Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MANZUM MASAL NEDİR?

Yapma masalın bütün şartlarını içine alan bu türün ilk güzel Örneklerini Ziya Gökalp ve onun açtığı çığırda Beş Hececiler vermişlerdir.

Manzum Masal Örneği

ALAGEYİK

Çocuktum ufacıktım.
Top oynadım acıktım
Buldum yerde bir erik
Kaptı bir alageyik.
Geyik kaçtı ormana
Bindim bir akdoğana
Doğan yolun şaşudı,
Kafdağından aşırdı.
Attı beni bir göle,
Gölden çıktım bir çöle.
Çölde buldum izini,
Koştum tuttum dizini.
Geyik beni görünce,

Düştü büyük sevince
Verdi bana bir elma
Dedi: dinlenme, durma,
Dağdan yürü, kırdan git,
Altunköşk'e çabuk yet!
Seni bekler ezeli
Orda dünya güzeli
Bin yıllık çile doldu
Bunu dedi sırroldu.
Yedim sırlı elmayı
Gördüm gizli dünyayı
Gündüz oldu geceler;
Aksakallı cüceler

Korkunç devler hortladı;
Cinler cirit oynadı.
Kesik başlar yürürdü
Saçlarım sürürdü.

Bir de baktım melekler
Başlarında çiçekler,
Devlere el bağlıyor
Gizli gizli ağlıyor

Kılıcımı çıkardım
Perileri kurtardım.
Kurtardığım periler,
Adım adım genler,
Kanadını açardı,
Selâm verip kaçardı.
Az uz gittim dolaştım,

Altunköşk'e ulaştım.
Bir kapısı açıktı,
Öteki kapanıktı
Kapalıyı açarak,
Açığa vurdum kapak
At önünde et vardı,
 İt, ot yemez ağlardı,
Otu ata yetirdim,
Eti, ite yedirdim.
Açtım, bir elmas oda!.


Dev şahım uykuda
Gördüm, "Ey ifrit-hani
 Dedi: "Elinde eli!"
Döndüm baktım, bir Kırgız

Elbisesi güzel kız
Durmuş bakar yanımda
Şimşek çaktı canımda...
Güldü, dedi: "Türk beyi
Tanıdın mı geyiği?
Kimse beni bu devden
Alamazdı, ancak sen
Kaya deldin, dağ yardın

Geldin beni kurtardın."
Ah o imiş anladım.
Sevincimden ağladım.
Dedim: "Turan meleği!
Türk'ün yüce dileği!
Yüz milyon Türk bu anda
Seni bekler Turan 'da
Haydi, çabuk varalım,
Karanlığı yaralım.
Sönük ocak canlansın!
Yoksul ülke satılansın!
İndik iti okşadık

At sırtına atladık.
Geçtik nice dağ kaya,
Geldik Demirkapı 'ya
Kapanması çok yıldı,
"Açıl" dedim açıldı,
Yol verince gizli yurt
Kafdağı'ndan geçirdi
Türk iline getirdi.
(Ziya Gökalp, Kızılelma)



Yapma Manzum Masal

Peri Kızı ile Çoban


(Oğuz Han zamanında bir peri kızı varmış. Onun güzelliğini görenler, hemen âşık olurlarmış ama o, gönlünü kimseye kaptırmazmış. Oğuz Han, bir gün ona, kendisine bir eş seçip evlenmesini buyuruyor. Peri kızı, "Olur!" diyor. "Ama bir şartla": Kendisine talip olanları sihirli oyunla deneye-cek ve ancak kazananla evlenecektir.
Çok beyler, hanzâdeler, peri kızıyla evlenmeğe gelirler ama denemeyi kazana¬mayıp geri dönerler. En sonu, bir çoban görünür. Kızın bütün sınamalarına başa¬rı ile cevap verir ve sonunda peri kızını alır:)

PERİ KIZI İLE ÇOBAN HİKÂYESİ
 
Çok eski bir zamanda,
Oğuz Han hükümdarmış.
İşitmiştim Tûran'da
Bir peri kızı varmış.


Bu nazlı peri kızı,
Bu güzellik yıldızı,
Her gönülde bir sızı
Bırakarak yaşarmış.


Issız dağlarda gezer,
Yokmuş izinden eser,
Bazen göründüğü yer,
Bir sihirli pınarmış.


Yüzü pembe bir şafak,
Gülse güller açacak...
Yaşarmış elden uzak,
Dostları çobanlarmış.


Bu kız öyle güzel ki,
Çıldırtır aşkı belki.
O kadar muhayyel ki,
Akıllara zararmış.


Cefa imiş âdeti,
Hiç yokmuş merhameti.
Sevmeyen bu afeti,
Sevenden bahtiyarmış.


Vurulurmuş kalbinden,
Bir kere onu gören,
Âşıkları tahminen,
Gür saçları kadarmış.


Gençlerin yüzü solmuş,
Gözleri yaşla dolmuş.
Aşkı bir afet olmuş,
Bütün cihânı sarmış.


Ulu Hakan Oğuz Han,
Bu kızı merak eder,
Görmek ister yakından.
Çağırtır yanma.. Der
 

Sevimli kız, güzel kız!
Dağ başlarında yalnız
Yaşıyorsun, bu neden?
Bu güzelliğinle sen
Bir sihirli güneşsin!
 

Sevimli kız, güzel kız!
Tek yaratmaz, Tanrımız
Kimseyi tabiatta.
Var bir eşin elbette,
Sen de birine eşsin!
 

Kız, böyle tek yaşamak
Yaraşır mı - hele bak!
Senin gibi güzele?
Gel, karış artık "El" e;
Neslimiz güzelleşsin!
 

Kız der ki: Ulu Hakan,
Ben de sevdim bir zaman.
Vaktiyle genç bir çoban
Sevgilimdi, eşimdi;
Yalnızım fakat şimdi.
 

Dağlarda bahtiyar, şen,
Sevişerek yaşarken
Bir söz onu incitti;
Bana darıldı gitti
Ne kendi geldi geri;
Ne duyuldu haberi..
İşte o günden beri
Hissizim, kayıtsızım;
Tek yaşayan bir kızım.
 

Hakan - düşünür biraz –
Der: Bu doğru olamaz!
Senin gibi güzel kız,
Daima böyle yalnız,
Dağ başında yaşar mı?
 

Kız der ki: Çare var mı?
Ben bir eşsiz güneşim,
Gösterin nerde eşim?..
Sevenler beni belki,
Şu geniş göklerdeki
Yıldızlardan daha çok,
Fakat istediğim yok.
İnanın buna siz de;
Bulunmaz, içinizde.
 

Hakan der ki: Ne zarar,
Bulunmazsa da, arar;
Şüpheden kurtuluruz,
Sen cevap ver, buluruz
İstediğini belki...
Kız der ki: O halde peki!
Kimlerse beni seven,
-Haber verin şimdiden –
Deneyim onları ben
Bir sihirli oyunla.
 

İçlerinden bana kim
Cevap verirse, benim
O, olacak sevdiğim;
Ben yaşarım onunla!
 

Bu haber, dalga dalga
Dağılır ortalığa.
Âşıklar; uzak, yakın
Yollardan akın akın
Gelirler, zavallılar, -
Hep birden genç, ihtiyar
Kapılıp ümitlere;
Toplanırlar bir yere.
Peri kızı, güzel kız:
Ufka doğan bir yıldız
Gibi, yüksek bir gurur
İçinde gelir, durur.
 

Silkinince ansızın,
Değişir şekli kızın:
Kuş olur, çiçek olur,
Bazı kelebek olur.
Bir gül olur açılır,
İnci olur saçılır...
Bir buluta bürünür;
Bin şekilde görünür..
 

Âşıkları hep birden,
Şaşırıp kalır buna..
Bulunmaz cevap veren
Bu sihirli oyuna.
Kız: «Artık ne çare!» der;
Hakana veda eder.
Ayrılacağı zaman;
Ta uzaktan bir çoban
Gözleri dolu yaşla
-Halecanla, telâşla
Koşar; huzura girer:
Ruhsat olursa eğer,
Talihimi deneyim!
Sormayın; kimim, neyim.
Bir sevda havasıyla,
Bir hicranın yaşıyla
Aşarak yüce dağlar,
Gezerken diyar diyar;
Ansızın bu haberi
Duyunca döndüm geri.
Bir sevinçli duyguya
Kapıldım., gönül bu ya!
Hakan der ki o zaman:
Küstahlık etme çoban.
Bu kız senin ufkuna
Doğacak güneş değil.
Bir zavallı çobana
Lâyık olan eş değil.
Doğrusu şu teklifin
Bu peri kızı için
Bir lekedir, bir zuldür.
 

Kız der: O da gönüldür,
İncitmeyiniz sakın,
Ben razıyım bırakın.
Dururlar kızla çoban
Karşılıklı o zaman..
Silkinince ansızın,
Değişir şekli kızın:
Kuş olur; uçup konar
Hakanın otağına.
 

Çoban bakar, ah eder;
O da bu sihri meğer
Biliyormuş eskiden.
Bir kafes olur hemen,
Bu güzel kuşu alır,
O anda kucağına.
—Bu birinci imtihan.
Bunu kazandın çoban!
 

Kuş silkinir ansızın,
Değişir şekli kızın:
İnci olur bu sefer.
Saçılır birer birer
Hakanın ayağına.
 

Kafes te her yerinden
Dağılıp düşer hemen;
Bir sedef olur, alır
İnciyi kucağına.
—Bu ikinci imtihan.
 Adın ne senin çoban?
 

İnci yanar ansızın,
Değişir şekli kızın,
Her inci bu sefer de
Bir başka çiçek olur.
 

Canlanır hemen, yerde
Boş kalan sedefler de
Birer kelebek olur.
 

Bir yanda, öyle renk renk
Açılırken çiçekler;
Bir yanda, titreşerek
Dolaşır kelebekler,.
 

—Bu sonuncu imtihan,
Tanıdım seni çoban,
Anladım şimdi kimsin!
 

Sen, beni ta eskiden
Sevip sonra terk eden
Vefasız sevdiğimsin.
 

Bunu artık iyi bil:
Eş olmam mümkün değil
Sen gibi vefasıza.
 

Çoban; gözünde yaşlar,
O zaman nakle baslar,
Macerasını kıza:
 

Sevda, o bir peridir,
Karar etmez yerinde.
Gönül ki serseridir,
Dolaşır izlerinde.
Sevda, o gizli bir ok,
Görünmez kanatmadan.
Kavuşmanın tadı yok,
Ayrılığı tatmadan.
Ben ki, pek çok ağladım,
Gezdim hicrana giden
Yolları adım adım.
Beni artık yeniden
Hicrana atma, güzel,
Yeter ağlatma, güzel!
 

O her derde tahammül
Gösteren deli gönül;
Kâh eder dünyaya naz!
Her dakika bulunmaz
Bir halde, bir kararda.
Sevdiği zamanlarda,
Gül yaprağından ince
Bir sitem işitince
Yaralanır derinden,
İncinir her yerinden.
Bir gündü, yandı içim;
Dağıldı hep sevincim...
"Elveda artık!..." Dedim.
Tahammül edemedim.
Bir söze, bir siteme.
Düşün ki: Terk etmeme,
Yine aşkımdı sebep!
Serseri, dünyayı hep
Dolaştım adım adım;
Bir teselli aradım.
Bulamadım kimsede,
Bir günah ettimse de,
Şimdi işit ahımı,
Bağışla günahımı
Düştüğüm aşka güzel!
Sebep yok başka, güzel!
Deniz geçtim, dağ aştım;
Hayli sene dolaştım,
Bahtım kara, saçım ak,
Ne şekle girmişim bak!
Başımın tacı güzel,
Halime acı güzel!
 

Oğuz Han: Artık yeter;
Bu gamlı sözlerle, der,
Beni ağlatacaksın.
 

Şüphe etme ki çoban,
Sevdiğinin her zaman
Affına müstahaksın!
 

Var mı kızım, sen de bak,
Bir başka eş olacak
Senin gibi güzele!
 

Elverir bu ayrılık!
Gelin birleşin artık!
Haydi, verin elele
Geçsin neşe, eğlence
İçinde hep gününüz!
Tamam, kırk gün, kırk gece
Yapılsın düğününüz.
 

İşte hemen o günü,
Başlayan bu düğünü
"Felek" dedikleri pir
Görünce, girmiş denir
Yeniden bir yaşına!
Bu düğün öyle uzun,
Sevinçli bir düğün ki;
Bu, o şerefli gün ki:
Darısı yurdumuzun
Güzelleri başına!

Orhan Seyfi Orhon
( 1890 - 1972 )