Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TEN, CAN, NEFS (NEFİS) NEDİR?

 

İnsanda biri can, öteki ten, iki hâl vardır. İnsanda ten, onun görünen tarafıdır. Bu, gözle görülen, cismi ve kesafeti olan nesnedir. Çan’a gelince: İnsanda iki türlü can vardır. Biri, öteki canlılarda da mevcut, canlı’yı diri ve ayakta tutan kudrettir. Buna hayvani can denilir. Hâlbuki insanda bu candan başka ve ancak insanda olabilir. Bir başka om daha vardır ki bu, insandaki İlâhi cevherdir. Nûrdan ve kudret’den birleşmiş bu cevhere Allâh’ın insan’a üflenmiş rûhu demek mümkündür.

Yûnus Emre’nin:
Bir ben vardır bende ben’den içeri

dediği ben budur. Buna İlahi ruh diyebiliriz. Bu can, bedenin her uzvunda, her zerresinde mevcut şeffaf ve o ölçüde güzel varlıktır. Ten’deki can’ın bu güzelliği yüzündendir ki Tanrı varlığı onu derin bir aşkla sever; kendisindeki İlâhî güzelliği, bâzan, bu can vasıtasıyla bedende izhâr eder. Bunun içindir ki irfan sâhipleri bedenlerinde İlâhi güzellik bulunan insanları tanırlar; onların görünüş ve davranışlarındaki sırlan hissederler. Nitekim daha zaman yokken, beden’e gönderilen İlâhi rûh’la Allah’ı arasında bir anlaşma olmuştu: “Rûh’a ten kafesine girip tabiat kayıtlarıyla bağlanması emr olunduğu zaman ona buyurulmuştu ki: Ayrılık şarabını iç ki benden uzaklaşmanın hicrânı içinde, bana kavuşmanın, tekrar benimle olmanın lezzetini anlaman mümkün olsun; ten kafesine gir ki kalbin parlak aynasında sonsuz güzelliğin aksini görmekteki saâdete erişesin.

Gideceğin yolda eğer nefs’in hilelerinden korkar, zorluk çeker, tehlikeye düşersen, bil ki benim İlâhî yardımlarım seni koruyacaktır.”

Rûh’un bir beden'e yollanmasındaki sırlan da söyleyen bu açıklamadan anlaşılacağı gibi rûh’un tekrar Tanrı’ya varma yolunda tek ve korkunç engeli nefs denilen şeydir; maddedir, maddeye bağlanıştır; madde aşkı, madde ihtirâsı’dır.

O kadar ki bu nefs yenilmesi kolay kuvvet değildir. Onu yenmenin güçlüğü Hz. Muhammet’in bir Hadis’inde çok âşikâr söylenir: “Diyardaki düşmanla savaşıp onu yenmemiz bizim küçük savaşımızdır. Fakat nefs’imizle savaşıp onu yenmemiz bizim büyük cihâdımızdır.” Aynı gerçek Hz. Ali’nin dilinde şöyle ifâde bulmuştur: ”Nefs’in bir tek vasfım terk etmek, hakikatte Hayber kalesini feth etmekten müşküldür.”

Bunun içindir ki: “Kul ile Allah’ı arasına gerilmiş büyük perde yerler, gökler değildir. Bu perde nefs’in kendisini Allah’tan ayrı varlık görmesinden meydana gelir, insan, nefs’indeki kötülük, çirkinlik hallerini yok etme olgunluğuna erdiği zamandır ki Allah’tan gaflet perdesi ortadan kalkar.”
Esâsen insan’da var olan yegâne şey, vücûduna üflenen rûhdur. Bu, her göze görünmeyen İlâhi benlik’tir; yine Yûnus Emre’nin

Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende ben’den içeri

diye ısrarla belirttiği ben’dir. İşte insan’ın bu ben'i bilmesi, kendi içindeki Tanrı varlığını görmesi için nefs’i yenmesi şarttır. Nefs’i yenmenin ise tek merhalesi aşk ’tır. Aşka kanatlanmaktan habersiz; suya, toprağa velhâsıl dünyaya bağlanıp kalanlar bu sırra eremezler.

NİHAT SAMİ BANARLI

SON EKLENENLER

Üye Girişi