Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

SARI LÜTFİ

Asıl adı Lütfullah. Kaynaklarda Molla Lütfî, Sarı Lütfî, Mevlânâ Lütfî, Deli Lütfî adıyla anılır. Namaz konusunda yaptığı bir açıklamadan dolayı, 19 gün zindanda tutulur ve II. Bayezid'in onayıyla idam edilen şairlerimizden birisidir. Babasının adı Kutbiddin Hasan olup Tokat'da doğmuştur.

Hızır Bey oğlu Sinan Dar'ül hadis müderrisliği, Padişah hocalığı yani Hace-i Sultani; Sahn Müderrisliği görevlerinde bulunur. 31 yaşında iken de Hoca Paşa unvanı ile vezirlik rütbesi alır. Bizim Sarı Lütfî, Sinan Paşa ile Sahn-ı Seman Medresesinde karşılaşır ve bir daha ayrılmayacak şekilde ona bağlanır.

Fatih, sarayda bulunan kitapların korunması için Sinan Paşa'dan ricada bulunduğunda, Sinan Paşa Hafız-ı Kütüplük görevine Sarı Lütfî'yi önerir. Lütfî, kütüphanede görevde iken, su gibi içer bütün kitapları, okur, okur...Akranları arasında bilgi bakımından en öne çıkar. Gedik Ahmet Paşa'nın görevden azledilmesi üzerine Vezir-i azam olan Sinan Paşa, bu görevde fazla duramaz. Padişah tarafından bu görevden alınır, hattâ işkenceye tabi tutulur. Çevresindeki öğrencileri ve ilim adamlarının Sinan Paşa'yı desteklemeleri, topluca, bir ve beraber hareket etmeleri, "kitaplarımızı yakar, ülkeyi terk ederiz" şeklinde direnmeleri üzerine, Sinan Paşa Sivrihisar kadılıâına atanır. Bizim Molla Sarı

Hoyrat esen rüzigâr, başını döndürmüşse Yüreğine duvar ör, tunçtan, taştan çelikten.

Yağız atlar yelesi tarih yazar bilirsin Bir söz söyle, susup geçme devrandan Etkili olsun sözün, haydi durma balam can O sözünle onunla Sivrihisar'a gider.

İşte hoca ve talebesi... Hocası neredeyse, talebesi de orada. Ya günümüzde nasıl?

Günümüzde, sanal şiir dünyasında hoca talebe ilişkileri yok denecek kadar az. Sanallık, dostluklara da yansımış. Öyle çile ve yol arka­daşlığı dostluklara rastlamak mümkün değil. İnsanlar maddî bağlarla bağlanmışlar birbirler­ine, manevî değil bağ. Bu yüzden en küçük bir sarsıntıda dostluklar bitiveriyor.

Gedik Der ki :

"Dilimiz sâgar-ı sabûh ister

Cism elbetde taze ruh ister.

Kerem et cana feth-i bâb eyle

Nice demdir ki dil fütûh ister.

Zâhidâ mezheb-i muhabbetde

Tevbeye tevbe-i nasûh ister.

Nusha-i gamla şugl eden dil ü cân

Ne mütûn u ne hod şurûh ister.

Vuslat-ı yâra ermele Lutfî

Sabr-ı Eyyûb u ömr-i Nûh ister.

Deli dolu, sözünü asla esergemeyen, lâltefelerle ve hazır cevaplığıyla insanları iğneleyen bir yapıya sahip olan şairimiz, Fatih Sultan Mehmet'e bile lâtife yapmıştır.

Anlatırlar:

Molla Lütfî kütüphanede görevlidir. Padişah Fatih kütüphaneye gelir. "Bana şu kitabı getiriver" diye Lütfî'ye emir verir. Lütfî, kitap biraz yüksekçe yerde bulunması sebebiyle, ayağının altına bir mermer parçası alır ve kitabı padişaha uzatır. Padişah: "Ne yapıyorsun? İsa Peygamber o taşın üzerinde doğmuştur" der. Kütüphane görevlisi Molla sarı Lütfî görevine devam eder. Biraz sonra da güveler tarafından parça parça edilmiş kirli bir bez parçasını orada bulunan Padişahın dizi üzerine bırakır. Padişah:" Bunu benim dizim üzerine niye bıraktın ey Molla?" diye sorar. Lütfî bu, sözünü esirgeyecek değil ya, "Devletlü padişahım, huzursuz olmayınız, bu bez İsa Peygamber'in beşik bezidir." Der.

Rahatça konuşan, korkusuz, kendisine güvenen, iğneleyici bir dili vardı şairin. O dönemin saraya yakın ulemaları Molla Arap, Germiyanlı izârî, Leysî Çelebi, Hatipzade, Fahrettin Acem gibi kişiler o'nun kırbaç diline düşmekten korkar olmuşlardı. Padişaha hakkında bazı olumsuz olayları abartarak götürmek için fırsat

SON EKLENENLER

Üye Girişi