Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

YETENEK -ANTON ÇEHOV

Dul yüzbaşı karısının yazlığında kalan ressam Yegor Savviç sabahleyin yatağına oturmuş, can sıkıntısından patlıyor. Yaz mevsimi bitmek üzere. Ağır, iri bulutlar tüm gökyüzünü kaplamış, insanın iliklerine işleyen, soğuk bir rüzgâr esiyor, ağaçlar acı acı inleyerek aynı yöne eğiliyorlar. Dallarından kopan sarı yapraklar döne döne yere düşüyor, yerlerde sürünüyor. Elveda yaz mevsimi! Bir ressamın gözüyle bakılırsa doğanın hüznü güzel, şiir dolu; gelgeldim Yegor Savviç güzelliklere aldıracak durumda değil, içini hep aynı sıkıntı kemirmekte... Tek avuntusu, ertesi gün artık bu yazlıkta kalmayacağıdır. Karyolanın, masaların, sandalyelerin üstüne, yerlere yastıklar, dertop olmuş battaniyeler, sepetler yığılmış. Odalar süpürülmemiş, pencerelerden basma perdeler sökülmüş... Yarın kente taşınacaktır!

Yazlık sahibesi yoktur evde. Ertesi gün taşınacak eşyalar için araba kiralamaya gitmiştir. Yirmi yaşlarındaki kızı Katya ise çekindiği annesinin yokluğundan yararlanıp hayli zamandır genç ressamın odasında oturmaktadır. Sevgilisi ertesi gün yolcudur, oysa ona söyleyeceği çok şey vardır daha. Durmadan konuşmaktadır, ama söyleyeceklerinin onda birini bitirmemiştir. Yaş dolu gözlerini genç adamın uzun saçlı başına dikmiş, ona içi ürpererek, büyük bir hüzünle bakmaktadır. Ressam uzun saçlarıyla tıpkı çirkin bir hayvana benzer. Sakalı ta boynundan, kulaklarının, burun deliklerinin içinden çıkmıştır; saçlar ensesinden sırtına dek inmiş, kaşlarından sarkan kıllar gözlerini örtmüştür. Saçı, sakalı öylesine karışık ve sıktır ki, içine bir sinek ya da hamamböceği düşse kurtulması olanaksızdır.
Yegor Savviç yorgundur, Katya’yı dinlerken esniyor. Genç kız hıçkırarak ağlamaya başladığında sarkan kaşlarının altından ona sert sert bakıyor, kaşlarını çalarak, kalın, ağır sesiyle;

—Seninle evlenemem! diye kestirip alıyor.
—Niçin evlenemiyor muşsun?
—Bir ressam, genelde sanalla uğraşan bir erkek evlenemez de ondan. Böyle kişiler özgür olmalıdır...
—Ama çalışmanıza engel olmayacağım ki, Yegor Savviç!
—Bunu kendim için değil, bütün sanatçılar için söylüyorum... Ünlü yazarların, ressamların hiçbiri evlenmemiştir.
—Siz de büyük bir ressam olacaksınız, buna inanıyorum, ancak benim durumuma giriniz. Annemden korkuyorum... Çok sert, sinirli bir kadındır. Evlenmeyeceğimizi öğrenirse beni canımdan bezdirir. Ah, ne dertli başım varmış! Üstelik kiranızı da ödemediniz!
—Allah kahretsin, ödeyeceğim!
Yegor Savviç böyle diyerek ayağa kalkıyor, gezinmeye başlıyor.
—Avrupa’ya gidebilsem bir!..
Avrupa’ya gitmenin hiç de zor olmadığını, bir tablo yapıp salmasının yeteceğini söylüyor. Kalya inanmakladır ona.
—Peki, yazın niçin yapmadınız? diye soruyor.
—Bu samanlık gibi evde nasıl çalışırım? Canlı modeli nereden bulacaktım?

Aşağı kattan kapının çarptığı işitiliyor. Kulağı kirişte bekleyen Kalya ayağa kalkıp hızla oradan uzaklaşıyor. Odada yalnız kalan ressam sandalyeler, yere yığılı ıvır zıvır arasından dolaşarak gezinmesini sürdürüyor. Eve dönen dul kadının kap kaçak sesi, araba için iki ruble isteyen köylülere bağırarak küfretmesi işitiliyor. Odadaki küçük dolabın önünde duran Yegor Savviç votka dolu sürahiye üzüntüyle bakıyor.
Dul kadın kızına çatmaktadır:

—Tanrı canını alsın, e mi! Geberdiğini görmeyecek miyim?
Ressam bir duble içiyor, ruhuna çöken kara bulutlar yavaş yavaş dağılıyor, karnının içinde bir şeyler gülümsemeye başlıyor sanki. Tanınmış bir ressam oluşunu hayal ediyor yavaş yavaş. İlerde yapacağı resimleri gözünün önüne getiremiyorsa da gazetelerin hakkında yazdıklarını, mağazalarda kartpostallarının satıldığını, arkadaşlarının ona kıskanarak baktıklarını görebiliyor. Kendini zengin bir otelde, kadın hayranlarınca sarılmış olarak hayal etmeye çalışıyor, ancak sisler, belirsizlikler içinde tabloyu tam olarak seçemiyor, çünkü ne zengin bir otel görmüştür yaşamında, ne Katya’dan başka doğru-dürüst bir hayranı olmuştur, ne de genç kız tanımıştır... Yaşamı yeterince tanımayan kişiler okudukları kitaplara göre canlandırırlar onu, ama Yegor Savviç kitapları da bilmemektedir, bir tarihte Gogol’ü okumak istemiş, ikinci sayfada uykusu gelmiştir.

Semaveri yakmaya çalışan dul kadın aşağıdan bağırmaktadır:
—Çatlayası semaver, yanmıyor işte! Kalka, kömür getir!
Hayallerinden ayrılamayan ressam bunları birileriyle paylaşmak isler. Bunun üzerine alt kata inerek mutfakta semaverden çıkan dumanlar arasında, kapkara fırının başında uğraşıp duran şişman dulun, Katya’nın yanına varıyor. Oradaki sıraya, kocaman bir çömleğin yakınına oturarak;

—Ressam olmak iyi bir şey! diye başlıyor. İstediğim yere gidebilir, istediğim şeyi yapabilirim. Ne beni bekleyen bir görevim, ne sürecek tarlam var. Amirlerim, üstlerim de yok... Kendi kendimin amiriyim. Gene de insanlığa büyük yarar sağlamaktayım.
Öğle yemeğinden sonra “dinlenmek” üzere uzanıyor. Genelde karanlık basana değin uyur, ancak bu sefer yattıktan biraz sonra birinin ayağını çektiğini, gülerek adını bağırdığını hissediyor. Gözlerini açınca peysajcı Ukleykin’i görüyor. Bütün yazı Kostroma ilinde geçirmiştir ressam arkadaşı.

—Ooo! Kimi görüyorum? diye seviniyor.
El sıkmalar, sorular birbirini kovalıyor. Arkadaşının bavulundan eşyalarını çıkardığını görünce;
—E, neler yaptın, bakalım? diye soruyor. Yüzlerce çalışma tamamlamışsındır!
—Eh, bir şeyler yaptık işte... Ya sen? Senin çalışmaların nasıl?
Yegor Savviç karyolasının arkasına uzanıyor, yüzü kıpkırmızı kesilerek oradan örümcek ağına bulanmış, basit çerçeveli bir tuval çıkarıyor.
—işte... “Nişanlısının gidişinden sonra pencerede bekleyen genç kız” diyor. Üç seansta bu kadar oldu, daha tamamlamadım.

Tabloda hafifçe boyalı, açık pencerenin önüne oturmuş Katya gözükmektedir. Bir bahçe ile mor renkli enginlikler uzanmaktadır pencereden ötede... Ukleykin resmi beğenmez.
—Hımm! diyor. Hava fazla kaçmış... gene de bir anlatım var, uzaklığı hissedebiliyorsunuz. Ama şu çalı çığlık atıyor, çığlık çığlığa haykırıyor.
Votka sürahisi çıkıyor ortaya.

Akşama, Yegor Savviç’in tarihsel konuları çizen arkadaşı ve komşusu Kostılev geliyor yanlarına. Otuz-otuz beş yaşlarında, onun gibi yeni başlamış, umut veren bir ressamdır. O da uzun saçlıdır, sırtında bluz, Şekspir tarzı yakaları vardır. Kendine güvendiği bellidir. Votkayı görünce yüzünü buruşturuyor, göğüs hastalığından yakınıyor, ama arkadaşlarının ısrarına dayanamayıp bir duble içiyor.

—Bakın size ne diyeceğim, diyor biraz kafayı bulunca. Neron’u... Irod’u... Klepentian’ı ya da bu türden, anlıyorsunuz ya, alçağın birini konu seçip bunların karşısında Hıristiyanlık düşüncesini resmetmek istiyorum. Anlıyorsunuz ya, Roma ile
Hıristiyanlık karşı karşıya... Önemli olan ruhu yakalamak, ruhu!
Aşağı katlan dul kadının bağırmaları duyuluyor sık sık:
—Kalya, hıyar turşusu ver! Sidorov’a git de biraz daha kvas getir!

Üç ressam arkadaş kafese kapatılmış kurtlar gibi odanın içinde bir köşeden öbür köşeye dolanıp duruyorlar. Durmadan konuşuyorlar, içlerini döküyorlar; üçü de heyecanlıdır, esin doludur... Söylediklerine bakılırsa gelecek, ün, para avuçlarının içindedir... Hiçbirinin aklına zamanın hızla geçtiği, yaşamın günden güne sona erdiği, sürekli başkasının ekmeğiyle geçindikleri, ama hiçbir şey yapmadıkları gelmez. Üçü de acımasız bir yasanın kurbanıdırlar aslında. Bu yasaya göre yüzlerce yeni başlamış, umut verici gençleri ancak ikisi, üçü sonuç alır; geri kalanlar ise topun karşısında ellen kale rolü oynayıp topluca telef olurlar. Bunları düşünmedikleri için neşelidirler, mutludurlar, gelecek karşısında kendilerine güvenleri vardır.
Gecenin ikisinde Kostılyov, Şekspir tarzı yakasını düzeltip arkadaşlarından ayrılıyor, kendi evine yollanıyor. Peyzajcı gitmemiş, portre ressamının yazlığında kalmıştır. Yatmadan önce Yegor Savviç susuzluğunu gidermek için mutfağa uğruyor. Karanlık, dar koridorda Katya bir sandığın üstünde oturmakta, ellerini dizinin üslünde bağlayarak yukarıya bakmaktadır. Yorgun, soluk yüzünde mutlu bir gülümseme vardır; gözleri ışıl ışıldır.

—Sen misin? Neler düşünüyorsun? diye soruyor Yegor Savviç genç kızı görünce.
—ilerde ünlü biri olacaksınız. Gözümün önüne getiriyorum da, büyüklüğünüzü herkes kabul edecek... Deminki konuşmalarınızı duydum. Bunları düşünüyorum işte...

Katya gülüyor, çok mutludur. Ardından ağlamaya başlıyor, kollarını büyük bir saygıyla hayranlık duyduğu adamın omuzlarına koyuyor.

SON EKLENENLER

Üye Girişi