TELMİH
Sanatkârı heyecanlandıran olayın bir yönü, başka bir olayın yahut kişinin veya bir fıkranın hatırlanmasına sebep olur. Sanatkâr da hatırladığı olayı ön plana çıkarır. Okuyucuya da kendi hatırladığı olayı bildirmek ister. Böylece sanat ortaya çıkar. Kitaplarda “Söz arasında meşhur bir olaya işaret etmek” şeklinde tanımlanır.
Hiç kimsenin bilmediği olaya işaret etmek sanatı başarısız kılar.
“Hürr ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor”
YKB
Ramazanlarda ve bayramlarda donanmanın yeni ayın başlangıcını tespit etmek üzere ayın doğup doğmadığını gözetlemek için görevlendirerek denize açılması geleneğine işaret vardır.
“Seyretti havâ üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde”
ZİYA PAŞA
“Süleyman’ın tahtı hava üzerinde uçuyordu derler, dünyanın geçiciliğine bak ki o muazzam saltanatın bile yerinde şimdi yeller esiyor.”
Yar sana
Çağlar sular yarsana
Çünkü Ferhat’ım dersin
Bulunmaz mı yar sana
Bu manide Ferhat’tan bahsediliyor. Ferhat’ın sevgilisi uğruna dağlan yararak su getirmeye çalıştığı herkesçe bilinen bir olaydır.
Lale Devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş.
Aşk şarabından kim bilir en son, hangi şanslı içmiş.
SEZEN AKSU
İnsanız, en şerefli mahlûkuz
Deyip de pek fazla övünmemiz haksız
Atamız elma çaldı cennetten
Biz o hırsızların çocuklarıyız.
ORHAN SEYFİ ORHON
Şair, ”Atamız elma çaldı cennetten” dizesiyle okuyucuya Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasına neden olan olayı anımsatmakta ve telmih sanatına başvurmaktadır.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
MEHMET ÂKİF ERSOY
Şair, Çanakkale şehitleri için yazdığı bu dizelerde, düşmanla savaşan Mehmetçikleri Bedir Savaşı'ndaki Hz. Peygamberimizin askerlerine benzetiyor ve bu olayı anlatırken geçmişteki bir olaydan yararlanıyor.
Ey dost senin yoluna
Canım vereyim Mevlâ
Aşkını komayayım
Oda gireyim Mevlâ
YUNUS EMRE
Son dizedeki "ateş" anlamına gelen "od" sözcüğü, Hz. İbrahim'in ateşe atılmasına ve ateşin gül bahçesine dönmesine telmih vardır.
“Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elimdeki asa ile
Çağırayım Mevlam seni
Derdi öküş Eyyüb ile
Gözü yaşlı Yakub ile
Ol Muhammed mahbub ile
Çağırayım Mevlam seni”
Yunus Emre
Birinci dizede "Hz. İsa’nın göğe çıktığı inancı" na, ikinci dizede "Hz. Musa'nın Tûr-ı Sinâ dağında Allah ile konuşması " olayına ve üçüncü dizede de yine "Hz. Musa'nın yere atınca yılan olan asasıyla gösterdiği mucizelere telmih vardır.
Şuh Şirin'ler yüzünden dağ delen Ferhat'lar
Aslıhan'lardan yanan Aşık Kerem'ler görmüşüz,
Sultan Süleyman'a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün.
Ekmek Leylâ oldu dostlarım
Mecnûn oldum peşi sıra giderim,
Vahdettin şarabından Bir cur'a nûş edeyin
Enel-Hak çağıruban Dâra gir ey in Mevlâ"
Sabâ Mesih-dem olub bahârdan bu gece
Hıtâ'ya benzedi gülşen nigârdan bu gece
Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin
Ey Hüdhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin
Nabî
Şair beytinde Süleyman-Belkıs kıssasını hatırlatıyor.
TELMİH-İSLAM ANS.
İslâm edebiyatlarında bir âyete, bir hadise, kıssa, olay, vecize, atasözü vb.ne gönderme yapma sanatı.
Sözlükte "göz ucuyla bakmak; ışık ortaya çıkmak, parıldayıp görünmek" anlamlarındaki lemh kökünden türeyen telmîh "bir şeye işaret etmek, üstü kapalı söylemek, sezdirmek" mânasına gelir (Lisânü'l-Arab, "lmh" md.). Belagat ilminin bedî' koluna ait bir terimdir. Telmih ile sözü uzatmaya gerek kalmadan ifade, "Arif olana sadece işaret yeter" (el-ârifü yekfîhül-işâre) kabilinden bilinen ve değerli olan bir hususa işaret edilerek kuvvetlendirilir. Ancak ifadede telmih yapıldığı ve neye telmihte bulunulduğu anlaşılmalıdır. Aksi takdirde telmihle söz güçlendirileceği yerde kapalı (muakkad) hale getirilerek anlatım zorlaştırılmış, âdeta bir bilmeceye dönüştürülmüş olur ki, bu da ifadede bir kusur sayılır. Telmihi nazmın güzelliğini arttırıcı ve anlamını genişletici olması yanında süsleyicisi olarak muhtemelen ilk defa ele alan dilci Fahreddin er-Râzî'dir. Râzî telmihi, "sözün içinde yaygın bir mesele, nâdir şiire veya meşhur bir kıssaya işaret edilmesi" şeklinde tanımlamıştır (Nihâyetü'l-îcâz, s. 288). Hatîb el-Kazvînî telmihten "serikat" (şiir intihalleri) bölümünde söz etmiş ve bu sanatı "bir kıssaya veya bir şiire kendisi zikredilmeden işaret edilmesi" diye tarif etmiştir (Şürûhu't-Telhîş, IV, 524). Sa'deddin et-Teftâzânî, İbn Ya'küb el-Mağribî, Bahâed-din es-Sübkî, İsâmüddin el-İsferâyînî gibi Telhişü'l-Miftûh sarihleri bu konuda Kazvînî'yi izlemiş, Müeyyed-Billâh el-Alevî, İbn Kayyim el-Cevziyye, İbn Hicce ve Süyûtî gibi müellifler de buna farklı bir şey ilâve etmemiştir. Teftâzânî nazımda ve nesirde kıssa, şiir ve mesele telmih olmak üzere telmihin altı türünden söz etmiştir (el-Mutavvet, s. 374). İbn Ma'sûm "sona erdirilmedikçe son bulmayan bir konu" dediği telmihi âyet, meşhur hadis, meşhur şiir ve mesel telmihleri şeklinde dört gruba ayırmış, konuyu bol örnekle ve daha düzenli bir anlatımla ortaya koymuştur (Envârü'r-rebi, IV, 307-310). Şehâbeddin Mahmûd el-Halebî ile Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nüveyrî telmihi bir tazmin türü saymıştır (Hüsnü't-tevessül, s. 242; Nihâyetü'l-ereb.VU. 127).
Belagat kitaplarında telmihin türleri şöyle sıralanmaktadır:
1. Şiirde kıssaya telmih örneği olarak Ebû Temmâm'ın mısraları verilir: Şair içinde sevgilisinin bulunduğu kervana akşamın alaca karanlığında yetişmiş, sevgilisi devesinin üzerindeki mahfesinden yüzünü gösterince şaşkına dönmüş, bunun üzerine Yûşa' peygamberin zorbalarla yaptığı savaş yarıda kalmasın diye, her türlü eylemin yasaklandığı cumartesi gününün gelmemesi için cuma güneşinin batmaması veya batan güneşin tekrar doğmaması talebiyle dua etmesi ve duasının kabul edilmesi kıssasına telmihle sevgilinin cemalini güneşe benzetmiştir: ... (Artık vallahi bilemiyorum, bir düş müdür saran bizi, yoksa kervanda Yûşa mı var!). Harîrî'nin şu sözü hem şiire hem kıssaya telmihtir: ..... (Bir Nâbiga gecesi geçirdim, Ya'küb hüzünleri yaşadım). Burada, Câhiliye şairi Nâbiga ez-Zübyânî'nin Hîre Kralı Nu'mân b. Münzir'in ölüm fermanını duyunca geçirdiği üzüntü ve korku dolu geceyi tasvir ettiği şu beyte telmih vardır: ..... (Tehdit haberi üzerine] öyle bir gece geçirdim ki sanki ince ala renkli, dişlerinde öldürücü zehir bulunan bir yılan beni sokmuştu). Harîrî sözün ikinci kısmında Hz. Ya'küb'un çektiği üzüntüye işaret etmiştir.
2.Şu beyit şiirde şiire telmihin yaygın örneklerindendir: ... (Vallahi, kızgın toprak ve tutuşmuş ateşle Amr kara günde senden daha şefkatli ve daha yufka yüreklidir). Bu beyitte merhametsizler için atasözü olarak da kullanılan şu beyte telmih vardır:
(Kötü gününde Amr'dan yardım isteyen / Sıcak topraktan kaçıp ateşe sığınan gibidir) (Teftâzânî, s. 375). Burada Tağlib ve Bekr kabilelerinin reisi Küleyb b. Rebîa'nın kayınbiraderi Cessâs b. Mürre tarafından ağır yaralanmasına, onun su talebine Cessâs'ın olumlu cevap vermemesine ve ayrıca Amr b. Hâris'in de hem su vermemesi hem son darbelerle ölümünü noktalamış olmasına telmih vardır.
3. Utbî'nin şu sözü mensur bir ibarede atasözüne telmihe bir örnektir: ... (Vah şu yavrularını yiyen dişi kediye). Burada, ... (Yavrularını bir haftalıkken yiyen kediden daha hunhar) meseline telmih vardır [Şürûhu't-Telhîs, IV, 528). Güzel ve parlak olması açısından tevriye üslubuyla Bedr diye adlandırılan güzel bir insan hakkındaki şu dizelerde ehl-i Bedr hadisine telmih vardır:
"Ey Bedr, ailen bana cevretti
Sana cüretlenmeyi öğretti
Sana benimle vuslatının çirkin
Hicranının güzel olduğunu söylediler
Onlar istediklerini yapabilirler
Çünkü onlar Bedir ehlidirler."
Hz. Peygamber'in sırlarını açtığı birkaç sahâbîden biri olan Hâtıb b. Ebû Beltea'nın, gizli tutulan Mekke'nin fethi için hazırlık yapıldığı sırada Mekke'de oturan akrabalarının zarar görmemesi için bu hazırlığı yaranmak amacıyla Kureyş ileri gelenlerine bir mektupla bildirmesi üzerine Hz. Ömer, Hâtıb'ı öldürmek için Resûlullah'tan izin istemiş, Resulullah da Bedir Savaşı'na katıldığından onun bu hatasını bağışlayıp Ömer'e şöyle demiştir: "Nereden bileceksin, Allah belki Bedir ehline muttali olmuş ve, 'İstediğinizi yapın, sizi bağışladım' buyurmuştur" Buhârî, "Cihâd", 141).
Hatîb el-Kazvînî telmihin bilmeceye benler türünden söz etmiş ve bir Temîmli ile Şüreyk en-Nünneyrî arasında geçen şu kokuşmayı örnek göstermiştir: Temîmli Şüreyk'e, "Avcı kuşlar içinde en sevdiğim doğandır" deyince Şüreyk, "Ama kaya kuşunu (bağırtlak) avladığında" karşılığını vermiştir. Burada Temîmli, Cerîr b. Atıyye'nin şu beytine telmihte bulunmuştur: "Ben lümeyr'i yüksekten gözleyen / Yukarıdan onun üzerine çökmek için hazırlanan bir doğanım." Şüreyk ise Tırımmâh'ın şu dibine telmih yapmıştır: "Temîm adilik yollarını bağırtlaktan daha iyi bilir / Ama fazilet diyarına girecek olsa yolunu şaşırır." ı.g.e., IV, 527-528). Endülüslü vezir ve şair ibn Zeydûn'un er-Risâierü'l-Hezliyye'si siyasi içtimaî ve tarihî olaylara yapılmış tel-ıihlerle ilgili zengin örnekler içerir (İbn Hicce, 1, 404-407).
BİBLİYOGRAFYA:
Fahreddin er-Râzî, Nihâyetü'l-îcâz fi dirâyeti'l-ı vız (nşr. Bekrî Şeyh Emîn), Beyrut 1985, s. 288; ıhâbeddin Mahmûd el-Halebî. Hüsnü't-tevessül i şınâ'aü't-teressül (nşr. Ekrem Osman Yûsuf), ığdad 1400/1980, s. 242; Nüveyrî, Nihâyetü'l-. Kahire, ts. (DânTl-kütübl'l-Mısriyye), VII, 127; ırûhu't-Telhiş, Kahire 1937, IV, 524-529; Yah-b. Hamza el Alevî. ct-Tırâzü'l-miilezammin Uâri'l-belâğa, Kahire 1332/1914, III, 170-171; i ifiyyüddin el-Hillî, Şcrhu'l-Kâfiyeti'l-bedi'iyye Nesîb Neşâvî), Dımaşk 1403/1983, s. 328; i Kayyim el-Cevziyye. el-Feuâ'id, Kahire 1327, !62; Teftâzânî. el-Mutavvel, İstanbul 1304, s.1 -375; İbn Hicce. Hizânetü'l-edeb (nşr. Selâhad-ı el-Hevvârî), Sayda 1426/2006, 1, 400-408;Cıtî, Şerhu 'Ukûdi'l-cümân, Kahire 1358/1939, 171; İsâmüddin el-İsferâyînî. el-Atl'el, İstanbul 84, II, 254-255; İbn Ma'sûm, Envârü'r-rebf fi'â'i'l-bedf (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Necef 1388/ 3, IV, 266-267, 307-310; Abdülganî b. İsmailNablusî, Ncfehalü'l-ezhâr, Beyrut 1404/1984, 184-185; BedeviTabâne, Mu'cemü'l-belâğati'l-abiyye, Riyad 1402/1982, II, 800-801; Ah-1 Matlûb, Mu'cemü'l-muştalahâü'l-belâğıyve tctavvürüha, Beyrut 1996, s. 413-414.
İsmail Durmuş
TÜRK EDEBİYATI. Manzum veya mensur bir metinde âyet ve hadislerle, çeşitli olaylara, kıssalara, vecize, atasözü vb. kalıplaşmış ibarelere gönderme yapma sanatı için kullanılan telmih Türk edebiyatına Arap ve Fars edebiyatlarından intikal etmiştir. Özellikle malzeme ve konular, bu edebiyatların İslâm öncesi ve sonrasına ait kültürel ve dinî unsurlarından meydana gelmektedir. İlk malzemeyi Câhiliye şiiri, "ahbârü'l-Arab" başlığı altında toplanan rivayetlerle kıssalar, hikâyeler, -bunların içinde Leylâ ve Mecnûn kıssasının ayrı bir yeri vardır- ensâb ve nevâdir gibi kadîm malzeme teşkil eder. Fars edebiyatında bu alandaki en önemli malzeme Firdevsî'nin Şâhnâme'sinde ve İskendernâme, Târih-i Taberi, Aşâr-ı Bakiye, Siyerü'l-mülûk gibi tarihlerde yer alan meşhur isimler ve olaylara dayanan destanî, hamasî veya millî-tarihî birikime dayanır. Buna Hint destanları ve kutsal kitaplarından edebiyata girmiş konuları da eklemek gerekir. Her iki edebiyatta ilk devirlerde İslâm öncesi destanî, millî, ahlâkî ve hamasî malzeme daha çok kullanılmıştır. Telmihlerde kullanılan İslâmî malzeme şöylece sıralanabilir: Kur'an, tefsir ve hadislerde yer alan peygamber kıssaları (Hz. Âdem ile Havva, cennetten çıkarılmaları; Hz. Nûh ve tufan; Hz. İbrahim, putları kırması, ateşe atılması; Hz. Yûsuf, babası Ya'kub ve kardeşleri, Züleyha'nın aşkı; Hz. Mûsâ, doğumu, Nil'e bırakılması, peygamberliği, Firavun ve Kârûn ile mücadelesi, Tûr'a çıkması, Hızır ile âb-ı hayâtı arama yolculuğu; Hz. Süleyman, Sebe Melikesi Belkıs ile münasebeti, cinlere ve hayvanlara hükmetmesi, hüdhüd ve karınca hikâyeleri; Hz. İsa, annesi Meryem'den babasız doğması, beşikteyken konuşması, nefesinin ölüleri diriltmesi; Ashâb-ı Kehf). Bunlara İsrâlliyat'tan gelen rivayetler de eklenebilir. Hz. Peygamber'in hayatı (mucizeleri, mi'racı), Ehl-i beyt ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemi olayları, Kerbelâ Vak'ası, tasavvuf, ilk mutasavvıflar ve kerametleri. Türk edebiyatında ise bu malzemeye ilâve olarak bazı atasözleri, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Yûnus Emre, Hacı Bektâş-ı Velî, Eşrefoğlu gibi ilk dönem Anadolu mutasavvıflarının kerametleri dışında pek az unsur kullanılmıştır. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren başta Türk edebiyatı olmak üzere Arap ve Fars edebiyatlarında da Batı etkisiyle Yunan mitolojisi, Batı destanları ve epik birikimden yararlanılmıştır.
Telmih İslâm ve Osmanlı kültüründe, konunun en temel eseri sayılan Hatîb el- Kazvînî'nin Telhîsü'l-Miftâh'ı ve bunun Teftâzânî tarafından yapılan şerhi el-Mutavvel'den itibaren belagat kitaplarında ' bedî* konuları arasında yer almıştır. Her iki eseri en-Nef'u'l-muavvel fî terceme-i ti't-Telhîs ve'l-Mutavvel (I, Saraybosna 1289; II, İstanbul 1290) adıyla Türkçeye çeviren Abdünnâfı İffet Efendi buradaki tarifi, "Bir kıssa veya beyne'n-nâs şayi ve sâyir olan bir mesele bunlardan birini zikretmeyerek fehâvâ-yı kelâmda işaret olunmasıdır" cümlesiyle aktarmıştır. (II, 234) Cevdet Paşa konuyu aynı anlayışla ve kısaca ele almış, "Bir kıssaya yahut bir mes'el-i meşhura işaret olunmaktır" şeklinde tarif etmiştir. Telmihe Istılahât-ı Edebiyye'sinde yer vermeyen Muallim Naci Lugat-ı Nâcî'de "kavlen îmâ, bir vak'ayı telmih, bir sergüzeştin telmihi" dedikten sonra "söz arasında bir kıssaya, bir mesele, bir şiire işaret etmekten ibaret bir san'at-ı edebiyye" tarifiyle klasik tanımı vermiştir. Recâizâde Mahmud Ekrem telmihi tevriye ile aynı başlık altında ele almış, tevriye ile ilgili kısa bir açıklamadan sonra tanımı, "Tarihe, esâtîre, ahlâka, âdâta, efsaneye, durûb ve emsale, vukuat ve havâtır-ı âdiyeye, velhasıl söylenen şeyle meyanlarında dakik ve müessir münasebet bulunabilecek olan her hale tevriye ve telmih olunabilir" şeklinde genişletmiş, sözlerini daha çok Nâmık Kemal, Ziyâ Paşa ve Abdülhak Hâmid'den aldığı mensur-manzum örneklerle desteklemiştir. Recâizâde ayrıca, tevriye ve telmihin birçok vak'a ve şahsı ihtiva ederek müteselsil olması halinde istiâre-i temsîliyye şeklini alacağını belirtmiştir. Recâizâde Mahmud Ekrem'in yolundan giden müelliflerin de kabul ettiği telmih-tevriye beraberliğine Hayalî Bey'in şu beytindeki "şi'r-i hasen-üslûb" tamlaması örnek verilebilir:
"Ey Hayalî yine bu şi'r-i hasen-üslûba
Umarım Hüsrev-i Rûm'un sana tahsîni ola."
Burada "hasen" kelimesi tevriyeli kullanılmış ve şair kendini Hz. Peygamber'in şairi Hassan b. Sâbit'e, şiirini de onun şiirine denk tutarak bir telmihte bulunmuştur. M. Kaya Bilgegil telmihi "Bilginin Malzeme Olarak Kullanıldığı Sanatlar" alt başlığıyla ve aralarında yakın ilgi bulunan iktibas, tazmin, irsâl-i mesel arasında zikredip şöyle tarif etmiştir: "Temsil yoluyla bilinen bir kıssaya, meşhur bir fıkraya, yaygın bir nükteye, tarihî bir hadiseye, hale uygun bir mesele, ilmî bir bahse işaret etmektir." Bu tarifteki unsurlar atasözleri dışında zamanla âyet, hadis ve kelâmıkibarları da içine almış, böylece telmih sanatının kapsamı genişlemiştir. Ali Nihad Tarlan, Şeyhî Divanım Tetkik adlı incelemesinde (İstanbul 1964) Şeyhî'nin şiirlerindeki âyet ve hadislere telmihler başta olmak üzere diğer telmihleri tesbit ederek açıklamıştır. Divan incelemelerine bu gözle bakıldığında Türk edebiyatının telmih malzemesi şeklinde kullandığı öğelerin çoğu ortaya çıkar.
İktibasla îrâd-ı mesel ve tazminin telmihten farkı ilkinde âyet veya hadisin ibaresinin bütünüyle veya kısmen metne aktarılması, ikincisinde atasözünün bazı değişiklerle zikredilmesi ve tazminde ise alıntının şiir olmasıdır. Telmihte ise bunların hepsine sadece işaret edilir. Ancak bu işaretlerin açık veya kapalı olmasına göre iki tür telmihten söz edilebilir. Birincisinde beyitte telmih edilen unsura delâlet eden uygun bir kelime yer alır. Neşâtî'nin,
"Hâl-i dili ne yâr ü ne ağyar ile söyleş
Ferhâd-ı belâ-keş gibi kûhsâr ile söyleş"
beytinde Ferhâd ve kûhsâr kelimeleri telmihin kaynağını göstermektedir: Aşkı uğruna dağları delen Ferhad'ın macerası. İkincisinde telmih edilen husus kapalı olduğundan okuyucunun onu bulmasıyla ortaya çıkar. Şeyhî'nin,
"Zaîf ü acz ile sıkl-i tekellüfâta hamûl
Zalûm ü cehl ile himl-i emânete hammâl"
beytinde Ahzâb sûresinin, "Biz emaneti taşımayı göklere, yere, dağlara teklif ettik. Onlar bunu yüklenmekten çekindiler. İnsan onu yüklendi. Çünkü insan pek zalim, çok cahildir" mealindeki 72. âyetine telmih bulunduğunu Kur'an kültürüne vâkıf olan kişiler anlar. Ayrıca burada insanoğlunun emaneti kabul etmesinin cehaletinden kaynaklandığına işaret eden nükte vardır.
Telmihin belagat kitaplarındaki Türkçe örneklerinden biri olan Nâbî'nin,
"Ey nâme sen ol mâhlikâdan mı gelirsin
Ey hüdhüd-i ümmîd Sabâ'dan mı gelirsin"
beytinde hüdhüd ve Sebe kelimeleri zikredilerek Süleyman-Belkıs kıssası hatırlatılmakta ve Kur'an'da yer aldığı gibi Hz. Süleyman'ın Sabâ Melikesi Belkıs ile hüdhüd aracılığıyla haberleşmesine gönderme yapılmaktadır. Fuzûlî'nin "Su Kasidesi'ndeki,
"Hayret ilen parmağın dişler kim etse istimâ
Parmağından verdiği şiddet günü ensâra su"
beytinde ise Peygamber'in Tebük Gazvesi sırasında parmaklarından su akıtması mucizesine telmih vardır. Ziyâ Paşa'nın terkibibendinde yer alan,
"Bir abd-i Habeş dehre olur baht ile sultan
Dahhâk'in eder mülkünü bir Gâve perîşan
Tezkîr olunur la'n ile Haccâc ile Cengiz
Tebcil edilir Nûşirevân ile Süleyman"
mısralarından birincisinde kölenin bile sultan konumuna yükselebileceğini ifade eden baht açıklığı deyimine yahut Hârûnürreşîd'in Mısır'ın idaresini siyahî bir köle olan Sühayb'e vermesi olayına; ikinci beyitte İran mitolojisindeki zalim hükümdar Dahhâk ile onu tahtından indirdiği için zulme baş kaldıran kahramanların timsali olan demirci Gâve'nin mücadelesine; üçüncü beyitte zulmüyle anılan Haccâc ile Cengiz'e; dördüncü beyitte İslâm'dan önce adaletle hükmeden İran Şahı Nûşirevân'a ve Hz. Süleyman'a telmih bulunmaktadır. Kırımlı Rahmî'nin,
"Âbisten-i safâ vü kederdir leyâl hep
Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar"
beytinin ikinci mısraı "gün doğmadan neler doğar" atasözünün kısmî iktibası veya irsâl-i mesele örnek sayılabileceği gibi beytin tamamı "el-leyletü hublâ" (geceler gebedir) Arap atasözüne telmihtir. Divan şairleri arasında şiirlerinde telmihe en çok yer veren sanatkârlardan biri de Nâlidir (D/A, XXXII, 315).
Fars edebiyatında genel özellikleri pek değişmeyen telmih İslâmî ve millî-hamâsî olmak üzere iki tür malzemeye dayanmaktadır. Millî ve hamasî telmih daha çok Şâhnâme kaynaklı olup Sâmânîler döneminden, hatta Gazneliler'in ilk yıllarından itibaren görülmeye başlanmıştır. Irak ekolüne bağlı şairler bu tip telmihlere fazla başvurmamakla birlikte Hint ekolü şairlerinin şiirlerinde millî ve hamasî telmihler vardır. Sebk-i Horasânî'ye mensup şairler İslâmî telmihleri çok kullanmış, XII. yüzyıldan itibaren İslâmî ilimlerin gelişmesiyle bu kullanım artmıştır. Evhadüddîn-i Enveri, Senâî, Ferîdüddin Attâr, Sa'dî-i Şîrâzî ve Hâfız-ı Şîrâzî şiirlerinde İslâmî telmihlere yer veren isimlerin başında gelir. Bu hususta Fars edebiyatında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin özel bir yeri vardır. Fars şiirinde İslâmî telmihler gazel ve mesnevilerde, millî ve hamasî telmihler daha çok kasidelerde görülmektedir. Sîrûs Şemîsâ, Ferheng-i Telmîhât, İşârât-ı Esâtîr, Dâstânî, Târihî, Mezhebi der Edebiyyât-ı Fârsî adıyla telif ettiği sözlükte (Tahran 1366) Arap, Fars ve Türk edebiyatında kullanılan telmihleri Farsça örneklerle derlemiştir.
BİBLİYOGRAFYA :
Muallim Naci, Lugat-ı Nâcî, İstanbul, ts., s. 278; Abdünnâfı İffet, en-Nef'u'l-muavvel, İstanbul 1290, II, 234; Ahmed Cevdet Paşa, Belâgat-ı Osmâniyye, İstanbul 1299, s. 176; Recâizâde Ekrem, Ta'lîm-i Edebiyyât, İstanbul 1330, s. 273-278; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul 1973, s. 159; Cem Dilcin, Örneklerle TürkŞiirBilgisi, Ankara 1983, s. 461-464; Celâleddin Hü-mâî, Fünûn-ı Belagat ve Şınâ'ât-ı Edebî, Tahran 1363 hş., s. 328-331; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri-Belâgat, İstanbul 1989, s. 267; Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı (baz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1992, s. 113-114, 210; Kâzım Yetiş, Talîm-i Ede-biyat'ın Retorik ve Edebiyat Nazariyatı Sahasında Getirdiği Yenilikler, Ankara 1996, s. 267-269; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 1999, s. 389; Menderes Coşkun, Sözün Büyüsü Edebî Sanatlar, İstanbul 2007, s. 140-142; Haydar Kumrî, "Tesâmüh der Telmîh be Dâstânhâ-yi Hamasî ve Millî der ŞFr-i Fârsî", Faşılnâme-i 'Ilmî-Pejûheşî 'ülüm-i İnsanî (Dâ-nişgâh-i ez-Zehrâ), sy. 68-69, Tahran 1386-87, s. 169-180; Dihhudâ, Luğatnâme (Muîn), IV, 6087; Ayşegül Mine Yeşiloğlu, "Nailî", DİA, XXXII, 315; "Telmih", TDEA, Vlll, 303; Muhammed Nüvîd Bâ-zergân, "Telmîh", DMBİ,XV\, 127-128; BâbekFer-zâne, "Telmîh der Edebiyyât-ı eArab", a.e., XVI, 128-129; Abbaspûr, "Telmîh", Ferhengnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1381 hş., II, 403; Kâmil Ahmedinejâd, "Telmîh", Dâniş-nâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1383/2004, VIII, 135-137.
MUSTAFA UZUN, İslam ans. cilt: 40