Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TEKKE ŞİİRİNİN DİL VE USLUP ÖZELLİKLERİ 

Tekke edebiyatında dil, halka hitap eden bir okumuşlar dilidir. Bu yüzden Divan ve halk şairleri, Tekke edebiyatı sahasında yazdıkları eserlerini, ortalama bir dille yazarlar. Dilleri, saz şairlerininki kadar duru olmaz. Divan şairleri ka­dar ağır bir dil de kullanmazlar. Çünkü fikir ve duygularını halka yaymak ar­zusunu taşırlar. Bu yüzden şiirleri, zümrelere değil, kitlelere seslenmektedir.

Bu şiirlerde halktan ve köyden alınmış pek çok kelime ve deyimlerin ya­nında, kitaplardan çıkma yabancı kelimeler ve basmakalıp tasavvuf ve tarikat deyimleri de bulunur. Bazıları, pek dar bir tarikat zümresinin anlayacağı şekil­de kapalı ve rumuzludur.

a) Anlatım şekilleri:

Tekke şairlerinin ifade tarzı, yaşadığı yüzyıla ve anlatacağı konuya göre sa­de ve açıktır. Onlar, tasavvuf umdelerini; halkın anladığı basit kelimelerle, benzetmelerle ve sade bir şekilde anlatmaya çalışırlar.

Tekke mensuplarının eserlerinde, "tahkiyeden. Delil ve ispat yoluna" ka­dar bütün anlatım şekillerine rastlamak mümkündür. Tekke edebiyatında kulla­nılan anlatım şekillerini şöyle sıralayabiliriz.

1. Nasihat ve Hitap Yoluyla Anlatma:

Tekke şairleri; anlatmak istedikleri veya vermek istedikleri mesajları, hal­kın anlayabileceği bir dil ile, hususiyle manzum olarak mesnevi tarzında ver­mektedirler. Bu anlatım tarzında da "Nasihat verme" üslûbunu kolaylıkla ve en mükemmel olarak kullanmaktadırlar.

Bu "Nasihat Verme" üslûbu ile ilgili olmak üzere birkaç örnek verelim:

Gel iy tâlib olan hayâli terk it

Hamûş ol bu kamu makâli terk it

 

Sakın bî-hûde sözlerden dilüni

İrişdügi yire sungıl elüni

 

Bu cihan sahrasında yol bekleme

Hakk'ı sen kendüzünden ayru görme

 

Var var iy gönül din yolma sen gafil olma

Dînüni hâsıl eyle gönül bî-hâsıl olma

 

Uyuma gönül aç gözüni dört yanuna bak

Devşür ögüni kendüzüne kem 'âkil olma

 

Toprak ol 'acîb tekebbür eyleme

Haddünden artuk keleci söyleme

 

Kanda bir miskin görürsen dut elin

Böyle varmışlar bu yolın evvelin

 

Gül olgıl bu yolda diken olmagıl

Yol varan miskîne düşman olmagıl

 

Gel iy tâlib müstemî ol aç gözün

Neredesin çağlayıvar kendüzün

 

Çün âdemsin hikmete zulm eyleme

Bir söz ki aklu ziyândur söyleme

 

'Arif isen yile virme fursatı

Bilmek istersen bu 'ilm ü hikmeti

 

Fikreyle Hakk'un hikmetin

Cümle odur zahir bâtın

 

Ko bu ikilik sıfatın

Cehd eyle bir ile bir ol

 

'Âceb niçün yabandasın

Hak sende sen ki kandasın

 

Irak yire uzanmagıl

Kendüzüne gel hazır ol

 Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi Tekke şairi Kaygusuz Abdal, iyi bir Müslüman’ın yapması ve yapmaması gereken şeyleri (emir ve nebileri) gayet açık ve sade bir dille anlatmaktadır. Bu tür anlatım tarzında onun "emir ki­pi”ni kullandığı görülmektedir. Nasihat tarzında, dikkati çeken hususlardan biri de Kaygusuz'un öğüt vermeye başlamadan önce "gel iy tâlib, iy gönül, iy can, iy insan, iy Hakkk'ı isteyen, iy akl-ı kâmil, iy gafil" gibi hitaplarla söze başla­masıdır. Bilhassa Dilgüşâ'da bu "hitap kısmı"bâzen çok uzun sürmektedir:

Gel iy kendü hâline yol bulanlar

Ma'nîde kendü mikdârın bilenler

 

İrişenler bu vahdet menziline

Cân ü baş terk idenler 'ışk yolma

 

Ma'ânî burcına seyrân idenler

Vücûdı katrasın 'umman idenler

 

Girüben 'ışk denizin boylayanlar

Ma'ânî izleyüp soy soylayanlar

 

Ne dimekdür bilen ilm-i ledünni

Olan sıdk-ıla bu ışkun cünûnı

 

Bu ma'nî bahrine zevrâk düzenler

Bu vahdet kuşlarına fâk düzenler

2. Doğrudan Doğruya Anlatma

Tekke edebiyatı mahsullerinin, her zaman öğretici mahiyette baş vurduğu ve kullandığı anlatım şekillerinden biri de “doğrudan doğruya anlatma”, tarif ve izah etme usulüdür. Gerçek tasavvuf umdeleri, gerek dini meseleler, bilhassa mensur eserlerde bu üslup içinde anlatılır.:

İy tâlib bir dem kulak ol bu söze

Bu atâ Hakk’dan nasîb oldı bize

 

Nâsib oldı halümüzi anladuk

Hikmeti cân kulağınla dinledük

 

Çok zaman caşk ocağında canumuz

Yanmagile geçti budur etümüz

 

cakl evine irdi çün kim menzilüm

Gönlümün seyr ıtdügin söyler dılüm

 

Söylediğim sözin aslın ly habîb

Ne dimekdür kasdmı anlar tâlib

 

Hikâyet çok söz öküş menzil ırak

Müyemf ol söze ly tâlıb-ı Hakk

 

Âdemindur bu hakikat bu yakîn

Bu sarayda varlık âdemdür hemîn

 

Cümle halkı âdeme yuz eyledi

Tevhidi âdeme temiz eyledi

 

Âdemi bu cümle halka ol kadîr

Bu sarayda eylemiştir dest-gîr

 

Bu saray içinde âdem hoş emin

Zira âdemde bulundı bu yakîn

 

Çünki yakîn âdem oldı Sultân'a

Bu nazar Allah'dan oldı inşâna

 

Âdeme Hakk'dan iruşdı sa'âdet

Cümle halk âdem katında oldı mât

 

Âdemi cümleye server eyledi

Zira Hakk Âdeme nazar eyledi

 

Çünki Allah âdem'e kıldı yârı

Baş kodı âdem önündi halk varı

 

Cümle halka ihtiyar oldı âdem

İhtiyar bildi âdem'i halk tamâm

 

Âdemi bu ev içinde ol Bakî

Cümle halka ma'nîde kıldı sâkî

 

İlm ü hikmeti âdemde gizledi

Âdemi hikmete perde yüzledi

3. Tahkiye

 Bilhassa dünyanın yaradılışı ve peygamberlere ait kıssaların anlatılışında Tekke şairleri, "tahkiye uslûbu"na baş vururlar. Bu şairler, anlatacakları konu­lan halkın anlayacağı daha kolay şekliyle anlatırlar. Yani anlatacaktan olaylar­daki figürlerin (insan, hayvan, bitki, eşya, vb.) zaman ve mekânlarını destanî bir hava içinde takdim ederler. Mukaddes kitaplardaki (Zebur, Tevrat, İncil ve Kur'an'ı Kerim) veya din ululan etrafında teşekkül eden menkıbe, velâyetnâme, gazavetnâme vb. kıssalara benzeyen mistik, tasavvufî hikâyeleri de man­zum ve mensur şekillerde anlatırlar. Ayrıca Tekke şairlerinde olduğu gibi sos­yal hayatın ve bencilliğin karşısında hiciv ve sathiye tarzında tahkiyelendirmelere de rastlarız. Son olarak Devriye tarzında hayal, kurgu (sciense fiction: Bilim Kurgu) hikâyelendirmelerine de rastlamak mümkündür. Bu hususta da birkaç örnek verelim:

0l zaman ki yog idi bu kâ'ınât

Zât içinde nihân idi her sıfat

 

Zât içinde bu sıfat mestur idi

Bu vücûd yok idi hemân nûr idi

 

Ne nebî var idi ol dem ne velî

Dahi söylenmedi idi lâ belî

 

Yir ü gök hazîne içinde sır idi

İkilik yog idi hemân bir idi

 

Âdem eydür bu kez bağışla suçum

Buğdayı ayruk yimeyün ly hakîm

 

Cebrail dir hâkim oldur kim anun

Noksanı yokdur ol Ganî sultânun

 

Söz gerekmez dir Âdem dur git dıdı

Tann'nun buyruğu budur dut didi

 

Nıçe kı söyledi hergız gitmedi

Cebrâ'ilün sözini işitmedi

 

Türk dilin Tanrı buyurdı Cebrâ'îl

Türk dilince söylegil dur git digil

 

Türk dilince Cebrâ'îl "hey dur" didı

Durugel Uçmağın terkin ur didi

 

Dutdı kolından ılerü yürıdi

Kapuya yakîn varınca süridi

 

Bu kez Âdem çok tevâzû eyledi

Bir lahza âmân dıyüben söyledi

 

Çünki âmân didi kodı Cebrâîl

Âdeme teferrüc eyler ol âkil

 

Bu kez âdem yapraya sunar elin

Ya'nî yapragıla örter her hâlin

 

'Âşık Paşa Hoca'Attâr ü Sâ'dî

Bular ki bulmış-ıdı her muradı

 

Her biri bir haber virdi bu yoldan

Ne kim bilmiş idi bildügi hâlden

 

Velî 'aceb haber söylemiş 'Attâr

0 kim sırrın günül içinde esrar

 

0 'Attâr kim bu Mantık'ı o düzmiş

Karada istemiş deryayı süzmiş

 

Dimiş ki Kât tagında bir ulu kuş

Anı gören özin kıldı ferâmûş

 

O Sîmurgun mekânı kûh-ı Kâf'da

İşidildi bu haber her tarafda

 

Bu cümle kuşlarun sultânı oldur

Kamu ansuz sûretdür canı oldur

 

Otuz bin kuş anı isdeyi gitdi

Kalanı yolda kaldı biri yitdi

 

4. Mükâleme ve soru yoluyla anlatma

Tekke şairleri, tasavvuf! bilgi ve motifleri zaman zaman karşılıklı "soru-cevap" şeklinde de anlatmaktadırlar. Bunlar tasavvufun bazı prensiplerini an­latmaya geçmeden önce bazen bu prensipler hakkında arka arkaya sorular so­rarlar, cevaplar verirler. Böylece fikirlerini "soru-cevap" yoluyla daha tesirli bir hale getirirler.

 "Soru-cevap" türünün en tipik misâlini Âşık Yunus'un "Dertli Dolab"ı ile Kaygusuz Abdal'ın "Dolabnâme"sinde görürüz. Âşık Yunus, "Dertli Dolabın­da; "Su Dolabı"na "Niçin inlersin?" diye sorar. O da "Benim derdim vardır. O da Mevlâ'ya olan aşkımdır, onun için inlerim" diye cevap verir. Kaygusuz Abdal "Dolabnâme"sinde Su Dolabı'na "Niçin yüzünü dâima suya sürersin, bağrın niçin delik, gözlerin niçin yaşla dolu, bu kadar zahmeti niçin çekersin?" diye sorar. Dolabda, bir ağacın başından geçen serüveni söyleyerek cevaplandı­rır.

Âşık Yunus ve Kaygusuz Abdal'm bu türden eserleri tasavvufî motifleri, mecazlarla da anlatmaktadırlar. Bunun yanında tasavvufî bilgiler bakımından "soru-cevap" örneğine XVII. yüzyıl Tekke şairlerinden Niyâzi-i Mısrî'de de rastlıyoruz. O, tasavvufa ait bilgileri "tasavvufun ibtida ve intihasının" ne oldu­ğunu "soru-cevap" yoluyla herkesin anlayabileceği bir tarzda söylemektedir.

Niyâzi-i Mısrî "soru-cevap" adlı bu risalesinde tasavvufî; Yunan, İran, Hint ve Batı tesir ve tarifinden uzak bir şekilde tam manasıyla İslam Şeriatı içinde tarif eder. Onu Müslümanın inanç temellerine uygun ve inandığı doğrul­tuda anlatır.

Burada Âşık Yûnus'un "Dertli Dolab"ı ile Kaygusuz Abdal'ın "Dolabnâmes"i ni örnek olarak vermek isterim;

 "Dertli Dolab'da Âşık Yunus, su dolabına niçin inilersin?" diye sorar. Dolab da şöyle cevap verir: "Benim derdim vardır. O derdim de Mevlâ'ya olan aşkımdır. İşte onun için ve Allah'ın emri böyle olduğu için, hem hizmet-i iba­detimi yaparım, hem de inilerim-şükrederim. Ben dağda bir ağaç idim. Bir gün bir şahıs geldi, beni bu dağda buldu, dalımı budağımı kırdı ve beni dolaba la­yık gördü. Soma da dülgerler beni yondu, her âzâmı yerli yerine koydu ve ben böylece dolab oldum. Suyu alçaktan alıp yukarı çekerim, dönüp yukarıdan aşağıya dökerim. Gördüğünüz gibi ben, gece-gündüz durmadan neler çekerim. Bir dağın ağacı olmama, alçaklardan su alıp yükseklere dökmeme ve bütün acılanma rağmen hiç şikâyetçi değilim. Bilâkis Mevlâ'nın beni böyle bir hizme­te lâyık gördüğünden dolayı da duacıyım" der.

Âşık Yunus, neticede Allah'a olan aşkını ve günahlarının affı için döktüğü göz yaşlarım dile getirir ve onun için inlediğini ve bu iniltinin bir acı iniltisi ol­madığım, bilâkis şükrâne teşbihi olduğunu söyler:

 

İşte Dertli Dolab'ın metni

Dolab niçün inilersin derdüm vardur inilerim

Ben Mevlâya âşık oldum onun içün inilerem

 

Benüm adum dertli dolab suyum akar yalap yalap

Böyle emreylemiş Çalab anun içün inilerem

 

Beni bir dağda buldılar kolum kanadum kırdılar

Dolaba lâyık gördiler anun içün inilerem

 

Niyâzi-i Mısri bu risalesinde şu sorulan sorar ve yine kendisi cevap verir:

  1. Tasavvufun ibtidası nedir?
  2. Tasavvufun intihası nedir?
  3. Avam ve sofilerin mabeynin-deki fark nedir?
  4. İman-ı tahkikinin tarifi nedir?
  5. Sofiler akaidde ve ameliyyatda ne mezhebdedirler?
  6. Bâyezid-i Bistâmi hangi mezhebdendir?
  7. Sofilerin ekseri sözlerinden tenâsühî mez­hebinden oldukları mı anlaşılıyor?
  8. Sofiler tenâsuhî ve diğer mezhebleri dahi rûşence beyan mı ediyorlar?
  9. Bunlar şeriat tarafından haram kılınan şeylerin bazılarını helâl mi sayıyorlar?
  10. Dünyada iken Allah'ın görünmesi mümkün müdür?
  11. Bir şeyin âsârını görmek kendisi görmek gibi olur mu?
  12. Asarın görülmesi meselesi nedir?
  13. Sofilerce cennet ve cehennem korkusu ne demektir?
  14. Şeriat ve hakikat nedir?
  15. Bir kimsenin zahir ile amel etmesi o kimsenin imanını eksik kılar mı?

5. Delil ve İsbat Yoluyla Anlatma

Tekke şairlerinin erinin sık sık baş vurduğu yollardan biri de fikrini âyet, hadîs ve kelâm-ı kibarlarla takviye etmektir. Bilhassa tasavvufun çıkış noktası olan "men 'arefe nefsehu fekad 'arefe rabbehu" hadîsini çok sık kullanır. Budalanâme'den aldığımız şu örnekler, Kaygusuz'un bu anlatım tarzına tipik misal teşkil ederler:

 

Küllü men 'aleyhâ fan  didi Kur'anda Hakîm

Bu hükümde cümle eşya ser-be-ser yeksan geçer.

 

Başta anasın anda vatanun

Aslına yitişe kavuşa cânun

 

Hubbu'l-vatan mine'l-imândur

Dut nebî sözini cana cândur

 

Mustafa sözini dut ki hakdur

Geldün yine gitmeğe yarakdur

 

İy sıfâtun Kulhuvallahü ahâd

Her dem içinde kadirsin her sahâd

 

Cümle sırrı sen bilürsün iy Kadir

Bî-şeriksin bî-misâlsin bî-nazir.

 

Mâlikü'l-mülksün Kadîm ü lem-yezâl

Mahlûkun Hâlik'i sensün Zü'l-celâl

 

Değme bir zerrede bin dürlü 'aceb

Sen bilürsün sen kılarsun iy Çalab

 

Sırate'l müstakim düpdüz yol oldu

Özini anlayan külli ol oldı

 

D. Diğer üslûp özellikleri

 Tekke şairlerinin kullandığı kelime hazinesi ve başvurduğu anlatım şekille­ri yanında tekrir, seci, mecaz, atasözleri ve deyimler gibi dikkati çeken daha başka üslûp özellikleri de vardır. Bunları sırasıyla görelim:

1. Tekrir

Tekrir, Tekke şairlerinin en çok başvurduğu unsurlardan biridir. Manzum eserlerde, bilhassa mısra başlarında kullanılan tekrarlamalar şiirlere yüksek bir heyecan katar.

Bu ışk-ıla cihan oldı münevver

Bu ışk-ıla döner künbed-i devvâr

 

Bu ışk-ıla denizler cûşa geldi.

Bu ışk-ıla felek cünbüşe geldi

 

Bu 'ışk-ıla 'âlem pür-nûr olupdur

Bu 'ışk-ıla gönül ma'mûr olupdur