Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 


Ağıtın Türkler'de çok eski bir geleneği vardır. Orhun Kitabeleri'nde yuğ ve sığıt olarak adlandırılan bu türe, Divânü lugâti't-Türk’teki Alp Er Tunga sagusu ilk örnek sayılabilir.

Azerbaycan'da şiven ve ağı, Türkmenlerde âğı, tavs ve tavsa, Kazak Türkleri’nde köris, Müslüman Kerkük Türkleri'nde sazlamağ ve Hıristiyan Kerkük Türkmenleri'nde madras gibi kelimeler, konu ve biçim bakımından ağıt yerine kullanılmaktadır. Anadolu ağızlarında ise ağıt ve ağıt töreni için ağıt, ağıtmak, ağırlama, ağat, ağut, avut, deme, desek, deyiş, diyeşek, mersiye, sagu, sa­ğı, sağunç, savu, sayma, şivan, türkü ve yakım gibi kelimelerle ağıt etmek, ağıt düzmek, ağıt havası, ağıt koparmak, ağıt söylemek, ağıt tutmak, ağıt yak­mak, ağıt yapmak, ağıt yitirmek, bayatı söylemek, sağu kılmak, sağu sağma, sağı sağmak, şivan etmek, yakım yak­mak, yas çağırmak, yas etmek, yas kal­dırmak ve yası tutturmak gibi deyimler kullanılmaktadır. Bu kelime ve deyim­ler, söylendikleri yöreye, âdet ve gele­neklerin özelliklerine göre birtakım an­lam farklılıkları gösterirler. Bazı bölge­lerde erkeklerin de ağıt yaktığı görül­mekle beraber ağıtlar genellikle kadın­lar tarafından yakılır. Ağıtçılığı bir mes­lek olarak sürdüren, para veya birtakım hediyeler karşılığı ağıt söyleyen yakı­cılar halen mevcuttur. Ağıt yakanlara ağcı, ağıtçı, ağlayıcı, âşık bacı, bayatıcı, sağıcı, sağucu, sağu sağıcı, sazlıyan gibi isimler verilmekte, ağıtların söylen­diği yas törenlerine de çeşitli bölgeler­de sadlamağ, şivan, ölgülü veya sadece yas denmektedir. Ağıtlar, yakanın adıy­la anıldığı gibi, ölen kişinin veya ölümün vuku bulduğu yerin adıyla da anılır.

Ağıtlar genellikle ölenin yakın akra­baları tarafından yakılır. Bu törenler­de hem ağlanır, hem de ezgiyle birlikte etkili sözler söylenir. Törenler, çoğun­lukla ölünün başında ve ölünün gömül­mesinden sonra ölü evinde yapılır; an­cak, ölü gömülürken mezarlıkta ve da­ha sonra yapılan mezar ziyaretlerinde veya ölünün hatırlandığı zamanlarda da ağıt törenleri tertiplenmektedir. Ağıt­lar, ya bir kişi veya törene iştirak eden­ler tarafından ölenin ya da akrabaları­nın ağzından yakılır. Bazan ölünün ça­maşır bohçası sırayla kadınların önüne konur ve önüne bohça konulan kadın ağıt söyler. Aynı ağıtta ağzından konu­şulan kişilerin değiştirildiği de görül­mektedir; buna örnek olarak iki aylık bir bebeğin ağıtında ninesi, annesi ve babasının ayrı ayrı konuşturulduğu tesbit edilmiştir. Ağıtlarda değişik olaylar için çoğu kez birbirine çok yakın söyle­yişler tekrarlanır.

Ağıtlar hece vezniyle söylenmekte ve mâni, koşma, türkü, destan şekillerinde olmaktadır. Bu bakımdan ağıtları şekil­lerinden çok konuları açısından sınıflan­dırmak gerekir. Bazı araştırıcılar ağıtın divan şiirindeki mersiye karşılığı oldu­ğunu ileri sürerlerse de bunlar hüzün ve kederi ortak tema alarak kullanımla­rının dışında yapı, mahiyet ve söyleniş­leri bakımından birbirlerinden tama­men ayrıdır. Yüksek sesle, ağlayarak ve belirli bir törenle okunan ağıtların çoğu anonim olduğu halde mersiyenin şairle­ri bellidir. Ayrıca mersiye yalnızca ölen biri için söylendiği halde ağıt, tabii bir felâket, gelin olan kız veya hapse düşen biri için de söylenebilir. Ağıtta, mersiye­de olduğu gibi yalnız acı ve keder anla­tılmaz; ölenin iyilikleri, üstünlükleri ve kahramanlıkları da anlatılarak övülür.

Kına gecelerinde ve düğünlerde de gelin ağlatmak için ağıtlar yakılmakta­dır. Kına ağıtı, gelin ağıtı, ağıt havası, gelin ağlatma havası, gelin savusu, sa­vu sağmak, gelin türküsü, gelin yası ve okşama denilen bu ağıtlarda ölüm acı­sı yerine, ayrılık üzüntüsü vardır. Ge­lin ağıtları, gelinin ağzından ya da ya­kınlarının ağzından söylenir. Askere gi­den oğul, kaza neticesinde sakat ka­lan genç, yenilgi ile sonuçlanan savaş, düşman saldırısı, ayaklanma, göç, yan­gın, kıtlık ve hastalık gibi konulara da ağıtlar yakılmıştır. Bunlardan başka is­teğini yerine getirememe, sevdiğine kavuşamama gibi durumlarda ve at, kö­pek, geyik gibi çok sevilen hayvanların ölümlerinde yakılmış ağıtlar da bulunmaktadır.

Ağıtçılar, yakacakları ağıtın metnini hafızalarındaki eski temeller üzerine kurarlar. Ayrıca kendi yetenekleriyle, içinde bulundukları zaman, mekân ve olayın yarattığı etkiden faydalanarak söyledikleri ağıtın şekil ve konu bakı­mından zenginleşmesini sağlarlar. Ağıt­lar çoğu zaman uzun manzumeler ha­linde söylenir. Bunların metinlerinde vezinler genellikle düzensizdir. Serbest tarzda, konuşur gibi söylenen cümlele­rin kelimeleri arasında seci yapılarak bir iç kafiye meydana getirilir. Bağlan­tılı ve bağlantısız bendlere sahip bulu­nan ağıtların bend ve bağlantılarındaki mısra sayısı değişebilmektedir. Ağıtlar, dörtlükler halinde de söylenir. Bu dört­lüklere, bazı yörelerde ölü deşetleri ve sazlamağ gibi isimler verilir. Ağıt örnek­leri arasında soru-cevap şeklinde düzen­lenmiş dörtlükler de bulunmaktadır.

 

Ağıtlar, en çok yedi, sekiz ve on birli hece vezni ile söylenmekte, kafiye ya­pıları değişebilmekte ve kafiyesiz olan­larına da rastlanmaktadır. Saz şairleri­nin aruzla söyledikleri örnekler de mev­cuttur.

Türk Mûsikisinde Ağıt. Ağıtlar edebî ya­pı ve ezgileriyle birlikte bir bütünlük arz ederler ve ağıtçıların törenlerdeki vü­cut hareketleri de anlamlarını tamam­lar. Ağıtların ezgileri, gerçekte söyleye­nin hafızasında eskiden kalan bir nevi "melodi kalıplarıdır. Ağıt yakma deyimi ise "yas töreni sırasında ağıtı yakanın, hafızasında yer etmiş bulunan mahallî melodi kalıplarına söz döşemesi" olarak tanımlanabilir. Bu sebeple ezgi kalıpla­rı hem bölgenin ritim, melodi, diyalekt, tavır ve üslûp özelliklerini yansıtır, hem de söyleyenin şahsî üslûbunu taşır. Ge­nellikle ağıtların söz ve ezgi cümleleri içinde "ah", "of", "aman", "anacığım", "kuzum", "babamın oğlu" gibi anlamlı ve anlamsız terennümler de bulunur.

Tamamen serbest ağızla ve serbest bir ritimle söylenen ağıtlar, Türk halk müziğinin "uzun hava" formu içinde te­lakki edilmektedir. Bu çeşit ağıtlar ol­dukça fazladır ve âdeta ritimli bir ezgi gibi belli durak yerlerine sahiptir. Tiz seslerden başlayarak çoğunlukla inici bir melodik seyir takip eden ağıtların ses genişliği genel olarak bir oktav ka­dardır; ancak bundan daha dar ve da­ha geniş ses sahalı olanları da bulunur. Serbest ritimli ağıtların son bölümlerin­de karar sesine olan süratli melodik düşmeler, ağıtların ortak özelliklerin-dendir. Ağıtlar, uzun hava tarzında ve tamamen serbest ritimde oldukları gi­bi, kırık hava tarzında ve düzenli bir ritimde de olabilirler. Ana usul, birleşik usul ve karma usulde örnekler çoktur. Bunların dışında, serbest başlayıp son­radan usule giren, saz bölümleri belli bir usulde, söz bölümleri ise serbest ri­timli ağıt örnekleri de bulunmaktadır. Türk halk mûsikisinin zengin çeşitleri arasında ölüm olaylarının sözsüz olarak yalnız saz ile tasvir edildiği bazı örnek­ler de yer almaktadır.

Derlenmiş olan türkülerin bir kısmı konu itibariyle ağıttır. Bu durum, ağıt­ların zamanla türkü haline dönüştüğü­nü göstermektedir. Kıtaları arasında başka halk şairlerinin şiirlerinden, daha eski ağıtlardan ve meşhur türkülerden parçalar bulunan ağıt örnekleri de dik­kat çekmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Çankırılı Ahmet Talat. Halk Şiiri Şekil ve Nevileri, İstanbul 1928, s. 137; Derleme Sözlüğü. Ankara 1963, I, 93; Tarama Sözlüğü. Ankara 1971, V, 3245; İbrahim Kafesoğlu. Türk Millî Kültürü. Ankara 1977. s. 283; Ar­man Artun. Tekirdağ Folklor Araştırması. İstanbul 1978. s. 86-87; Şükrü Elçin. Halk Ede­biyatına Giriş. Ankara 1981. s. 287-288; Ah­met Şükrü Esen. Anadolu Ağıtları( haz. Pertev Naili Boratav-Remy Dor). Ankara 1982; Raci Damacı. "Azeri Türklerinde: Niyet ve Fal ile Ölüm ve Ağı", TFA. 11/32 (1952), s. 509, M. F. Kırzıoğlu, "1205 (1791) Anapa Ağıtı", a.e.. sy. 87 119561. s. 1384; Cahit Öztelli. "Başa Toprak Savurmak ve Yas-Ölü Gelenekleri", a.e., sy. 116 119591, s. 1860; Mehmet Hilmi Gür. "Eğinde Yas Çağırmak", a.e., sy. 271 Iİ972I. s. 6215; Mehmet Karaduman. "Kadirli ve Erzin'de Kına Gecesinde Ağıtlar", a.e.. sy. 283 (1973). s. 6548; Efdal Sevinçli. "Ağıt Geleneği Ölü Deşetleri", a.e.. sy. 338 (1977). s. 8090; Pertev Naili Boratav. "Türk Ağıtlarının İşlevleri, Konulan ve Biçimleri", Sınan Yıllı­ğı. İstanbul 1973, s. 240-243: Kurt Reinhard. "Güney Türk Ağıtlarının Biçimleri", /. Ulus­lararası Türk Folklor Semineri (Bildiriler), An­kara 1974, s. 192 215; M. Sabri Koz. "Elbistan ve Adana Yöresinde Ağıtlar", Boğaziçi Üni­versitesi Halk Bilimi Yıllığı. İstanbul 1975, s. 59; Mehmet Kalkanoğlu. "Şarkışla'da Deyiş­ler ve Ağıtçılar", Sivas Folkloru, Temmuz 1975, s. 30; Necmi Yaşar. "Kuzey Çukurova Kozan Yöresi Ağıtları", //. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi (Bildiriler). Ankara 1982, II, 469; Sadi Cindik. "Ağıtın Folklor Dışı İşlev­leri", Halay. sy. 30 (1983). s. 17-18; Hülya Ekici. "Şereflikoçhisar Yöresinde Yas Gele­neği ve Ağıtları", Türk Halk Müziği ve Oyunları. Ankara 1983, s. 8; Tahir Kutsi Makal, "Anadolu'da Ağıtçı Kadınlar", ///. Milletler­arası Türk Folklor Kongresi (Bildiriler). Anka­ra 1986, II, 245; Musa Seyirci, "Afyonkarahisar Ağıtları", 1. Uluslararası Türk Halk Edebi­yatı Semineri. Eskişehir 1987, s. 297; Süley­man Şenel. "Cide'de Gelin Savu (Sagu)su", Kubbealtı Akademi Mecmuası, sy. 1 (1988), s. 63; THM Nota Yayınları, İstanbul, TRT Müzik Dairesi, nr. 20, 32, 503, 772, 774, 791-792, 903, 1415, 1756, 1852, 2154, 2982.

 

SÜLEYMAN ŞENEL, DİYANET İSLAM ANS.