Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

SIĞIR TÖRENİ NEDİR?

Oğuzların av törenlerine “sıgır” adı verilmiştir. Eski Türklerin yaşam biçimi dikkate alındığında avın toplum içindeki konumu daha açık olarak anlaşılabilir. Bozkır kültürünü yaşayan bir toplumun günlük hayatını idame ettirebilmek için ava özel bir önem vermesi ve avcılığı bir yaşama biçimi olarak algılaması kadar doğal bir şey yoktur. Türkler için av, hem ekonomik bir üretim değeridir, hem de savaşçılığı tabiata karşı uygulama şeklinde bir tatbikat alanıdır. Avcılıkla ekonomik ve sosyal hayatını devam ettiren Türk boyları, aynı zamanda savaş yeteneklerini de geliştirmişlerdir. Bu nedenle av dönemleri, Türkler için özel zamanlar olarak değerlendirilmiş ve tören haline getirilmiştir. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde de değişim sürecine paralel farklılıklarla devam eden “sıgır” törenleri, sadece avla sınırlı kalmamış, avın kutlu, bereketli ve eğlenceli geçmesi için halk şairlerinin de işlev üstlendikleri bir tören boyutuna taşınmıştır. Ozanlar ve baksılar, avları takip eden akşamlarda hem av sahnelerini hem de kahramanlık konulu bazı destanları anlatmışlardır.

Tarihi dönemlerde avlara götürülen veya av öncesinde veya sonrasında şiir söyleyip destan anlatan şairler hakkında oldukça az bilgimiz var. Ancak, Türklerdeki av ve şiir ilişkisini, yaşam şartları gereği avcılığı tamamıyla bırakmamış, avcılık kültürünü yaşatan Türk boylarından takip edebiliyoruz. Bu boylar arasında Güney Sibirya Türkleri olarak bilinen Altay, Hakas, Tıva ve Şor Türkleri bulunmaktadır. Bölgenin destancı masalcıları sadece eğlence amaçlı toylarda, mevsimlik törenlerde, cenaze merasimlerinde değil, avlarda da destan ve masal dinmeyi seven “tayga iyesi” için destan ve masal anlatmışlardır. Bu sayede Güney Sibirya Türkleri, av hayvanlarının koruyucu ruhlarını memnun ettiklerine ve avın bereketli geçeceğine inanmışlardır. Yakın dönemlerde elde edilen bu bilgiler, “sıgır” törenlerinin içeriğine de ışık tutabilecek niteliktedir. M. F. Köprülü’nün gündeme getirdiği, ancak sınırlı bilgi ve malzeme nedeniyle ayrıntılı bir şekilde tasvir edemediği av merasimlerinde şairlerin ve şiirin önemli bir yeri vardır. Avda söylenen şiirler, ava katılanların daha iyi zaman geçirmesini sağladığı gibi, avın bereketli ve güvenli geçmesine de imkân vermiştir. Güney Sibirya Türkleri arasından elde edilen kayıtlar, bu düşünce ve inanışların yakın dönemlere kadar yaşadığını ve avların şiirle yakın bir ilişki içinde olduğunu göstermektedir.

 

 

SIĞIR TÖRENİ-2
Sığır yâni dini sürgün avı, Türkler arasında totem devrinden beri yaşayan bir törendir Totem yahut Ongun, ilk eski kavimlerin, kendisinden türediklerine inandıkları bir hayvan yâhut nebattır. Ongun'lar aynı zamanda Tanrı sayılır. Burada Tanrıdan maksad, Allah kudretini gözler önünde temsil eden varlıktır.
Birçok Türk boylarının ecdat bildikleri bozkurt bir totemdir. Mukaddes Uygur çocuklarının annesi olan kayın ağacı yani anne ağaç da totemdir.
Bilhassa Oğuz Türkleri arasında, türlü sebeplerle, sığır da bir totemdi. Oğuz Kağan Destanında Türkler'in, Oğuz'un vücut yapısında totem çizgileri gördükleri söylenir: “Oğuz'un beli kurt beli gibi (ince),ayakları ud (yâni sığır) ayağı gibi idi.” (6) Ziya Gökalp, Çinliler ve Türklerce mukaddes tanınan öküz’un başlangıçta Tibet öküzü yâni yak olduğunu düşünür. Bu öküzün kuyruğu atkuyruğuna benzer ve Türkler tu, sonraları, tuğ adlı bayraklarını, bir mızrak ucuna bu hayvanın çok güzel kuyruğunu takmak suretiyle yapar, bayrağı mukaddes bilirlerdi
İşte Türkler bu mukaddes sığır'ı avlamak için yılda bir defa umumi sürgün avı'na çıkar: destanlarına
“Av avlamak, kuş kuşlamak, sözleriyle imledikleri bu avı, dinî - bedii bir tören hâlinde yaparlardı.
Av törenlerine savaşa gider gibi hazırlanır; bütün erler atlanır; beğler, kuş nakışlı, altın işlemeli elbiseler giyinir, ışıldayan silâhlar kuşanırlardı. Sürgün avına bulun hanlar çağırılır, hepsi Hanlar Mani'yle birlikte törende bulunurlardı. Avcı bölükleri, onbeş günlük yerlerden sürerek vahşî hayvanları av yerine getirirdi.
Hanlar, o zaman davranır, meydana giren avlara ilk oku Hanlar Hanı atardı.
Bununla beraber, totemleri yaralamak, dolayısıyla, öldürmek uğursuz olduğundan onlar türlü usullerle, daha tehlikeli şartlar içinde, diri diri avlanırdı.
İşte savaşları andıran bu dînî av törenlerinde şâirlere çok vazife düşerdi. Şâirler, bu törenlerde avlanışların kutlu ve avların bereketli olmasını dileyen şiirler okurlardı. Sazlarla birlikte söylenen bu şiirler, gerek sesleri gerek sözleriyle avcıları coşturmaya yarardı. Şairler, avlardan sonra da av esnasında yararlık gösteren kahramanlar ve kahramanlık vakaları için yeni şiirler, destanları andırır terennümler sıralar; bunlar, nice vakaların ebedîleşmesinde vazife görürlerdi.
Tötem devri geçtikten, Türkler arasına yeni dinler yayıldıktan sonra da avlanma törenleri aynı şekilde yapıldı. Artık dînî olmayan bu törenler, millî - an’anevî birer av eğlencesi’ydi. Selçuklular, böyle âdetleri Türklerden alan Mogollar, Anadolu Selçukluları, Timur Oğulları, hattâ Osmanlılar devrinde böyle törenler yapıldı. Törenlerde yine sazlar çalındı ve destanlar okundu.
Bununla berâber sürgün avları’nın İslamiyet’ten sonra da dînî törenlerle birleştirildiğini gösteren vak’alar vardır. Bunlar arasında Erbil Atabeklerinden Muzafferüddin Gök Börü’nün, Hz. Muhammed’in Mevlid’i dolayısıyla yaptırdığı törenler çok mühimdir. Muzafferüddin Gök Börü, bozkurt manasındaki Gök Börü adını M.S. XIII. asra kadar yaşatan, millî miraslara çok bağlı bir ailenin çocuğuydu. Bu aileye Beğtigin Sülâlesi yahut Böriler denmesi de bu bakımdan, manalıdır.
Bugün öğrendiğimize göre Gök Börü, Mevlid törenlerinden önce av eğlenceleri tertiplemiş ve avdan döndükten sonra çok sayıda kurbanlar keserek, büyük ziyafet verip mevlid okutarak, Mevlid gecelerine hemen hemen eski Sığır ve Şölen’lerin rûhunu işlemiştir.

NİHAT SAMİ BANARLI, RESİMLİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ CİLT:1

SON EKLENENLER

Üye Girişi