Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

TELMİH

Sanatkârı heyecanlandıran olayın bir yönü, başka bir olayın yahut kişinin veya bir fıkranın hatırlanmasına sebep olur. Sanatkâr da hatırladığı olayı ön plana çıkarır. Okuyucuya da kendi hatırladığı olayı bildirmek ister. Böylece sanat ortaya çıkar. Kitaplarda “Söz arasında meşhur bir olaya işaret etmek” şeklinde tanımlanır.

Hiç kimsenin bilmediği olaya işaret etmek sanatı başarısız kılar. 

“Hürr ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi

Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor”

                                                           YKB

Ramazanlarda ve bayramlarda donanmanın yeni ayın başlangıcını tespit etmek üzere ayın doğup doğmadığını gözetlemek için görevlendirerek denize açılması geleneğine işaret vardır.

  

“Seyretti havâ üzre denir taht-ı Süleyman 

Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde”

                         ZİYA PAŞA

“Süleyman’ın tahtı hava üzerinde uçuyordu derler, dünyanın geçiciliğine bak ki o muazzam saltanatın bile yerinde şimdi yeller esiyor.”

  

Yar sana

Çağlar sular yarsana 

Çünkü Ferhat’ım dersin 

Bulunmaz mı yar sana

Bu manide Ferhat’tan bahsediliyor. Ferhat’ın sevgilisi uğruna dağlan yararak su getirmeye çalıştığı herkesçe bilinen bir olaydır.

 

Lale Devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş.

Aşk şarabından kim bilir en son, hangi şanslı içmiş.

SEZEN AKSU

 

İnsanız, en şerefli mahlûkuz

Deyip de pek fazla övünmemiz haksız 

Atamız elma çaldı cennetten 

Biz o hırsızların çocuklarıyız.

ORHAN SEYFİ ORHON

Şair, ”Atamız elma çaldı cennetten” dizesiyle okuyucuya Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasına neden olan olayı anımsatmakta ve telmih sanatına başvurmaktadır.

 

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i 

Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.

MEHMET ÂKİF ERSOY

Şair, Çanakkale şehitleri için yazdığı bu dizelerde, düşmanla savaşan Mehmetçikleri Bedir Savaşı'ndaki Hz. Peygamberimizin askerlerine benzetiyor ve bu olayı anlatırken geçmişteki bir olaydan yararlanıyor.

 

Ey dost senin yoluna 

Canım vereyim Mevlâ 

Aşkını komayayım 

Oda gireyim Mevlâ

YUNUS EMRE

Son dizedeki "ateş" anlamına gelen "od" sözcüğü, Hz. İbrahim'in ateşe atılmasına ve ateşin gül bahçesine dönmesine telmih vardır.

  

“Gökyüzünde İsa ile 

Tur dağında Musa ile 

Elimdeki asa ile 

Çağırayım Mevlam seni 

 

Derdi öküş Eyyüb ile 

Gözü yaşlı Yakub ile 

Ol Muhammed mahbub ile 

Çağırayım Mevlam seni”

               Yunus Emre

Birinci dizede "Hz. İsa’nın göğe çıktığı inancı" na, ikinci dizede "Hz. Musa'nın Tûr-ı Sinâ dağında Allah ile konuşması " olayına ve üçüncü dizede de yine "Hz. Musa'nın yere atınca yılan olan asasıyla gösterdiği mucizelere telmih vardır.

 

Şuh Şirin'ler yüzünden dağ delen Ferhat'lar 

Aslıhan'lardan yanan Aşık Kerem'ler görmüşüz, 

 

Sultan Süleyman'a kalmayan dünya 

Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün. 

 

Ekmek Leylâ oldu dostlarım 

Mecnûn oldum peşi sıra giderim, 

 

Vahdettin şarabından Bir cur'a nûş edeyin 

Enel-Hak çağıruban Dâra gir ey in Mevlâ"

 

Sabâ Mesih-dem olub bahârdan bu gece 

Hıtâ'ya benzedi gülşen nigârdan bu gece

 

Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin 

Ey Hüdhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin 

                                         Nabî 

Şair beytinde Süleyman-Belkıs kıssasını hatırlatıyor.

 


TELMİH-İSLAM ANS.

 

İslâm edebiyatlarında bir âyete, bir hadise, kıssa, olay, vecize, atasözü vb.ne gönderme yapma sanatı.

Sözlükte "göz ucuyla bakmak; ışık orta­ya çıkmak, parıldayıp görünmek" anlam­larındaki lemh kökünden türeyen telmîh "bir şeye işaret etmek, üstü kapalı söyle­mek, sezdirmek" mânasına gelir (Lisânü'l-Arab, "lmh" md.). Belagat ilminin bedî' koluna ait bir terimdir. Telmih ile sözü uzat­maya gerek kalmadan ifade, "Arif olana sadece işaret yeter" (el-ârifü yekfîhül-işâre) kabilinden bilinen ve değerli olan bir husu­sa işaret edilerek kuvvetlendirilir. Ancak ifadede telmih yapıldığı ve neye telmihte bulunulduğu anlaşılmalıdır. Aksi takdirde telmihle söz güçlendirileceği yerde kapalı (muakkad) hale getirilerek anlatım zorlaştırılmış, âdeta bir bilmeceye dönüştürülmüş olur ki, bu da ifadede bir kusur sayılır. Tel­mihi nazmın güzelliğini arttırıcı ve anlamı­nı genişletici olması yanında süsleyicisi ola­rak muhtemelen ilk defa ele alan dilci Fahreddin er-Râzî'dir. Râzî telmihi, "sözün için­de yaygın bir mesele, nâdir şiire veya meş­hur bir kıssaya işaret edilmesi" şeklinde tanımlamıştır (Nihâyetü'l-îcâz, s. 288). Ha­tîb el-Kazvînî telmihten "serikat" (şiir inti­halleri) bölümünde söz etmiş ve bu sanatı "bir kıssaya veya bir şiire kendisi zikredil­meden işaret edilmesi" diye tarif etmiştir (Şürûhu't-Telhîş, IV, 524). Sa'deddin et-Teftâzânî, İbn Ya'küb el-Mağribî, Bahâed-din es-Sübkî, İsâmüddin el-İsferâyînî gibi Telhişü'l-Miftûh sarihleri bu konuda Kazvînî'yi izlemiş, Müeyyed-Billâh el-Alevî, İbn Kayyim el-Cevziyye, İbn Hicce ve Süyûtî gibi müellifler de buna farklı bir şey ilâve etmemiştir. Teftâzânî nazımda ve nesir­de kıssa, şiir ve mesele telmih olmak üze­re telmihin altı türünden söz etmiştir (el-Mutavvet, s. 374). İbn Ma'sûm "sona erdirilmedikçe son bulmayan bir konu" de­diği telmihi âyet, meşhur hadis, meşhur şiir ve mesel telmihleri şeklinde dört gru­ba ayırmış, konuyu bol örnekle ve daha düzenli bir anlatımla ortaya koymuştur (Envârü'r-rebi, IV, 307-310). Şehâbeddin Mahmûd el-Halebî ile Ahmed b. Abdülveh­hâb en-Nüveyrî telmihi bir tazmin türü saymıştır (Hüsnü't-tevessül, s. 242; Nihâyetü'l-ereb.VU. 127).

Belagat kitaplarında telmihin türleri şöy­le sıralanmaktadır:

1. Şiirde kıssaya tel­mih örneği olarak Ebû Temmâm'ın mıs­raları verilir: Şair içinde sevgilisinin bulun­duğu kervana akşamın alaca karanlığın­da yetişmiş, sevgilisi devesinin üzerinde­ki mahfesinden yüzünü gösterince şaşkı­na dönmüş, bunun üzerine Yûşa' peygam­berin zorbalarla yaptığı savaş yarıda kal­masın diye, her türlü eylemin yasaklandı­ğı cumartesi gününün gelmemesi için cu­ma güneşinin batmaması veya batan gü­neşin tekrar doğmaması talebiyle dua et­mesi ve duasının kabul edilmesi kıssasına telmihle sevgilinin cemalini güneşe ben­zetmiştir: ... (Artık vallahi bilemiyo­rum, bir düş müdür saran bizi, yoksa kervanda Yûşa mı var!). Harîrî'nin şu sözü hem şiire hem kıssaya telmihtir: ..... (Bir Nâbiga gecesi geçirdim, Ya'küb hü­zünleri yaşadım). Burada, Câhiliye şairi Nâ­biga ez-Zübyânî'nin Hîre Kralı Nu'mân b. Münzir'in ölüm fermanını duyunca geçirdiği üzüntü ve korku dolu geceyi tasvir et­tiği şu beyte telmih vardır: ..... (Tehdit haberi üzerine] öyle bir gece geçirdim ki sanki in­ce ala renkli, dişlerinde öldürücü zehir bulunan bir yılan beni sokmuştu). Harîrî sözün ikinci kısmında Hz. Ya'küb'un çektiği üzüntüye işaret etmiştir.

2.Şu beyit şiirde şiire telmihin yaygın örneklerindendir: ... (Vallahi, kızgın toprak ve tutuşmuş ateşle Amr kara günde senden daha şefkatli ve daha yufka yüreklidir). Bu beyitte merhametsizler için atasözü olarak da kullanılan şu beyte telmih vardır:

(Kötü gününde Amr'dan yardım isteyen / Sıcak topraktan kaçıp ateşe sığınan gibidir) (Teftâzâ­nî, s. 375). Burada Tağlib ve Bekr kabilele­rinin reisi Küleyb b. Rebîa'nın kayınbira­deri Cessâs b. Mürre tarafından ağır ya­ralanmasına, onun su talebine Cessâs'ın olumlu cevap vermemesine ve ayrıca Amr b. Hâris'in de hem su vermemesi hem son darbelerle ölümünü noktalamış olmasına telmih vardır.

3. Utbî'nin şu sözü mensur bir ibarede atasözüne telmihe bir örnektir: ... (Vah şu yavrularını yiyen dişi kediye). Burada, ... (Yavrularını bir haftalıkken yiyen kediden daha hunhar) meseline telmih vardır [Şürûhu't-Telhîs, IV, 528). Güzel ve parlak olması açısından tevriye üslubuyla Bedr diye adlandırılan güzel bir insan hakkındaki şu dizelerde ehl-i Bedr hadisine telmih vardır:

"Ey Bedr, ailen bana cevretti

Sana cüretlenmeyi öğretti

Sana benimle vuslatının çirkin

Hicranının güzel olduğunu söylediler

Onlar istediklerini yapabilirler

Çünkü on­lar Bedir ehlidirler."

Hz. Peygamber'in sır­larını açtığı birkaç sahâbîden biri olan Hâtıb b. Ebû Beltea'nın, gizli tutulan Mekke'­nin fethi için hazırlık yapıldığı sırada Mek­ke'de oturan akrabalarının zarar görme­mesi için bu hazırlığı yaranmak amacıyla Kureyş ileri gelenlerine bir mektupla bil­dirmesi üzerine Hz. Ömer, Hâtıb'ı öldür­mek için Resûlullah'tan izin istemiş, Resulullah da Bedir Savaşı'na katıldığından onun bu hatasını bağışlayıp Ömer'e şöyle demiştir: "Nereden bileceksin, Allah bel­ki Bedir ehline muttali olmuş ve, 'İstedi­ğinizi yapın, sizi bağışladım' buyurmuştur" Buhârî, "Cihâd", 141).

Hatîb el-Kazvînî telmihin bilmeceye ben­ler türünden söz etmiş ve bir Temîmli ile Şüreyk en-Nünneyrî arasında geçen şu ko­kuşmayı örnek göstermiştir: Temîmli Şüreyk'e, "Avcı kuşlar içinde en sevdiğim doğandır" deyince Şüreyk, "Ama kaya kuşunu (bağırtlak) avladığında" karşılığını ver­miştir. Burada Temîmli, Cerîr b. Atıyye'nin şu beytine telmihte bulunmuştur: "Ben lümeyr'i yüksekten gözleyen / Yukarıdan onun üzerine çökmek için hazırlanan bir doğanım." Şüreyk ise Tırımmâh'ın şu di­bine telmih yapmıştır: "Temîm adilik yollarını bağırtlaktan daha iyi bilir / Ama fazilet diyarına girecek olsa yolunu şaşırır." ı.g.e., IV, 527-528). Endülüslü vezir ve şair ibn Zeydûn'un er-Risâierü'l-Hezliyye'si siyasi içtimaî ve tarihî olaylara yapılmış tel-ıihlerle ilgili zengin örnekler içerir (İbn Hicce, 1, 404-407).

BİBLİYOGRAFYA:

Fahreddin er-Râzî, Nihâyetü'l-îcâz fi dirâyeti'l-ı vız (nşr. Bekrî Şeyh Emîn), Beyrut 1985, s. 288; ıhâbeddin Mahmûd el-Halebî. Hüsnü't-tevessül i şınâ'aü't-teressül (nşr. Ekrem Osman Yûsuf), ığdad 1400/1980, s. 242; Nüveyrî, Nihâyetü'l-. Kahire, ts. (DânTl-kütübl'l-Mısriyye), VII, 127; ırûhu't-Telhiş, Kahire 1937, IV, 524-529; Yah-b. Hamza el Alevî. ct-Tırâzü'l-miilezammin Uâri'l-belâğa, Kahire 1332/1914, III, 170-171; i ifiyyüddin el-Hillî, Şcrhu'l-Kâfiyeti'l-bedi'iyye Nesîb Neşâvî), Dımaşk 1403/1983, s. 328; i Kayyim el-Cevziyye. el-Feuâ'id, Kahire 1327, !62; Teftâzânî. el-Mutavvel, İstanbul 1304, s.1 -375; İbn Hicce. Hizânetü'l-edeb (nşr. Selâhad-ı el-Hevvârî), Sayda 1426/2006, 1, 400-408;Cıtî, Şerhu 'Ukûdi'l-cümân, Kahire 1358/1939, 171; İsâmüddin el-İsferâyînî. el-Atl'el, İstanbul 84, II, 254-255; İbn Ma'sûm, Envârü'r-rebf fi'â'i'l-bedf (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Necef 1388/ 3, IV, 266-267, 307-310; Abdülganî b. İsmailNablusî, Ncfehalü'l-ezhâr, Beyrut 1404/1984, 184-185; BedeviTabâne, Mu'cemü'l-belâğati'l-abiyye, Riyad 1402/1982, II, 800-801; Ah-1 Matlûb, Mu'cemü'l-muştalahâü'l-belâğıyve tctavvürüha, Beyrut 1996, s. 413-414.

İsmail Durmuş

 

TÜRK EDEBİYATI. Manzum veya mensur bir metinde âyet ve hadislerle, çeşitli olaylara, kıssalara, vecize, atasözü vb. kalıplaşmış ibarelere gönderme yap­ma sanatı için kullanılan telmih Türk ede­biyatına Arap ve Fars edebiyatlarından in­tikal etmiştir. Özellikle malzeme ve konu­lar, bu edebiyatların İslâm öncesi ve son­rasına ait kültürel ve dinî unsurlarından meydana gelmektedir. İlk malzemeyi Câhiliye şiiri, "ahbârü'l-Arab" başlığı altında toplanan rivayetlerle kıssalar, hikâyeler, -bunların içinde Leylâ ve Mecnûn kıssasının ayrı bir yeri vardır- ensâb ve nevâdir gibi kadîm malzeme teşkil eder. Fars edebiyatında bu alandaki en önemli malzeme Firdevsî'nin Şâhnâme'sinde ve İskendernâme, Târih-i Taberi, Aşâr-ı Baki­ye, Siyerü'l-mülûk gibi tarihlerde yer alan meşhur isimler ve olaylara dayanan destanî, hamasî veya millî-tarihî birikime dayanır. Buna Hint destanları ve kutsal ki­taplarından edebiyata girmiş konuları da eklemek gerekir. Her iki edebiyatta ilk de­virlerde İslâm öncesi destanî, millî, ahlâkî ve hamasî malzeme daha çok kullanılmış­tır. Telmihlerde kullanılan İslâmî malze­me şöylece sıralanabilir: Kur'an, tefsir ve hadislerde yer alan peygamber kıssaları (Hz. Âdem ile Havva, cennetten çıkarılma­ları; Hz. Nûh ve tufan; Hz. İbrahim, putları kırması, ateşe atılması; Hz. Yûsuf, babası Ya'kub ve kardeşleri, Züleyha'nın aşkı; Hz. Mûsâ, doğumu, Nil'e bırakılması, peygam­berliği, Firavun ve Kârûn ile mücadelesi, Tûr'a çıkması, Hızır ile âb-ı hayâtı arama yolculuğu; Hz. Süleyman, Sebe Melikesi Belkıs ile münasebeti, cinlere ve hayvanla­ra hükmetmesi, hüdhüd ve karınca hikâye­leri; Hz. İsa, annesi Meryem'den babasız doğması, beşikteyken konuşması, nefesi­nin ölüleri diriltmesi; Ashâb-ı Kehf). Bunlara İsrâlliyat'tan gelen rivayetler de ekle­nebilir. Hz. Peygamber'in hayatı (mucize­leri, mi'racı), Ehl-i beyt ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemi olayları, Kerbelâ Vak'ası, tasavvuf, ilk mutasavvıflar ve kerametleri. Türk ede­biyatında ise bu malzemeye ilâve olarak bazı atasözleri, Mevlânâ Celâleddîn-i Rû­mî, Yûnus Emre, Hacı Bektâş-ı Velî, Eşrefoğlu gibi ilk dönem Anadolu mutasavvıf­larının kerametleri dışında pek az unsur kullanılmıştır. XIX. yüzyılın ortalarından iti­baren başta Türk edebiyatı olmak üzere Arap ve Fars edebiyatlarında da Batı etki­siyle Yunan mitolojisi, Batı destanları ve epik birikimden yararlanılmıştır.

Telmih İslâm ve Osmanlı kültüründe, konunun en temel eseri sayılan Hatîb el- Kazvînî'nin Telhîsü'l-Miftâh'ı ve bunun Teftâzânî tarafından yapılan şerhi el-Mutavvel'den itibaren belagat kitaplarında ' bedî* konuları arasında yer almıştır. Her iki eseri en-Nef'u'l-muavvel fî terceme-i ti't-Telhîs ve'l-Mutavvel (I, Saraybosna 1289; II, İstanbul 1290) adıyla Türkçeye çeviren Abdünnâfı İffet Efendi buradaki tarifi, "Bir kıssa veya beyne'n-nâs şayi ve sâyir olan bir mesele bunlardan birini zikretmeyerek fehâvâ-yı kelâmda işaret olunmasıdır" cümlesiyle aktarmıştır. (II, 234) Cevdet Paşa konuyu aynı anlayışla ve kısaca ele almış, "Bir kıssaya yahut bir mes'el-i meşhura işaret olunmaktır" şek­linde tarif etmiştir. Telmihe Istılahât-ı Edebiyye'sinde yer vermeyen Muallim Naci Lugat-ı Nâcî'de "kavlen îmâ, bir vak'ayı telmih, bir sergüzeştin telmihi" dedikten sonra "söz arasında bir kıssaya, bir mesele, bir şiire işaret etmekten iba­ret bir san'at-ı edebiyye" tarifiyle klasik tanımı vermiştir. Recâizâde Mahmud Ek­rem telmihi tevriye ile aynı başlık altında ele almış, tevriye ile ilgili kısa bir açıklama­dan sonra tanımı, "Tarihe, esâtîre, ahlâka, âdâta, efsaneye, durûb ve emsale, vuku­at ve havâtır-ı âdiyeye, velhasıl söylenen şeyle meyanlarında dakik ve müessir mü­nasebet bulunabilecek olan her hale tev­riye ve telmih olunabilir" şeklinde geniş­letmiş, sözlerini daha çok Nâmık Kemal, Ziyâ Paşa ve Abdülhak Hâmid'den aldığı mensur-manzum örneklerle desteklemiş­tir. Recâizâde ayrıca, tevriye ve telmihin birçok vak'a ve şahsı ihtiva ederek müte­selsil olması halinde istiâre-i temsîliyye şeklini alacağını belirtmiştir. Recâizâde Mahmud Ekrem'in yolundan giden mü­elliflerin de kabul ettiği telmih-tevriye beraberliğine Hayalî Bey'in şu beytindeki "şi'r-i hasen-üslûb" tamlaması örnek verilebilir:

"Ey Hayalî yine bu şi'r-i hasen-üslûba

Umarım Hüsrev-i Rûm'un sana tahsîni ola."

Burada "hasen" kelimesi tevriyeli kullanılmış ve şair kendini Hz. Pey­gamber'in şairi Hassan b. Sâbit'e, şiirini de onun şiirine denk tutarak bir telmihte bu­lunmuştur. M. Kaya Bilgegil telmihi "Bil­ginin Malzeme Olarak Kullanıldığı Sanat­lar" alt başlığıyla ve aralarında yakın ilgi bulunan iktibas, tazmin, irsâl-i mesel ara­sında zikredip şöyle tarif etmiştir: "Tem­sil yoluyla bilinen bir kıssaya, meşhur bir fıkraya, yaygın bir nükteye, tarihî bir hadi­seye, hale uygun bir mesele, ilmî bir bah­se işaret etmektir." Bu tarifteki unsurlar atasözleri dışında zamanla âyet, hadis ve kelâmıkibarları da içine almış, böylece tel­mih sanatının kapsamı genişlemiştir. Ali Nihad Tarlan, Şeyhî Divanım Tetkik ad­lı incelemesinde (İstanbul 1964) Şeyhî'nin şiirlerindeki âyet ve hadislere telmihler başta olmak üzere diğer telmihleri tesbit ederek açıklamıştır. Divan incelemelerine bu gözle bakıldığında Türk edebiyatının telmih malzemesi şeklinde kullandığı öğe­lerin çoğu ortaya çıkar.

İktibasla îrâd-ı mesel ve tazminin tel­mihten farkı ilkinde âyet veya hadisin iba­resinin bütünüyle veya kısmen metne ak­tarılması, ikincisinde atasözünün bazı de­ğişiklerle zikredilmesi ve tazminde ise alın­tının şiir olmasıdır. Telmihte ise bunların hepsine sadece işaret edilir. Ancak bu işa­retlerin açık veya kapalı olmasına göre iki tür telmihten söz edilebilir. Birincisinde beyitte telmih edilen unsura delâlet eden uygun bir kelime yer alır. Neşâtî'nin,

"Hâl-i dili ne yâr ü ne ağyar ile söyleş

Ferhâd-ı belâ-keş gibi kûhsâr ile söyleş"

beytinde Ferhâd ve kûhsâr kelimeleri telmihin kay­nağını göstermektedir: Aşkı uğruna dağ­ları delen Ferhad'ın macerası. İkincisinde telmih edilen husus kapalı olduğundan okuyucunun onu bulmasıyla ortaya çıkar. Şeyhî'nin,

"Zaîf ü acz ile sıkl-i tekellüfâta hamûl

Zalûm ü cehl ile himl-i emânete hammâl"

beytinde Ahzâb sûresinin, "Biz emaneti taşımayı göklere, yere, dağlara teklif ettik. Onlar bunu yüklenmekten çe­kindiler. İnsan onu yüklendi. Çünkü insan pek zalim, çok cahildir" mealindeki 72. âye­tine telmih bulunduğunu Kur'an kültürü­ne vâkıf olan kişiler anlar. Ayrıca burada in­sanoğlunun emaneti kabul etmesinin ce­haletinden kaynaklandığına işaret eden nükte vardır.

Telmihin belagat kitaplarındaki Türkçe örneklerinden biri olan Nâbî'nin,

"Ey nâ­me sen ol mâhlikâdan mı gelirsin

Ey hüdhüd-i ümmîd Sabâ'dan mı gelirsin"

beytinde hüdhüd ve Sebe kelimeleri zik­redilerek Süleyman-Belkıs kıssası hatırla­tılmakta ve Kur'an'da yer aldığı gibi Hz. Süleyman'ın Sabâ Melikesi Belkıs ile hüd­hüd aracılığıyla haberleşmesine gönder­me yapılmaktadır. Fuzûlî'nin "Su Kasidesi'ndeki,

"Hayret ilen parmağın dişler kim etse istimâ

Parmağından verdiği şiddet günü ensâra su"

beytinde ise Peygamber'in Tebük Gazvesi sırasında parmakla­rından su akıtması mucizesine telmih var­dır. Ziyâ Paşa'nın terkibibendinde yer alan,

"Bir abd-i Habeş dehre olur baht ile sul­tan

Dahhâk'in eder mülkünü bir Gâve perîşan

Tezkîr olunur la'n ile Haccâc ile Cen­giz

Tebcil edilir Nûşirevân ile Süleyman"

mısralarından birincisinde kölenin bile sul­tan konumuna yükselebileceğini ifade eden baht açıklığı deyimine yahut Hârûnürreşîd'in Mısır'ın idaresini siyahî bir köle olan Sühayb'e vermesi olayına; ikinci beyitte İran mitolojisindeki zalim hükümdar Dahhâk ile onu tahtından indirdiği için zulme baş kaldıran kahramanların timsali olan demirci Gâve'nin mücadelesine; üçüncü beyitte zulmüyle anılan Haccâc ile Cengiz'e; dördüncü beyitte İslâm'dan önce adaletle hükmeden İran Şahı Nûşirevân'a ve Hz. Süleyman'a telmih bulunmaktadır. Kırımlı Rahmî'nin,

"Âbisten-i safâ vü ke­derdir leyâl hep

Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar"

beytinin ikinci mısraı "gün doğmadan neler doğar" ata­sözünün kısmî iktibası veya irsâl-i mese­le örnek sayılabileceği gibi beytin tama­mı "el-leyletü hublâ" (geceler gebedir) Arap atasözüne telmihtir. Divan şairleri arasın­da şiirlerinde telmihe en çok yer veren sa­natkârlardan biri de Nâlidir (D/A, XXXII, 315).

Fars edebiyatında genel özellikleri pek değişmeyen telmih İslâmî ve millî-hamâsî olmak üzere iki tür malzemeye dayan­maktadır. Millî ve hamasî telmih daha çok Şâhnâme kaynaklı olup Sâmânîler döne­minden, hatta Gazneliler'in ilk yıllarından itibaren görülmeye başlanmıştır. Irak eko­lüne bağlı şairler bu tip telmihlere fazla başvurmamakla birlikte Hint ekolü şair­lerinin şiirlerinde millî ve hamasî telmih­ler vardır. Sebk-i Horasânî'ye mensup şa­irler İslâmî telmihleri çok kullanmış, XII. yüzyıldan itibaren İslâmî ilimlerin geliş­mesiyle bu kullanım artmıştır. Evhadüddîn-i Enveri, Senâî, Ferîdüddin Attâr, Sa'dî-i Şîrâzî ve Hâfız-ı Şîrâzî şiirlerinde İslâ­mî telmihlere yer veren isimlerin başında gelir. Bu hususta Fars edebiyatında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin özel bir yeri var­dır. Fars şiirinde İslâmî telmihler gazel ve mesnevilerde, millî ve hamasî telmihler daha çok kasidelerde görülmektedir. Sîrûs Şemîsâ, Ferheng-i Telmîhât, İşârât-ı Esâtîr, Dâstânî, Târihî, Mezhebi der Edebiyyât-ı Fârsî adıyla telif ettiği söz­lükte (Tahran 1366) Arap, Fars ve Türk edebiyatında kullanılan telmihleri Farsça örneklerle derlemiştir.

BİBLİYOGRAFYA :

Muallim Naci, Lugat-ı Nâcî, İstanbul, ts., s. 278; Abdünnâfı İffet, en-Nef'u'l-muavvel, İstan­bul 1290, II, 234; Ahmed Cevdet Paşa, Belâgat-ı Osmâniyye, İstanbul 1299, s. 176; Recâizâde Ek­rem, Ta'lîm-i Edebiyyât, İstanbul 1330, s. 273-278; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul 1973, s. 159; Cem Dilcin, Örneklerle TürkŞiirBil­gisi, Ankara 1983, s. 461-464; Celâleddin Hü-mâî, Fünûn-ı Belagat ve Şınâ'ât-ı Edebî, Tahran 1363 hş., s. 328-331; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri-Belâgat, İstanbul 1989, s. 267; Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Maz­munlar ve İzahı (baz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1992, s. 113-114, 210; Kâzım Yetiş, Talîm-i Ede-biyat'ın Retorik ve Edebiyat Nazariyatı Saha­sında Getirdiği Yenilikler, Ankara 1996, s. 267-269; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Söz­lüğü, İstanbul 1999, s. 389; Menderes Coşkun, Sözün Büyüsü Edebî Sanatlar, İstanbul 2007, s. 140-142; Haydar Kumrî, "Tesâmüh der Telmîh be Dâstânhâ-yi Hamasî ve Millî der ŞFr-i Fârsî", Faşılnâme-i 'Ilmî-Pejûheşî 'ülüm-i İnsanî (Dâ-nişgâh-i ez-Zehrâ), sy. 68-69, Tahran 1386-87, s. 169-180; Dihhudâ, Luğatnâme (Muîn), IV, 6087; Ayşegül Mine Yeşiloğlu, "Nailî", DİA, XXXII, 315; "Telmih", TDEA, Vlll, 303; Muhammed Nüvîd Bâ-zergân, "Telmîh", DMBİ,XV\, 127-128; BâbekFer-zâne, "Telmîh der Edebiyyât-ı eArab", a.e., XVI, 128-129; Abbaspûr, "Telmîh", Ferhengnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1381 hş., II, 403; Kâmil Ahmedinejâd, "Telmîh", Dâniş-nâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1383/2004, VIII, 135-137.

MUSTAFA UZUN, İslam ans. cilt: 40