Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

3 — Dil ve Edebiyat Açısından Tekke Şiiri

Tekke şiirimizin ilk örnekleri olarak gördüğümüz Yesevî Hikmetleri-değerlendirmelere göre-lirizmden uzak olarak kabul edilmektedir ki bu onun öğretici vasfından kaynaklanmaktadır.

Köprülü de bu edebiyatın başlangıcında öğretici bir vasıf taşıdığı ve “bizim görebildiğimiz ilk safhalarında —belki de propagandacı bir gaye takip ettiği için— biraz kuru ve basit eserler” verdiği fikrini taşırken, zaman içerisinde “incele incele Türk’ün millî dehasını gösterecek derecede hususî bir mahiyet almış, Acem mutasavvıflarının en yüksek mahsulleriyle ölçülebilecek eserler vücuda getirmişlerdir” şeklindeki düşüncesini de açıklar. Bu arada Köprülü, İslâmiyet’in kabulünden sonra üzerinde en çok durulacak, tedkik edilecek devrin, Türk millî lisanını kullanmaları, halk vezniyle yazmaları, geniş bir kitleye hitap etmeleri kendilerinden sonra gelenlere eserlerinin yön gösterici olması sebebiyle Yesevî ve Yunus gibi büyük mutasavvıf şairlerin devri olduğunu da belirtir.

Türk şiirinin Anadolu’daki teşekkül ve tekâmül devirlerine bakıldığında “Mevlâna’dan sonra Anadolu’da yetişen velilerin, şeyhlerin ve dervişlerin çok zengin bir dinî edebiyat, musiki ve sanat eseri vücuda getirdiklerini açıkça görürüz.” Türkistan’da Yesevî’den aldıkları ilhamla Anadolu’ya gelen dervişler, Mevlevîlik gibi kültür, sanat ve edebiyatta incelmiş ve münevverler arasında yayılmış bir tarikatın yanımda, Bektaşîlik, Melamîlik, Halvetîlik, Bayramîlik... tarikatlarını meydana getirecek olan çevrelerde de bulunarak64, birinciden Mevlâna’nın tefekkür sistemini diğerlerinden de millî zevk ve diğer ifade unsurlarını alarak, ilk güçlü temsilcileri olan Yunus Emre’yi edebiyatımıza kazandırmışlardır. Yunus Emre’nin ortaya çıkma şartlan ve ekolü itibariyle Köprülü şu fikirlere yer verir: “XII. asır esnasında eski dinî-millî kahramanlık menkabeleri yanında dünyanın faniliğinden, Vahdet-i vücud felsefesinden söz eden bir takım tasavvufî şiirler de çoğalmaya başlamıştı. Bunları yazan mutasavvıf şairler, ekseriyetle akidelerini halk arasında yaymak gayesini gözettiklerinden halka yabancı olan bu felsefî unsuru onun zevkine uygun bir şekle sokmaya çalışıyorlar ve bunun için o fikirleri lisan, edâ, şekil ve vezin bakımından millî bir kisveye sokmaya gayret ediyorlardı..... Halkın zevkine daha yakın bir takım mutasavvıfların kendi akidelerini millî bir şekil altında halka sürmek istemeleri çok tabiî idi. Meselâ Şeyyad Hamza gibi bir takımları bu işe teşebbüs ettiler. ... Yunus Emre bu yabancı felsefî unsuru Türk zevkinin hususî dehasına göre millî unsurla birleştirdi ve zevk bakımından Acem tasavvufî esaslarından tamamıyla ayrı bir mahiyette halkın zevkine uygun bir Türk tasavvuf edebiyatı vücuda getirdi. Köprülü bu fikirlerini “Anadolu’da Türk Dili ve Edebiyatının Tekamülüne Umumî Bir Bakış” adlı makalesinde de tekrarlar.

Şiirlerinde hem aruz hem de millî vezni kullanan “Yunus’un ve Anadolu’da yetişen seleflerinin Ahmed Yesevî ve takipçilerinin tesirinde oldukları muhakkaktır; Hoca Ahmed Yesevî ile Yunus’un sanat unsurları bile hemen birbirinin aynıdır; yalnız Yunus’ta felsefî unsur daha geniş ve daha yüksek bir mahiyet alarak sarih bir vücudiyye-i hayaliyye şekline girmiş olduğu gibi, ifade de didaktik kuru mahiyetten kurtularak ürik ve canlı bir şekil almıştır.

Bu lirik ve canlı edebiyat Yunus takipçilerinde yeni fikrî ve millî unsurlarla gelişmiş ve devam etmiştir. XIV. yüzyıl şairlerinden Hacı Bektaş halifelerin-den olan Hacim Sultanın dervişi Said Emre ile Allah’a, Cebrail’e ve Adem’e Türkçe konuşturacak kadar Türkçeye ve milliyetine Bağlı Kaygusuz Abdal Yunus Emre’nin iki mühim takipçisidir. Bu dönemde Hurufîlik akidelerine bağlı, derisi yüzülerek öldürülen Azerbaycanlı Seyyid Nesimî’nin sufîyâne şiiri de taşıdığı millî unsurlar, lirizm ve feci şekildeki ölümü ve İslâm dünyasında ve bilhassa Anadolu’daki Tekke şairleri üzerindeki tesiri itibariyle dikkat çekicidir.

XVI. yüzyıldan itibaren Hurufîlik, Kalenderîlik, Haydarîlik gibi tarikatlardan aldıkları unsurlarla zenginleşen Bektaşî şiirinin taşıdığı millî unsurlar itibariyle geniş bir çevrede yayıldığını görmekteyiz. Millî vezni ve halk dilini işleyen Bektaşî şairlerinin “—ekseriyetle medrese tahsili görmemiş, lâkin millî zevke vakıf— ince ve zarif düşünceli, her basit şeye kolayca kanabilecek ibtidaî ve âdetâ hurafelere tapan bir zihniyete mâlik olmaları, sonra arûz veznini ve arûz şekillerini ekseriya çok fena ve kusurlu kullandıkları halde, bilâkis millî vezni ve millî şekilleri, tamamen Türk zevkine uygun bir tarzda istimal edebilmeleri” halkın onlardan bekledikleri sanat anlayışına uygun düşmekteydi.

Anadolu’da Tekke şiiri, farklı fikrî kaynaklara yönelmiş olsa da aynı güçlü şairlerin tesirleri altında gelişmesini sürdürmüştür. Ancak, tarikatlerin yapılarından kaynaklanan ayrılmalar bazı dil, şekil ve üslûb farklarını da beraberinde getirmiş, aynı güçlü şairlerden alınan ilhamlar farklı şekillerde şiirlere yansımıştır. Yesevîler “hikmet”, Bektaşîler “nefes”, Alevîler “deme”, Mevlevîler “âyin”, Gülşenîlcl “tapug”, diğer bazı tarikatler “cumhur”, geniş tasavvufî çevreler de “ilahî’ler yazarak tekke şiirinin millî zevk, dil, şekil ve uslûb itibarıyla en güzel örneklerini vermişlerdir. Bu şiirlerdeki lirizme karşılık, tarikat adabının ve tasavvufî telkinlerin yer alması bakımından daha kuru bir ifadeye sahip olan nutuklar da sade Türkçenin mahsullerindendir.

Tekke şairlerinin kullandığı bu iki mühim türün yanında — tekke şairlerinde bir âdet hâlinde yaşatılan— devriye ile şathiyye, destan... gibi türleri de bu arada zikretmeliyiz. Bu edebî türlerin hepsini örneklerle ‘Nazım Şekilleri Bölümü’nde göreceğiz.

SON EKLENENLER

Üye Girişi