sonradan maviye dönüştürdüğüm kısımlara geleceğim, bunları sadece yazmıştık; “güneş sisteminde tönetlerin, samanyolunda güneş sisteminin ve evrende galaksimizin ve diğer galaksilerin hareketi ve enerji denkleminin çıkartılması” demiş şurada, biz onu sadece şöyle başlangıçta yazmıştık. Ancak zaman ilerledikçe, tabii bunların çözümünü ve saire elde edince, doğal olarak tekrar başa döndüğümüzde, zaten “enerji denkleminin çıkartılması” diyoruz, neticede bunu ileride çıkartıyorsunuz, o halde tekrar başa dönüp o şeyi yerleştirebiliyorsunuz.
 
Şuna dikkat ettim: Tabii insan ekran başında belki Türkçe’si fazla düzgün olmayabilir; ama aklına çok şey geldiği için o kadar çok şey yazabiliyor ki... İnanın bir şeye dikkat ettim; 27 yıllık öğretmenlik yaşantımda ben hiçbir dersin bırakın içeriğini, hedefler kısmını bu kadar detaylı yazdığımı hatırlamıyorum. Yani o açıdan da ben bunu büyük bir şans olarak görüyorum.
 
Şimdi ders yarıyıl planına gelelim: Burada haftalara göre şöyle bir şeyler yaptık; evren, boyutları, galaksimizde uzaklık birimleri. İkinci hafta güneş sistemi, üçüncü hafta planet dev asteroidler, dördüncüde güneş sisteminde... Şunları da dediğim gibi, illa böyle tek bir güneş sistemi gibi tek bir cümleden olmak mecburiyetinde değil, ne yazabiliyorsa yazın, tamamıyla hocanın bilgisine ve kişisel kabiliyetinize bağlı. Beşinci haftada bir materyal hazırlama ödevi düşünülmüş, mesela orada piyasada alınacak olan bir pinpon topu ve saire ile güneş sisteminin yapılması ve öğrencinin bunu yaparak sistemi gözünün önünde canlandırması istenmiş. Yedinci haftaya geldiğimizde, hafta içerisinde anlatmış olduğumuz konulardan bir tanesinde...
  
 
SALONDAN- (Konuşma banda yansımadığından yazılamamıştır)
 
 
ESAT HAMZAOĞLU (Devamla)- Şöyle: Ders notlarının Internet’e konulmasını hedefledik biz orada; ama dediğim gibi başlangıçta tabii konuyu hiç bilmediğimiz için, bir iki haftada, üç haftada veya bir ayda yapılabilecek bir şey de değildi. Dolayısıyla bir yarıyıl boyunca şunu Internet’e nasıl koyarız diye şey yaptığımızda; ders notlarından önce şurada haftalık bir, her hafta anlatılacak olan derslerin en azından, yani yedinci haftada bir bilgisayar ödevi verilmiş, yani şunlar her hafta yapılacak olan şeyler. Dokuzuncu haftada bilgisayar ödevi iki diye bir şey verilmiş. Tabii güzel olan tarafı şurada güzel olan tarafı, şunu vermişsiniz, başlangıçta belki bunlara link verilmiş değil, ama sonradan bunların hepsini tek tek çözdüğünüze göre, istediğiniz anda herhangi bir şeyin içerisine gireceğim, onu detaylı olarak çözümünü görmem mümkün, hangi dilde isterseniz program yazmanız mümkün. Sizden istenen şey, orada büyük bir ihtimalle iki tane çözüm istenmiş, çözümlerin bir tanesi şu: Şurada detaya girmeyeyim, tekrar geri döndüm, yine ikinci bir şeyi görmek şurada mümkün.
 
Ölçme-değerlendirmeye gelemedim, gelebildiğim nokta; biz bir yarıyılda şunları tamamıyla sıfırdan başlamak suretiyle Internet’e koymaya çalışıyoruz, hâlâ da bitmiş değil. Dediğim gibi, dikkat ettiyseniz, biz burada daha ziyade öğrenci makinenin başına geçtiğinde, gündüz veya hafta içerisinde kendisine anlatılmış olan konuyu karşısında bulmasını hedefledik. Ne bileyim, şurada bilmem ne denklemi denilmiş; çizmiş olsaydım, fizik kitaplarında baksaydım, demek ki böyle bir şeymiş bu. Ölçme-değerlendirme veya öğrenci tarafından ne kadar şey yapıldığını ben de bilmiyorum; çünkü biz bunu geçen yıl birinci yarıyılda yapmaya başladık, hâlâ da devam ettiriyoruz açıkçası. Soruları detaylı olarak görmek mümkün; şurada almış, programını yazmış, programın hesaplaması şu şekilde çıkması gerekiyormuş. Eğer grafik şeklinde verecek olursanız, grafiğiniz bu şekilde olması lazım.
 
Birazcık şundan bahsedeyim: Şurada görmüş olduğunuz kısımlar tamamıyla hocanın kendisine kalmış olan şeyler. Mesela şurada gülmece diye bir şey koyduk, fıkralar diye bir bölüm koymayı düşünüyorduk; dolayısıyla o tamamıyla hocanın kendisine kalmış olan bir şey. Grafik olan şu kısma bir göz atalım isterseniz; çünkü şey iki ve üç boyutlu çizim paketleri ve problem çözümü diye bir şey vardı. Şuna hemen geleyim: Fizik problemlerini genellikle biz özellikle ortaöğretim kurumlarında öğrenci, şu dönemecin yarıçapı, arabanın hızı, yerçekimi bilmem ne olduğuna göre diyor, yolun eğimi falan... Tabii çalışma henüz bitmiş değil.
 
Teşekkür ederim.
 
  
OTURUM BAŞKANI- Sorulara da cevap verecek hocalarımız var burada, daha sonra sorular kısmında buna değinelim. Hocam özellikle kendi imkânlarıyla geliştirdiği içerikten ve bunun kalitesini arttırıcı çalışmalarından bahsetti, sunumu bunun üzerineydi.
 
Şimdi Sayın Mustafa Meral’in konuşmasına geçelim.
  
 
MUSTAFA MERAL (Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi)- Böyle çok dolu arkadaşlarımızla ve gerçekten büyük olanaklarla ülkemiz için hizmet verme çabası içerisinde olan arkadaşlarım ve sizlerle birlikte olduğum için de ayrıca çok mutluyum.
 
Ben, 1976 yıllarında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde mastır yaparken çok değerli hocam Cevat Alkan, derslerin bir tanesinde şöyle demişti: “Çok kısa zaman sonra ceplerimizde çantalarımızı taşıyacağız, yani cep bilgisayarlarıyla okullara gidip geleceğiz.” Gerçekte aradan belli bir zaman geçti, ama o gerçekleşti.
 
Ben hep şuna inanıyorum: Bir beş sacayağı koymuşumdur; teknoloji, öğretim, iletişim, bilişim teknolojileri, öğretimde gerçekten zamandan, mekândan, öğrenme hızından, nitelikten ve ekonomiden kazanç sağlar, gerektiği gibi kural ve koşullarına uygun kullanılabildiği, uygulanabildiği takdirde. Ben o döneme bakıyorum yine, 1976’larda okulumuzda yalnızca tepegöz vardı fakültede, slayt makineleri vardı ve Ankara’da 3 tane bilgisayar vardı; bir tanesi yanlış hatırlamıyorsam Milli Eğitim Bakanlığı Planlama Teşkilatında, diğeri Devlet Planlama, diğeri de Orta Doğu’da ve biz onları birden gördük. Şimdi jenerasyonla aramızda birtakım farklılıklar var, o farklılıkları muhakkak ki ülkemizin ileriye dönük teknoloji boyutunda gidermesi gerekir.
 
Ben, özellikle bugün olaya baktığımda; uzaktan öğretim, Internet tabanlı uzaktan öğretim, diğer teknolojiler tabanlı uzaktan öğretime baktığımda, gerçekten bütün dünyanın olduğu gibi bizim de böyle bir türe her açıdan, sosyal adalet, fırsat adaleti, ülkenin topyekûn kültürlenmesi açısından, üretim açısından gereği olduğuna inanıyorum ve ben yürüttüğüm mastır dersinin bir tanesinde de Computer ve .... Florning Dersinde, Bilgisayar Tabanlı İşbirlikli Öğrenme Dersinde de partnerimiz var, onunla beraber işbirlikle öğrenme yöntemini Internet üzerinden hem chat olarak, hem de e-mail olarak gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bütün bunlar yapılırken, öğrencilerin eline de teknoloji tabanlı olarak kullanacağı ve gerçekten kurallarına uygun birtakım materyallerin de verilmesi gerekiyor ve ben o nedenle ders yazılımları diye nitelendirdiğimiz, öğretim yazılımları olarak nitelendirdiğimiz materyallerin nasıl geliştirilmesi gereği üzerinde kısaca durmak istiyorum, temel ilkelerini ve değerlendirme boyutlarını ele alacağım.
 
Tabii bunu yaparken de şunu söylemeden geçemiyorum: Amerika Birleşik Devletleri, 2000 yılına kadar olan bir dönemde 3 milyon öğretmenini 5 yıllık projeyle teknolojik okuryazar, bilgisayar okuryazarı kılmış. Yine aynı şekilde Avrupa Topluluğu, oluşturduğu finansmanla, kaynaklarıyla yine kendi öğretmenlerini teknolojik okuryazar kılmış. Bizim de tabii ki her düzeyde, her kesimdeki insanlarımızı, özellikle insanların mimarı olan insanları ve eğitimbilimci olarak öğretmenlerimizi teknolojik okuryazar kılmamız gerekir ve bu nedenle de özellikle v ...... programlarında arkadaşlarımızla, öğretmen arkadaşlarımla beraber paylaştığım ders yazılımlarının hazırlanmasında temel ilkeler ve değerlendirme boyutlarını çok kısa bir biçimde sizlerle de paylaşmaya çalışacağım.
 
Özellikle yazılımlar, uygulama yazılımları ve eğitsel yazılımlar şeklinde gruplanmaktadır ve öğretim yazılımları açısından olaya baktığımızda; öğretim yazılımları, elektronik kitap, öğretici, alıştırma-uygulama yazılımları, benzeşim, simülasyon, oyunlar ve hipertext olarak karşımıza çıkıyor. Bugün esas olan, önemli olan, kaliteli yazılımdır. Gerçekten Türkiye’de bir salgın var, ben kendi çocuğumdan hatırlıyorum; Kadıköy sokaklarında kasaptan bile bilgisayar oyunları olarak kullanıyordu çocuklar, bugün de aynı şekilde birtakım yazılımlar, yani dış kaynaklı ve belki de dış şirketlerle iç şirketlerin ortaklaşa gerçekleştirdiği ya da ithal edilen yazılımlar.
 
Tabii ki ülkede yazılımların önce kaliteli olabilmesi için, ülkenin rengini yansıtması gerekir; ülkenin coğrafyasının, insanının, teknolojik altyapısının rengini yansıtması gerekir, ulusal öğretim açısından baktığımızda ve kaliteli eğitim, daha da özelleştirecek olursak, o zaman ne olması gerekir? En önemlisi de kaliteli yazılımlar gerekiyor günümüzde. Nedir, nasıl olacak kaliteli yazılımlar diye baktığımızda, öğretim programlarının hedeflerini gerçekleştiren özelliklere yazılımların sahip olması gerekir. Peki bu nasıl olacak? İlkeler açısından baktığımızda, programa uygunluk diyoruz; yazılımın amaçlarının program amaçlarına uygunluğu, yazılımın içeriğinin programın içeriğine uygunluğu şeklinde düşünebiliriz. Hedef kitleye uygunluk, ders yazılımlarının geliştirilmesinde ayrı bir önemli boyutudur. Çoğaltma politikası ayrı bir önemli boyutu; çünkü şirketlerden programı, yazılımı satın aldığımızda, donanım boyutunu ve onun uzun süre güncelleştirilerek kullanılabilme olanağına sahip olmamız gerekmektedir.
 
Tabii ki ders yazılımlarının türü esastır; özellikle ders yazılımlarının türü, öğretimi gerçekleştirebilme açısından ele alınmalıdır. Bunları söylerken, yalnızca şirket ya da serbest piyasa yapımı yazılımlar değil, öğretmenler de kendi yazılımlarını gerçekleştirirken muhakkak ki hedef kitleye uygunluğu ve öğretim programlarının hedeflerine uygunluğunu esas almalı; açık, anlaşılır, aşırı grafikten, sesten, resimden ve benzeri, aşırı teks’ten kaçınarak ders yazılımları hazırlanmalıdır. Tabii ki donanım ve yazılım arasındaki ilişki çok düzenli bir biçimde kurulmalıdır; olmayan donanıma ya da gereksinimi karşılamayan donanıma yönelik yazılımlar almaktan ya da üretmekten de genel ulusal boyutta kaçınmakta yarar var.
 
Tabii ki yine yazılımın diğer özellikleri önemlidir; belgeleme, ne kadar zaman kullanacağız, ne kadar zaman kullanabiliriz, ne kadar zamanda güncelleştirmemiz mümkündür? Bu arada tabii ki destek hizmetler, Türkiye’de böyle bir alışkanlık yok; yani belgeleme konusunda muhakkak belli bir gelişme var, ama destekleme hizmetler konusunda maalesef bu söz konusu olmuyor. Şirket açılıyor, bakıyorsunuz arkasından şirket boşalıyor, taahhütlerini de yerine getirmede tabii ki zorlanıyor ya da bu taahhütlerini yerine getiremiyor. Özellikle destek hizmetleri boyutunda sağlıklı, sağlam işbirliği içerisine girilmesi gerekir.
 
Yine işlerlik açısından programlar önemlidir, verilen komut ve yöntemleri gerçekten çok başarılı bir biçimde gerçekleştirmelidir ve ders yazılımları aynı zamanda işlerlik bakımından dayanıklı olmalıdır. Ders yazılımları, yine öğretici yazılımlar, etkinlik boyutuna sahip olmalıdır, etkin olmalıdır, verimlilik boyutuna sahip olmalıdır; daha büyük bir gruba, daha kısa zamanda, daha az maliyetle hizmet verebilmelidir ve bu özelliklere sahip yazılımların bir şekilde alınması ya da ulusal düzeyde Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, aralarındaki işbirliğiyle bu tür yazılımların gerçekleştirilmesi gerekir.
 
Değerlendirmeye baktığımızda, geliştirme ve seçime yönelik değerlendirme vardır. Geliştirmeye yönelik değerlendirmede ilkeler esas alınmalıdır; özellikle öğrenci boyutunda satın almadan, kesin uygulamaya karar verilmeden yazılımlar gözden geçirilmelidir, öğretmenler tarafından gözden geçirilmelidir.
 
Zaman yetmediği için kısaca söyleyeyim: Dolaylı ya da dolaysız yöntemler, değerlendirmede kullanılmaktadır. Daha sonra zamanım olursa, yani böyle bir konuşmayı, böyle bir ifadeyi uygulama boyutunda değil, “afaki konuşuyor” şeklinde düşünmenizi istemiyorum. Genellikle biz okulumuzda kendi derslerimizle ilgili olarak yazılımları geliştirip öğrencilerimizin yararına sunmaya çalışıyoruz. Elimde power point öğreticisi olarak çok kısa bir programımız var, onu da izleyebiliriz. Şu anda tabii programın belli bir kesiminden başladık.
 
Biz tabii ki A’sından Z’sine kadar, bilgisayara girişten mükemmel bir biçimde her türlü ses ve hareket boyutunun oluşturulmasına kadar çok kısa zamanda her düzeyde insanın, her düzeyde kişinin bir power point sunusu yapabilmesini hedefleyen bir yazılım boyutu şeklinde, öğretici şeklinde bunu düşündük ve zaten elimizde Ofisin hemen hemen her aşamasını içeren çok farklı yazılım programları da kullandığımız, örneğin oltırveir, toobook ve java ..., delphi kullanarak oluşturduğumuz öğreticiler var, bunların hepsini öğrencilerimizin olanağına sunuyoruz. Bilgisayarımız da var, Internet aracılığıyla ulaşabiliyorlar, CD’sini alıp kendileri kullanabiliyor. Ayrıca öğretim teknolojisi ve materyal geliştirme dersini de fakültede yürütüyorum, aynı zamanda dersimizin de kendi CD’si, öğreticisi bu şekilde yazılmış, daha renkli, daha kontrollü diyelim ve öğrencilerimizden eleştiri alıyoruz, sizlerden de eleştiri dileriz alırız.
 
Teşekkür ederim.
  
 
OTURUM BAŞKANI- Buyurun.
 
Buyurun Cahit bey.
 
 
CAHİT CENGİZAY (Marmara Üniversitesi)- İşte maalesef görüyorsunuz, içinde bulunduğumuz bir sıkıntı da bu tür yayınları yapabileceğimiz, bize uygun yerlerin olmaması galiba. Hocamızla biz çok uğraştıktan sonra, böyle ücretsiz bir yer alarak bu yayınlarımızı yapabileceğimiz, daha doğrusu kimsenin -ben özellikle kendi adıma konuşuyorum bunu, ama hocam tabii ki katılabilir- bize karışmadan bu yayınları yapabileceğimiz bir yerin de olması bizim için önemli. Tabii Hocamla bu yayınları yaparken bazı banner’lar, bazı o hizmeti sağlayan şirketin bize isteğimizin dışında gösterdiği bazı şeyler de oluyor tabii ki, bu artık katlanmamız gereken bir boyut sanıyorum.
 
Öncelikle ben, hocalarımız burada bahsetti, bu kadar değerli kişinin arasında bana laf düşmez diye düşünüyorum; ama sadece kısaca yanlış yapılabilir veya bir hataya düşülmesin diye düşündüğümden, sadece içerik geliştirme boyutunda çok küçük nokta veya virgül koymak istiyorum: Tabii hepimizin uzmanlık alanları farklı; içerik değiştirme boyutunda dikkat edilmesi gereken bir konu, -Fulya hanım da değindi- bireye göre olması, yani öğrenilecek konuya mutlaka sahip çıkılması gerekiyor. Önemli olan, konunun öğrenilmesi; yani bireyin konuyu öğrenmesi. Konuyu öğrenmesi önemli ise, bizim bir öğretmen olarak, bir eğitici olarak bu konuyu ona nasıl öğretmemiz gerektiğini bilmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu aşamada öğretmenlerin bireyin nasıl öğrendiğini bilmesi gerekiyor ki, o bireye bir şeyler öğretmek adına yaklaşabilsin. Bu açıdan fazla üzerinde durmak istemiyorum, ama bazı öğrenme kuramlarımız var; ünlü psikologların çok eskiden yaptığı, bize armağan ettiği, fakat bizim üzerinde durmadığımız bazı kuramlar. Bu kuramları bilirsiniz; Pavlov’un köpek deneyleri vardır, Scainner’ın kuş deneyleri vardır, bu psikolojik boyutta bireyin öğrenmesini ön plana çıkartan bazı değerler. “Bunları bugün eğitim yazılımlarımıza nasıl uygularız” sorusunu düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum.
 
Yine bu öğrenme kuramlarından bir kısmı davranışçı kuramlar, biz bunları günlük hayatımızda uyguluyoruz; fakat öyle mi yapıyoruz gerçekten veya bunun gerçekte bir yeri var mıdır, bunu düşünmüyoruz. Biri davranışçı kuramlar, diğeri bilgisayar kuramları. Bildiğiniz gibi davranışçı kuramlar, uyaran-tepki mantığıyla çalışan kuramlar. Bunu çok sıklıkla yapıyoruz; birisi size vurduğunda siz de ona vurmaya kalkarsınız, öyle bir uyaran alırsınız, siz de tepkide bulunursunuz.
 
Yine biz bunu eğitim materyali olarak nasıl kullanabiliriz? Bir sesi sürekli olarak göndermek yerine, sesin yeri geldiğinde karşı kişiye bir mesaj olarak gönderilmesi arasındaki farktır bu. Çok dikkatinizi çekmiştir, Microsoft şirketi bunu kullanır; bir mesajı indirdiğinde size, bir sesle beraber indirir ve o mesajın geldiğini siz orada fark edersiniz, bu bizim zamanla bunu kullanmak uğruna şartlanmamızı sağlıyor. Yanlış bilmiyorum değil mi, böyle bir şey var sonuçta. Biz bunu düşündük mü; hayır düşünmedik. Eğitim yazılımlarında kullanmamız gerekir mi; o soruyu size bırakıyorum. Kullanmamız gerekir, eğer bu bir öğrenme kuramı ise kullanılması gerekir. Yine bununla beraber bazı bilgisayar kuramları var. Bu kuramların neler olduğunu ben burada açıklamak istemiyorum; ama bunların kullanılmasının önemli, bana göre üzerinde durulması gereken konulardan bir tanesi.
 
Bir diğer konu, içerik değiştirmeyle ilgili. Bizim düşündüğümüz, daha doğrusu ortaya atılan bazı öğrenme ilkeleri var, bireyin nasıl öğrendiğine ilişkin ilkeler bunlar, onları da göz ardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Benim ilk aklıma gelen bu ilkelerden bir tanesi, basitten zora ilkesi. Biz bunu da kullanıyoruz sıklıkla; fakat yine üzerinde durmuyoruz, dikkat etmiyoruz. Basitten zora nedir; basit olan bir şeyi öğretirsiniz veya bildiği bir şeydir, bundan yola çıkarak daha zor olan konulara doğru geçiş yaparsınız. Bir diğeri, somuttan soyuta. Somut olarak öğrencinin önünde olan, bildiği olan bir konu vardır, bildiği olan konuya dayanarak, onun daha önce bilmediği, yaşantısı yoluyla edinmediği bazı davranışları edinmesini sağlarsınız, bu da bir başka ilke. Bunun gibi ilkelerin göz önünde alınması, içerik geliştirme boyutunda sanıyorum bireyin öğrenmesine birinci derecede katkı verecek konulardan bir tanesi. O açıdan benim üzerinde özellikle durmak istediğim konu; bu ilkelerin, bu kuramların eğitimde, uzaktan eğitimde özellikle içerik geliştirme boyutunun nasıl kullanılabilirliğinin incelenmesi. Bunu bir şekilde çözdüğümüzde, bireyin öğrenmesine yardımcı olduğumuzda, birey artık öğrenmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Biz de öğrenme yollarını bildiğimiz için, ona daha iyi, daha uygun şekilde yardımcı olacağız, hazırlayacağımız içerikleri buna uygun hazırlayacağımız için, onun öğrenmesine katkıda bulunacağız.
 
Ben kısaca böyle özetledim; ama sanıyorum vermek istediğim mesaj anlaşıldı.
 
Herkese teşekkür ediyorum.
  
 
OTURUM BAŞKANI- Teşekkür ederim.
 
Sayın konuklar; son konuşmacımız, sabrınız için teşekkür ediyoruz, daha sonra sorulara yer vereceğiz. Bu arada Hocamın web sitesinin adresini alamayanlar varsa, onlar için bir daha tekrar edebilir miyiz Hocam?
  
 
MUSTAFA MERAL- Geo .... Meral M 2000; diğeri ise Marmara Üniversitesinden MM .... Centre.
  
 
OTURUM BAŞKANI- Buyurun Sayın Yüce.
 
  
HÜSEYİN YÜCE (Marmara Üniversitesi Bilişim Merkezi Yöneticisi)- Sayın hocalarımız konuştular; fakat bütün bu konuştuklarımızı tek noktada birleştiren, teknik altyapı. Ben bu uzaktan eğitimde teknik altyapıyı, yaşamış olduğum tecrübelerle birlikte aktarmak istedim.
 
İki tane kavram var; bir tanesi asenkron kavram, diğeri senkron kavram. Bunun her ikisinde de, eğer uzaktan eğitim amaçlı kullanacaksanız, ikisi için de teknik altyapı gerekmekte. Bu teknik altyapıyı belirlerken bir analiz yapmanız gerekiyor; yani bunu hazırlayacaksınız, bir uzaktan eğitim projeniz var, teknik altyapınızı belirleyeceksiniz, bunun için analizler yapmanız gerekiyor. Mevcut bir donanıma sahipsiniz ve bunun teknik altyapı kontrolünü yapmak zorundasınız; bu analizi yapmak için elinizde ne var, bunları bilmeniz gerekiyor. Envanter çıkarmanız gerekiyor, bunun envanterini bilmeniz gerekiyor, elinizde neler var, neleri kullanabilirsiniz; teknik personeli seçmeniz gerekiyor, neticesinde bir takım çalışması bu. Neyi vermek istiyorsunuz, hangi bölümde bir uzaktan eğitim uygulayacaksınız; buradaki bölümü seçeceksiniz. Kişiyi seçmeniz gerekiyor; hangi kişiler bunu hazırlayacak, buradaki kişiler alıcı veya verici olabilir. Konuların seçilmesi gerekiyor, pilot grubun seçilmesi gerekiyor; siz her şeyi hazırladınız, fakat bunu bir pilot grubun üzerinde denemeden uygulamaya çalışırsanız, sonradan karşılaşacağınız sorunları çözerken vakit alacaktır bu ve kullanıcıya yansıyacaktır. Bu pilot grubun üzerinde uygulamaya geçmeniz gerekiyor ve analiz raporunun çıkarılması gerekiyor; yani daha sonra tartışabilmek için, daha sonraki hedeflerinizi belirleyebilmek için analiz raporunun çıkarılması gerekiyor.
 
Önemli unsurlarımız var: Uzaktan eğitimde çözülmesi gereken en önemli unsur, teknik altyapı; siz bütün çalışmalarınızı yaptınız, teknik altyapınız yoksa, bunu neyle sunacaksınız? Bu unsurlarda varolan veya hazırlanacak olan uygulamaların mevcut altyapı veya kurulacak olan altyapıyla uyumluluğunun kontrol edilmesi gerekiyor. Mevcut uygulamaları veya satın alacağınız bir uygulamayı, teknik altyapınıza uyuyorsa, bunun uyumunu kontrol etmek zorundasınız. Genel amaçla hazırlanmış hizmet ve yazılımlar eğitim amaçlı olarak kullanılabilir mi, bunu kontrol etmeniz gerekiyor. Buradaki bahsi geçen web, e-mail, haber grupları, sohbet odaları, bunların mevcut altyapıyla uygulanabilirliğini denetlemeniz gerekiyor.
 
Teknik altyapı için personel gereksinimimiz var ki, bu gerçekten çok önemli, bunun acısını çekiyoruz. Burada bahsi geçen sekreter, teknik müdür, ağ yönetim sorumlusu, yayın sorumluları, yardım destek sorumluları gibi uzayıp giden bir liste, gerçekten çok önemli bir unsur bu ve günümüzde yazılımda olsun, ağda olsun, aşırı bir şekilde güvenlik açıkları ortaya çıkmaya başladı. Bunun için ağınızın güvenliğini sağlamak zorundasınız; bunda fairball’ü kullanabiliyorsunuz, vilanlar tanımlayabiliyorsunuz, yetki mekanizmaları tanımlayarak bunları yapmak zorundasınız.
 
İletişim seçeneklerine baktığımızda, elinizdeki mevcut altyapıyı neye göre değerlendireceksiniz? Uzaktan eğitimde sadece bir veri aktarımı yapacaksanız, öğrenci başına 1 saniyede 20 kilobit gibi bir veri miktarı sizin için yeterli olabilir. Unikes sesli konferans ve veri aktarımı yapacaksanız, bunun için 28 kilobit öğrenci başına; 16’sı veri, 12’si ses verisi olmak üzere bir veriye ihtiyacınız var. Unikes hareketli bir görüntü ve veri aktarımı yapacaksınız, -bunlar yaklaşık değerler, uygulamaya göre değişiyor- 37 kilobit/saniyede öğrenci başına düşen; burada 22’si veri, 15’i hareketli görüntü olarak gözüküyor. Multikes adio konferans ve veri aktarımı yapacaksanız, yaklaşık olarak 12 kilobit sınıf ve ses için, her bir sınıf için gerekli olan veri miktarı, datanın büyüklüğü o kadar oluyor. İndiomultikes video konferans ve veri aktarımı yapacaksanız, -üniversiteler bunu yapma taraftarları- 340 kilobit her bir sınıf için, video için 16 kilobit’te öğrenci başına düşen veri miktarı. Multikes hareketli görüntü ve veri aktarımı yapacaksanız, bu da yine aynı şekilde 15 kilobit sınıf görüntü aktarımı için gerekli olan dataların boyutları.
 
Bir uzaktan eğitime karar verdiniz ve neler yapaksanız, yapılması gerekenler nelerdir, burada onlara baktım. Bant genişliği yeterli mi? Bant genişliği burada gerçekten çok önemli; hedef kitlenizi biliyorsanız bunu çıkarabilirsiniz. Bant genişliğiniz yeterli mi; buna bakmak zorundasınız. Mevcut sistem güncellenebiliyor mu? Çoğu üniversitede altyapılar hakikaten yetersiz; biz de aynı şekildeydik, projemiz şu an için başladı, start aldı, değiştiriyoruz. Mevcut sistem güncellenebiliyor mu; buna bakmamız gerekiyor, maliyet etkili burada. Yeni donanım ihtiyacının belirlenmesi, tabii ki eksikleriniz çıkacaktır, bunları belirlemeniz gerekiyor, bunların bir maliyet analizini yapmanız gerekiyor. Uygun donanımı seçmeniz gerekiyor, ne yapacaksanız; bu için hartware olsun, software olsun, bunları belirlemeniz gerekiyor. Uygun donanımın, server’ler, kişisel bilgisayarlar, materyal geliştirmek için diğer araçlar ve bunu yönetecek bir yönetim organizasyonunun belirlenmesi gerekiyor ki, bu çok önemli.
 
İletişim altyapısına baktığımızda, bazı kavramlar var; bunlardan bir tanesi ... olarak geçiyor, çoğu üniversitemiz bunu kullanıyor, tek bir fiziksel hat aracılığıyla birden fazla noktayla görüşmelere olanak tanıyor. Lisline hatlarımız var, küçük üniversitelerimizde lisline hatlarımız var veya frimırley’e imkân vermeyen telekom şebekelerinde bu kullanılıyor. TBM ve PCM sistemleri üzerinde lisline şebekesi de erişim için uçtan uça bir fiziksel hat çekiyorsunuz, bu da 66 kilobit’le yaklaşık 2 megabit arasında bir bant genişliği sağlıyor size.
 
Gündemde olan, en çok uzaktan eğitim için konuşulan ISTN hatlar ki, bunlar haberleşme şebekelerinde ses ve verinin aynı ağ üzerinde iletilmesini sağlayabilmek için tasarlanmış bir sayısal taşıyıcı bir servis olarak nitelendiriliyor ve son 6 ay diyelim, popülaritesi artmaya başlayan ADSL hatlar, asimetrik sayısal abone hattı olarak geçiyor. Mevcut telefon hattınızı kullanıyorsunuz, böylelikle telefonunuzu da kullanabiliyorsunuz, ADSL hattını da kullanabiliyorsunuz. 64, yanılmıyorsam artık Türk Telekom, artık 128’den başlayarak veriyor, 2 megabit’e kadar çıkıyor. Yaklaşık 20 kilometre civarında bir mesafeye kadar bakır kablo üzerinden data taşıyabiliyorsunuz; ucuz, maliyeti düşük olan bir teknoloji.
 
Aktif cihazlarımıza bakıyoruz; -tabii ki biraz buradaki kelimeler size teknik gelebiliyor, ama bunları uzaktan eğitim projesinde teknik ekibin gözden geçirmesi gereken kelimeler- PDH, SDH diyoruz. PDH, SDH, sizin Türk Telekomla eğer büyük bir hat bant genişliğiniz varsa, Türk Telekomla aranızdaki bağlantı; yani bir tür Türk Telekomun santralinden bir tanesini size koyuyorsunuz, diğerini Türk Telekoma koyuyorsunuz. Türk Telekoma baktığımızda; ana çekirdekte bir omurga var, onun etrafında SDH demiş olduğumuz bir yapı var ve SDH’den PDH’ye geçiyor. Arasında teknolojik farklılıklar var; PDH’de 34 megabite kadar en fazla çıkabiliyorsunuz, SDH’de 155 megabit veya daha üstüne çıkabiliyorsunuz ve bu SDH ve PDH üzerinden sadece bir fiber kablosunun üzerinden siz datanızı, telefon görüşmelerinizi, ISTN hatlarınızı, PRI hatlarınızı geçirebilme şansına sahipsiniz. 
 
Modem cihazına bakmanız gerekiyor; buna new bruji TDM şebekesi, CT lups SDM şebekesi var, Türk Telekomun kullanmış olduğu modemin cinsine göre bu cihazlarınızı belirlemek zorundasınız. Roter’imiz var, quality of serways desteğin olması gerekiyor, Lear 2 ve Lear 3 seviyesinde ve BPM desteklerinin olabileceği bir rotır seçmeniz gerekiyor, backbon swich’iniz neticesinde sizin iç dağılımınızı yapacak anahtarlama kapasitesinin yüksek olması gerekiyor. Marmara Üniversitesi Göztepe Kampusu için söyleyeyim, yaklaşık 120 gigabit .... sahip bir swich seçtik, onu kuracağız. Vilanlar yapabilmelisiniz, bu swich’leriniz içinde güvenlik mekanizmalarını tanımlayabilmelisiniz. Lear 2-3-4 ve lear gibi desteği sağlamak zorundasınız ki, swich’leriniz bunu sağlamıyorsa, uygulama bazında, birisi FTP’den bir dosya transfer ediyorsa, sizin uzaktan eğitiminiz sekteye uğrayacaktır. Bu Lear 4 ve 7 desteğinin olması kesinlikle gerekiyor ve kenar swich’leriniz var, aynı özelliklerin kenar swich’lerde de olması gerekiyor.
 
Bu teknik altyapıyı kurarken bazı standartları gözden geçirmeniz gerekiyor. Bunlar 802 1P diye paket .. sizin uzaktan eğitim yaparken en çok kullanacağınız bir standart, bunun alacağınız aktif cihazlarda kesinlikle olması gerekiyor; çünkü uygulamanıza öncelik vermek durumundasınız. Siz diyebilirsiniz ki, “e-mail, web ikinci planda dursun, benim video konferansım öncelikli olsun” böylelikle anahtarlama yapan swich’lirimiz, bu paketler geldiğinde, buna göre trafiği yönlendiriyorlar. Yine aynı şekilde bu cihazlarımızd 802 1Q’nun olması gerekiyor, 802’den mac köprülemenin yapılması gerekiyor. Taslak olan -bu şart değil, fakat ben yine de yazdım- rapit reconfiguration of speniktiry diye bir özellik var, bunun olması gerekiyor. Gigabit eternete geçmeniz gerekiyor ki, bu kampus içerisinde yapmış olduğunuz uygulamalarda şart; çünkü hakikaten büyük bant genişliklere ihtiyacınız oluyor. Yine aynı şekilde 10/100 mevcut sisteminizi değerlendirmek için fast eternet’te 10/100 sistemini kullanmanız gerekiyor. Tabii bunların hepsinin içinde de kuality of serway desteğinin olması gerekli.
 
Sonuç olarak, sağlam bir altyapının, sağlam bir eğitimi sunduğunu düşünüyorum.
 
Teşekkürler.
 
 
OTURUM BAŞKANI- Tüm panelistlere çok teşekkür ediyorum.
Ben biraz etkileşimli, interaktif olmasını arzu ettiğim için, -günün son oturumu, son paneli- eğer sevgili panelistler izin verirse, soru sormak isteyen arkadaşları bir görebilir miyim acaba? Çünkü Fulya hanım bir-iki dakika daha istemişti zannediyorum; acaba soruları alıp da size yöneltilecek sorular çerçevesinde bu konuşmanızı yapmanızı rica etsek.
 
Buyurun.
 
 
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
 
 
ESAT HAMZAOĞLU- İşin gerçeği şu: Her yarıyılda, her sömestrede karşımıza iki veya üç tane yeni ders çıkıyor, her yarıyılda. 4 yıllık bir fakültede hocasınız, eğer 1, 2, 3, 4’te ders veriyorsanız, sizin vermeniz gereken takriben 7-8 tane ders olacak. Dediğiniz bazı dersler için geçerli, bazı dersler için geçerli değil; yani işin gerçeğini söylemek lazım. Hatta öyle durumlarla karşılaşıyorsunuz ki, bu hafta verilecek olan dersi belki 3 gün önce çalışmak durumunda kalıyorsunuz. Bunun yanı sıra, tabii vermiş olduğunuz dersi, kaç sefer vermiş olduğunuza bağlı olarak bazı dersler daha iyi hazırlanmış olacaktır. Dolayısıyla her ders için geçerli değil.
Mesela şu derste ilk olarak karşımıza çıktı, iyi niyet gösterisi olarak ben alayım dedim ve inanın şu duruma gelmek için de bir yıla yakın bir hazırlık devresine falan gereksinim duyuldu. Ne bileyim, en azından önce bir HTML öğrenme safhasına girildi, arkasından DHTM’ye geçildi; şekillerin, resimlerin bilmem ne olması için bir GSS öğrenilmesi... Tabii insanın da bir öğrenme, belirli bir kapasitesi var; yani samimi olarak söylüyorum, ben bugün buraya gelirken, konunun tam bu olmadığını bilerek geldim biraz da. Çünkü işin arkasında samimi olarak söylüyorum, 1,5 yıl -ve hâlâ da devam ediyor- böyle bir çalışma devresi var; ama önce şuraya kadar gelinebildi. Yani bence büyük bir grup işi; ama siz iyi niyetle yapmaya çalışıyorsunuz...
  
 
OTURUM BAŞKANI- Ben diğer bir soru alayım.
  
 
Buyurun efendim.
  
 
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
 
  
METEHAN SEKMAN- Belki takriben rakamlar verebilirim: 3 tane temel grup var aslında, Bilgi Üniversitesi içerisinde neredeyse tam zamanını ayıran bir akademisyen grubu var, bunun sayısı şu anda 8 civarı. Bir teknik ekip var, daha çok aslında biz tabii ağ sunucusu tarafında okulun lojistik desteğini alıyoruz; ama sadece bizim yazılımımızı geliştirmek ve isteklerimiz üzerine bir şeyler katmak üzere 10 kişilik bir teknik ekip var. Bunun içerisinde HTML’ciler var, SPG’ler var, film çeken bir arkadaşımız bile var, tasarım yapan bir arkadaşımız var ve aşağı yukarı ortada köprü görevi kuran ve içerik geliştirmede kullandığımız şu anda 7 kişi, en son oluyor, 7 tane tam zamanlı asistan kadromuz var. Yani çekirdek kadro bu; ama bunun dışında Bilgi Üniversitesinin içerisinde tabii ki bir lojistik destek kullanıyoruz.
  
 
OTURUM BAŞKANI- Buyurun.
  
 
SALONDAN- Marmara Üniversitesinden Hüseyin bey bahsettiler. Orada bir koordinasyon var mı?..
  
 
HÜSEYİN YÜCE- Ben bir şey söylemek istiyorum: Marmara Üniversitesi, uzaktan eğitim yapmıyor, bunun şu an için altyapı çalışmalarını yapıyoruz, ben o altyapı çalışmalarından edindiğim deneyimleri sadece aktardım size. Bunun neticesinde ilk önce altyapıyı bitirmeniz gerekiyor, öncelikli olan bu. Siz uzaktan eğitime başlamak için her şeyi hazırladınız, ama altyapınız yok, neyle sunacaksınız? Altyapımız bu 2001 dahilinde ihalesi yapıp bitmek üzere, bitecek, bittikten sonra değerli hocalarımızın görüşleriyle artık buna start verilecek.
 
Kadro, çok önemli bir nokta; yani biz bunun şu an acısını çekiyoruz, halen devam ediyor. Kadro bulma mümkün değil; yani üniversitelerde bir kalifiye bir eleman bulamıyorsunuz. Yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olan insanlar durmuyorlar o üniversitelerde, hemen çekip gidiyorlar, belli bir kariyer için duran insanlar sadece bunun mücadelesini veriyor, onun için çok zorluk çekiyorsunuz. Şu an için biz, 3 tane kadrolu ve yaklaşık 4-5 tane de öğrenciyle, öğrenci asistanı olarak çalıştığımız kişilerle teknik altyapının oluşturulması sürecini tamamlamak üzereyiz.
  
 
OTURUM BAŞKANI- Buyurun.
  
 
SALONDAN- Fiyatlar konusunda sizde bir bilgi var mı?
  
 
FULYA SARI- Demin sözünü ettiğim ... 60-65 tane, bunlara İngilizce’de “learning management ...” “uzaktan eğitim yönetim sistemi” deniliyor. Bunların fiyatlandırılması şu şekilde oluyor: Birincisi, o yazılımın iş yapacak şablonun kendisi için bir fiyat var, bunlar birkaç yüz dolar olabiliyor. Ancak bu aldatıcı bir şey; çünkü o birkaç yüz dolarlık şablon hikayenin bütünü değil. Ondan sonra bu şablonu kullanarak üzerine içerik, yani dersleri koyacak hocalar ya da içerikçiler, bu bir üniversitemizin bölümü olabilir ya da bir hoca olabilir, fark etmez. Bu kullanıcılar, içerik tedarikçilerin bu şablonu kullanması için yazılımın bir fiyatı var; esas ondan sonra da kullanıcı sayısı, yani kaç öğrenciye sunulacak bu uzaktan eğitim programı, kursu ya da sistemi, ona göre lisanslama ücretleri gibi belli braketlerde artan şeyler var. Çok kaba size bir şey söylemek gerekirse; çok farklı fiyatlarda bunlar, ama ortalama birkaç bin dolar diyebileceğimiz bir şey var ve bunu genellikle bir kişiye olan maliyet değil de bir kuruma, bir bölüme olan maliyet diye düşünebilirsiniz.
  
 
METEHAN SEKMAN- Tercih konusuna gelirsek, onu söyledim aslında, biz bunların bir bölümünü veyahut da en ünlü olanlarını gözden geçirdik; ama bizim aradığımız esneklikleri bize sağlayamadığını görünce, böyle bir perspektifimiz olmamasına rağmen, biz kendi yazılımımızı geliştirmeyi tercih ettik. Bu anlamda belki biraz daha şanslıyız; mesela sizin sorunuz anlamında. Biraz daha yetenekli, biraz daha becerikli veya ücretler konusunda biraz daha esnek davranabiliyoruz.
  
 
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
 
  
METEHAN SEKMAN- Şimdilik öyle bir perspektifimiz yok, Hacettepe Üniversitesi böyle bir birlikte çalışma önerisiyle bize geldi ve biz düşünmüyorduk, ama “Ne kadar para istiyorsunuz?” diye bir soru sordu, o benim kafamı karıştırdı şimdi, biz para falan istemiyorduk aslında...
 
  
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
  
 
METEHAN SEKMAN- Yani muhtemelen aynı şey, biz hep esneklik peşindeyiz. Mesela programın ruhu tabii ki olacak; ama her dersin ayrı ayrı ruhu olmasına çalışıyoruz. Belki Fulya hanım kızacak bana ama...
  
 
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
  
 
FULYA SARI- Ama LMS içerikten bağımsız bir şey.
 
  
SALONDAN- (Konuşma banda yansımadığından yazılamamıştır)
 
  
METEHAN SEKMAN- ODTÜ’nin ideası var, Enformatik Enstitüsünün açtığı bir yüksek lisans programı var ve ODTÜ’nün geliştirmiş olduğu clas net diye bir yazılım paketi de var ve gayet yetkin bir program. Ama bu tip programlar genellikle, atıyorum, 10 tane ders açacaksanız veya 10 tane kurs açacaksanız, -bu beceri olabilir, kurumsal bir şey olabilir- birbirine benzeşen dersler açmak üzere tasarlanmış şeyler. Yani işte web site veya e/nevlodge’de program geliştirirken, dünyanın belki 100 ülkesinde binlerce okulun, onbinlerce, yüzbinlerce dersi üzerinde barındırması için bir sistem tasarlamak durumunda. Dolayısıyla bir ortalama tutturarak bir standardizasyona gidiyor. Bu bizi çok rahatsız etti; yani hoşuma gitmedi. Yani biz kendimiz geliştiriyoruz, biraz şu anda aploud modüllerini gerçekleştirmediğimiz için; çünkü bir aploud modelinde standart diye HTML sayfası üzerine gömülü iki tane grafik istemiyoruz. Bizim hocamız farklı şeyler, farklı yöntemlerle yapmak istiyorsa, buna da elverecek esneklikte bir aploud modülü gerçekleştirdiğimiz anda bunu devreye sokacağız. Biz .. koyacağız, video da koyacağız, simülasyon da koyacağız ve butonlarla erişilebilir bir sistem de yapacağız veyahut da farklı bağlantılarla sayfaların çalışmasını sağlayacağız. Yani şu anda neredeyse tüm derslerimiz birbirinden farklılaşmış durumda, kimisi metin ağırlıklı giderken kimisi kitap ağırlıklı gidebiliyor, bunu destekleyecek kimi şeyler var, tamamıyla simülasyonlar üzerinden giden derslerimiz var, tamamıyla prezentasyonlar üzerinden giden derslerimiz var ve uzaktan bunu yapabildiğimize emin olduğumuz zaman, o modülü de tamamlanmış olarak addedeceğiz. Dolayısıyla tercih ederken tek kriterimiz buydu. Maliyeti çok daha yüksek olduğu için; yani zaman maliyeti de, yani sorunlar çıktı, o çalışmadı, çocuklar 48 saat, 70 saat uyumadılar, hep birlikte ayaktaydık. Yani normal bir çalışma temposuyla, ben üniversitelere de gidiyorum çünkü, sordukları soru bu, “Biz buraya geçmek için ne yapmalıyız?” Birincisi, normal çalışma temposunu düşünmeyin artık, artık uyku yok, bir ekip sürekli oralarda olacak, başka çareniz yok, hızlı öğrenip hızlı tepki veren, hızlı değişebilen bir örgüt yapısı kurmanız lazım ve tavsiyem de o, yani benim ilk başta yaptığım. Merkezi şeyden biraz daha uzakta yapın bunu ki, o çalışma temposu bir garip karşılanabiliyor bazen.
 
 
 HÜSEYİN YÜCE- Ben bir şey eklemek istiyorum: Esas konuşulması gereken yazılım tarafı değil, onu bir şekilde hallediyorsunuz, ya kendi içinizde hallediyorsunuz ya da satın alıyorsunuz. Gerçek mali açıdan rahatsız eden şey teknik altyapı, hakikaten işin içinde inanılmaz rakamlar var. Biz, sadece Göztepe Kampusu için swich anahtarlaması için 180 bin dolar muamen bedel belirlenmiş şu an için, sadece Göztepe Kampusu için bu; fiber altyapısı, swich’ler, demiş olduğum özellikleri belirlemek için, esas korkulması gereken bu.
  
 
OTURUM BAŞKANI- İki sorumuz daha var.
  
 
Buyurun.
  
 
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
 
 
ESAT HAMZAOĞLU- Ben bir şeye dikkat ettim: İki yıl önce şuna başlar başlamaz özellikle ortaöğretim kurumlarında öğretmen olan öğrencilerin tanıdığım kişilerden dolayı, ortaöğretim kurumlarında buna benzer birtakım konuşmalar vermek için gittim. Hocalara gerçekten “her hoca en kısa zamanda ders notlarını Internet’ten yayınlamak zorundadır” dedim. Nereden alacaksınız; bedava olan sitelerden, reklamı olacak falan, ama o önemli değil. Hocalara sorduğumda, isim vermeyeyim, özel okulların bir tanesinde 300 kişi dinliyordu, 300 hocadan bir hoca çıktı, -o arkadaş da Marmara Üniversitesinde çalıştığım sırada benim öğrencimdi, iki yıl önce başladığımda onu önerdim ben- “Ben, kendi ders notunu şuraya koymaya çalışayım, sen de çalışmış olduğun kolejdeki vermiş olduğun fizik derslerinin notlarını koy” diyor, 300 kişiden bir kişi çıktı. Ders sonunda hocalardan biri yanaştı, dedi ki, “Bunu söylüyorsun; ama ben haftada şu kadar ders vermek mecburiyetindeyim. Anlattığınıza göre ise bir yıldan fazla harcamışsınız bu iş için, ben bunu ne zaman söyler misin bana?” Aynen bunu söyledi.
 
Şunu söylemek istiyorum: Olay çok basit görülüyor, işin şey yönünü hiç bilmiyorum, cehaletimi mazur görün, sizin aşamalarınız fevkalade güzel. Ben kendi açımdan diyorum, hoca olarak ders notlarımız mutlak surette Internet’te olmasını, öğrencilere açık olmasını düşünüyorum.
 
  
HÜSEYİN YÜCE- Sayın Hocam, siz diyorsunuz ki, “Internet’ten, PC’den yayınlayabilirsiniz.” Bunun için nereden bağlanacaksınız, altyapı lazım. Tamam bağlandınız, 56 K maksimum hızla bağlandınız diye söylüyorum. Sizden veri sadece web için geçen veriyi hesaplarsak en fazla 5 kişi performans alır, biz burada binlerce insandan bahsediyoruz, onun için teknik altyapıdan bahsediyoruz, kendi makinenizi dahi kullanamazsınız.
  
 
OTURUM BAŞKANI- Buyurun.
  
 
SALONDAN- (Konuşma banda yansımadığından yazılamamıştır)
  
 
FULYA SARI- Rapor bizim değil, dışarıdan bir kurumun yaptığı bir rapor. Sanırım o bilgiyi size sonradan aktarmam gerekir, şu anda ezbere söyleyemeyeceğim, 700 dolar civarında fiyatı; ama ortaklaşa alınabilir, kopyalayıp çoğaltmamak kaydıyla, sizden başka 6 arkadaş bulup 100’er dolar verebilirsiniz. O bilgiyi size sonra aktarmam gerekir, çıkmadan ben size bir bilgi iletirim.
 
  
OTURUM BAŞKANI- Siz cevabınızı verin, sonra kapatalım.
 
  
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
  
 
OTURUM BAŞKANI- Son sözü Fulya hanıma verelim.
  
Buyurun.
  
FULYA SARI- Hem konuşmaların geldiği noktadan alarak, son kalmış olan mesajımı da içine koyayım. Son söyleyeceğim şeyin başlığı, benim için politikalardı; yani o noktaya kadar söylemiş olduğum şey, biraz daha bizim kendi kontrolümüzde olan, uzaktan eğitimle uğraşan kişilerin düşünüp, planlayıp çözebildiği şeyler. Ama son sorunsal bence politika. Burada politika deyince, Türkiye’nin genel politikası ve Milli Eğitim Bakanlığıyla ilgili mesajı yollamış olayım ve hep birlikte paylaşmış olalım: Diyelim ki bu meseleler, bir taraftan uygulayıcılar, planlayıcılar, teknik adamlar, uzaktan eğitim projeleriyle uğraşırken, eğer bu... (bant değişimi)
 
...yok, bunu hepimiz biliyoruz. Birtakım çalışmalar var da net bir politikamız yok; kaldı ki bu politikayı oluşturacak ve uygulayacak kurumlar arasında eşgüdüm yok. Yani diyelim ki Milli Eğitim Bakanlığı, -biz bunu sizinle hep konuştuğumuz için burada söylemenin bir mahsuru yok- okulları için, bütün eğitim sistemi için hedefleri var; ama siz, “Biz bunu yapmak istiyoruz” deyip Türk Telekomun politikalarını etkileyebiliyor musunuz; hayır. Herkes Türk Telekomdan şikâyet ediyor; ama kimsenin yaptırımı yok, bunu demek istiyorum.
 
Örneğin Türkiye’nin bir uydu politikası var. Ben şimdi bunu söylediğim anda, “ben uzaktan eğitimde uyduyu beğeniyorum ve beğenmiyorum”u konuşmuyorum, başka bir şey. Yani siz bana sorun, “Şu proje, şu uzaktan eğitim projesi için uydu üzerinden yayın kullanılsın mı, kullanılmasın mı?” deyin, benim oradaki cevabım başka bir şey olabilir. Bundan bağımsız olarak ben diyorum ki, örneğin bütün kullanımlar için Türkiye 400 milyon dolar düzeyinde bir yatırım yapmış ve o yatırımlarda Devlet Planlamanın yazıları var, “Uydu üzerinden bu yatırım, büyük ölçüde önemle eğitim ihtiyaçlarımız içinde kullanılmalı” demiş, bunun bir anlamı olmalı. O zaman biz uzaktan eğitim planlarımızı yaparken bunu hesaba katmalıyız. “Gereksiz yere her yere uydu kakalamalıyız” anlamında söylemiyorum; ama ülke çapında büyük bir politika, bir atılım, yatırım yapılmışsa, bunun uygulamacılar tarafında bir anlamı olması gerekir.
 
Eğitimde nasıl kullanılacak, keza içerik anlamında? Mesela teknik adamlar çok haklı, “Hepsini bir tarafa bırak, altyapıya harcayacağın para önemlidir, oraya bak” diyor. Ben, sizin söylediğinizi kabul ediyorum; ama diyorum ki, unutmayalım, mesela Milli Eğitim Bakanlığına büyük bir proje götürdüğümüzde, onlar hemen soruyor, “Çok güzel anlattın, kaç para?” Kaç parayı teknik altyapı anlamında soruyor. Orada hemen hatırlatılması gereken, “Unutma ki teknik altyapıya harcayacak bu kadar paran varsa çok güzel, sor kaç para diye; ama yetmez. Bunun üstüne konulacak olan içerik için, yazılım için kaç para harcanması gerekecek, onun da planlanması gerekiyor.” Çünkü öbür türlü eksik kalıyor, tek başına kablolar ve bugüne kadar gördük ki makineler, bilgisayarlar bu işi gerçekleştiremiyor. Dolayısıyla orada kaç para sorulurken, ayrıca da “kaç para” cevabı bir para, “ucuz” veya “pahalı” demek yetmiyor, şöyle denilmesi lazım: “Peki şimdiye kadar harcadığım paralardan ne sonuç aldım, o ışık altında bu yeni proje kaç para? Bunun için param var mı, yok mu; pahalı mı, ucuz mu?”
 
Bir de en son olarak içerikle ilgili şunu söylemek istiyorum: Biz Türkiye üzerinde toprak üzerindeki arsaların kimlere ait olduğunu bilmiyoruz, uzaydaki arsaları -yine uyduyla ilgili bir örnek vereyim- kimler ele geçirip nasıl kullanacak, bunu hiç bilmiyoruz. Bundan şunu demek istiyorum: Milli Eğitim Bakanlığının başlamış olan ve ciddi büyük projeleri var; ama ben şu mesajı vermek istiyorum: Milli Eğitim Bakanlığı, sizlerin söylediği gibi ilkokul, ilköğretim düzeyi, ortaöğretim, üniversiteler, Türkiye ve hatta Türkiye dışındaki Türk öğrenciler, yani Almanya’daki öğrencilere hizmet veriyorsunuz, sizin işlerinizin bir kısmı o, Türk çocuklarına ya da bizim Güneydoğudaki öğrencilerimize. Milli Eğitim Bakanlığı, bu projenin içerik kısmının sorumluluğunu bir şekilde alamazsa, o boşluğu dolduracak insanlar var. Çünkü uydu öyle bir şey ki, yani orada kimin nereden o çocuklara, işte Almanya’da Kaplan bilmem kimlerin ya da Güneydoğuda bilmem başka birilerinin yayın yapmasını biz önleyemeyeceğiz.
 
Tabii burada her şeyi Milli Eğitim Bakanlığı yapacak demek istemiyorum; ama bu hakikaten medyatik ortam ve siber uzayın kullanılması ciddi bir sorumluluk var. Orada boş bir alan var ve ne yapılmasına çok kapsamlı olarak karar verilmesi ve o atılımın yapılması gerekiyor. Yani o sorumluluğu, “Ben burada varım ve bu içeriği ben sağlıyorum” demek lazım. Burada tabii ben kesinlikle “sadece onlar yapacak ve onlar yapmalı” anlamında böyle bir bakış açısıyla söylemiyorum bunu; tabii ki burada özel sektör, eğitimciler, tek tek eğitimciler, bunların da uzun soluklu, bilinçli işler yapmasına ihtiyaç var, herkes birbirini tamamlayacak. Ancak Milli Eğitim Bakanlığına özellikle burada çok ciddi bir sorumluluk düşüyor; yani ülkenin politikası doğrultusunda yapılmış yatırımlar var, kullanılabilecek teknolojiler var ve bunun içini kimin dolduracağı bir soru işareti.
 
  
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
 
  
OTURUM BAŞKANI- Ben yine de bütün panelistlere, katılımcılara teşekkür ediyorum, siz son bir cümle mi söyleyecektiniz...
  
 
SALONDAN- (Soru banda yansımadığından yazılamamıştır)
  
 
OTURUM BAŞKANI- Bunları da kokteylde tartışalım, oturumu sonlandırıyorum.
  
 
SALONDAN- (Konuşma banda yansımadığından yazılamamıştır)
  
FULYA SARI- Bakın, sizin çözümünüz bende, ben size söyleyeyim: Ben Milli Eğitim Bakanlığından daha mı güçlüyüm; benim eğittiğim öğretmen bunu yapabiliyor, sizinkiler yapamıyor. Öğrettiğiniz şeylerin arasında çok şey öğretiyorsunuz; ama demek ki o geçişi, yani yeni eğitim modelini eksik öğretiyorsunuz ve bir şekilde yaptığınız çok büyük işler ve yatırımlar sonuca ulaşamıyor, onu demek istiyorum.
 
  
OTURUM BAŞKANI- Oturumu kapatıyorum, tüm konuşmacılara ve panelistlere teşekkür ediyoruz.
 

İLGİLİ İÇERİK

10.SINIF SUNU TARTIŞMA PANEL SLAYTI

PANEL ÖRNEĞİ

PANEL ÖRNEĞİ

AÇIK OTURUM, PANEL, FORUM, SEMPOZYUM

SON EKLENENLER

Üye Girişi