Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

4 — Müteselsil Olarak Tekke Şiiri

“Türklerin İslâmiyeti kabul etmelerinden başlayarak XIX. yüzyıl sonlarına yani Tanzimat’a kadar 900 sene yoğun bir şekilde süren ve Anadolu Türk-İs-lâm medeniyeti devresi içerisinde ortaya konulan eserlerin belli başlı vasfını dinî bir muhteva taşımaları teşkil eder. Bu asırlarda tekkeler, kapılarını her zümreden insana açmışlar, askerin, işçinin, saray mensubunun, vezirin, padişahın aynı his ve fikir çevresinde toplanmasını sağlamışlardır. Bu da tekke edebiyatının geniş bir sahada, büyük insan kütleleri arasında yayılmasını sağlamıştır.

Bir Türk tarafından ve Türkler arasında kurulan ilk tarikat olan Yesevîlik, Türk tasavvufunun en eski ve en aslî bir kısmını meydana getirmektedir. Moğol istilâsı ve diğer bazı sebeplerle Anadolu’ya gelen Yesevî ve Hayderî dervişleri bu tarikatların usul ve erkânı yanında “Eski Halk Edebiyatının bir çok unsurlarını alarak İslâm ruhunu o unsurlarla —yani eski millî şekiller ve eski vezinlerle— ifade edilen ilk eser olan “Divân-ı Hikmet’te ifâdesini bulan Türkçe tasavvufî şiirin de ilk numunelerini beraberlerinde getiriyorlardı. Yunus Emre’ye kadar Anadolu’da Türkçe, yazı dili olarak pek yaygın değildir. Bunun yanında, Türkistan sahasında Yusuf Has Hacib, Ahmed Yesevî, Ahmed Yüknekî; Anadolu’da Ahmed Fakih, Şeyyad Hamza, Gülşehri ve bazı Türkçe şiirler de yazan Sultan Veled... gibi şairler tarafından kullanılmıştı.

Yunus Emre’den sonra Anadolu sahasında Tekke şiiri, Âşık Paşa, Eflakî Dede, Said Emre, Kaygusuz Abdal, Gülşehri, Hamid-i Veli, Hacı Bayram-ı Velî, Emir Sultan, Kaygusuz Abdal, Akşemseddin, Abdurrahim Rûmî, Eşrefoğlu Rûmi, Kemal Ümmî, İbrahim Tennurî, Dede Ömer Ruşenî, Muhiddin Dolu, Cemal-i Halvetî Abdurrahim Tirsî, Sünbül Sinan, İbrahim Gülşenî, Ahmed-i Sarban, Kaygusuz Vizeli Alaaddin, Ümmî Sinan, Üftade, Seyyid Nizamoğlu, Arşî, Azmî, Kul Himmet, Muhyî, Zakirî Hasan, Lâmekanî Hüseyin, Nakşî, Aziz Mahmud Hudayî, Abdülahad Nuri, Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi, Gaybi Sunullah, Zakirzâde Biçare Abdullah, Sinan Ümmî, Vahib Ümmî, Derviş Himmet, Niyazî-i Mısrî, Kul Budala, Şeyh Gâlib, Erzurumlu Emrah... gibi isimleri yetiştirmiştir.

Netice itibariyle, kaynağını —büyük nispette— Kur’an ve hadisten alan tasavvuf, Türklerde XI. yüzyıldan başlayıp günümüze kadar gelen bir seyir içerisinde edebiyatımıza-tabiatıyla-yansımış, önceleri Acem tasavvufî eserlerini taklid eden şairlerimiz, daha sonraları millî haz ve zevklerine uygun bir şekilde öze dönerek dinî-tasavvufî hislerini ekseriyetle-kendi dilleriyle ve vezinleriyle dile getirmişler ve Yunus’un açtığı çığırdan yürüyen yüzlerce mutasavvıf şair yetiştirmişlerdir.

SON EKLENENLER

Üye Girişi