Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

YUĞ TÖRENİ NEDİR?

Eski Türklerde Yuğ (Cenaze) Törenleri

Yuğ – Türk ve Altay halk kültüründe ve inancında Cenaze Töreni. Yoğ veya Yığ olarak da söylenir. Cenaze töreni, cenaze yemeği gibi anlamları vardır. Yuğ, zaman zaman "Ağıt" ile eşanlamlı kullanılsa da daha geniş kapsamlıdır, sadece okunan ezgiyi değil, yapılan töreni de ifade eder.

Cenaze merasimlerinde Ağu, Sagu veya Yuğu adı verilen ezgili koşuklar okunur. Bunların hepside ölünün arkasından yaşanan yas sürecindeki acıyı dışavurma ile ilgilidir ve benzer anlamlar içerir. İslam dini yas sürecinin uzatılmasını ve kendine zarar verecek şekilde dövünmeyi yasaklamıştır. Cenaze merasimleri yeryüzündeki tüm kültürlerde büyük öneme sahiptir, çünkü bilinmeyen bir diyara yapılan bu yolculuk her zaman gizemini korumuştur. Türk cenazelerinde ölü bir çadıra konur ve at, sığır veya koyun kurban edilirdi. Daha sonra atlarla çadırın çevresinde dokuz kez dolaşılırdı. Böylece ölünün ruhunun gökyüzüne çıkacağına inanılırdı. Ölü gömüldükten sonra da mezarının başında heykelcikler dikilir ve öldürdüğü düşman sayısı kadar taş konulurdu. Bu taşlara da "balbal" adı verilirdi.

Eski yas törenlerine özel olarak davet edilen "Yuğçular" (Ağıtçılar), kopuz çalar hatta dans ederlerdi. Bu törenlerde ağıt söylemenin yanısıra, yüz yırtmak, saç yolmak, başa kül dökmek ve beyazlan soyunup siyah giysiler giymek de geleneğin içerisinde yer alırdı. Bazı yerlerde "ölü aşı" vermek de gelenektir. Divan-ı Lügat-it Türk'de bu yemeğe "Yuğ Besen" demiştir. Bu uygulama, Uygurlarda "Üzüt Aşı" adıyla bilinen ziyaretin aynısıdır.

Kaynakça:

*Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları, Abdülkadir İnan

*Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük, Celal Beydili, Yurt Yayınevi

*Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük, Celal Beydili, Yurt Yayınevi 

 

http://dilekpercin.blogspot.com.tr/2012/11/eski-turklerde-yug-cenaze-torenleri.html

 

 

YUG TÖRENLERİ
Ortaasya Türkçesinde yığlamak, ağlamak ve ağlayıcı demektir Bu kelime ile ilgili olduğu anlaşılan Yuğ ve Yog, aglama; Yuğ veya yog törem de mâtem töreni, demektir.
Türkler arasında biribirinin öcünü almak, yasım tutmak çok eski gelenekti. Bir kahraman öldü mü, sevilen bir Türk Beği hayata göz yumdu mu, halk arasında bir acı dalgalanır, yas tutulur, haykıra haykıra ağlanırdı.
Ölen vücûd bir çadıra konur, önce yakın akrabası, türlü kurbanlar keserek bu çadırın önüne dizerlerdi. Sonra ağlayanlar, mâtemcilerle birlikte atlara biner ve çadırın çevresinde yedi defâ dönerlerdi. Beğler, atlarını yorarlar, kaygı onları zayıflatır, yüzleri safran sürülmüş gibi sararırdı. Kurtlar gibi ağlaşır, yakalarını yırtar, ağlamaktan sesleri kısılır, gözleri yaşlarla örtülürdü.
Sonra ölüyü gömmek için uğurlu bir gün bekler, gömdükten sonra da birinciye benzer törenler yaparlardı. Gömülen kahramanın mezarı çevresine balbal denen taşlar dikerlerdi. Türkler arasında yazı yaygınlaşınca böyle taşlar üzerine kitâbeler yazdılar. Gök Türk kitabeleri bu manada dikilmiş, yazılı balballardır. Aynı kitabelerde kahraman Kül Tigin'in olumu dolayısıyla yapılan büyük bir yuğ töreni anlatılır. Törende ağıtçı (matemdi ve yuğcu (ağlayıcı)larır bulunduğu belirtilir.
İşte bu ve benzeri mâtem törenlerinde saz şâirleri bu sefer elem ve ölüm şiirleri söylerdi. Mâtem şiirlerine Sagu denirdi. Bugün elimizde hayli eski sagu örnekleri vardır. Gerçi bunlar yazıya, ya tercüme olarak yahut İslamiyet’ten sonra yazılmış eserlerde geçmiştir. Fakat her hâlleriyle eski Türk sagularından kesin çizgiler, kuvvetli hâtıralar taşırlar. Meselâ M. S. XI. asırda yazılan Dîvânü Lûgaati’t-Türk'de eski Saka kahramanı Alp Er Tunga için söylenmiş (hemen hemen bütün) bir sagu vardır. (Kendi bölümünde bütünüyle görülecek) bu sagu’da, hem eski yuğ törenlerinin kısa fakat kuvvetli tasvirleri; hem de bu törenlerde söylenen hicran sözleri vardır.
Ayrıca Attilâ’nın ölümü üzerine Hun saz şâirlerinin söyledikleri mersiyelerden biri Bizans tarihçisi Priscus ve Jordanes tarafından tesbît ve tercüme olunmuştur.
Bütün bu ağıt şiirlerinde göze çarpan özellik, kaybedilen büyük için duyulan samîmi ayrılık acısı yanında, yine bir kahramanlık ruhu, bir destan üslubu’dur. Türk saguları, kendini yeise, ümitsizliğe kaptırmış bir milletin çâresizlik sayhaları hâlinde söylenmiyor. Bunlarda gelecekten emin insanların, sâdece, giden için duydukları sevgi ve acı vardır. Geri kalan mısrâlar, kaybedilen büyüğün hayatta iken gösterdiği kahramanlığı, yaptığı unutulmaz yararlıkları birer birer sayıp öven destan mısraları’dır.

 

NİHAT SAMİ BANARLI, RESİMLİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ, CİLT:1

SON EKLENENLER

Üye Girişi