Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bir Türk delikanlısı, köyünde yaşayan bir Hıristiyan kızını seviyor. Sabahları tarlaya giderken peşinden ayrılmıyor. Akşamları sürüleri ağıllarına dönerken sevgilisinin hüsnünü (güzelliğini) seyrederek ruhunun ateşini teskine (yatıştırmaya çalışıyor) fikren, hissen o derecede meşgul oluyor ki, nihayet taptığı haç'ı, sevdiği salibi (haç'ı) görmek istiyor. Kalbi heyecan içinde çarparak bir Pazar sabahı kalkıyor. Kiliseye gidiyor. Bir köşeye çekiliyor. Sevgilisinin taptığı haçı, kilisede yapılan ayini seyrediyor. Türkü şöyle başlıyor:

 

Vardım kilisesine, baktım haçına

Mail oldum bölük bölük saçına

Kız seni götürem İslam içine

Vay Sinan ölsün Sarı Gelin

 

Şarkının nakaratı o kadar hazin (hüzünlü, kederli, üzüntülü), o derece müessir (etk­ili, duygulandırıcı) ki... Ali, elini şakağına koymuş, gözleri gür nem (nem dolu), ruhundan kopan teessürle (üzüntüyle) feryat ediyor:

 

Vay Sinan ölsün Sarı Gelin

Vay Sinan ölsün Sarı Gelin

 

Dedikçe güya (sözde) ağlamak istiyor. Sarı Gelinler orada da mı bedbaht (kötü tal­ihli) âşıkları bu derecede teshir etmişlerdir (büyülemişlerdir).

 

Bu Sarı Gelin Türküsü'nün ikinci hanesi (bölümü, dörtlüğü) şöyledir:

 

Vardım kilisesine kandiller yanar

Kıranta Keşişler pervane döner

Tersa sevmiş deyin, el beni kınar

 

Vay Sinan ölsün Sarı Gelin

Seni saran neyler dünya malını