ŞOL Kİ TECRİD OLIMAZ TÂC Ü KABÂDAN GEÇMEZ - NECATİ BEY
GAZEL
Fe'ilâtün / fe'ilâtün / fe'ilâtün / fe'ilün
Şol ki tecrid olımaz tâc ü kabâdan geçmez
Halka-i bezm gibi ehl-i safâdan geçemez
Geçmelü oldı gönül za’f ile çemberlerden
Ne havâdur bu ki ol zülf-i dü-tâdan geçemez
Meyl ider dâne-i hâlüne gönül murgı veli
Zülf-i miskini koyup dâm-ı belâdan geçemez
Valsa mâni’ yoğ idi olmasa seylâb-ı sirişk
Kamudan geçdi gönül hastası mâdan geçemez
Beli mihrâb-ı ibâdetde iki büküldi
Zâhidi gör ki dahi bâb-ı riyâdan geçemez
Sineme vâde-i vasl itmiş idi tir-i müjen
Dil takâzâ ide diyu bu yanadan geçemez
Sâkiyâ bezm-i mahabetde Necâti-i levend
Bâdeden geçdi leb-i rüh-fezadan geçemez
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ
Dünyada arınıp soyunmayan, taç ve hırkadan geçmeyen kimse, halka olup meclis kuran gönül ehli kimse olarak geçinemez.
Bu beyitteki “geçemez" fiili, “halka" kelimesiyle birlikte kullanınca, “geçmek, mürür etmek" mânasını hatırlamakla berâber “geçinmek, kendisini öyle göstermek, taklit etmek vs. " mânasına da gelir. Burada, bu ikinci daha kuvvetli görünüyor.
Gönül o kadar zayıfladı ki, çemberlerden geçecek hale geldi: bu nasıl bu hevesdir ki iki katlı zülüften geçemez! “Hevâ " burada hem “ hava, rüzgâr, yel" mânâsında, hem de “heves, arzu, istek" mânâsında kullanılmıştır. “geçmek" fiili de hem “geçmek" hem de “vazgeçmek" mânâlarında kullanılmaktadır. Bu beyitte canbaz mazmünu vardır. Çünkü “çemberler" ve “iki katlı" ip ve “geçmek" üçlüsü canbazı hatıra getiriyor. Fakat asıl söylenen “gönül o kadar zayıflayıp çemberlerden geçecek hale geldiği halde yine de o zülfün aşkından vazgeçmiyor, bu nasıl iştir? " şeklinde ifade edilebilir.
Gönül beninin dânesine meyl eder fakat o misk kokulu ve renkli saçı koyup belâ tuzağından geçemez.
Gözyaşı seli olmasaydı vuslatı engelleyecek hiçbir şey yoktu, gönül hastası her şeyden geçer de sudan geçemez. Buradaki “geçemez" fiili “geçmek, aşmak" mânâsından çok “vazgeçmek, bırakmak, fedâ etmek" anlamında kullanılmıştır. Çünkü hasta için sudan vazgeçmekten çok, su içmekten vazgeçmek, su içmeyi bir yana komak söz konusu olabilir.
Ham sofuyu gör ki, mihrap önünde ibâdet ede ede beli iki büküldü de hâla ikiyüzlülük kapısından geçemez. İbâdetle insanın manevi mertebesinde yükselir. Halbuki zâhid o kadar ibâdet ettiği, beli ibâdetten kamburlaştığı halde ikiyüzlülük makamında kalmış, oradan ileri geçememiştir. Burada bir de eğilerek kapıdan geçmek vardır.
Kirpiğinin oku gelmek için bağrıma söz vermişti; gönül serzenişte bulunup niye sözünü tutmadın, der diye bu taraftan geçemez.
Ey sâki, muhabbet meclisinde genç Necâti şaraptan geçti de ruha neşe veren kırmızı dudaktan geçemez.
İLGİLİ İÇERİK