BÛS-I LA’LİN ŞÖYLE SÎRÂB-I ZÜLÂL EYLER BENİ - NEDİM
GAZEL
Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün
Bûs-ı la’lin şöyle sîrâb-ı zülâl eyler beni
Kim gören âb-ı hayât içmiş hayâl eder beni
Şâire söz bulmağa minnet ne ammâ neyleyim
Âh kim hayret seni gördükçe lâl eyler beni
Sevdiğim câm-ı meye hâcet nedir la’l-i lebin
Bir şeker-handeyle mest-i bî-mecâl eyler beni
Bâğda zülf ü ruhun andıkça bu kimdir deyü
Sünbül ü gül biri birinden su’âl eyler beni
Nükhêt-i zülfünle geldikçe nesîm-i nevbehâr
Turra-i sünbül-sıfat âşüfte-hâl eyler beni
Nâ-tüvânım şöyle çeşmin hasretinden kim gehî
Sâye-i müjgân-ı âhû pâymâl eyler beni
Gerdişin gördükçe sâkî-i mülâyim-meşrebin
“Arzû sergeşte-i fikr-i muhâl eyler beni”
Hasret-i çeşminle ben hâk-i siyâh olsam dahi
Baht âhır sürme-i çeşm-i gazâl eyler beni
Arz-ı hâlim çok efendim hâk-i pây-i devlete
Lûtfun ammâ bî-niyâz-i arz-ı hâl eyler beni
Ben kulun lâyık değildir vaslına ammâ yine
İltifâtın ârzû-mend-i visâl eyler beni
Güldürür yâ ağlatır yâ lûtfeder yâhud itâb
Hâsılı neylerse ol ruhsâr-ı âl eyler beni
Yâridir ol kadd ü haddin kim müdâmâ bâğda
Vâlih-i gül-gonce hayrân-ı nihâl eyler beni
Gûyiyâ bilmez efendim bende-i dîrînesin Kim
Nedîmâ bu mudur deyü su’âl eyler beni
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ
Dudağını öpmek beni saf ve lezzetli suya öylesine kandırdı ki gören benim âb-ı hayat içtiğimi sanır.
Şair için söz bulmak kolay. Ah, ne yapayım ki seni görünce şaşkınlığımdan dilim tutuluyor.
Sevdiğim! İçki kadehine ne gerek var? Kırmızı dudağın şeker gibi bir gülüşle beni bitkin bir sarhoş yapıyor.
Bahçede saçından ve yanağından gözettikçe sünbül ve gül bir birine ”bu da kim? ” diye beni soruyorlar
İlkbahar yeli saçının kokusuyla geldikçe, sümbül kokulu perçemlerin gibi aklımı darmadağın eder.
Gözünün özlemiyle öyle halsiz kaldım ki bazen ahuların kirpiklerinin gölgesi bile beni ayaklarının altında ezer.
Yumuşak davranışlı şarap sunan güzelin toplantıda dolaşmasını gördükçe ”arzular olmayacak düşüncelerle benim başımı döndürüyor”. (Fuzulî’ye nazire olan bu gazelin bu mısraı Fuzulî'ye tazmindir).
Gözünün özlemiyle ben kara toprak da olsam, bahtım sonunda beni ceylanların gözünün sürmesi yapar.
Efendim yüce ayağının toprağına sunacağım çok isteklerim var. Ama lutfettiklerin isteklerimi söyleyip yalvarmaya gerek bırakmıyor.
Ben kulun sana kavuşmaya layık değilim; ama bana karşı iyi davranışların beni kavuşma arzularına düşürüyor.
Beni ya güldürür, ya ağlatır, ya da bana iyilikle davranır, bazen da azarlar… Kısacası bana ne yaparsa o kırmızı yanak yapar.
Gül goncası sevgilinin yanağı, fidan da boyunun dostlarıdır. Bahçede onları ne zaman görsem beni şaşırtır, hayran bırakırlar.
Efendim, sanki eski kulunu tanımazmış gibi, beni görünce ”Nedim dedikleri bu mu? ” diye beni sorar.
İLGİLİ İÇERİK