Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

 

DİLİN TOPLUM HAYATINDAKİ ÖNEMİ

Dil bilimciye "Dil nedir?" diye bir soru yöneltilse, onun bir anda bunu yanıtlama­sına, üzerinde ömrünü harcadığı bir konuyu birkaç sözle açıklayıp bir tanımlamaya git­mesine olanak yoktuı: Başkalarının, "Dil bir iletişim aracıdır." biçiminde yapacağı basit bir tanımlama, onun için hiç de yeterli, doyurucu olmayacaktır. Bu nedenle, kısa bir du­raksamadan sonra söyleyeceği söz şu olabilir:

"Dil, biranda, kısaca tanımlanamayacak kadar çok yönlü, insana özgü bir gerçektir." Dil bilimci bunları söylerken bu sözün de yeterli olmayacağını bilmekte, bir yandan iletişim ya da bildirişim denen konunun değişik yönlerini zihninden geçirmekte, bir yan­dan da "Dünyada insanlar arasında dil diye bir olgu bulunmasaydı ne olurdu?" sorusu­na yanıt aramaktadır. Biz önce, bu

sorunun yanıtını düşünelim:

Acaba insanlar, konuşma yeteneğinden yoksun olarak bir arada yaşasalardı, dünyada dil diye bir gerçek bulunmasaydı, yaşamları bugünkünden ne kadar farklı, ne kadar de­ğişik olurdu? Gökteki kuş sürülerinden, denizdeki balık sürülerinden, yerdeki karıncalar­dan, kovandaki arılardan ne farkları kalırdı? Hiç kuşkusuz, bir toplum olarak değil, bir sürü hâlinde yaşayacaklardı; aralarındaki ilişki birtakım jestlerden, bağırmalardan olu­şan bir düzene dayanacaktı.

Bir an için, şu, sürekli yararlandığımız dilin olmadığını varsayalım: Düşündüklerimi­zi, hissettiklerimizi, anı ve gözlemlerimizi, acı ve sevinçlerimizi başkalarına aktarabile­cek miydik? Geçmişimizden hiç haberimiz olmayacak, eğitime, bilime, bütün söz sanatla­rıyla ilgili inceliklere, şiire, destanlara yabancı kalacaktık. Toplumlar, birbirinden farklı ve kendi aralarındaki uyumun ürünü olan yazıyı bulup kullanmasalardı biz, bundan 5500 yıl önce yazılan Sümer metinlerinden, onların yaşamlarını öğrenemeyecek, kendi ulusu­muzun ve başka ulusların tarihini, yazın yapıtlarını bilemeyecektik. Bugün biz, eski Yunan'ın ünlü düşünürü Aristoteles'in yargı ve düşüncelerini bilebiliyor, Dostoyevski'nin ro­manlarını okuyor, Shakespeare'in oyunlarını kendi dilinde ya da çevirilerinden izleyebiliyoruz.

İşte bütün bunlar; insanın öteki canlılardan bambaşka bir yaratık olduğunu ve dilin in­sanın ayrıcalığını oluşturduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Gerçekten dil, insanı öteki yaratıklardan ayıran konuşma yeteneğinin, düşünüleni, duyulanı ayrıntılı bir biçimde açığa vurabilme gücünün adıdır. Biz, bunun için, konuşmayan kimselere dilsiz diyor, her­hangi bir nedenle söz söylemeyecek duruma gelmeyi de dili tutulmak deyimiyle anlatıyo­ruz.

(Doğan AKSAN, Dil, Şu Büyülü Düzen)

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

SON EKLENENLER

Üye Girişi