METHİYE
Klasik Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında kişi ve topluluklarla çeşitli mekânların övülmesi maksadıyla yazılmış şiir.
Sözlükte "övmek, birinin meziyetlerini dile getirmek" anlamındaki medh kökünün sonuna nisbet eki getirilerek yapılmış olan medhiyye kelimesi Türkçemde "övgü şiiri" mânasında kullanılan bir edebiyat terimidir. Methiye daha çok kaside şeklinde yazıldığından önceleri "kasîde-i medhiyye" olarak anılmış, daha sonra sadece medhiyye şekli kullanılmıştır. Arap edebiyatında ise genellikle medh, medîh, medîha, ümdûha ve midha kelimeleri kullanılır.
Kur'ân-ı Kerîm'de birçok esmâ-i hüsnâ ile zât-ı ilâhiyye, başta Hz. Muhammed olmak üzere peygamberler (Meryem sûresi altı peygamberin övgüsünü içermektedir, 19/12–15, 30–34, 41 -58), çeşitli nitelikleriyle müminler, ayrıca cennet, cennet ehli ve cennet nimetleri övüldüğü gibi Resûl-i Ekrem de ismen birçok sahâbîyi manevî meziyetlerini ifade ederek övmüş, ümmetin kendisi de birçok şair tarafından methedilmiştir. Ancak Hz. Peygamber gerçeklerle bağdaşmayan, fazilet ve ahlâka ters düşecek şekilde abartılı övmeyi menetmiştir (Wensinck, el-Mu'cem, "mdh" md.). Edebî anlamda medih, takdir ve şükran duygularını dile getirmek ya da maddî bir menfaat elde etmek amacıyla daha çok fertlerle ilgili olmakla birlikte kabile, toplum, millet, ülke, vatan, şehir vb.nin güzel sıfat, meziyet ve erdemlerinin anlatıldığı şiirlere de methiye denilmiştir.
Övülme ve beğenilme arzusu insanın fıtratında bulunduğundan övgü şiirleri insanlık tarihi kadar eskidir. Bu sebeple medih Arap şiirinde en çok işlenen konuların başında yer alır. Fahr, mersiye, hamâse, gazel, hamriyyât gibi türlerin temelinde de medih vardır. Eski Arap şiirinin ilk devirlerinde medih yaygın değildi. Yapılan iyiliklere karşı kadirşinaslık ve teşekkür olarak nazmedilmiş methiye niteliği taşıyan bazı parçalar dışında bu dönemlere ait örnek bilinmemektedir. İslâm'dan önceki övgü şiirlerinde fertlerden çok kabileler methedilmiştir. Ancak milâdî VI. yüzyılda başta Meymûn b. Kays el-A'şâ olmak üzere Nâbiga ez-Zübyânî ve Züheyr b. Ebû Sülmâ gibi şairlerin elinde şiirin bir kazanç vasıtası haline dönüş-mesiyle birlikte methiyelerde hızlı bir gelişme olmuştur. Önceleri kasidenin içinde küçük bir kıta halindeyken A'şâ'nın kasidelerinde olduğu gibi seksen beyti aşan övgüler yazılmış, zamanla bunları kaleme alan şairlere verilen ödüller arttırıldığından şiirler de uzamıştır. Şiirin saraylara yönelerek kazanç vesilesi haline gelmesi bir taraftan methiyelere daha fazla özen gösterilmesine sebep olmuş, diğer taraftan şiire bir sunîlik getirmiş, hatta Züheyr b. Ebû Sülmâ, övülenlerin daha fazla beğenisini kazanmak amacıyla üzerinde bir yıl çalışılan uzun kasidelerin (havliyyât, münakkahât) ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Şairlerin genellikle kabilelerini, bazan da kendilerini tehdit ve tehlikelerden korumak amacıyla devlet başkanlarına hitaben nazmettikleri özür beyanı, af ve merhamet dileyen şiirler en eski methiyeler olarak bilinir. Nâbiga ez-Zübyânî (ö. m. 604), Münzirî ve Gassânî krallarına hitaben nazmettiği i'tizâriyyâtı ile tanınırsa da bu nevi şiirlerin ortaya çıkışı daha eskidir.
Kudâme b. Ca'fer eski Arap şiirinde methi insanın doğuştan sahip olduğu kalıcı dört temel erdem olan akıl, adalet, şecaat ve iffet ile bunların birbirleriyle olan münasebetlerinden doğan çeşitli özelliklere bağlamakta, onların dışında taç, taht, zenginlik gibi geçici sıfatlarla yapılacak övgüleri hatalı bulmaktadır (Nakdü'ş-şi'r, s. 95–117,184–187). Aslında bu dört özelliği eski Yunan şiirinde ilk defa Eflâtun ve öğrencisi Aristo söz konusu etmiştir. İbn Reşîk el-Kayrevânî bu hususları en ideal medih özellikleri olarak görmekte, geçici ve bedenî niteliklere yönelik olarak yapılacak övgüyü de geçerli saymaktadır (el-'Umde II, 129). Ayrıca Kudâme ve İbn Reşîk kral, halife, vezir, vali, kumandan, kadı ve kâtiplerin makam ve görevlerine uygun düşecek övgü kalıplarını saymıştır. İbn Reşîk bunların dışında kalanların sadece meslekî başarıları, dinî ve ahlâkî özellikleriyle övülmesinin uygun olacağını belirtmiştir. Fârâbî. İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi İslâm filozofları da methiyeyi Aristo'nun sanat felsefesi bağlamında tartışmışlar; onun ahlâkî değerleri yüceltici ve iyi amellerde bulunmaya teşvik edici yönü üzerinde durmuşlardır.
Gelişimini Câhiliye devrinde tamamlamış olan planlı klasik kasidenin ana bölümünü medih kısmı oluşturur. Diğer bölümler onun mukaddimesi ve hatimesi konumundadır. Çünkü planlı kasidede şair memduhun övgüsüne geçmeden önce hayal ve hâtıralar arasında bir yolculuğa çıkarak bütün insanlığın ortak ilgi alanı olan gençlik ve aşk maceralarının ardından hedefine ulaşmak için yaptıklarını ayrıntılarıyla tasvir eder. Bundan sonra methiye kısmına geçilir ve genellikle kaside kısa bir fahriye bölümüyle son bulur (bk. kaside).
Gerek Câhiliye döneminde gerekse İslâm'dan sonra övgü kasidelerinin gelenekleşmiş olan bu bölümlerine bâdiyeli-şehirli bütün şairler tarafından uzun bir süre özenle riayet edilmiştir. Nitekim İbn Kuteybe ve ona uyanlar bu geleneğin dışına çıkanları eleştirmişlerdir (eş-Şi'r ve'ş-şu'arâ', 1. 74). Konuyu akılcı bir yaklaşımla irdeleyen İbn Reşîk çöl hayatı yaşamamış olan şehirli şairlerin çölden, çöl yolculuğundan, onun sıkıntı ve eziyetlerinden söz etmelerini şiir sanatı açısından gerçekçi ve doğru bulmaz. İslâm devrine girildiğinde Arap şiirinde methiye karşılığında maddî kazanç sağlama geleneği iyice yaygınlaşıp yerleşmiş bir durumdaydı. Mekke'de Hz. Peygamber'in ortaya çıktığını duyan Meymûn b. Kays el-A'şâ bir methiye nazmetmiş ve sırf mükâfata nail olmak için Yemâme'den Mekke'ye gelmişti. Bu güçlü şairin Müslüman olması ve dolayısıyla İslâm'ın kuvvet kazanmasından endişelenen Kureyşliler kendisine 100 deve vererek şairi geri çevirmiş ve Resûl-i Ekrem'le görüşmesini engellemişlerdir.
Kur'an'da susuz develer gibi vadi vadi, kapı kapı dolaşan, azgınlarla arkadaş olan ve gerçek dışı şiirler üreten şairlerin yerilmesi (eş-Şuarâ 26/224–226), çeşitli hadislerde yalan ve bâtıl övgülerle yüze karşı yapılmış medihlerin yasaklanması övgü şiirlerine itidale dayalı gerçekçi bir anlayış getirmiştir. Bunun sonucunda Hz. Ömer gibi ileri gelen bazı sahâbîler. şairlerin bu tür methiyeler karşılığında bağış almasını hoşgörüyle karşıladıkları gibi Câhiliye devrinin ünlü şairi Züheyr b. Ebû Sülmâ'yı da övdüklerini sadece onlarda bulunan sıfatlarla methetmesi sebebiyle takdirle karşılamışlardır. Başta "şâirü'n-nebî" Hassan b. Sabit olmak üzere Kâ'b b. Mâlik, Abdullah b. Revâha ve Ma'n b. Evs gibi ilk Müslüman şairlerin Hz. Peygamber ve müminler için nazmettikleri methiyelerde bu itidal ve gerçekçi anlayış hâkimdir. Ayrıca şairlere beytülmalden yardım sağlandığı için menfaat uğruna yalan, abartı ve tekellüf dolu övgülerin nazmedilmesi azalmış, birçok şairin şiirinde İslâmî değerler terennüm edilmiş, övgü fertlerden ziyade yeni dinin tanınmasına ve toplumun sorunlarına yönelmiş, büyük ölçüde çöl hayatıyla ilgili girişler azalmıştır. Bu türün en eski örnekleri arasında Resûl-i Ekrem için müşrik Meymûn b. Kays el-A'şâ'nın yazdığı kaside yer alır. Ondan sonra Kâ'b b. Züheyr'in kasidesi gelir (bk. KASÎDETÜl-BÜRDE). Hz. Peygamber'in vefatı için yazılan methiyelerin birçoğunda mersiye özellikleri de yer almıştır. Onunla birlikte Ehl-i beyt'inin de övüldüğü. Kümeyt el-Esedî. Di'bil el-Huzâî. Mihyâr ed-Deylemî ve Şerif er-Radî gibi şairlerin methiyelerinde bu nitelik açıkça görülür. Resûl-i Ekrem'in vefatının hemen ardından sahabe tarafından nazmedilmiş şiirlerin mersiye olduğunda ihtilâf bulunmamaktadır. Fâtımîler'le Memlükler devrinde Peygamber övgüleri doruk noktasına ulaşmış ve VII. (XIII.) yüzyılda Bûsîrî, İbnü'l-Fârız. Emînüddin el-Erbilî ve Muhyiddin İbnu I-Arabî'nin kasideleriyle Peygamber övgülerine tasavvufî coşku ve renk gelmiştir.
VIII. (XIV.) yüzyılda Safiyyüddin el-Hillî'nin ei-Kâfi'yetü'l-bedi'yye'siyle. genellikle adedi 150'ye ulaşan beyitlerin her birinde en az bir edebî sanatın icra edildiği "bedîiyye" adlı uzun kasidelerle Resûl-i Ekrem'e ait methiyeler çığırı açılmış, İbn Câbir el-Hevvârîel-Endelüsî. İzzeddin el-Mevsılî, İbn Hicce el-Hamevî. Şa'bân el-Âsârî, Celâleddin es-Süyûtî. Âişe el-Bâûniyye ve Abdülganî en-Nablûsî gibi birçok kişi nazmettikleri bedîiyyelerine şerh de yazmışlardır (bk bedüyyâT) . Öte yandan Endülüs ve Kuzeybatı Afrika'nın melik ve halife saraylarında, her yıl Hz. Peygamber'in doğum yıl dönümü kutlamaları münasebetiyle düzenlenen şiir yarışmalarında derece alan ve "mevlidiyye / mîlâdiyye / 'îdiyye" adları verilen, İbn Haldun, İbn Hatime, İbn Zümrekve Lisânüddin İbnü'l-Hatîb gibi müellif ve şairlerin nazmettiği kasideler de Peygamber övgüleri arasında önemli bir yer tutar. Ayrıca Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Mustafa Zeynüddin el-Hımsî ve Ca'fer b. İsmail el-Berzencî gibi nâzımların mevlid türü manzumeleri de bu arada sayılabilir. Ancak gerek tasavvufî mahiyette gerekse mevlid ve mevlidiyye türündeki methiyeler bazılarınca küfür ve dalâlet olarak nitelendirilebilecek olan abartılar içerir. İslâm'ın ilk yıllarından günümüze kadar Resûl-i Ekrem hakkında methiye yazmayan çok az Arap şairi vardır. Peygamber methiyelerini el-Medâ'ihu'rı-nebeviyye gibi isimler altında toplayan ve inceleyen eserler telif edilmiştir. Bu tür kitaplar arasında Zekî Mübârek'in el-Medâ'ihu'n-nebeviyye fi'l-edebi'l-cArabî (Kahire 1935), Yûsuf en-Nebhânî'nin el-Mecmû'atü'n-Nebhâniyye fi'l-medâ'ihi'n-nebeviyye (Beyrut 1309) ve Sâbikâtü'l-ciyâd fî medhi Seyyidi'l-'ibâd (Beyrut 1975), Muhammed b. Sa'd b. Hüseyin'in el-Medaninü'l-nebeviyye(Riyad 1406/1986), Selâhaddin es-Sibâî'nin Gurretü'l-medâ'ihi'n-nebeviyye (Kahire 1991) ve M. Salim Muhammed'in el-Medâ'ihu'n-nebeviyye (Beyrut 1417/1996) adlı eserleri sayılabilir. Mahmûd Sâmî el-Bârûdî ile Ahmed Şevki'nin de bu alandaki kasideleri meşhurdur.
Emevîler devrinde methiyeler şairlerine verilen bol ve değerli hediyelerin etkisiyle daha da gelişerek Arap şiirinin en itibarlı türü haline geldi. Şairler arasında Ahtal. Nâbiga eş-Şeybânî, Zürrumme, Accâc ve oğlu Ru'be gibi methiyenin bütün bölümlerine yer veren ve çöl hayatının izleriyle Câhiliye devri methiye geleneğini sürdürenler olduğu gibi Cerîr b. Atıyye, Ferezdak, Küseyyir, Kutâmî, A'şâ Hemdân gibi eski övgü kasidelerinin gerek sıralanmasında gerek çöl hayatı izlerinin hafifletilmesinde yaptıkları değişikliklerle birlikte övgüye İslâmî öğeler katmış olan muhafazakâr şairler de vardır. Bunlardan başka şiirlerini köy hayatı, çöl ve tabiat tasvirlerinden arındırıp girizgâhta gazeli hâkim kılmak gibi methiyeye yeni ve şehirli bir zevk getiren İbn Kays er-Rukayyât. İbrahim b. Herme, Zeyd b. Amr el-Ahvas, Nusayb b. Rebâh gibi şairler de olmuştur. Ayrıca Emevîler'i, Zübeyrîler'i (Abdullah b. Zübeyrtaraftarları), Şîa ve Hâricîler'i öven siyasî, dinî grupların şairleri de bu dönemde önemli eserler meydana getirmişlerdir. Cerîr. Ferezdak ve Ahtal'ın "nekâiz" (atışmalar) türü şiirleri arasında da methiyeler bulunuyordu. Bu dönemde methiyeye mizahî çeşni getiren ilk şair Hakem b. Abdel'dir. Bu tür Abbasîler devrinde Ebû Dülâme ile doruk noktasına ulaşmıştır.
Abbasîler döneminde başta halifeler olmak üzere devlet ricalinin malikâne ve saraylarının kapılarını sonuna kadar şairlere açmaları neticesinde bazılarının küfre vardığı ileri sürülen aşırılık ve abartılarla dolu uzun methiyeler çığırı açılmış oldu: zalimler, en ideal sıfatlarla övüldü. Buhtürî ve Mervân b. Ebû Hafsa gibi şairler bu özellikteki methiyeleriyle büyük mükâfatlar elde ettikleri gibi Mervân b. Ebû Hafsa da Emevî ve Abbasî devirlerinde övgüleriyle yüklü servet elde eden şairlerden olmuştur. Hârûnürreşîd zamanında saraya sunulan methiyeleri değerlendirip ödüllendiren Dîvânü'ş-şi'r dairesi ihdas edildi. Bu dönemdeki methiyelerin bir kısmı zamanın tarihî olaylarını da yansıttığından birer belge niteliğine sahip olmuştur. Taberî'nin birçoğunu tarihine tam olarak aldığı bu örneklere Seyyid el-Himyerî'nin Hz. Ali'ye dair nakillerini, Eşca' es-Sülemî'nin Hârûnürreşîd'in Bizans'a karşı kazandığı zaferini, Ebû Temmâm'ın Mu'tasım-Billâh'ın Ammûriye (Amarion) seferini anlatan methiyelerini eklemek gerekir. Hamdânî Hükümdarı Seyfüddevle'nin saray şairi Mütenebbî'nin onun hakkında ayrı bir divan teşkil edecek kadar çok olan methiyeleri (Seyfiyyât), Haçlı seferlerine hükümdarın maiyetinde katılan şairin gözlemlerini aktarması bakımından tarihî belge değerindedir.
Memlükler zamanından itibaren caizelerin azalmasına paralel olarak övgü şiirleri eski heyecanını yitirmekle birlikte Trablusşam'da hüküm süren Benî Ammâr ve bazı Selçuklu emirleriyle ileri gelen birçok devlet adamına methiyeler yazan İbnü'l-Hayyât et Tağlebîyanında Bahâeddin İbnü's-Sââtîgibi şairler bu geleneği sürdürmeye çalışmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Râgıb el-İsfahânî, el-Mûfredât, "hmd" md.; Lisânü 7-'Arab, "mdh" md.; VVensinck. el-Mu'-cem, "mdh" md.; ibn Kuteybe. eş-Şi'r ve'ş-şu'a-râ', I, 74-76; İbnü'l-Mu'tez. Tabakatü'ş-şu'arâ' (nşr. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc). Kahire 1375/ 1951. s. 35. 251; Ebü'l-Hasan İbn Tabâtabâ. 'İyârü'ş-ş/'r(nşr. Tâhâ el-Hâcirî - M. Zağlûl Sel-lâm). Kahire 1956, s. 12-13; Kudâme b. Ca'fer. Nakdü'ş-şı'V(nşr. M.Abdülrnün'imHafâcî). Beyrut, ts. I Dârü'l-kütübi l-ilmiyye). s. 95-117, 184-187; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî. el-Eğâni,V, 79; VII, 224-268; X, 91; XIV, 231; XVIII, 169; Merzübâ-nî. el-Müveşşah, Kahire 1348, s. 269; İbn Reşîk el-Kayrevânî. el-'tlmde Inşı. M Muhyiddin Ab-dülhamîd). Kahire 1353/1934, II, 122-136, 172-177; İbn Rüşd. Telhişu Kitâbi'ş-Şi'rlnşr. C. E Butterworth - Ahmed Abdülmecid el-Herîdîl. Kahire 1986, s. 67-108; İbn Hallikân. Vefeyât,\, 329, 342; VI, 219; Nüveyrî. Nihâyetû'l-ereb, III, 173-174, 182-184, 186-190; Kütübî. Fevâtü'i-Vefeyât, III, 232; Zekî Mübarek. el-Medâ'ihu'n-nebeuiyye. Kahire 1354/1935, tür.yer.; Elmalı-ll. Hak Dini, I, 56-58; M. Zağlûl Sellâm. el-Edeb fi'l-'aşrVl-Memlûki, Kahire 1971, I, 227-233, 265-275, 648-783; 11,110-113; Nihad M. Çetin. Esfci Arap Şiiri, İstanbul 1973, s. 87-89; Mustafa Sâdık er-Râfiî. Târihu âdâbi'l-'Arab, Beyrut 1394/1974, II, 52; Anâd Gazvân İsmail v.dğr.. el-Edebûl-'Arabi, Bağdad 1394/1974, s. 237 vd.; Vehb Rûmiyye. Bünyetü'l-kaşideti'l-'Ara-biyye, Dımaşk 1418/1997, tür.yer.; Mustafa eş-Şek'a. Fünûnü'ş-şi'r/îmüctema'i'l-Hamdâniy-yin, Beyrut 1981, s. 185-232; İhsan Abbas, Târihu 'n-nakd, Beyrut 1404/1983, s. 194-201; Eymen M. Zekî el-Asmâvî. Kaşidetü'l-medih, Beyrut 1983, s. 1 5-82; M. Osman Ali. Fi'l-Ede-bri-lslâmi, Beyrut 1406/1986, s. 515-522; Muhammed b. Sa'd b. Hüseyin. el-Medâ'ihu'n-ne-beviyye.Riyad 1406/1986, s. 9, 10, 15 vd.; Misâl Âsî - Emil Bedî' Ya'küb. el-Mu'cemü'l-mufaş-şalfi'l-luğa ue'l-cdeb, Beyrut 1987, II, 1132-1135; Abdülhalîm Hıfnî. Şi'ru'ş-şa'âlîk, Kahire 1987, s. 321-325; Nâyif Ma'rûf. el-Edebü'l-İs-lâmi, Beyrut 1990, s. 241 -251; Yasin el-Eyyûbî. Âfâku'ş-şi'r, Beyrut 1415/1995, s. 103-137; Mahmûd Salim Muhammed. el-Medâ'ihu'n-ne-beviyye, Beyrut- Dımaşk 1417/1996, s. 16-17, 47, 48-53, ayrıca bk. tür.yer.; Mustafa Uleyyân. Nahve menheci'l-islâm, Amman 1416/1996, s. 65-70; S. P. Stetterych. "Abbasid Panegyric and the Poetics of Political Allegiance: Two Poems of al-Mutanabbi on Kâfur", Qasida Poetry in Islamic As/a and Africa (ed. S. Sperl -C. Shackle), Leiden 1996,1, 35-63; Kenan Demi-rayak. Abbasi Edebiyatı Tarihi, Erzurum 1998, s. 66-72; G. M. Wirkens, "Madih. Madh", El3 (Fr). V, 959; J. S. Meisami. "Madih, madh", En-cyclopedia ofArabic Literatüre (ed |. S. Meisami - P. Starkey). London 1998, II, 482-484.
İsmaİl Durmuş
TÜRK EDEBİYATI. Divan edebiyatında methiye övgü amacıyla kaleme alınan kasidelerin genel adıdır. Aynı mânada çok defa kaside kelimesi de kullanılmıştır. Ancak kaside bir nazım şekli, methiye ise bir tür olduğu gibi methiyelerde ayrıca nesîb, maksûd, tegazzül, fahriye, dua gibi bölümlerin yerine daha çok övgü yer almıştır. Halk edebiyatı ile âşık edebiyatında güzelleme denilen methiyeler, bir yerin veya tabiat güzelliğinin övülerek anlatılması yahut sevilen bir kadın, beğenilen bir kişi. sahip olunan kıymetli bir at gibi varlıkları öven şiirlerdir (Dilcin, s. 337). Dinî-tasavvufî edebiyatta ise methiye daha çok din ve tarikat ulularını övmek için yazılmıştır.
Methiye Arap edebiyatından İran edebiyatına ve oradan Türk edebiyatına geçerken gerek zihniyet gerekse kültür ve çevre farklılıklarının etkisiyle konunun işlenişinde birtakım değişiklikler olmuştur. İran edebiyatında muhteva daha da zenginleşmiş. Türk edebiyatında ise medih kısmı gelişirken methedilenin özellikleri çok fazla değişmemiştir.
Divan şiirinde en çok işlenen türler arasında yer alan methiye yazımında şairin övdüğü kişiden caize umması etkili olduğundan lâyık olmayan kişiler için de methiye yazıldığı görülmektedir. Bunların çoğu kaside nazım şekliyle kaleme alınmakla birlikte mesnevi, kıta, murabba, muhammes, terkip ve terciibend yanında gazel vb. nazım şekillerinde yazılanlar da vardır. Necâtî Bey'in "Medh-i Pâdişâh-ı A'zam ve Sultân-ı Muazzam Sultan İbnü's-Sultân Bâyezîd Han İbn-i Muhammed Han" ile Nef'î'nin "Der Vasf-ı Hatt-ı Hümâyûn-ı Sultân Murad Han" başlıklı şiirleri mesnevi şeklindedir. Yine Nef'î'nin "Mukatta' der Ta'rîf-i Şeyhü'l-İslâm Es'ad Efendi" adlı şiiri kıta halinde yazılmıştır. Şehir methiyeleri denilebilecek şehrengizlerde çok defa mesnevi (Aydemir, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, XIX 119991. s. 450), bilâdiyelerde ise kaside tercih edilmiştir(Kurnaz, s. 230–252). Muhtevasında bölüm olarak övgüye yer verilen mersiyelerin büyük bir kısmı terkip ve terciibend nazım şekliyle kaleme alınmıştır (İsen, s. XXII1-XXIV, XLII). Türk edebiyatında muhammes tarzında yazılan şiirlerde de en çok işlenen üçüncü konu methiyedir. Bu nazım şekliyle yazıldığı tesbit edilen kırk dört methiyenin şairleri arasında Hayretî. Ümmî Sinan, Yahya Bey, Nev'î, Nedîm, Koca Râgıb Paşa, Şeyh Galib, Şeref Hanım gibi tanınmış isimler vardır (Erdoğan, s. 183-184). Ayrıca nazım şekli ne olursa olsun "sitayiş, vasf. tavsîf, şân, nâm, ta'rîf kelimeleriyle kurulu başlıklar taşıyan şiirler de "der medh-i "der-hakk-ı..." başlıklarına sahip kasideler gibi methiyedir. Kaside nazım şekliyle olan methiyeler genellikle nesîbden sonra bir girizgâhla başlar. Memduhun şahsiyeti ve bulunduğu makama göre özelliklerinin abartılı biçimde dile getirildiği bu bölüme "maksûd" adı da verilmiştir. Maksadın on beş-yirmi beyitle ifade edildiği bu kısım kasidenin diğer bölümlerine göre daha uzundur.
Türk edebiyatında na't türünde yazılan kasidelerde çoğunlukla Hz. Peygamber övülmekle beraber bazılarında din büyükleri methedilmiş, mersiyelerde ise ölen kimselerin övgüsüne de yer verilmiştir. Diğer methiyelerde sultanlar başta olmak üzere çeşitli devlet adamları övülürken bunlar sahip oldukları makamın özelliklerine göre birtakım meşhur isimlerle karşılaştırılmıştır. Nitekim Resûl-i Ekrem'e yazılan na'tlarda onun nübüvveti, mucizesi, lutfu. feyzi, şefaati, mi'racı ilk sırada vurgulanmıştır. Ayrıca Hz. Süleyman. Burak, Hz. Yûsuf, Kâ'be. Sidre, Hızır gibi çok sayıda ismin de anılarak methedildiği görülmektedir. Diğer din büyüklerine yazılan kasidelerde memduhun hikmeti, lütfü, feyzi, cömertliği, ilmi gibi özellikleri başta gelmektedir.
Sultanların methini konu alan kasidelerde onların en çok adalet, lütuf, cömertlik, savaşçılık, hüner, tedbir, ferman, irfan gibi vasıfları dile getirilir; asalet, cesaret ve merhametlerine dikkat çekilir. Bu özellikler vurgulanırken karşılaştırma, benzetme ve üstün görme münasebetiyle birtakım isimlere yer verilir. Bunların arasında içkiyi icadı ve içki meclislerini kurması, tacı ve hükümdarlığı açısından Cem (Cemşîd), savaşçılığı ve kahramanlığıyla Rüstem, cihangirliğiyle İskender, insan dışındaki varlıklara da hükmetmesi dolayısıyla Hz. Süleyman ilk sırada yer alır. Dârâ, Behrâm, Hz. Ali. Hüsrev, Hz. Ömer, Feridun. Neriman gibi adlar da en çok sözü edilen isimlerdir (Aydemir, Gazi Üniversitesi Fen -Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1/1 |1996|,s. 143-148).
Vezirlerin, paşaların ve kazaskerlerin üstlendiği görevler onların lütuf, adalet, savaşçılık, tedbir, cömertlik ve kahramanlıkları, kerem sahibi oluşları ve uzak görüşlülükleri gibi özelliklerini ön plana çıkarır. Bu hususlar dile getirilirken memduh Rüstem, Âsaf. Cem, İskender, Behrâm, Neriman, Hz. Îsâ / Mesîh ve Hz. Yûsuf gibi şahıslarla karşılaştırılır (a.g.e., l/l 1996|. s. 148-151) Şeyhülislâmlar övülürken lütuf, fazilet, adalet, kerem, fetva, ilim gibi özelliklerine yer verilerek Ebû Hanîfe. Hz. îsâ. Eflâtun. Hatim. İbn Sînâ. Aristo gibi şahsiyetlere benzetilir. Methiyelerde reîsülküttâb ve defterdarların kalemlerine, ihsan, kerem ve cömertliklerine, hocaların ve şairlerin de ilim, ihsan, adalet, himmet gibi özelliklerine vurgu yapılır.
Toplu olarak bakıldığında kasidelerin methiye bölümlerinde adalet, lütuf, kerem, cömertlik, kahramanlık, re'yve tedbir gibi iyi bir yöneticide ve iyi bir insanda bulunması gereken ideal niteliklere yer verildiği görülmektedir. Övülen yöneticilerin hepsi bu özelliklere sahip olmadığı gibi bazan bir cimrinin cömert, bir zalimin merhametli, eline silâh almamış bir kişinin kahraman olarak gösterildiği de olur. Divan şiirinin tenkitlere hedef olan yönlerinin önde gelenlerinden birini de methiyelerdeki bu gerçek dışı. abartılı övgülerin oluşturduğu kabul edilmektedir.
Türk edebiyatında X1I1-XIV, yüzyıllarda sayıca çok az olan kaside şeklinde yazılmış methiyelerde XV. yüzyıla gelindiğinde büyük bir artış görülmekte, tesbit edilen 188 methiye kasidelerin büyük bir çoğunluğunu teşkil etmektedir. Bu dönemin ünlü methiye şairleri olarak Ahmedî, Şeyhî, Yazıcıoğlu Mehmed, Cem Sultan, Kemal Ümmî, Ahmed Paşa, Necati Bey. Mihrî Hatun, Mesîhî, Cemâlî, Tâcîzâde Câ'fer Çelebi sayılabilir. XVI. yüzyılın methiyecileri içinde yer alan Bakî, Hayalî, Nev'î, Hayretî, Cinânî, Yahya Bey, Zatî gibi şairler arasında otuz yedi methiyesiyle Fuzûlî'nin ayrı bir yeri vardır. XVII. yüzyılda medih kasidelerinin başlıca şairleri Ali Çelebi. Arif. Cevrî, Fehîm-i Kadîm, Hâletî. Nâbî, Nâdiri ve Sabit gibi isimlerdir. XVIII. yüzyılda nitelik açısından daha sönük olduğu görülen methiyeler üzerinde yeterli inceleme bulunmamakla beraber Nedîm, Şeyh Galib, Nazîm Yahya, Hoca Neşet, Sünbülzâde Vehbî ve Enderunlu Fâzıl dikkat çekmektedir. XIX ve XX. yüzyıllarda divan şiirine rağbetin azalması sebebiyle methiyelerde de büyük bir düşüş görülmektedir. Önemli şairlerin methiyeleri yok denecek kadar azalmışken taşralı bazı isimlerin bu türe daha çok rağbet ettiği anlaşılmaktadır. Devrin methiye yazarları arasında Şinâsi. Ziyâ Paşa. Nâmık Kemal. Âdile Sultan, Şeref Hanım gibi ünlü isimleri, Süleyman Şâdî. Kuddûsî, Fehmî gibi az tanınmış şairleri, Halil Nihat Boztepe gibi Atatürk'e övgü yazmış kişileri zikretmek mümkündür.
BİBLİYOGRAFYA:
Cem Dilcin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 153, 263, 337; iskender Pala. Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, II, 113-114; Mustafa isen. Acıyı Bal Eylemek Türk Edebiyatında Mersiye, Ankara 1993, s. XXIII-XX1V, XLII; Haluk ipekten. Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, İstanbul 1994, s. 28–29; Yaşar Aydemir. XVII. yy. Türk Edebiyatında Kaside (yüksek lisans tezi, 1994). Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.mlf.. "Kasidede Muhteva Unsurları", Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1/1, Ankara 1996, s. 137–159; a.mlf.. "Esîri'nin Bağdat Şehrâşûbu", Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, XIX, Ankara 1999, s. 450; a.mlf.. "Türk Edebiyatında Kaside", Bilig, sy. 22, Ankara 2002, s. 138-142, 152-155; W. G. Andrevvs, "Speaking of Povver: The 'Ottoman Kaside'", Qasida Poetry in Islamic Asia and Africa (ed. S. Sperl - C. Shackle). Leiden 1996, I, 281-300; W. G. Andrevvs - Mehmed Kalpaklı. "Across Chasms of Change: The Kaside in the Late Ottoman and Republican Times", a.g.e., I, 301-325; Bilal Çakıcı. Eski Türk Edebiyatında Kaside Nazım Şekli: XVI. yy. (yüksek lisans tezi, 1996). Gazi üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Cemâl Kurnaz. Divan Edebiyatt Yazıları, Ankara 1997, s. 230–252; Mustafa Erdoğan. Türk Edebiyatında Muhammes, Ankara 2002, s. 183-190; Mehmet Çavuşoğlu, "Kaside", TDl, LU/415-417 (1986), s. 17-27.
YAŞAR AYDEMİR, DİA, 29