Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AŞK NEDİR?

('aşk) a.i.

Aşk, şiddetli sevgi, gerek divân edebiyatının gerekse tasavvufi Türk edebiyatının belkemiğini aşk oluşturur. Aşk mefhûmunu iki ayrı şekilde ele almakta fayda vardır:

1.Tasavvufta aşk. Birçok dinlerde ve efsanelerde, yaratılış aşkla başlar. Tasavvufun özünü "Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmeyi istedim ve âlemi yarattım." kudsî hadisi oluşturur. Bu hadisin içeriğinde aşk vardır. "Vahdet-i vücûd" felsefesi de Allah'ı bilmeyi ve tanımayı aşk yoluyla gerçekleştirmek ister. "İnsan-ı kâmil"in "visâl-i hak" için ilk yapacağı şey "masiva"dan geçmek ve "alâık kaydı"ndan sıyrılmaktır. Bu da nefse hâkim olmayı ve "ene (ego)"yi öldürmeyi gerektirir. Sufi ancak o zaman "fenâfİllah"a erer ve sevdiğine kavuşur. Çünkü aşk, Allah'ın zatına ait bir özelliktir. Allah'ın sırrı ve tecellinin remzi bu aşkta gizlidir.
Muhiddin Arabî dışında bütün mutasavvıflar aşkı ikiye ayırır: Mecazî Aşk, Hakikî aşk. (Muhiddin Arabî’ye göre âşk üç çeşittir: Tabiî, ruhanî ve İlahî aşk.) Mecazî (insanî) aşk, hakikî (İlahî) aşka giden yolda bir deneyiş, belki bir duraktır. Hakikî aşka erişmek için mecazî aşk şart değildir. Çünkü sufîye, Allah ile bir olma zevkini tattıran şey hakikî aşktır.
Aşk, insan yaratılışındaki güzellik ve varlığın temelini oluşturur. Yani Allah, insanı kendine ayna olsun diye yaratmıştır. İnsan "ahsen-i takvîm"*, Allah ise "hüsn-i mutlak"tır. Öyleyse aşkların temelinde güzellik vardır. Güzelliğin kay­nağı ise Allah'ın üstün güzelliğidir. Bu durumda Allah'tan başkası sevilmez, tıpkı Allah'tan başkasına ibadet edilmediği gibi. Sufinin bu düşüncesini kuvvetlendiren bir de hadîs vardır: "Allah'ı ve resulünü her sevden çok sevmeyenin îmani sahîh değildir." Allah sevgisi insanda yaratı­lıştan itibaren vardır. Güzele karşı ilgi duymanın nedeni de budur. Bu ilgi aşkı doğurur. Allah’a karşı duyulan aşk, maddeden mânâya, cisimden rûha yönelir. Bu yönelişte heyecan, coşku, vecd ve ızdırap ikizleşir. Bu dönemde sâlik, parçadan bütüne: kendinden "Hâkim-i mutlak"a doğru bir ilerleyiş ile artan yakınlaşmanın heyecanını duyar. Bu yolun sonunda âşık, maşuka dönüşür. Faniliğinin "Baki" alanda eridiğini hisset­tiği anda irâdesi kaybolur. Artık aşk görevini yapmış, hakîkatin tecellisinde fanî varlığı silinmiştir. "Hakk ile Hak olmak" budur.
Aşk, sâliki, sıfata değil zâta eriştirir. Bu erişte uyulması gereken bazı şartlar vardır:

1. (Tarîk-i ahyâr) Şerîatın emirlerini eksiksiz uygulayarak Allah'a erişmek isteyenlerin yolu. Bu yolda mürşîd olarak Kur'an yeter, tarikat gerekmez.

2. (Târik-i ebrâr) Allah'a ulaşmak için riyazeti ön planda tutan tarikatların yoludur. "Esmâ-i seb'a'ya önem verirler. Halvetîlik* gibi.

3. (Tarîk-i şuttâr) Allah'a "müsemmâ" ile erişmek isteyenlerin yoludur. Esmâ ve riyâzete önem verilmez. Mevlevîlik* gibi.
Bu yolların her birinde cezbe* varsa da tarîk-i şuttarda cezbenin ön plana geçtiği görülür. Aşk cezbe ile yakından ilişkilidir. Hadîse göre; "Rahman" cezbelerden bir cezbe vardır ki insanların ve cinlerin ibadetlerine eşittir." Cezbe, sevgiyi benim­semekle başlar. Ancak salik için cezbeyi…
İ.PALA
 

SON EKLENENLER

Üye Girişi