TAHMİS NEDİR VE ÖRNEĞİ
Tahmis, başkasının yazdığı bir gazelin her beytinin üstüne üçer mısra eklemek suretiyle yapılan bir nazım şeklidir. Buna beşleme (beşe çıkarma) de diyebiliriz.
Başkasının gazeline böyle üçer mısra eklemek, eskiden gazeli yazana karşı bir saygı hareketi sayılırdı. Divan Edebiyatı'nda tahmis yapmak, muhammesten daha üstün tutulurdu.
Tahmis yazmanın pek kolay olmadığı meydandadır. Çünkü eklenen üç mısraı, gazelin beyitlerine anlamca uygun düşürmek, çok kolay bir iş değildir.
Biliyoruz ki gazelin matla beytinden sonraki beyitlerinin birinci mısraları kafiye bakımından boştadır. Tahmis yapılırken, her beyte eklenecek üçer mısraın kafiyeleri, her beytin kafiyesiz olan ilk m ıs rainin son sözcüğüne uygun düşürülerek düzenlenir- Yani beytin boşta kalan birinci mısraının son sözcüğü, eklenen üç mısraa temel kafiye olur. Eğer bu son sözcüğe kafiye bulunamazsa, o zaman bu son sözcük, her mısraın sonunda redif olarak kullanılır, kafiye bu rediflerden önceki sözcüklerle yapılır.
Birinci Dünya Savaşı içinde kazanılan Çanakkale Zaferi için Padişah Sultan Reşat tarafından yazılmış olduğu söylenen, fakat gerçekte Abdülhak Hâmit Tarhan'ın eseri olduğu iddia edilen güzel bir gazeli, Yahya Kemal Beyatlı, Divan Edebiyatı'nda bile eşine rastlanamayâcak bir başarıyla tahmis etmiştir.
Tarihî anısı olan bu tahmisi aşağıya alıyoruz. Her beşliğin son iki mısraı, sözü edilen gazelin beyitleridir:
Cepheden toplan ejder gibi bârû-efken
Arkasında gemiler bir sürü div-i âhen
Gökte tayyarelerinden saçarak nâr u fiten
«Savlet etmişti Çanakkale'ye bahr ü berden
«Ehl-i İslâm'ın iki hasm-ı kavisi birden»
Kadın erkek anadan tâ süt emen yavrumuza
Hepimiz canla sarıldık tâ vatan duygumuza
İntizâr eyledi gafletle adû korkumuza
«Lâkin imdad-i ilâhi yetişip ordumuza
«Oldu her bir neferi kala-yı pûlâd-beden»
Şükür Allaha ki gördüm bu mübarek sinde
Kahraman ordumu serhadde muzaffer zinde
Müjde İran ile Turana ve Çin ü Hinde
«Asker evlâtlarımın pişgeh-i azminde
«Aczini eyledi idrâk nihayet düşmen»
Allah Allah nidasıyla muhacim ahrar
Tepelerden boşalıp saikavâri kahhar
Ettiler düşmeni bir öyle ki iclâ-yi kenar
«Kadr ü haysiyeti pâymal olarak etti firar
«Kalb-i İslam'a nüfuz eylemeğe gelmişken»
Ruhi Peygamberi tebşire giderken şüheda
Millet arkada bugün vecd ile tekbir-sera
Sen de mihrâb-i hilâfette cebin-sâ-yı sena
«Kapanıp secde-i şükrana Reşad eyle dua
«Milki İslâm'ı Hudâ eyleye dâim me'men»
(Sultan Reşat) - Yahya Kemal BEYATLI
Bu tahmiste, her beşliğin ilk üç mısraı Yahya Kemal'in, bunların altındaki beyitler de makta beytine göre Sultan Reşat'ındır. Fakat bu beyitlerin, Sultan Reşat'ın mı, yoksa Abdülhak Hâmit'in mi olduğu kesin olarak belli değildir.
Tahmis Örneği
Neşati’nin Gazelini, Bütünü 5 benddir
Eğik yazılan dizeleri Yahya Kemal eklemiştir.
Ye’se gark etti felek külbe-i ahzânı bile
Ateşim geçti cehennemdeki nîrânı bile
Cüşedüp söndüremez gözyaşı tûfânı bile
Gittin ama kodun hasret ila cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Düşde gördüm gece endâmını pîrâhensiz
Nârdan rûh-ı mussaffâ idi gûyâ tensiz
Gam değil kalsa da iklîm-i çemen gülşensiz
Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdır sensiz
Meyi zehrâb-ı sitem sâgar-ı gerdânı bile
Sanırım çarh siyâh atlasa yer yer bürünür
Âh edüp bâd-ı seher yollara düşmüş sürünür
Ne mükedder çıkılır seyre ne mahzun yürünür
Bâğa sensiz varamam çeşmime âteş görünür
Gül-i handân-ı değil sevr-i haramânı bile
Mühr ü mâhımdı bu alemde huzûrun dahi dün
Gittin eyvâh cihan zulmete garkoldu bugün
Küskünüm tâli-’i nâsâze gönülden küskün
Sineden derd ile bir âh edeyim kim dönsün
Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşânı bile
Şeb-i yeldâda görünsün mü vücûdun bana tayf
Geçse eyyâm-ı şitâ gelse bahâr olsa da sayf
Güle bakmak ele câm almak için kalmadı keyf
Hâr-ı fırkatle Neşâtî-i hazînin vâhayf
Dâmen-î ülfeti çâkoldu girî bânı bile
Yahya Kemal BEYATLI
(Eski Şiirin Rüzgârıyla)
(aaa)aa (bbb)ba (ccc)ca...
Günümüz Türkçesiyle:
1) Felek, hüzünler kulübesini yasa boğdu;
ateşim cehennemdeki ateşleri bilegeçti,
(onu) gözyaşı tufanı bile coşup söndüremez;
gittin ama canı özlem ile (özlem içinde) bıraktın,
sensiz olan dostlar sohbetini bile istemem.
....
2) Gökte yer yer kara atlasa bürünür sanırım;
tanyeli âh edip yollara düşmüş, sürünür;
gezmeye ne kederli çıkılır, ne mahzun yürünür;
bahçeye sensiz varamam, gözüme ateş (gibi) görünür,
gülen gülü değil yürüyen selvisi (selvi boylu güzeli) bile.
3) Senin huzurun bu âlemde daha dün güneşim ve ayımdı;
gittin, eyvah, dünya bugün karanlığa boğuldu;
uygunsuz talihe küskünüm, gönülden küskün;
göğüsten (öyle) bir âh edeyim ki,
feleğin çarkı parlayan güneşiyle birlikte tersine dönsün.
Aşağıdaki tahmiste italik yerler Naili'nin Bahayi'nin gazeline yaptığı eklemelerdir.
Tahmîs-i Nâilî Çelebi Gazel-i Bahâyî
Hirâs-ı fitne saldun dehre ey bî-dâd n’eylersün
Kopardun yer yer âşûb-ı kıyâmet-zâd n’eylürsün
Perîşânlıklar etdün nev-be-nev icâd n’eylersün
Dağıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd n’eylersün
Edüb fitneyle dünyâyı harâb-âbâd n’eylersün
Vücûdun eylemiş hikmet-şinâs-ı âlem-i bâlâ
Aristâlis-i asr u nakd-ı vakt-ı bû alî sînâ
Benânun hall-i râz-ı müşkilât-ı nabz edüb hakka
Edersün gerçi her derde tabîbim bir devâ ammâ
Cünûn-ı ehl-i ışk olunca mâder-zâd n’eylersün
Nihândır bû-yı fitne târ-ı anber-fâm-ı zülfünde
Nice subh-ı kıyâmet muhtfîdir şâm-ı zülfünde
Dimağ-âşüftedir cân ârzû-yı kâm-ı zülfünde
Dil-i mecrûhuma rahm eyle kalsun dâm-ı zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı edüp âzâd n’eylersün
Zemîn nat-ı siyâset-gâh-ı dil seyf-i kazâ mübrem
Zebân hâmûş-ı hayret sîne sûzân dîdeler pür-nem
Hevâ-yı ışk şûr-efgen mahabbet gaalib ü muhkem
Şehîd-i tîg-ı ışk-ı yârdır ser-cümle-i âlem
Urub şemşîre dest ey gamze-i cellâd n’eylersün
Bulub pervâza ruhsat rûzgâra işveler satdun
Perîşân etmeğe cem’iyyet-i uşşâkı can atdun
Ne âl etdünse etdün murg-ı cânı dâma uğratdun
Varub gîsû-yı zülf-i yârı biri birine katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd n’eylersün
Ne sûret kim çekersün can bağışlarsun mesîh-âsâ
Olur hayrân-ı kârun mû-şikâfân-ı yed-i beyzâ
Bu san’atde ne erjeng ü ne mânîdür sana hemtâ
Güzel tasvîr edersün hatt u hâl-i dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükçe ey bihzâd n’eylersün
Olursun nâilî-veş gördüğün mahbûba efgende
Meta’-ı sabrunı tâlân eder her tıfl-ı nâz-ende
Mahabbet gam-fezâ esbâb-ı cem’iyyet perâkende
Bahâyî-veş değülsün kaabil-i feyz-i safâ sen de
Tekellüf ber-taraf ey hâtır-ı nâ-şâd n’eylersün
Naili
MÜSTAKÎM OL HAZRET-İ ALLÂH UTANDIRMAZ SENİ
Sen usandırma eli el de usandırmaz seni
Hilekârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i a’dâdan soğuk su içme ki kandırmaz seni
Korkma düşmandan ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Halk arasında adâvet sû-i zandandır bütün
İhtilâl-i mülket-i âlem fitendendir bütün
Öldürenden bilme cürmü suç ölendedir bütün
Ne fenâlık görsen elden sanma sendendir bütün
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
İster isen hıfz ede ırzın Hudây-ı lem-yezel
Irzına a’dây-ı bed-hâhın bile verme halel
Tâ ezelden söylenir halkın dilinde bu mesel
Celb eder elbette insana mükâfatın amel
Müstakîm ol Hazret-i Allâhutandırmaz seni
Halkı tahrîb eyleyib de kendin âbâd eyleme
Bu cihânda ev yapıp ukbâyı berbâd eyleme
Nef’in için zâlim-i bîrahme imdâd eyleme
Âlemi tenfîr eden ahvâli mu’tâd eyleme
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Seyyiât insana nefs-i kemterîninden gelir
Her hacâlet âdeme sû-i karîninden gelir
İzzet ü zâtı mekâna hep mekîninden gelir
İstikâmet müstâkimü’l-hâ dininden gelir
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Düşmanı tezlîl için hîleyle etme iştigâl
Hüsn-i efkâra olur hâil cihanda sû-i hâl
Yüz suyu dökme teessüf çekme etme kîl u kâl
Sen sakîm olma verir maksûdun elbet Zül-celâl
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
At riyâyı elden islâha çalış ahvâlini
Boşboğazlık etme ta’dil eyle kîl u kâlini
Sen ne dürlü saklayım dersen de sû-i hâlini
Hak Taâlâ senden a’lemdir senin ahvalini
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Haline şeytân güler gördükde sende gafleti
Üstüne güldürme öyle düşmen-i bed-sireti
Hâin olma ver emânetle cihâna şöhreti
Herkesin destindedir âlemde züll ü rıf’atı
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Zâmin olan ey Saîd erzâka Hâlikdir sana
Mâsivâye serfürû etmek ne lâyıkdır sana
Iztırâbı celb eden meyl-i alâikdır sana
Gayr için düşme lisân-ı nâsa yazıkdır sana
Müstakîm ol Hazret-i Allâh utandırmaz seni
Diyarbakırlı Said Paşa
FUZULİ'NİN GAZELNE TAHMİS- NEYZEN TEVFİK
Râh-ı ışkında dönen necm-i seher peymâya bah
Zülfünün Mecnun'udur sergeşte-i Leyla’ya bah
Ufk-ı hüsnünden doğan mihr-i cihan-ârâya bah
Reng-i rûyundan dem urmuş sagar-ı sahbâya bah
Âfitâb ile kılur dâ’va tutulmuş âye bah
Turra-i müşkin gamile oldu sünbül tarumar
Düştü hicran oduna erdi hazana nev-bahar
Bülbül ağlar, gül perişan ebr-i cülar bî-karar
Ey selamet ehli ol ruhsara bakma zinhar
İhtiraz eyle melâmetten men-i rüsvaya bah
Her-dem-i hicranı birşâm-ı gariban bülbülün
İhmirârı ateş-i lal-i lebindendir mülün
Derd-i aşk-ı yârdan çâk-i giril) anı gülün
Şem başından çıkarmış dûd-ı şevk-i. kâkülün
Böyle kûteh ömr ile başındaki sevdaya bah!
Astânmda esir olmuş kamer, yıldız, güneş
Bende-i bâb-ı rıza dervişler tek çilekeş
Hest zevk-i cavidanî der firak-ı vuslateş
Bildi ışkında nemed-pûş olduğum âyîne-ueş
Rahm edüp her kez bana bakmaz bu istiğnaya bah
Her ne dem tahrik eder sevda rebabm ışktan
Doldurur cam-ı gama hasret şarabın ışktan
Tâ bekey çeksem aceb hicran azabın ışktan
Sinemi çök eyle gör dil ıztırabm ışktan
Revzen aç her-dem hevadan mevc uran deryaya bah!
İhtiraz etme melâmetten tarik-i ışka gir
Âşık-ı dîdara mirât-ı hak olmaz müstetir
Râh-ı ışkında olub pûyan gönül maksuda ir
Ey gözüm bu şâm-ı ikbalin ne yüzden fîredir
Saye salmış âye ol gîsû-yı anber saye bah
Hüsn ü ışk-ı yâre vakfettim dil-i pür-şivemi
Feyz-i enfâs-ı Mesih'e oldu hemdem Neyzen’i
Vaız’ın efsanesi dur edemez andan beni
Ey Fuzulî nice bir men eyleye nâsih seni
Bakma ânın kavline bir çehre-i zibâya bah.
Erenköy, 1908
TAḪMĪS-İ ĠAZEL-İ BĀḲĪ - EHLİ
Fe‘ilâtün/fe‘ilâtün/fe‘ilâtün/fe‘ilün
Müdde‘ī vuṣlat-ı dilḍār ile ḫandān ancaḳ
Dīde ḳanlar aḳıdur hecr ile giryān ancaḳ
Dil-i nālānuñ işi derd ile efġān ancaḳ
“Ḥāl-i ‘ālem ezelī böyle perīşān ancaḳ
Kimi ḫandān kimi giryān kimi nālān ancaḳ”
Kimisi miḥnet-i yār ile olur zār u nizār
Kimi hecr-i ruḫ-ı dilberle ider nāle vü zār
Kimisi āteş-i ‘aşḳ ile yaḳar dāġ-ı hezār
“Kimisi bülbül-i nālān-ı gül-i ‘ārıż-ı yār
Kimi pervāne-i şem‘-i ruḫ-ı cānān ancaḳ”
Kūy-ı yāre irişüp kimi görür mihr ü vefā
Künc-i ġamda kimi derd ile çeker cevr ü cefā
‘Ālemüñ ḥāl-i perīşānı ‘aceb geldi baña
“Bu cihān kimine ḳaṣr-ı ṭarab u ‘ayş u ṣafā
Kiminüñ miḥnet ile başına zindān ancaḳ”
Ne şeh-i ‘āleme ḳalur bu felek ne dūna
Ne bilür ‘āḳil ü dānā ne baḳar mecnūna
Şāh olanla naẓarı birdir anuñ maḥzūna
“Pāy-māl olmada āḫir şütür-i gerdūn
Pādişāh ile gedāsı hele yeksān ancaḳ”
Ehliyā kimse nedür bilmedi hiç ḥāl-i cihān
Denk olur ‘āḳıl u dānā açamaz bunda dehān
Lāl olur keşf idemez sırrın anuñ hīç zebān
“Bāḳıyā ḫāngeh-i ‘ālem-i ḥayretde hemān
Her gelen kimse bu esrār ile ḥayrān ancaḳ”
Mecmûa-i Eş‘âr, Ahmet Sevgi Özel Kitaplığı, TY. No: 8, v. 29a -29b .
İLGİLİ İÇERİK
NEYZEN TEVFİK HAYATI ve ESERLERİ
FUZULİ'NİN GAZELİNİN İNCELEMESİ