HAZİF
Bazı harfleri kullanmadan gerçekleştirilen söz sanatı.
Sözlükte "atmak, düşürmek, çıkarmak bir şeyin bir tarafını kesip atmak" anlamlarına gelen hazif (hazf) kelimesi, bedî’ ilminde belli harfleri kullanmadan söz söyleme sanatını ifade eder. Hazif, atılan harflerin noktalı veya noktasız olmasına bitişik veya ayrı yazılmasına göre çeşitli kısımlara ayrılır. Meselâ bir cümlede yer alan kelimeler ya tamamen bitişik veya tamamen ayrı yazılan harflerden oluşur; bazan bu kelimelerin hepsi noktalı veya noktasız olur. Ayrıca cümleyi teşkil eden kelimelerin biri bitişik, diğeri ayrı yazılan harflerden; biri noktalı, diğeri noktasızlardan meydana gelir. Bu anlayış şiirde bir mısrada noktalı, ötekinde noktasız harflerin yer alması şeklinde görüldüğü gibi, bazan da cümlenin veya beytin tamamı sadece üstten veya alttan noktalı olan harflerden oluşur. Bu arada bazı harflere hiç yer verilmeyebilir.
Başta Harîrî'nin el-Makâmât'ı olmak üzere. Hz. Peygamberi öven "bedîiyyât" adı verilen kasidelerin şerhleriyle bazı belagat kitaplarının bedî’ bölümlerinde ve bedî’ ilmine dair yazılan müstakil eserlerde hazif sanatı ve türleriyle ilgili bilgi ve örnekler bulunmaktadır. İbn Ma'sûm. Envârü'r-rebî' bi-envâ’i'l-bedî' adlı eserinde (IV, 176) hazfi bir sanat olarak ilk ortaya koyan kişinin Mi'yârü'n-nüzzâr müellifi İzzeddin ez-Zencânî (ö. 655/1257 |?|) olduğunu söylüyorsa da Zencânî'den yaklaşık bir asır önce Reşîdüddin Vatvât (ö. 573/1177) Hadâ'iku's-sihr'inde (s. 63 67) ve daha sonra Fahreddin er-Râzî (ö.606/1209) Nihâyetü'l-îcâz'ında (s. 113-116, 122) hazfin tanımını yapmış ve birçok türünü örnekleriyle açıklamıştır. Râzî hazfı lafza güzellik veren, harflerin yazılış güzelliğiyle (hat) ilgili sanatlardan sayar. Sa'deddin et-Teftâzânî'ye göre lafzı sanatlarda güzelliğin aslı, mânanın lafza değil lafzın mânaya tekellüfsüz ve tabii bir şekilde tâbi olmasıdır. Bu sebeple Teftâzânî, tekellüf ve sunîlikten uzak olmayan lâfzî sanatı sanat olarak kabul etmediği gibi lafzın yazısını süslemeye yönelik hazif ve onun çeşitleri sayılabilecek muvassal, mukatta', raktâ' ve hayfâ gibi türleri de edebî sanat olarak görmez (el-Mutavvel 'ale't-Telhîş, s. 460-461).
Hazif sanatının en eski örnekleri Hz. Ali'ye kadar uzanmaktadır. Onun bulunduğu bir mecliste elif harfinin Arapça'da çok kullanıldığından söz edilmiş, bunun üzerine Hz. Ali, içinde elif harfi geçmeyen irticâlî bir konuşma yapmıştır. Hz. Ali'nin bu konuşması "hutbe-i mûnika" adıyla meşhurdur (Müeyyed el-Alevî, III, 175; Safiyyüddin el-Hillî, s. 276). Mu'tezile'nin fesahatiyle ünlü kurucusu Vâsıl' b. Atâ'nın. Irak Valisi Abdullah b. Ömer b. Abdülazîz'in huzurunda ve birçok ünlü hatibin katıldığı bir mecliste irticalen okuduğu “râ”sız hutbesi de hazif sanatı konusunda meşhur örneklerdendir (bu hutbe için bk. Şîrâzî. I. 174-177). Râ harfini telaffuz edemeyen Vâsıl'ın bütün konuşma ve hitabelerinde bu harfi ustalıkla atabilmesi (Câhiz, 1, 14; Ebü'l-Ferecel-İsfahânî, III, 146; Fahreddin er-Râzî. s. 122) Arap edebiyatında darbımesel haline gelmiştir. Bu hutbesi sebebiyle Vâsıl b. Atâ'ya övgüler yağdıran Beşşâr b. Bürd'ün şiirlerinde de işaret edildiği gibi (Câhiz. 1, 21-22. 206-208; İbn Hallikân, III, 219) hazfin sanat olmasının temel şartı külfetsiz bir şekilde yapılabilmesidir. Hazif edibin ifadeye hâkimiyetini, söz dağarcığının zenginliğini, önceden belirlenmiş sınırlamalar içinde bile rahatlıkla meramını dile getirmedeki gücünü göstermesi bakımından bediî bir sanat sayılmıştır.
Vezir ve edip Sâhib b. Abbâd'ın, elif harfi kullanmadan söylediği Ehl-i beyt'in methine dair yetmiş beyitlik kasidesiyle Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin el-Hemedânî’nin "vav"sız kasidesi hazfin en güzel örneklerindendir. Harîrî'nin el-Makâmat"ında hazfin çok çeşitli misalleri bulmaktadır.
Hazfin başlıca türleri şunlardır: 1. Noktalı veya noktasız harflerin kullanılmasına göre hazif çeşitleri. Sadece noktasız harflerin yer aldığı ifadelere "mühmele" (âtıle) adı verilmiştir. Safiyyüddin el-Hillî’nin Bed’iyye'sinde hazif sanatına örnek olarak gösterdiği beyit mühmeldir (Şerhu’l-Kâfiyeti'l-bed’iyye, s. 276). İbn Hicce el-Hamevî ile Âişe el-Bâûniyye'nin bedîiyyelerindeki örnek beyitler ise sadece üstten noktalı harflerden oluşmaktadır (Hizânetü'l-edeb, s.439). Harîrî'nin el-Makâmât'ında geçen
ve beytiyle başlayan manzumesi kasîde-i mühmeleye bir örnektir. Yine Harîrî'nin
eserinde (28. Makâme) yer alan iki hutbe hutbe-i mühmelenin meşhur örneklerindendir. Safiyyüddin el-Hillî’nin, Mısır'dan ayrılmak için Memlûk Sultanı Muhammed b. Kalavun'dan izin istemek üzere yazdığı er-Risâletü'l-mühmele'sı ve kâtip Muhammed İbnü'l-Bârizî'nin er-Risâletü'l-'âtıle'si ile İbn Hicce'nin buna yazmış olduğu et-Takrîzü'l-‘atıl’ı (a.g.e., s.440) hazfın nesirden örnekleri arasında yer alır. Sadece noktalı harflerin kullanıldığı ifadelere "menküta" (mu'ceme) adı verilmiştir. Harîrî'nin beytiyle başlayan kasidesi bunun meşhur örneklerindendir (el-Makâmât, s. 370). Kelimelerinin bir harfi noktalı, diğeri noktasız olarak tertip edilmiş nazım ve nesir örnekleri de bir nevi hazif sayılır. Buna "raktâ-" veya "erkat" adı verilir (Reşîdüddin Vatvât, s. 166; Fahreddin er-Râzî, s. 115; Abdülganî en-Nablusî, s. 255; Abdünnâfi İffet Efendi, II, 216). Harîrî'nin el-Makamât'ında ifadeleriyle başlayan metinleri bu şekilde düzenlenmiştir. Kelimelerinden biri tamamen noktalı, diğeri de noktasız harflerden oluşan nesir ve nazım örneklerine "hayfâ" (ahyef) denilir. Şiirin bir mısrasının noktalı, diğerinin noktasız harflerden oluşması da bir hazif türüdür.
2. Bazı harflerin kullanılmadığı hazif örnekleri. Abdülganî en-Nablusi’nin Nefehâtü’l-ezhâr'ında (s. 256) (Arapça Kelime Grubu) şeklinde başlayan manzumede elif, şe ve tâ harfleri kullanılmamıştır. Şeyh İzzeddin Ali el-Mevsılî, Bedî'iyye'sin-deki (Arapça Metin) beytinde Fatiha sûresini oluşturan yirmi bir harfi kullanmış; şe, cîm, hâ, zây, şîn, fâ, zâ harflerine yer vermemiştir. Mevsılî, buna hazfin eş anlamlısı olarak "iskât" adını vermektedir (Abdülganî en-Nablusî, s. 256-257).
3. Harflerin ayrı ya da bitişik yazılma özelliğiyle ilgili hazif türleri. Bitişik yazılan harflerden oluşana "muvassal" (mevsûl) (meselâ (Arapça Kelime Grubu)), ayrı yazılan harflerle oluşturulan sözlere de "mukatta" (maktû') (meselâ (Arapça Kelime Grubu)) denilmiştir.
Bunların dışında Sîbeveyhi ile İbn Reşîk el-Kayrevânî'nin söz konusu ettiği ve daha ziyade eski şiirlerde geçen bir hazif türü daha vardır. Bu da siyak, hal ve makam gibi bir karinenin delâletiyle anlaşılabilecek bir kelimeye sadece bir harfiyle işaret etmektir. Nuaym (Lukaym) b. Evs'in (Arapça Kelime Grubu) beytinde görüldüğü gibi (Arapça Kelime Grubu)’e ; (Arapça Kelime Grubu) ise (Arapça Kelime Grubu)'ye işaret olup sözün önü bunlara delâlet etmektedir. Sondaki elifler ise kafiye dolgusu (işba') zarureti için getirilmiştir.
Vezin ve kafiye zarureti, lafızda hafiflik sağlama gibi sebeplerle kelimenin bir kısmının atılması şeklinde oluşan hazfe daha ziyade eski Arap şiirinde rastlanır (bk. İKTİTÂ'). Kelimelerden harf atılması biçimindeki bu hazif nevilerinden ayrı olarak meânî ve nahiv ilimlerinde, karinenin delaletiyle bilinip anlaşılabilecek kelime ve ifadelerin cümleden kaldırılması şeklinde görülen hazif nevileri de vardır (bk. ÎCÂZ; İHTİBÂK; İHTİZÂL). Kur'ân-ı Kerîm'de bu ilimleri ilgilendiren birçok hazif örneğine rastlanmaktadır.
Sözde hafiflik sağlama, îcâz ve ihtisar başta olmak üzere azamet ifadesi, zaman yetersizliği, fâsılaya riayet gibi sebeplerle yapılan hazfin gerçekleşebilmesi için akıl, nakil, şer', âdet ve örf, hal, siyak-sibak, lügat ve lafız delâleti gibi hazfı belirleyen bir delilin ve ipucunun bulunması şarttır. Birbiriyle ilgili iki şeyden birinin diğerinin delâleti sebebiyle hazfedilmesi Kur'ân-ı Kerîm'de çok görülen hazif türüdür. Genellikle aralarında atıf irtibatı bulunan unsurlarda gerçekleşen ve "iktifa" adı verilen bu hazif türü bazı hikmet ve nüktelere dayanır. Meselâ, "Her türlü hayır senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin" (Âl-i İmrân 3/26) mealindeki âyette hayrın anılıp şerrin hazfedilmesi Allah'a şer nisbetinin edebe aykırı olmasındandır. "Allah... sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı" (en-Nahl 16/81) âyetinde sıcağın anılıp soğuğun hazfedilmesinin sebebi, Kur'an'ın nazil olduğu yerde onun ilk muhatapları olan çöl halkının elbiseyi ekseriyetle sıcaktan korunmak için giymesidir. "Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı onların nizamı bozulurdu" (el-Enbiyâ 21/22) mealindeki âyette, "Göklerin ve yerin nizamı bozuk olmadığına göre bir tek ilâh vardır" şeklindeki kıyasın tamamlayıcı unsurları, anılan kısmının delâleti sebebiyle hazfedilerek îcâz sağlanmıştır. Yine bir âyette altın ve gümüşten sadece gümüşe zamir gönderilmesi (et-Tevbe 9/34) ticarette daha ziyade onun tedavül etmesindendir.
Başta Yûsuf kıssası olmak üzere Kur-'an kıssalarında olaylar arasındaki bağlantılarda birçok cümlenin hazfedilerek îcâz sağlandığı görülmektedir (Müeyyed el-Alevî, s. 247-258; Zerkeşî, III, 104-134).
Sarf ilminde hazif, söyleniş hafifliği sağlamak için illet harflerinin düşürülmesi şeklinde görülür. Buna "i’lâl bi’l-hazf denir. Arap aruz sistemindeki hazif ise bahrin son tef ilesinin hafif sebebinin atılması şeklinde olur (bk. ZİHAF).
Türk Edebiyatında Hazif. Üç çeşit hazif vardır. İlki bedî' ilmiyle ilgili olup kaynaklarda "mühmel" (noktasız) veya "menküt" (noktalı) başlığı altında anlatılan hazif sanatıdır ki buna "tecrid, gayr-i menküt, hurûf-ı hattî" gibi isimler de verilmiştir. Manastırlı Mehmed Rifat "mühmel" başlığı altında, "Mısra veya beytin harflerinin kamilen noktasız harflerden olmasıdır" diye tanımladığı bu sanatı sadece şiirle sınırlarken Feyzî-i Hindî ve Mahmud Hamza Efendi'nin noktasız harflerle yazdıkları tefsirlerden söz etmesi yukarıdaki tanımla çelişmektedir. Aynı müellif hazfı, "Hurûf-ı hecâdan birini bir kasidede bi'l-iltizâm bulundurmamaktır" şeklinde de tarif eder (Mecâmiu'l-edeb, s. 405). Bu tarif M. Kaya Bilgegil tarafından da benimsenmiştir (Edebiyat Bilgi ve Teorileri I, s. 362).
Hazif önemli bir sanat kabul edilmemiş ve hoş karşılanmamıştır. Muallim Naci. Mehmed Rifat ve Tâhir Olgun'a göre daha çok eski şair ve yazarlar hazif konusuna eğilmişler ve bunda başarılı olmuşlardır. Muallim Naci, "Artık bunlarla uğraşacak zaman değildir" demiş, Nâmık Kemal, Tahrîb-i Harâbât'ta Ziyâ Paşa'yı bu yolda yazdığı kasideler dolayısıyla eleştirmiştir. Tecellî, divançesinde (İstanbul 1290) mahlası dışında noktalı harf kullanmamış, Ziyâ Paşa da Reşid Paşa için yazdığı iki kasideyi noktasız harflerden oluşturmuştur. Bunlardan biri (Arapça Kelime Grubu)
(Arapça Kelime Grubu) (Kâmil oldur ki ola mahrem-i esrâr-ı kelâm / Gele irsâl-i melâikle ona her ilham) beytiyle başlar.
Türk halk edebiyatında "lebdeğmez" denilen, kontrol amacıyla saz şairlerinin dudakları arasına dikine toplu iğne ya da kibrit çöpü yerleştirerek b, p, f, m, v harflerini kullanmadan söyledikleri şiirler de bazı harfleri kullanmamak şeklindeki tarife göre hazfın halk şiirindeki örneklerinden sayılabilir.
Türk edebiyatında rastlanan ikinci tip hazif, aruz vezninde "fâilâtün" cüzünün "tün" hecesini kaldırdıktan sonra geride kalan "fâilâ" yerine "fâilün" cüzünün, "feûlün" aslî cüzünden "lün" hecesinin düşürülmesiyle kalan "feû" unsurunun yerine "feal" cüzünün, "mefâîlün"deki "lün" hecesinin düşürülmesiyle "mefâî" unsurunun yerine "feûlün" cüzünün konulması şeklindeki değişikliklerdir.
Üçüncü olarak hazif, meânî ilminde kalan kısmın maksadı anlatmaya yeterli olması sebebiyle söylenmek istenmeyen sözün ifadede kullanılmamasına denilmiştir ki bunun zıddına "zikr" adı verilir Sözün nerede zikredilip nerede hazfedileceğini şartlar ve zevkiselim tayin eder. Bu şartlar meânîye dair eserlerde ayrıntılı biçimde ele alınmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Ali Şir Nevaî. Mizânü'l-evzân (haz. Kemal Eraslan). Ankara 1993, s. 183; Abdünnâfı İffet Efendi, en-Nef'u'l-muavvel, İstanbul 1290, II, 215-216; Diyarbekirli Said Paşa. Mîzânü'l-edeb, İstanbul 1305; Muallim Naci. Istdâhât-ı Edebiyye, İstanbul 1308, s. 213-215; Mehmed Rifat, Mecâmiu'l-edeb, İstanbul 1308, s. 405-406; Mehmed İzzet. Def'u'l-mesâlib, İstanbul 1325, s. 184-185; Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul 1973, s. 51-52; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri I: Belagat, Ankara 1980, s. 359-360, 362; Cem Dilcin. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1992, s. 499, 500; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara, ts., s. 221;"Hazf', TDEA, IV, 191; "Lebdeğmez", a.e., VI, 75.
KAZIM YETİŞ, TDA, 17.CİLT