Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TÜRKİ-İ BASÎT 

Divan edebiyatı içinde yalın Türkçe’yi benimsediği ileri sürülen edebiyat ve dil akımı.

İlk defa 1921’de Mehmed Fuad Köprülü tarafından Tevhîd-i Efkâr gazetesindeki makalesinde, daha sonra 1928’de kitabında (bk. bibl.) bahsedilerek tanımlanan Türkî-i basît tabiri, divan edebiyatında Arapça ve Farsça kelime ve terkiplere fazla yer vermeyerek sade bir Türkçe ile şiir yazma akımı için kullanılmıştır. Köprülü’ye göre XVI. yüzyılda İran şiirinin gittikçe artan etkisiyle Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin çoğalmasına bir tepki şeklinde önce Tatavlalı Mahremî, ardından Edirneli Nazmî aruz vezniyle sade, terkipsiz bir Türkçe ile yazmaya başlamış ve bu tarzın adını Türkî-i basît koymuştur. Âşık Çelebi’nin, Mahremî’nin Basîtnâme’sinden bahsederken (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 117b) “el-fâz u teşbîhâtı kâmilen Türkî olan, içinde lafz-ı Arabî ve Fârisî bulunmayan” demesine bakılarak Türkî-i basît’in Türkçe kaygısıyla ortaya çıktığına ve ilk temsilcisinin Mahremî olduğuna şu tek beyitle hükmedilmiştir: “Gördüm seğirdir ol ala gözlü geyik gibi/Düştüm saçı tuzağına bön üveyik gibi.” Edirneli Nazmî’nin divanında yer alan ve “Türkî-i Basît” başlığını taşıyan bu tarz manzumelerden, çoğu gazel olmak üzere 283 şiirle 100’den fazla beyit ve müfredi Dîvân-ı Türkî-i Basît adı altında yayımlayan Köprülü bu örnekleri dikkate alıp bunları millî edebiyat akımının bilinçli ilk müjdecileri arasında saymıştır.

Köprülü’nün yer yer ihtiyatlı bir yaklaşımla bir dil ve edebiyat akımı/hareketi şeklinde tanıttığı Türkî-i basît’i onu takip eden edebiyat tarihi araştırmacılarının birçoğu (Nihal Atsız, Agâh Sırrı Levend, Nihad Sâmi Banarlı, Ahmet Kabaklı vb.) varlığı mutlak bir akım olarak benimsemiştir. Hatta Köprülü’nün Edirneli Nazmî’nin divanındaki sade şiirleri seçerek Dîvân-ı Türkî-i Basît şeklindeki adlandırmasını bu isimde bir divanı varmış gibi telakki edilmişlerdir. Bazıları ise XV. yüzyıl şairlerinden Aydınlı Visâlî’yi akımın ilk şairi diye bunlara katmıştır. Ancak Vasfi Mahir Kocatürk, Nazmî’nin şiirinden bahsederken bunların sanat değeri bulunmadığını, sade Türkçe ile şiir yazmanın bir yenilik sayılmadığını, daha önce de buna benzer örneklere rastlandığını ileri sürmüştür. Ali Karamanlıoğlu da bilinçli bir milliyetçilik ve  Türkçülük düşüncesinin ürünü olmayan bu örneklerin münferit davranışlar sayılması gerektiğini belirtmiştir.

Bütün bu yargılar adı geçen şairlerin eserleri üzerinde henüz ciddi araştırmaların yapılmadığı yıllara aittir. 1990’lardan sonra bu üç şair hakkında yapılan doktora çalışmaları, yayımlanan makale ve kitaplar konuya açıklık getirmiştir. Bunlardan Aydınlı Visâlî’nin, “Gözlerimdir güzelim gözünü can ile seven/Göze göster gözünü gözden ırağ olma igen” beytiyle başlayan gazelinin Sabayî adlı bir şaire nazîre olduğu, esasen Visâlî’nin Türkî-i basît çerçevesine girecek başka şiiri de bulunmadığı anlaşılmıştır (Mermer, s. 23). Mahremî’nin de zikredilen beyit dışında sade Türkçe ile yazmadığı görülmekte, Basîtnâme adlı eseri bulunamadığından konuyla ilgisi hakkında bir fikir edinilememektedir (Aynur, IV/5 [2009], s. 43). En çok örneğin görüldüğü Edirneli Nazmî’nin divanı ise 643 varakta 8976 manzumeyle Türk edebiyatının en hacimli divanıdır. Eserde divan şiirinin hemen bütün konularında (bahirler, nazım şekilleri, edebî sanatlar vb.) çok miktarda örnek yer aldığından bunlar arasında sayıca fazla gibi görünen Türkî-i basît manzumelerinin bütün içindeki nisbeti dikkate alındığında bir çığır açma diye adlandırılmasının doğru olmadığı anlaşılmaktadır (Avşar, Bilig, sy. 18 [2001], s. 132; Köksal, Bilig, sy. 20 [2002], s. 115).

Bu akımın varlığını öne sürenler Türkî-i basît ürünlerinin sanat değerinden ziyade dili üzerinde durmuş, bunu şiirde bir sade dil akımı gibi görerek nesirle ilişkilendirmemiş, adı geçen üç şair çok zayıf alâkalarla bir arada düşünülmüştür. Mahremî’nin ele geçmeyen Basîtnâme’sine karşılık sadece bir beytiyle akımı başlatmış olması mâkul görünmemektedir. Aydınlı Visâlî’den ise hiç örnek yoktur. Diğer taraftan bu üç şair eğer bilinçli bir akım başlatmış olsaydı onların bu tavırlarını devam ettirmeleri beklenirdi. Halbuki her üçü de divan edebiyatına bağlı şiirler yazmıştır. Türkî-i basît, Arapça ve Farsça’ya karşı bir Türkçecilik akımından ziyade divan şiirinde mahallîleşme eğiliminin bir yansıması özelliğini taşımaktadır (Mermer, s. 25). Konu etrafında bazı doktora tezleri hazırlanmış, bazılarında ise bu konuya da temas edilmiştir: Mahremî ve Şehnâme’si: I. Kısım Yavuz Sultan Selim Dönemi, İnceleme-Metin Sözlük-Dizin (haz. Hatice Aynur, 1993), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Edirneli Nazmî: Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri, Türkî-i Basit ve Gazeller Dışındaki Nazım Şekil ve Türleri (haz. Ziya Avşar, 1998), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Edirneli Nazmî, Mecmaü’n-Nezâir: İnceleme-Tenkitli Metin (haz. M. Fatih Köksal, 2001), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

BİBLİYOGRAFYA:

Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 117b-118a; Köprülüzâde Mehmed Fuad, Bugünkü Edebiyat, İstanbul 1924, s. 77-81; a.mlf., Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Dîvân-ı Türkî-i Basît, İstanbul 1928, s. 18-24; a.mlf., “Millî Lisan ve Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirlerinden Şair Mahremî”, HM, sy. 106 (1928), s. 2-3; [Nihal] Atsız, XV. Asır Şairlerinden Edirneli Nazmî’nin Eseri ve Bu Eserin Türk Dili ve Kültürü Bakımından Önemi, İstanbul 1934; Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara 1949, s. 92-95; Vasfi Mahir Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1964, s. 355; Faruk Kadri Timurtaş, “Tarih Boyunca Türkçecilik Cereyanı”, Atsız Armağanı (haz. Erol Güngör v.dğr.), İstanbul 1976, s. 421-445; Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1987, I, 621-623; Mustafa Özkan, Türk Dili’nin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, İstanbul 1995, s. 53-79; Ahmet Mermer, Türkî-i Basît ve Aydınlı Visâlî’nin Şiirleri, Ankara 2006; Ziya Avşar, Edirneli Nazmi ve Türki-i Basit, Konya 2007, s. 6-17; a.mlf., “Türki-i Basit’i Yeniden Tartışmak”, Bilig, sy. 18, Ankara 2001, s. 127-142; Fatih Köksal, “Orijinal Bir Şair: Edirneli Nazmî ve Dîvân’ına Yeni Bakışlar”, Bilig, sy. 20 (2002), s. 101-123; a.mlf., “Edirneli Nazmî’nin Yayımlanmamış Türkî-i Basît Şiirleri”, Türklük Bilimi Araştırmaları, sy. 15, Niğde 2004, s. 63-82; Hatice Aynur, “Türkî-i Basît Hareketini Yeniden Düşünmek”, Turkish Studies, IV/5 (2009), s. 34-59; Semih Tezcan, “Divan Şiirinde Türkçe Kaygısı”, Bilig, sy. 54 (2010), s. 255-267.

Hatice Aynur   cilt: 41; sayfa: 556

 

ÖRNEK

Düşdi bu gönlüm sana hey sevdüğüm 

N’ola yakışsan bana hey sevdüğüm

 

Çün seve geldi seve gider seni 

Bu gönül önden sona hey sevdüğüm

 

Ayruluk derdi bana bir bun durur 

Kim döyer imdi buna hey sevdüğüm

 

Turmadım uçmak diler gönlüm kuşı 

Yüce köşkünden yana hey sevdüğüm

 

Yüzüni gözler güzel hu uyüzden ay 

Cüceler kalur tana hey sevdüğüm

 

Ağzım öpmek ana ol kim senün 

Söğme yok yire ana hey sevdüğüm 

 

Câm dahi bir kez ana hey sevdüğüm

EDİRNELİ NAZMÎ

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi