ESAD ERBİLİ - NE YERDEN KARBAN-I GAM...
Ne yerden kârbân-ı gam geçer olsa konar bende
Belâ râhında şimdi bir mu’ayyen menzil oldum ben
Nereden gam, üzüntü kervanı geçecek olsa bende konaklar.
Ben şimdi belâ yolunda bilinen bir menzil, konak oldum
Esîr-i dest-i hicrânım garîb-i külbe-i ahzân
Ne derdi hicre cân verdim ne yâre vâsıl oldum ben
Ayrılık elinin esiri, hüzün kulubesinin kimsesiziyim.
Ne ayrılık derdiyle can verdim ne de sevgiliye kavuştum
Lebin devrinde feryâd eylesem ney gibi hoş ammâ
Ne bir dem nâlesiz kaldım ne vasla nâil oldum ben
Senin dudağının kıvrımında ney gibi feryat etsem iyi, hoş;
ama ben ne bir an inlemeden kesildim, ne de kavuşma şerefine nail oldum
Siyeh bahtım eğilmiş kâmetim hâl-i perîşanım
Gören ârif bilir kim mübtelâ-yı kâkül oldum ben
Bahtım kara, boyum eğilmiş, halim perişan.
Bu halimi gören, halden anlayan ârif kişi benim perçem tutkunu, yani âşık olduğumu, anlar
Refîk-i derd-i gamdan başka sormaz kimse ahvâlim
O günden kim tarîk-i ehl-i ışka dâhil oldum ben
Âşıklar yoluna girdiğimi günden beri,
gam ve dert arkadaşımdan başka kimse benim halimi sormaz
Görünce rehze-i gamzen sülûk-u râhdan kaldım
Ne evsat hâletin buldum ne pîr-i kâmil oldum ben
Senin yol kesici gamzeni, yani bakışını, görünce sulûk yolundan kaldım.
Ben ne orta bir hâli buldum, ne de olgun bir yaşlı oldum
Gâm-ı sevda elinden ben de şaştım Es’ada zîrâ
Ne Mecnûn gibi lâ-ya’kıl ne de bir âkıl oldum ben
Ey Es’ad, aşkın üzüntüsünde ben de şaştım.
Zira ben, ne Mecnun gibi akılsız, ne de bir akıllı oldum
Muhammed Es’ad Erbilî