Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

TEZAT

Ortak yanları bulunan iki zıt kavramı, biri gerçek diğeri mecazî manada olmak üzere aynı konu etrafında toplamak sanatıdır. Beyaz/siyah, ak/kara, gece/gündüz… kavramlardan birisi mecazî manada olmadıktan sonra tezat sanatı meydana gelmez.

 

“Ne siyah eylemiş bu nasiyeyi

Saçımı bembeyaz eden bahtım”

“Siyah alın” ve “bembeyaz saç” iki zıt kavram ortak nokta “baht” Alnın siyahlığı mecazîdir. Çünkü şairin alnı gerçekten siyah renkte değildir. Bir türlü başının dertten kurtulamadığını anlatmak istemektedir.

 

“Çeşm-i âşıkta imtizaç etmiş

Âb u ateş olup beraber dost"

Tezat olabilmesi için iki kelimenin karşıt anlamlı olması yetmez. Tezat olması için birbirine karşıt özelliklerin de belirtilmesi gerekir. Bu beyitte tezat “Ab(su)” ve “Ateş” kelimelerinin aynı yerde kullanılmasında değil sevgilinin gözünde birleşmesindedir.

 

Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.” 

                                   Mahir

 

Gülmek de goncaya münasibdir

Ağlama bu dil-i hâzine gerek”

                      Baki

  

“Zevki kederde mihneti rahatta görmüşüz

Ayinedir biri birine subh u şamımız”

Şeyh Galib

 

ELBETTE

Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa 

Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa 

En derin yaralar kapanıyorsa 

En büyük acılar unutuluyorsa 

Neden korkulur hayatta söyleyin bana

 

Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım 

Elbette daldan dala konup sonra uçacağım 

Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım 

Elbette bazen söyleyip bazen susacağım

CANDAN ERÇETİN

 

Meyhâne mukassi görünür taşradan ammâ 

Bir başka ferah başka letafet var içinde

Nedim’in bu beytinde meyhanenin hem sıkıntılı hem de ferah ve latif olduğu söyleniyor. Akla ve mantığa uygun bir şekilde, bir varlığın birbirine zıt özellikleri bir arada söylenmiş oluyor.

 

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü 

Kar değil gökyüzünde yağan beyaz ölümdü, 

 

Ben de gördüm güneşin doğarken battığını 

Esrarlı bir Bakışın gönlü kapattığını, 

 

İbadet eylerim, namaz kılmam 

Temizlik severim, lekemi silmem 

Ömrümde zararsız günümü bilmem 

Her senede yüz milyonluk kârım var. 

 

Görmediğim şeyi asla sezemem 

Korku bilmem hiç yalnız gezemem 

İcap etse kendi adımı yazamam 

Kâtiplikte gayet iştihârım var. 

 

Gülen çehremi görüp

Sanmayın beni bahtiyârdır 

Her kahkahanın içinde 

Bir damla gözyaşı vardır, 

 

Bir kız vardı yok gibi öyle güzel!" 

 

Lâkin ben hiç bu kadar mahzun olmadım 

Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?

Hâlbuki hepimiz hayattayız, 

 

Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet

Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten

 

Rüzgâr eser dallarımız atışır 

Yas ile sevincim yıkışır dağlar, 

 

Kara gözlerinin beyaz feneri olayım, 

 

Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

 


TEZAT -İSLAM ANS.

Birbirine karşıt iki öğenin bir sözde, bir dizede veya beyitte bir araya getirilmesi anlamında bedî‘ terimi.

TÜRK EDEBİYATI. Türkçe belâgat kitaplarına “zıtlıkları bir arada bulundurma sanatı” olarak geçen tezat, aralarında bir ilgiden dolayı birbirine muhalif iki mânayı aynı ifadede toplayarak söze güzellik ve kuvvet katmanın yollarından biridir (diğerleri bir uygunluğu anlatmak için kullanılan tıbâk, tatbik veya mutabakat, bir denkliği [küfüv] göstermek üzere yapılan tekâfü’dür). Tezadın Batı retoriğindeki karşılığı antitezdir (Bilgegil, s. 184).

Bir düşünce zıddıyla veya mukabiliyle daha güçlü ifade edildiğinden tezadın söz sanatları içerisinde özel bir yeri vardır. Dil bilgisi bakımından birbirinin karşıtı olan kelimelerin bir araya getirilmesi bu sanat için yeterli olmayıp aynı kavrama iki zıt yönden bakılabilmesi veya iki zıt yönün aynı kavrama bağlanabilmesi gerekir: “İnsan bilmediği şeyleri ayağının altına alsa başı göğe erer” (Hâlet). Olaylara ve eşyaya farklı yönlerden bakılması görülen ve duyulanı daha etkili kılacağı için karşıt kelime ve kavramların bir nükteye bağlı şekilde bir araya getirilmesiyle bu sanat oluşur. Yûnus Emre’nin, “Ger vuslata erdin ise bu derd ile firak nedir/Dostu yakın gördün ise bu baktığın ırak nedir” beytinde vuslat ile firak ve yakın ile ırak kelimeleri arasında tezat vardır. Tezat her ne kadar söze güzellik verip etkisini arttırırsa da sıkça kullanılması tekellüfe ve münasebetsizliğe sebep olabileceği için tavsiye edilmemiştir (Recâizâde Mahmud Ekrem, s. 282).

Tezat karşılaştırılan öğelerin niteliğine göre farklılık gösterir. Meselâ zıtlık içeren kelimeler isim cinsinden olabilir: “Ne siyâh eylemiş bu nâsiyeyi/Saçımı bembeyaz eden bahtım” (Abdülhak Hâmid). Fiil veya fiilimsiler birbiriyle tezat oluşturabilir: “Cihânın yüzünü güldürmüş iken lutf u ihsânın/Adûlar kahkaha eyler gürûh-ı dostân ağlar” (Fâzıl). Ekler veya edatlar karşılaştırılarak tezat yapılır; “bî-savt ü bâ-kelâm” gibi. Anlam bakımından birbirine zıt olan ibare ve sözlerin bir arada kullanılması da tezat sayılır (Coşkun, s. 152). Yavuz Sultan Selim’e atfedilen, “Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzan/Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek” beytinde, aslanları titreten kudret ile âhû gözlü bir güzel karşısındaki âcizliğin bir kişide birleştirilmesi gibi. Birbirine zıt iki kelimeyi bir arada ve aynı nesne için kullanmaya birleşik tezat denilir; tatlı zalim, orijinal bir kopya, zulmet-i beyzâ gibi.

Eski belâgat kitapları tezatla birlikte farklı terimleri de zikreder ve hepsini “tıbâk” başlığı altında toplar (Bilgegil, s. 186). Tıbâk îcab ve selb olmak üzere ikiye ayrılır. Tıbâk-ı îcâb birbirinin zıddı iki kelimenin aynı beyitte ya da ibarede kullanılmasıdır (Kuru idik yaş olduk ayağ idik baş olduk/Kanatlandık kuş olduk uçtuk elhamdülillâh [Yûnus Emre]). Tıbâk-ı selb ise aynı fiilin olumlu ve olumsuz kiplerinin birlikte kullanılmasıyla gerçekleşir: “Bilen söyler nikât-ı râz-ı hüsnü bilmeyen söyler” (Nâbî). Birbiriyle karşılaştırılan kelimelerin ikisi de hakiki veya ikisi de mecazi anlamlarıyla kullanılabildiği gibi biri hakiki, diğeri mecazi anlamıyla da kullanılabilir: “Ak saçlı başını alıp eline/Kara hülyalara dal anneciğim” (Necip Fazıl Kısakürek).

Tezat, tekabül veya mutabakat olarak da anılan mukabele sanatı ile birlikte değerlendirildiğinde tezattaki zıt tasavvurların yerini mukabelede karşılıklı tasavvurlar alır. Buna göre zikredilen iki veya daha fazla kelimeyi bu kelimelerin anlamca mukabilleri (leff ü neşr) veya zıtları aynı sırada takip eder (sıralı tezat, Coşkun, s. 161). Seyyid Nesîmî’nin, “Gâh çıkarım yeryüzüne seyrederim âlemi/Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni” beytinde “çıkarım” ile “inerim” fiilleriyle gökyüzü ve yeryüzü kelimeleri, âlemi seyretmek ve âlem tarafından seyredilmek arasındaki mukabele gibi. Mukabele sanatında mutlaka zıt unsurların karşılaştırılması şartı aranmayıp zıtlık dışındaki karşılaştırmalar da mukabeleye dahil edilebilir. “Beni lerzende eden mevsim-i sermâ-yı firâk/Âhara fasl-i rebî‘ ü dem-i nev-rûz oldu” beytinde mevsim-i sermânın (kış mevsimi) zıddı sayf (yaz) iken beyitte rebî‘in (bahar) zikredilmesi gibi.

Fars edebiyatında bu sanata “tezat mutâbık, mutâbaka, tatbîk ve tıbâk, tenâkuz, tekābül ve tekâfü’” adı da verilmiştir. Tezat iki yönden incelenebilir. a) Geleneksel bakış. Tezat veya mutabaka mukabeleyle aynı şeydir. “Zıtlar zıtlıkta birbirine benzerdir” mantığınca tezada tıbâk ve mutabaka da denir. Farsça nesirde özellikle süslü anlatımda tezat ve tıbâkın önemli bir yeri vardır. b) Yeni bakış. Batı edebiyatının Fars edebiyatına etkisi ve yeni araştırmacıların Batı’nın belâgat konularına yönelmesi, onların görüşlerinden yararlanması bu konuda farklı bakışların doğmasına yol açmıştır. Bunların en önemlileri şunlardır: 1. Beyân-ı nakīzî. Aynı ifadede iki zıt terimin şaşırtıcı biçimde bir araya getirilmesidir. Bu iki kelimenin biri sıfat, diğeri isim ya da biri isim, diğeri fiil olabilir. Karşıt iki terim aynı ifadede karşıt anlamlarıyla bir araya gelir ve aynı konuyu, aynı gerçeği dile getirir; “Gurusnegî horden/açlık yemek” gibi. 2. Mütenâkız-nümâ (paradoks). Görünürde garîb bir mânayı kullanarak zâhirî bir tezat ortaya çıkarmaktır. Bu tür tezat tasavvufî, dinî akîdeler ve edebî yorumlarda görülür. Buna “hâzır gāyib: huzurdaki kayıp” ve “harâb-âbâd: yıkıntıyla mâmur” gibi terkipler örnek verilebilir.

 

BİBLİYOGRAFYA

Ahmed Cevdet Paşa, Belâgat-ı Osmâniyye, İstanbul 1299, s. 155-156; Recâizâde Mahmud Ekrem, Ta‘lîm-i Edebiyyât, İstanbul 1299, s. 278-282; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügatı, İstanbul 1994, s. 173-174; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri-Belâgat, İstanbul 1989, s. 184-190; M. A. Yekta Saraç, Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, İstanbul 2000, s. 142-149; Menderes Coşkun, Sözün Büyüsü Edebî Sanatlar, İstanbul 2007, s. 151-162; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 2007, s. 455; İsa Kocakaplan, Açıklamalı Edebi Sanatlar, İstanbul 2008, s. 187-191; Ahmet Kartal, “Türk Edebiyatında Belagat Çalışmaları ve ‘Tezad’ ile ‘Telmih’ Sanatlarına Eleştirel Bir Bakış”, Şiraz’dan İstanbul’a, İstanbul 2008, s. 399-403; W. P. Heinrichs, “Ŧibāķ”, EI² (İng.), X, 450-452; Asgar Dâdbeh-Abdürrızâ Müderriszâde, “Teżâd der Edeb-i Fârsî”, DMBİ, XV, 550-552.

İsmail Durmuş, Meliha Y. Sarıkaya   , İslam Ans.  cilt: 41; sayfa: 60

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi