Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

RÛHULKUDÜS


         Türk edebiyatında Cebrâil bu isminden sonra en çok Rûhulkudüs adıyla anılmıştır. Cebrâil’in bu şekilde anılmasının sebebi, Hz. Îsâ’ya hamile kalması için Allah’ın emriyle Meryem’e veya kaftanına üflemesiyle açıklanmaktadır. Rûhî-i Bağdâdî’nin, “Sûrette n’ola zerre isek ma‘nîde yuhuz / Rûhulkudüs’ün Meryem’e nefhettiği rûhuz” beyti bu anlayışın ifadesidir. Bundan dolayı Rûhulkudüs adı Hz. Îsâ’ya da izâfe edilmektedir. Cebrâil ilâhî kelâmı doğruluğunda şüphe edilmeyecek şekilde Hz. Peygamber’e aktaran bir melek olduğundan şairler onu rûh-ı kudsî yanında Cibrîl-i emîn, Rûhu’l-emîn, Cibrîl-i rûh gibi isimleriyle de anarlar. Ayrıca hümâ-yi kuds / kudsî, tûtî-i kuds, bülbül-i kudsî tamlamalarında görüldüğü gibi bülbüle, tûtîye ve hümâya teşbih ederler. Bu adlandırma Cebrâil’in Kur’an’ı Hz. Peygamber’e aktarıp tâlim etmesi kadar Allah katından ona ulaşan kutlu mesajı yüce bir emanet olarak taşıması, ona mânevî devleti sunmasıyla da ilgilidir. Edebî metinlerde Rûhulkudüs, Allah’a yakınlığı ve O’nun özel elçisi oluşu, melekler arasındaki üstün yeri, makamının sidretü’l-müntehâda bulunması gibi sebeplerle anılır. Yahyâ Bey terciibendinde,

“İki cihânı bir kadem et bâl ü per açıp

Cibrîl gibi sidre-i âlîde kıl makam” derken Rûhulkudüs’ün bu özelliğine işaretle insanın da “âlî-makam” olması gerektiğini belirtir. Cebrâil’le ilgili atıflarda ayrıca onun Hz. Peygamber’le konuşması, onunla birlikte mi‘racı, Hz. İbrâhim ateşe atıldığında ona yardımla görevlendirilmesi, Lût kavminin helâk edilmesi sırasında şehirlerini altüst etmesi, mümin kulları koruması ve yükseklerde uçması gibi hususlar zikredilir. Ayrıca bazı şiirlerde şairin niyazlarına âmin diyen, güzel söz söyleyen ve güzelliklerden bahseden kutlu bir ağız, müjde veren bir melek kimliğiyle yer aldığı da görülür. Ganîzâde Mehmed Nâdirî bir na‘tının matlaındaki,

“Ey vücûdun nahl-i bî-mânend-i nüzhet-gâh-ı dîn

Bülbül-i şeydâ gül-i ruhsârına Rûhulemîn” beytinde Resûl-i Ekrem’i öven bülbülün bu özelliğinin Rûhulemîn’den kaynaklandığını ifade eder. Nev‘î de bir na‘tında Hz. Peygamber’i methederken onun sözlerini ilâhî vahye, dudaklarını ise Rûhulemîn’e benzetmiştir: “Sühanı olmuş idi vahy-i Hudâ / Lebi Rûhulemîn idi gûyâ.”


         Rûhulkudüs’ün güzelliği dillere destandır. Şeyhî’nin,

“Melek misin yâ perîsin yâ Rûh-ı Kuds aceb

Bu hüsn ile bu melâhat beşerde buluna mı?” beyti, meleklerin en güzeli olduğu kadar Hz. Peygamber’e zaman zaman çok güzel bir insan sûretinde görünen Cebrâil’in sevgilinin güzelliğinde de en üstün dereceyi ifade etmesinden mülhemdir. Yine onun, “Ol sanem Rûhulkudüs’tür yâ Mesîh / Kim bağışlar her öpüp kuçana can” beytinde Meryem’e ruh nefhetmesiyle Hz. Îsâ’nın ölüleri diriltme mûcizesi anılarak sevgilisine can bağışlayan cânanın nefesi yerine kullanılmıştır.


         Rûhulkudüs mevlid, siyer ve mi‘râciyye gibi eserlerde ve na‘tlarda, Muhammediyye gibi didaktik mesnevilerde, Hz. İbrâhim’i konu alan Halîlnâme’lerde, Ma‘rifetnâme gibi kitaplarda geniş yer bulmuştur. Ayrıca teşbih, telmih, istiâre vb. sanatlara konu edilerek beyit ve mısralarda yer alır. Bu tür şiirlerde ruh ve kuds / kudüs kelimelerinden kaynaklanan zengin tedâiler görülür. Bursalı Ahmed Paşa’nın,

“Halin üzre zülfünü depretse âhım der gören

Oldu hüsnüne meges-rân şehper-i Rûhulemîn” beytinde Rûhulemîn’in kanatları âh-nefes-rüzgâr-hal-zülüf irtibatıyla zengin çağrışımların bir örneği olarak zikredilmiştir. Yahyâ Bey’in Şeyhülislâm Kemalpaşazâde için söylediği,

“Dehânı Rûh-ı Kudüs’tür hatı ana per ü bâl

Zebânı lutf ile peygamber oldu devrâna” beytiyle yine onun hakkında kaleme aldığı bir methiyesinde yer alan,

“Rûh-ı Kuds oldu dehânı vü dili peygamber

Hatı ashâb-durur gül yanağı hayrü’l-âl” beytinde de bu zengin çağrışımların değişik açılardan aksettirildiği görülür.


         İslâm tasavvufunda Rûhulkudüs âlem-i melekûtun iki kısmından birinde belirleyici rol oynar. Buna göre Kerrûbiyyûn diye anılan birinci kısmın başında rûh-ı a‘zam (Hz. Peygamber), sonunda rûh-ı kudsî (Cebrâil) bulunur. Rûh-ı kuds “rahmanî nefes” mânasıyla gönüllere ilâhî bilgileri aktararak onları ihya eden Cebrâil için kullanılır. Rûh-ı ilkā tabiri de bu mânada tasavvufî bir terimdir.


            BİBLİYOGRAFYA:

         Yahyâ Bey, Dîvan (haz. Mehmed Çavuşoğlu), İstanbul 1977, s. 79, 86, 147, 155; Ali Nihat Tarlan, Şeyhî Divanını Tetkik, İstanbul 1964, s. 157, 160, 225; Harun Tolasa, Ahmed Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara 1973, s. 18-19; Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1995, s. 439-440; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 1999, s. 332; Pakalın, III, 56.


Mustafa Uzun (İSLAM ANSİKLOPEDİSİ- cilt: 35,  sayfa: 218)

SON EKLENENLER

Üye Girişi