Halk edebiyatımızın en yaygın nazım şekillerinden biridir: Çoğu 4+4+3 veya 6+5 durak olmak üzere on bir hecedir. Aynı koşmada bazen bu iki veznin kullanıldığı olur. Klasik şekli dörtlük denilen, dört mısralık millî nazım birimlerimizden 3-6'sının ard arda sıralanması ile meydana gelir. Kafiye düzeni birinci dörtlükte abcb veya abab; diğer dörtlüklerde aaab şeklindedir. Aşık edebiyatının en önemli türü koşmadır. Divan edebiyatının "gazel"i gibi lirik konuları işlemekte kullanılır. Aşk, sevgi, tabiat güzellikleri koşmanın en belli başlı konuları arasındadır. Halk edebiyatı sıkı kurallardan pek hoşlanmadığı için, esas ölçüsü on bir heceli olan koşmayı değişik ölçülerde de görüyoruz. Koşmanın insan ve tabiat güzelliğini öveni güzelleme, yiğitlik temasını işleyeni koçaklama, bir kişiyi ve bir toplumun kötülüklerini eleştirmenleri taşlama, yasla ilgili olanları ağıt adını alır:
(S. Kemal KARAALİOĞLU, Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü,
İnkılap ve Aka Kitabevleri, İst 1983.)
***
- Halk Edebiyatımızda(Âşık Edebiyatı) doğa, aşk, ölüm, ayrılık, yiğitlik, toplumsal olaylar gibi konuların işlendiği en sık kullanılan şiir türüdür.
- Dörder dizelik bentlerden oluşur. Dörtlük sayısı genellikle 3-5 arasındadır.
- Hece ölçüsünün 6+5 veya 4+4+3 duraklı 11’li kalıbıyla yazılır.
- Şair koşmanın son bendinde ismini ya da mahlasım söyler.
- Koşmalar dile getirilen duygular ve söylenişlerine göre koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt gibi isimler alır.
- Karşılıklı konuşma şeklinde yani “dedim-dedi” diye başlayan dizelerle de söylenebilir. Bu tür koşmalara “mürâcaa” ismi verilir.
- Bütün kafiyeleri cinaslı olan koşmalara “tecnis” denir.
KOŞMA-KARACAOĞLAN
Elâ gözlüm ben bu ilden gideyim
Zülfü perişanım kal melil melil
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla gözyaşını sil melil melil
Yekin ey sevdiğim sen seni düzelt
Karayı bağla da beyazı çöz at
Doldur ver bâdeyi bir dahi uzat
Ayrılık şerbetin ver melil melil
Elvan çiçeklerden sokma başına
Kudret kalemini çekme kaşına
Beni unutursan doyma yaşına
Gez benim aşkımla yâr melil melil
Karac'oğlan der ki ölüp ölünce
Ben de güzel sevdim kendi halimce
Varıp gurbet ile vâsıl olunca
Dostlardan haberim al melil melil
KARACAOĞLAN
MÜRÂCAA KOŞMA:
UYKUDAN UYANMIŞ ŞAHİN BAKIŞLIM
Uykudan uyanmış şahin bakışlım
Dedim sarhoş musun söyledi yok yok
Ak ellerin elvan elvan kınalım
Dedim bayram mıdır söyledi yok yok
Dedim ne gülersin dedi nazımdır
Dedim kaşın mıdır dedi gözümdür
Dedim ay mı doğdu dedi yüzümdür
Dedim ver öpeyim söyledi yok yok
Dedim aydınlık var dedi aynımda
Dedim günahım çok dedi boynumda
Dedim meh-tab nedir dedi koynumda
Dedim ki göreyim söyledi yok yok
Dedim vatanın mı dedi ilimdir
Dedim bülbül müdür dedi dilimdir
Dedim Nesimi Şah dedi kulumdur
Dedim satar mısın söyledi yok yok
Kul Nesimi
TECNİS KOŞMA:
Derd-i dilim arttı yârimin derdim
Seksende doksanda yüzde seyr eyle
Gonca güllerini yârimin derdim
Gerdanda dudakta yüzde seyr eyle
Sel gelince yıkılırmış yar dedim
Al hançeri vur sineye yâr dedim
Yeter cevr ü cefa etme yâr dedim
Cism ü bedenimi yüz de seyr eyle
Çeşmîyâ bin gazel yazdım dîvâne
El bağladım yâre durdum dîvâne
Dedi var yıkıl git behey dîvâne
Aşkın deryasında yüz de seyr eyle
KOŞMA-MANİ
Hâb-ı nazda yatar iken uyandım
Bir bâde verdiler nûş edip kandım
İçtim bâdeyi kandım
Ab-ı hayattır sandım
Ben bir ateşe yandım
Aşkın atına bindim
Yeri göğü dolandım
Bu yerde de avlandım
Seni buldum bir çobana efendim
Kudret kanadımı çalsam el kınar
Uyanmıştım hâb-ı nazdan havf ilen
Kırklar dolu verdi tabla raf ilen
Dolu tabla raf ilen
Divan durdum saf ilen
Öğüt almam laf ilen
Erenler taraf ilen
Yedi deryaları kûh-ı Kaf ilen
Gavazsam kaynağa dalsam el kınar
Siftah yalvarırım Gani Subhana
Sonradan dönerim bir aç aslana
Dönerem aç aslana
Saldırıram cihana
Kâh o yana bu yana
Diyeceksin daha ne
Nece ki bir serçe geçer şahana
Kırsam kanadını yolsam el kınar
Zülâlî çağırır ben bir nökerim
Heyya gibi dilden zeher tökerim
Zeher meher tökerim
Aşk kılıcın çekerim
Tunçtan beden sökerim
Ey benim bal şekerim
Hiç deme Mevlâ kerim
Haçan ki meydanda pençe çekerim
Her âşık sazını alsam el kınar
Zülalî
KOŞMA-MANİ - İBRAHİM SAĞIR
Aşığın kaderi çekmektir çile,
Söz etmem sevdiğim sözün üstüne.
Kaşın gözün üstüne,
Hüzün hüzün üstüne,
Naz yok nazın üstüne,
Ve garazın üstüne,
Yok, avazın üstüne,
Kaşın, gözün, saçın gelince dile,
Dökülür zülüfler gözün üstüne.
Seninle bitmiyor derdim, meselem,
Sitemin bir âlem, cilven bir âlem,
Dilin demez bir kelam,
Arşa erişir nalem,
Zor mu vermek bir selam,
Gönlümü dağlar elem,
Halim berbat vesselam,
Anlatmak istesem yazmıyor kalem,
Bulunmaz dünyada nazın üstüne.
Saçların ilkbahar, gözün gecedir,
Uğruna kul köle oldum nicedir,
Gör hallerim nicedir
Gündüzüm hep gecedir
Adın bir hoş hecedir
Bu ettiklerin nedir
Vallahi işkencedir
Yüzünü kıskanır gökteki bedir,
Güzellikte yüz yok yüzün üstüne.
Ne senden geçerim nede derdinden,
Çağırsan gelirim her an ardından,
Ayrı düştüm yurdundan
Divaneyim derdinden
Çıkarma beni dinden
Usanmadın mı kinden
Neler geçer içinden
Seslenir duygular gönül yurdundan,
Yazılsın kaderim yazın üstüne.
Sevseydin kalmazdı sevdamız yarım,
Sönerdi gönlümü dağlayan nârım,
Kalmadı ihtiyarım
Bu ne iştir a yarım
Sensin kışım baharım
Hafta ay gün sayarım,
Kalmasın aşkım yarım
Dağılırdı derdim, gamım, efkârım,
Başımı koysaydım dizin üstüne.
Musammat koşma: Divan edebiyatındaki musammat gazele benzer. İç kafiyeli koşmalardır. Her dizenin birinci ve ikinci kısımları kafiyelidir. 6+5 duraklı kalıpla yazılır.
KOŞMA (musammat)
Ey cemâli parlak kadi toparlak
Lebleri bal kaymak sükker misin sen
Boynuma lâle tak hele bir yol bak
Bu kadar yalvarmak ister misin sen
Lebler kırmızı la’l kaşları hilâl
Gözler âhû misâl bulunmaz emsâl
Bilmem bu ne hayâl bilmem bu ne hâl
Bu ne parlak cemâl ülker misin sen
Mir’âtî hem-vâre yanıktır yâre
Yüreğimde yâre oldu bin pâre
Gönül başka yere düşmez ne çâre
Bir başka nigâre benzer misin sen
Miratî
Ayaklı koşma: İlk bendin dize sonlarına, diğer bendlerin ise sadece son dizelerine ziyade eklenerek oluşturulur. Ziyadeler 5 hecelidir. Genellikle musammat koşma şeklinde yazıldıklarından musammat ayaklı koşma da denir.
KOŞMA (ayaklı)
Ey benim cânânım can içre canım
Şûh nev-civânım olma bî-vefa rahm eyle bana
Ben sana kurbanım gel kes gerdanım
Dök yerlere kanım tek ol aşina olma bî-vefa
Nar-ı aşkın serde düştüm yek derde
Şeklin perilerde yoktur kişverde
Ellerin hançerde zerrin kemerde
Her gördüğün yerde gel bakma kıya can sana feda
Sevdim sen dil-beri hûblar serveri
Gördüm şeklin peri oldum müşteri
Çeksen de hançeri kessen bu seri
Gayri şimden geri sen şah ben Gedû kul oldum sana
Gedâyî
Zincirleme koşma: Bendlerinin dördüncü dizesinin kafiyesi bir sonraki bendin ilk dizesinin başında tekrarlanan koşmalardır. Genellikle destanlarda kullanılır.
KOŞMA (zincirleme)
O ki yaratıldık turab-ı Tûr’dan
Perverdigâr Hak Subhan’ı biliriz
Turabın aslını yarattın nurdan
Nurdan evvel bir mekânı biliriz
Mekanda var iken nice bin şeher
Anı ziynet kıldı murg-u meher
Günde yetmiş kere eyledi teher
Ekl ettiği rızk u nânı biliriz
Rısk-u nâne visâl eyledi Hûdan
Yoktan var edildi o zaman Âdem
Cinandan cihana bassan da kadem
Anı nisbet dü cihanı biliriz
Du cihanda yer gök çarh u felekler
Hesaba muntazır suda semekler
Arş-ı Alâ Mühteha’da melekler
Ne zikirde kelâm kânı biliriz
Kelâm kânı zikir ederler gayet
Yalan değil günü bugün bir hayat
Altı bin altı yüz altmış âyât
Emr-i haktan biz Furkan’ı biliriz
Furkan’da nice âyet yerince
Nice sinek nice murg u karınca
Mağrip meşrik kûh-ı Kaf’a varınca
Hükmeyleyen Süleyman biliriz
Zülâlî şevketten ummaz hiç bac’ı
İzhar eder günahkara ilacı
Başına örterler mürüvvet tacı
Fahr-î âlem şah sultanı biliriz
Zülalî
Zincirleme ayaklı koşma: Zincirleme koşmalara ziyadeler eklenerek yazılır.
Koşma şarkı: Her bendinin dördüncü dizelere aynı olan kavuştaklı koşmalardır
KOŞMA-KARACAOĞLAN
Vara vara vardım ol kara taşa,
Hasret ettin beni kavim kardaşa,
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa,
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Karacoğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Karacaoğlan
KOŞMA-KUL NESİMİ
Uykudan uyanmış şahin bakışlım
Dedim sarhoş musun söyledi yok yok
Ak ellerin elvan elvan kınalım
Dedim bayram mıdır söyledi yok yok
Dedim ne gülersin dedi nazımdır
Dedim kaşın mıdır dedi gözümdür
Dedim ay mı doğdu dedi yüzümdür
Dedim ver öpeyim söyledi yok yok
Dedim aydınlık var dedi aynımda
Dedim günahım çok dedi boynumda
Dedim mehtab nedir dedi koynumda
Dedim ki göreyim söyledi yok yok
Dedim vatanın mı dedi ilimdir
Dedim bülbül müdür dedi dilimdir
Dedim Nesimi Şah dedi kulumdur
Dedim satar mısın söyledi yok yok
Kul Nesimi
KOŞMA-AŞIK VEYSEL
Ben gidersem sazım sen kal dünyada,
Gizli sırlarımı aşikar etme.
Lâl olsun dillerin söyleme yâda,
Garip bülbül gibi ah ü zâr etme.
Gizli defterimi sana anlattım,
Çalıştım sesimi sesine kattım,
Bebe gibi kollarımda yaylattım,
Hayal-i hatır et, beni unutma.
Aşık Veysel
KOŞMA - KARACAOĞLAN
Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere mi indin gönül
Derya deniz dağ taş demez aşardın
Kara menzilin aldın mı gönül
Yiğitliğim elden gitti yel gibi
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü gönül
Hasta oldun yastığını istersin
Kadir Mevlâ'm sağlığını göstersin
Cennet-i Âlâ'dan bir köşk dilersin
Boynunun farzını aldın mı gönül
Karacaoğlan der söyle sözünü
Hakk'a teslim eyle kendi özünü
Nâs içinde karalama yüzünü
Yolun doğrusunu buldun mu gönül
Karacaoğlan
KOŞMA- KARACAOĞLAN
Yiğidin eyisini nerden bileyim
Yüzü güleç, kendi yaman olmalı
Kasavet serine çöktüğü zaman
Gönlünün gâmını alan olmalı
Benim sözüm yiğit olan yiğide
Yiğit olan muntazırdır öğüde
Ben yiğit isterim fırka dağında
Yiğidin başında duman olmalı
Yiğit olan yiğit kurt gibi bakar
Düşmanı görünce ayağa kalkar
Kapar mızrağını meydana çıkar
Yiğidin ardında duran olmalı
Sâfi güzel olan, şol bazı kötü
Yiğidin densizi ey’olmaz zati
Gayet durgun ister silahı atı
Yiğit el çekmeyip viran olmalı
Karacaoğlan der ki çile çekilmez
Hozan tarlalara sümbül ekilmez
Sak yabancı ile başa çıkılmaz
İçinden sıdk ile yanan olmalı
KOŞMA - ÇEŞMİ
Derd-i dilim arttı yârimin derdim
Seksende doksanda yüzde seyr eyle
Gonca güllerini yârimin derdim
Gerdanda dudakta yüzde seyr eyle
Sel gelince yıkılırmış yar dedim
Al hançeri vur sineye yâr dedim
Yeter cevr ü cefa etme yâr dedim
Cism ü bedenimi yüz de seyr eyle
Çeşmîyâ bin gazel yazdım dîvâne
El bağladım yâre durdum dîvâne
Dedi var yıkıl git behey dîvâne
Aşkın deryasında yüz de seyr eyle
Çeşmi
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
KOŞMA- İSLAM ANS.
Şekil, konu ve ezgi özellikleri bulunan ve Türk halk edebiyatında en çok kullanılan nazım şekli.
Türkçe koşma kelimesi koşmak (eklemek, katmak) fiilinden türemiş olup “güfteye beste ilâvesi” demektir. Tarihî metinlerin raks ile beraber söylenen “koşuk”una çok benzeyen koşma “saz eşliğinde okunmak için hece ölçüsüyle yazılmış, ilk parçanın birinci, ikinci ve dördüncü mısralarıyla öteki parçaların dördüncü mısraları birbiriyle, diğer mısralar kendi aralarında kafiyeli, konuları sevgi ve tabiat olan halk şiiri türü” olarak tanımlanmaktadır. Türkler’in İslâmiyet’in etkisi altında meydana getirdikleri ilk manzum eserlerden Kutadgu Bilig’in asıl metninde koşmaya rastlanmamakta, ancak esere daha sonra ilâve edilmiş bir manzum parçada koşuğ kelimesi geçmektedir. Dîvânü lugāti’t-Türk’te ise koşuğ “şiir, kaside” anlamında kullanılmıştır (I, 376). Koşuğa göre daha yeni bir kelime olan koşma, küçük farklarla günümüzdeki çeşitli Türk lehçelerinde de mevcuttur (geniş bilgi için bk. Arat, s. XI-XIII). M. Fuad Köprülü, Anadolu Türkleri’nde görülen koşma nazım şeklinin Doğu Türkleri’ndeki koşuk ve Altay Türkleri’ndeki “kojon”lardan farklı olmadığını belirtmekte (Türk Edebiyatı Tarihi, s. 273-274), Reşit Rahmeti Arat ve Pertev Naili Boratav ise bu görüşe katılmamaktadır (Dizdaroğlu, s. 69-70). Türk edebiyatında hece vezniyle yazılmış ilk şiirlerin koşmalar olduğu söylenebilir. Ancak eldeki koşma örneklerinin XV. yüzyılın sonlarından daha gerilere götürülmesi mümkün değildir. Bunun en önemli sebebi Türk halk edebiyatının sözlü gelenek içinde gelişmiş olmasıdır.
Türk edebiyatında hece vezninin kullanıldığı şiirler içinde ilk sırada yer alan koşmanın kafiye şeması birinci dörtlük abab (xaxa veya aaab), diğer dörtlükler ise cccb-dddb-... şeklinde düzenlenir. Baştan sona kadar devam eden ana kafiye (b) şekil birliğini sağlar. Ana kafiyenin bulunduğu mısralara “bağlama mısraı” denir. Koşmanın diğer özellikleri değişse bile bağlama mısraı ve kafiyesi değişmez. Buradaki bağlama mısraı bazan nakarat da olabilir. Koşmalar irticalen söylenen şiirler olduğundan daha çok yarım kafiye kullanılır. Hece vezninin genellikle 4 + 4 + 3 = 11’li veya 6 + 5 = 11’li kalıbıyla yazılan koşmanın değişik hece kalıplarıyla olan örnekleri de vardır. Ahmet Talat Onay beş, altı, yedi, sekiz ve on heceli koşmaları örnekleriyle tesbit etmekle beraber (Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i, s. 47-70) halk ezgiyle okunan her şiire koşma adını verdiğinden on bir ve sekizli hece vezniyle yazılan koşmalar dışında ezgilerinden dolayı koşma adı verilenlere pek rastlanmamaktadır. Âşık edebiyatı ile bazı tekke edebiyatı mensuplarının koşmalarında son dörtlükte şairin adı ve mahlası geçer. Dörtlük sayısı genel olarak üçtür; bazan dört, beş ve daha fazla da olabilir.
Şekil özellikleri bakımından koşmalar şu adları alır:
1. Düz (âdi) koşma. Âşık edebiyatında en çok rastlanan ve her mısraı on bir heceli olan koşmadır.
2. Yedekli koşma. Doğu Anadolu ve Âzerî sahasındaki saz şairlerinin kullandıkları bir şekildir. İki çeşidi vardır: Birincisi koşma-mâni karışımıdır. Koşma beyitlerinin arasına aynı kafiyede bir mâni kıtası veya kafiye şeması mâniye uymayan yedi heceli kıtalar getirilir. İkincisi yedekli beşli koşmadır. Hece ölçüsü sekizdir. Her bentte ilki beş, ikinci ve yedek sayılan kıta dört mısralıdır. Birinci bent aaabb + cncn, ikinci bent dddee + cncn, üçüncü bent fffgg + cncn ... şeklinde kafiyelenir. Her bendin ikinci kıtasında ikinci ve dördüncü mısralar nakarattır.
3. Musammat koşma. Her mısraı iki bölümden oluşan ve bu bölümleri aynı kafiyeyi taşıyan koşmadır. 6 + 5 durakla yazılan musammat koşmalarda iç kafiye genellikle altıncı hecenin üzerinde olur.
4. Ayaklı koşma. İlk dörtlüğü oluşturan iki beyitle diğer dörtlüklerin sonuna “ziyade” adı verilen beş heceli mısraların eklenmesinden oluşur. Ayaklı koşmalar ziyadeleri dışında daha çok musammat koşma biçimindedir. Ziyadeleriyle beraber müstezadı andırdıklarından bunlar “musammat ayaklı koşma” veya “musammat müstezad koşma” adıyla da anılır.
5. Zincirleme koşma. Her dörtlüğün son mısraında kafiyenin bulunduğu kelimenin sonraki dörtlüğün ilk mısraının başında tekrar edilmesiyle oluşur.
6. Zincirbent ayaklı koşma. Ayaklı koşmadaki ziyadelerin zincirleme koşmadaki kafiye kelimesi gibi kullanılmasıyla oluşan koşmadır.
7. Koşma-şarkı. İlk dörtlüğün ikinci ve dördüncü mısralarının her dörtlüğün sonunda tekrarlandığı koşmadır.
8. Tecnis. Bütün kafiyeleri cinaslı olan koşmadır. 9. Şatranç. Aruz vezninin dört “müfteilün”den oluşan kalıbıyla yazılan ve musammat özelliği taşıyan koşmadır.
Koşmalar genellikle lirik şiirlerdir. Bu özellikleriyle divan edebiyatındaki gazeli hatırlatırlar. Halk edebiyatında aşk, üzüntü, çeşitli acılar, sevgiliye kavuşma isteği, ayrılıktan yakınma, tabiatla ilgili duygu ve düşünceler koşma vasıtasıyla anlatılır. Atasözlerinin yer aldığı, öğüt veren, tâlihten ve kaderden yakınan, karşılıklı konuşma biçiminde düzenlenmiş koşmalar da vardır. Bunlar arasında konularına göre özel adlar alan koşmalar şunlardır: a) Ağıt. Ölen bir kişinin ardından söylenen veya acıklı konuları dile getiren koşmadır (bk. AĞIT). b) Güzelleme. İnsan ve tabiat güzelliğini işleyen, övgü maksadıyla yazılmış koşmadır. c) Koçaklama. Savaş, kahramanlık, yiğitlik gibi konuları işler. d) Taşlama. Bir kimseyi yermek veya toplumun bozuk yönlerini tenkit etmek maksadıyla yazılan koşmadır. Koşmalar şekilleri ve konuları yanında müzikle ilgili özellikler de taşır. Ancak koşmanın ezgisi hakkındaki bilgiler bugün için oldukça sınırlıdır.
Koşma nazım şekli bazı küçük farklarla türkü, semâi, varsağı, destan, ilâhi ve nefesler için de yaygın olarak kullanılır. Cönklerde koşma başlığı altında toplanan manzumelerin bir nazım şeklini değil bir ezgiyi ifade ettiği aynı ölçü ve uzunluktaki manzumelere koşma, türkü, türkmani gibi değişik adlar verilmesinden anlaşılmaktadır. Ankara Devlet Konservatuvarı Arşivi’nde koşma adıyla sadece bestenin vasıflarını gösteren parçalara rastlanması da koşma adının daha çok bir ezgiyi ifade ettiğini düşündürmektedir (İA, VI, 878).
Mehmet Zeki Pakalın, koşmaların karcığar ve uşşak makamlarında okunduğunu ve bir mısradan diğerine geçilirken “leylâm leylâm, yârim, ey bülbül, ey yâr” gibi terennümlerin tekrarlandığını belirtmektedir (bk. bibl.). Koşmanın müzik kuruluşu saz ara nağmesi + resitatif + usullü ve güfteli kısım + saz ara nağmesi şeklindedir (Mahmut Ragıp, s. 194).
Halk arasında özel bir ezgiyle okunan koşmalar ve koşma adına bağlı başlıca ez-giler Kerem, Kesik Kerem, Gevherî, Sümmânî, Acem koşması, Ankara koşması, elpük koşması, yelpük koşması, Bayındır koşması, Sivrihisar koşması, Cem koşması, bülbül koşması ve topal koşma adlarıyla anılmaktadır. Bunların dışında Çankırı’da Gevherî’nin koşmaları “ey yâr, ey” gibi nağmelerle başlayan bir âhenkle okunduğu için bu nağmelerle okunan her koşmaya Gevherî adı verilmektedir. Böylece Gevherî gibi bazı adlar şairin değil makamın ismini göstermiş olmaktadır. Ankara’da ise koşma bir nevi raks havasına denilmekte ve Ankara koşması adı da buradan gelmektedir.
BİBLİYOGRAFYA:
Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 376; Türk Lugatı, III, 869; Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 246-247; a.mlf., Türk Edebiyatı Tarihi, s. 273-274; a.mlf., Araştırmalar, s. 127, 152, 347; Ahmed Talat [Onay], Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i, İstanbul 1928, s. 47-70; a.e.: Türk Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i (haz. Cemal Kurnaz), Ankara 1996, s. 92-163; Mahmut Ragıp [Kösemihal], Anadolu Türküleri ve Mûsikî İstikbalimiz, İstanbul 1928, s. 194; İsmail Habib [Sevük], Edebiyat Bilgileri, İstanbul 1942, s. 218-219; Hikmet İlaydın, Türk Edebiyatında Nazım, İstanbul 1964, s. 80-81; Reşid Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, Ankara 1965, s. XI-XIII; Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, Ankara 1969, s. 68-85; Rauf Mutluay, 100 Soruda Edebiyat Bilgileri, İstanbul 1970, s. 146, 155-157; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügatı, İstanbul 1973, s. 89-90; Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 305-315; Rıza Nur, “Les formes et les noms de la poésie turque”, Türk Bilik Revüsü: Revue de Turcologie, sy. 1, Alexandrie 1931, s. 11-17; Pertev Naili Boratav, “Koşma”, İA, VI, 876-880; Pakalın, II, 297; T. Kowalski, “Koѕћma”, EI² (İng.), V, 274-275; Öztuna, TMA, I, 352; Mustafa Kutlu, “Koşma”, TDEA, V, 401-405.
Nurettin Albayrak cilt: 26; sayfa: 227