Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

İŞGAL ALTINDA-TİYATRO

Ev dekoru (Eski tip)
(Anne, baba, büyük çocuk Mehmet, küçük çocuk Ali)
(Hepsi oturmuş, düşünceli düşünceli, üzgün üzgün beklerler)

ANNE: Oğlum, demek sen de gidiyorsun, kurtuluş ordusuna sen de katılıyorsun. Oğlum, dedenizi Kafkas cephesinde şehit verdik. Baban kolunu ve ayağını bıraktı geldi. Bir de seni kaybetmenin acısı bana çok ağır gelir. Sana bir şey olursa ben artık yaşayamam. Derdimden ölürüm.

MEHMET: Anne, ne var ki. Altı ucu gidip kuytu bir yerde gözetleme yapacağım, düşman askerlerinin durumunu komutanlarıma bildireceğim. Bu kadar basit.

ALİ: Silahın da olacak mı?

MEHMET: Evet.

ALİ: Ne güzel, çok heyecanlı olur.

ANNE: Oğlum, kendine dikkat et. Sen gitmekte kararlısın. Giderken, gelirken etrafına iyice dikkat et, iyi gizlen. Çatışma olduğunu falan görürsen hemen gizlen, çatışma bitince çıkarsın. Büyüklerin yanındayken onların arasına gir. Mermi falan gelirse sana değmesin. Eğer sıkılırsan kaç gel oğlum.

ALİ: Evet abi, kaç gel burda birlikte top oynarız.

MEHMET: Anne, nasıl konuşuyorsun öyle!

BABA: Evet kadın, nasıl konuşuyorsun öyle! Ne demek, diğerlerinin ardına gizlenirsin. Vatan uğruna gidip savaşan Türk askerlerini analar doğurmadı mı? Şehit olanların anneleri yok mu? Ne demek, sıkılırsan kaç gel! Sen kaçarsan, ben kaçarsam vatanı kim kurtaracak? Bu düşmanları yurdumuzdan kim kovacak? Keşke elim ayağım tutsaydı da ben de gidebilseydim savaşa.

ANNE: Belki savaşmadan teslim olsak bizi öldürmezler.

BABA: Ben tanırım bu Yunan milletini. Teslim olursan da kesinlikle öldürürler. İşgal ettikleri bazı köylerdeki bütün insanları öldürdükleri gibi bütün tavukları daöldürüyorlarmış.

MEHMET: Tavuklardan ne istiyorlarmış ki?

ALİ: Belki tavuklardan yumurta istiyorlardır. Tavuklar da vermiyordur.

BABA: Oğlum, deden vatanı uğrunda seve seve ölüme koştu. Ben de bir kolumu, bir ayağımı kaybettim. Şu anda cepheye gitmeyi çok istiyorum. Ancak bu halde faydamdan çok zararım olur. Eğer bir görev verilirse de ne gerekiyorsa yapmaya hazırım.

MEHMET: Düşman, dün on kilometre ötedeydi. Zar zor ilerlemekte ama bizim köye iyice yaklaştılar. Ben düşman karargâhına sabaha doğru ulaşırım. Gitmem lazım. Anacığım, babacığım gün gelir de bu Mehmet oğlunuz dönerse bilin ki vatanımız düşmanlardan temizlenmiştir ve oğlunuzun görevi bitmiştir. Bir gazi annesi, bir gazi babası olduğunuz için övünebilirsiniz. Ama gün gelir de vatan düşmandan temizlendiği halde eve dönmezsem üzülmeyin. Çünkü oğlunuz şehit olmuştur. Bir şehit annesi, bir şehit babası olduğunuz için övünebilirsiniz. Hem vatanın kurtulmadığını hem de benim eve dönmediğimi görürseniz ey Türk milleti! Bilin ki istiklal uğrunda verilen mücadele kaybedilmiştir. Anne, baba, kardeşim hakkınız helal edin!

ALİ: Abiciğim, sen şimdi gidince bir daha gelmeyecek misin? Abiciğim biz seninle bir daha tarlalarımıza gidip ekinlerimizi ekmeyecek miyiz? Abiciğim, seninle bir daha bostanlarımıza gitmeyecek miyiz? Abi, bir daha beni omzuna alıp gezdirmeyecek misin? Ne zaman geleceksin abi?

MEHMET: Kardeşim, ben senin yine eskisi gibi koşup oynaman için, bostanlarımızı, tarlalarımızı düşmanlardan kurtarmak için gidiyorum. İnşallah döneceğim. Ama eğer dönmezsem kardeşim, mahşerde görüşürüz. Seni orada omzuma alırım.

ANNE: oğlum, ben bir anayım. Biliyorum ki sen görevinin tehlikesiz olduğunu söyleyerek yüreğimize su serpmek istiyorsun. Ancak şu anda hiçbir görev tehlikesiz olamaz. Ben, yüreğimde evlat sevgisiyle vatan sevgisini terazinin iki kefesine koydum ve tarttım. Evlatsız yaşanır ama vatansız yaşanmaz. Sen can vermezsen, ben can vermezsem bu vatan nasıl kurtulur? Git oğlum, vatanı kurtarmadan, düşmanı yurdumuzdan kovmadan gelme! Hakkım, analık hakkım helal olsun sana!

BABA: Oğlum, vatan senden görev bekliyor. Bu kutsal bir vazifedir. Benim de hakkım helal olsun oğlum!

MEHMET: Ana, baba, kardeşim eğer dönmezsem ve vatanımız kurtulursa herhangi bir yere bir mezar taşı dikin çünkü şehitler ölmez ve şehitlerin mezarı olmaz. İstediğiniz bir yere bir mezar taşı dikin ve üzerine sadece şunu yazın:
“ Buralarda bir garip Mehmet vardı
Vatanı uğruna ölüme vardı.
Üzülmeyin hiç analar babalar,
Her şerefli Türk de bunu yapardı.”

2. PERDE
(Yunan Komutan Odası. Komutanlar)

GENERAL: Sayın çok değerli Ermeni dostum ve meslektaşlarım! Öncelikle hoş geldiniz. Burada tarih boyunca başımıza musallat olan bir milletin durumunu yani Türk milletini görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Biliyorsunuz ki bu Türk milleti denen -millet midir nedir- tarih boyunca pek az kere yenebildik. Ama gördüğünüz gibi şu anda son nefesini vermek üzere olan bu millete son darbeyi vuracağız. Vurmak zorundayız. Vuramazsak (bekler, bekler) kaçacağız. Son istatistikler gösteriyor ki Türkler son bir çırpınışla Mustafa mıymış Kemal miymiş birisinin etrafında toplanmış, bizi Anadolu’dan atmak istiyorlarmış. Hah hah ha, gülerim ben gülerim ben buna ya! Kim kimi nereden atıyor ulan? Bu topraklar hep bizim. Anadolu eskiden kimindi?

HEP BİR AĞIZDAN: Bizimdi!

GENERAL: İstanbul kimindi?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Ankara kimindi?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Japonya kimindi?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Dünya kimindi?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Ay kimindi?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Mars kimindi?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Jüpiter kimindi?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Ayılar?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Öküzler?

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Salaklar!

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Yeter lan!

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Tamam lan!

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Susun olum!

HEPSİ: Bizimdi!

GENERAL: Susuuuuun, yeter lan aptallar! Bu kadar yalakalık yeter. Hiçbir yer bizim değil. Geldik işte buraya İngilizlerin dolmuşuyla. Bakalım ne olacak? Siz Türkler’i tanımazsınız. Türkler çok iyidir, Türkler çok sevimlidir, Türkler çok korkaktır. Türkler aptaldır, Türkler salaktır. Ama ne zaman?

HEPSİ: Ne zaman?

GENERAL: Tabii ki ölüyken. Diri bir Türk korkmazmış; diri bir Türk boyunduruk altına alınamazmış; diri bir Türk bir avuç toprak için yani vatanı için, namusu için, dini için, istiklali için canını bile verirmiş. Ama bunlar aramızda kalsın, kimse duymasın. Tamam mı?

HEPSİ: Tamam.

KOMUTAN: Evet, çok aptalmış bu Türkler.

GENERAL: (Bakar, bakar) Aptal senin babanmış angut! Öyle olmasaydı Anadolu’yu çoktan almıştık. Neyse, Sayın Kakaryüs, Afyon dolaylarında durum nedir?

KAKARYÜS: Sayın Generalim, kuvvetlerimiz içerilere doğru ilerlemektedir. Karşımıza çıkan çetelerle mücadele ediyoruz. Tabi, ağır kayıplar verdiğimiz oluyor.

GENERAL: Çetelerle mücadele ediyorsunuz öyle mi? Koskoca düzenli ordular çetelerle mücadele etmek zorunda kalıyor, yazık! Karşınıza ordu falan çıkmıyor mu?

KAKARYÜS: Çıkacakmış diyorlar ama daha çıkmadı.

GENERAL: Askerlerinizin durumu, morali nasıl?

KAKARYÜS: Efendim askerlerimizden, özellikle ölenlerin, moralleri çok iyi ama yaşayanlar için aynı şeyi söyleyemem.

GENERAL: O niye?

KAKARYÜS: Efendim, Türkler çeteler halinde karşımıza çıkıyorlar. Onlar bizim birazımızı öldürüyorlar, biz de tam onların birazını, öldüremiyoruz ve kaçıyorlar. Sürekli böyle oluyor.

GENERAL: Yani çetelerle başa çıkamıyoruz mu demek istiyorsun?

KAKARYÜS: Hayır efendim. Biz kadınlarla, çocuklarla, yaşlılarla başa çıkıyoruz, ama ellerindeki kazma, kürekler olmasa.

GENERAL: Türkler kazma, kürekle mi savaşıyor?

KAKARYÜS: Evet efendim. Üstelik kazmalar ve kürekler orijinal Rus malı. Bizzat baktım. Üzerinde “Made in Japan” yazıyor. Söyleyelim Ruslara Artık Türklere kazma, kürek satmasınlar.

GENERAL: Yani Sayın Kakaryüs, siz kazma, küreklerle savaşan Türk kadınları ve çocuklarıyla başa çıkamadığınızı mı söylüyorsunuz?

KAKARYÜS: Efendim, biz başa çıkmaya çalışıyoruz, ancak açıkçası bu insanları biz öldürmekten bıktık, onlar ölmekten bıkmadı. İnsanlar öleceklerini bile bile mermilerin üzerine koşuyor, adeta ölüme meydan okuyorlar. Bir avuç toprak için de bu yapılmaz ki canım!

GENERAL: (Yüksek sesle) işte Sayın Kakaryüs, biz Yunan milletiyle Türk milleti arasındaki fark bu. Biz, hiçbir şey için canımızı vermeyi göze alamıyoruz. Onlar, bir avuç toprak dediğin vatanları için seve seve ölüme koşuyorlar. Arkadaş, aramızdaki fark bu. Bu farkı kapatamıyoruz bir türlü. Onun için Türkler’in Avrupa Birliği’ne girmesine karşı çıkıyoruz.

KAÇARYAN: Avrupa Birliği mi? O da ne?

GENERAL: Siz bilmezsiniz.

DANGALOS: Efendim, biz teknik olarak ve silah gücü olarak Türkler’den çok üstünüz. İnanıyorum ki kısa bir süre sonra Ankara’yı ele geçirir ve Türkler’in hürriyet hayallerini suya atarız.

GENERAL: Sayın Dangalos, sizin durumunuz nedir?

DANGALOS: Efendim, ben de Türklerin delirmiş gibi mermilere, toplara, tüfeklere aldırmadan, canlarını hiçe sayarak vatanlarını savunmalarından şikâyetçiyim. Bu kadar da olmaz! Köylere giriyoruz, çoluk çocuk, yaşlı, kadın, canlı cansız her şeyi öldürüyoruz. Ama askerlerimde de acayip bir korku var. Türk askerinin nerden çıkacağı belli olmuyor. Pat diye bitiveriyorlar karşımızda. Onun için işgal ettiğimiz yerlerdeki tavukları bile öldürtüyorum.

GENERAL: İyi de tavukları niye öldürtüyorsun ki?

DANGALOS: Efendim, belki tavuklar yumurtlar, yumurtadan Türk askeri çıkar.

GENERAL: Aferin, devam et.

DANGALOS: Ayrıca efendim, âcizane bir düşüncemi söylemek isterim. Türkleri öldüre öldüre bitiremiyoruz. Bunun sebebi bence Türkler aile planlamasını bilmiyorlar. Doğum kontrol hapı kullansalar böyle olmaz herhalde. Bedava doğum kontrol hapı dağıtalım.

GENERAL: Sayın Dangalos bakıyorum da bugün salaklığınızı yanınızda getirmişsiniz.

DANGALOS: Ama aldığım son istihbarat çok ilginç ve önemli efendim.

GENERAL: Neymiş o?

DANGALOS: Efendim Türklerin elinde çok sayıda Scud ve Patriot Füzesi bulunduğu söyleniyor.

GENERAL: Yapma ya!

DANGALOS: valla billa! (bekler) Pardon Türkler gibi konuştum.

GENERAL: Bu Scud Füzeleri Saddam’ın Körfez Savaşında İsrail’e attığı füzeler değil mi?

DANGALOS: Evet, evet!

GENERAL: Türklerin elinde ne arar bu füzeler ya! Neyse beyler göstereceğiniz gayretlerle Türkleri yenerek Ankara’yı alacağız. Mustafa Kemali ve arkadaşlarını yok edeceğiz. Anadolu’yu ele geçireceğiz. Bunun için bildiğiniz bütün hilelere başvurabilirsiniz. Hile yapmak serbest: zar tutabilirsiniz, taş veya kâğıt çalabilirsiniz. Tamam mı?

HEPSİ: Tamam.

GENERAL: Sayın Kaçaryan Ermeni dostlarımızın durumu nedir? Doğu Anadolu’da Güney Doğu Anadolu’da durum nedir? Siz de savunmasız Türkleri, çocukları, yaşlıları öldürüp kadınlara tecavüz edebiliyor musunuz?

KAÇARYAN: Evet, önümüze geleni ardımıza koymuyoruz. Öldürüyoruz, öldürüyoruz, ama bitiremiyoruz. Şimdi onlar da ellerine geçen derme çatma silahlarla karşı koymaya çalışıyorlar. Ancak Fransız dostlarımızdan aldığımız silahlarla Türkleri öldürmek daha kolay oluyor.

GENERAL: Fransız dostlarımıza hem Yunan milleti olarak hem de siz Ermeniler adına teşekkür ederim. Onlar her zaman bizim yanımızda olmuşlardır. Açık açık veya gizliden gizliye bizi desteklemişlerdir. Bakın şu anda Mustafa Kemal’i yenip Türk milletini yok etmek için size ve bize silah yardımı yapıyorlar. Fransız dostlarımız bir zamanlar Ermeni soykırımı yasasını da bir gecede meclislerinden geçirmişlerdi.
Dostlarım! Biz Rumların ve siz Ermenilerin İngiliz, Fransız, Rus ve diğer milletlerden dostlarımız olduğu sürece, Türklerin de kendilerinden başka dostları olmadığı sürece dünya bu Türk milletine dar gelecektir. Türk milleti ya milli ve manevi değerlerini koruyarak kendi başına yaşamayı ve ayakta kalmayı başaracak ya da yok olacaktır. Bizim yapmaya çalıştığımız Türk milletini yok etmektir, tamam mı, yok etmek!
(İçeri bir asker girer.)


ASKER: Efendim!

GENERAL: Ne oldu, yoksa Türk milleti kendi kendini imha mı etti?

ASKER: Karargâhı gözetleyen bir Türkü yakaladık. Ne yapalım?

GENERAL: Bir Türk mü yakaladınız? İyi, onu önce bir güzel öldürün sonra asın. Hayır hayır, önce asın sonra öldürün.

KAKARYÜS: Efendim, isterseniz önce keselim sonra bir ara asarız. Veya önce asalım sonra keseriz.

DANGALOS: Hayır ya, olur mu? Yakalamışız bir kere, önce öldürelim sonra ifadesini alır, neler bildiğini öğreniriz.

KAÇARYAN: Efendim, bence fotoğrafını çekelim ve Anadolu’da on milyon Ermeni’yi katleden adam diye gazetelere fotoğrafını gönderelim.

GENERAL: Hayır, sen onu buraya getir.

KAKARYÜS: Efendim, tehlikeli olmasın. Bu Türlerin ne yapacağı belli olmaz.

KAÇARYAN: Bizi falan öldürmesin sonra!

GENERAL: Aptallar, o bir esir şu anda. Onu istediğimiz an öldürebiliriz.
(İçeri hızla itilerek sokulan köylü kıyafetinde Mehmet'tir.)

GENERAL: Karargâhın etrafında ne arıyordun?

MEHMET: Eşeğimi arıyordum.

GENERAL: Aptal, burda eşeğin ne işi var? Senin eşeğin evini bilmiyor mu?

MEHMET: Biliyor. Üstelik benim eşeğim ait olduğu evden başka bir yere gitmez. Gitse de yaşayamaz.

GENERAL: Eeee, ne diye eşeğini buralarda arıyorsun o zaman?

MEHMET: Benim eşeğim bile ait olduğu toprakların dışına çıkmaması gerektiğini bilir. Ama öyle eşekler var ki kendi memleketleri dışına çıkmakla kalmıyor, oraları kendi vatanları zannediyor. O eşekleri ait oldukları yere göndermek, kovmak için geldim buraya. Benim cesedimi çiğnemedikçe size bu topraklarda rahat yok!

GENERAL: Yani seni öldürmemizi mi istiyorsun?

MEHMET: Ya bu topraklardan defolup gidersiniz ya da en son Türk askeri de ölünceye kadar bu vatanı savunuruz.

KAKARYÜS: Bir dakika! Bu Türk az önce bizi galiba kendi eşeğine benzetti, değil mi?

MEHMET: Evet öyle yaptım, nihayet anladınız. Ne var, bir itirazın mı var?

KAKARYÜS: Hayır canım, ne itirazım olabilir ki. Zaten babam da bana hep eşşoğlueşşek derdi.

GENERAL: benim merak ettiğim şey şu: Şimdi seni biz burada öldürebiliriz. Ama buna rağmen bize meydan okuyorsun. Bunu hangi akılla yapıyorsun?

MEHMET: Biz bunu akılla yapmıyoruz, yüreğimizle yapıyoruz. Aklımızla bir iş yapacak olsaydık kaçardık. Ama yüreğimiz, inancımız buna engel oluyor.

GENERAL: Allah Allah, şimdi sizin karşınızda en modern silahlarla donatılmış bir ordu var. Bu orduya neyle karşı koymayı düşünüyorsunuz?

MEHMET: Her şeyimizle karşı koyacağız.

GENERAL: Eeee, bu ne kadar sürecek?

MEHMET: Bu mücadele en son Türk askeri de ölünceye kadar sürecektir. Siz, bu toprakları bütün Türklerin cesetlerini tek tek çiğnemedikçe alamazsınız.

GENERAL: Siz öyle zannedin bakalım. Basit bir köylüsün ama cesaretine hayran kaldım doğrusu. Bu cesareti hangi marketten aldıysan söyle, şu yanımdaki salaklar da gidip biraz alsınlar.

MEHMET: Cesaret satılmaz.

GENERAL: Öyle mi? Kusura bakmayın beyler şansınızı yitirdiniz. Cesaret satılmıyormuş. Siz korkak kalacaksınız.

MEHMET: cesaret satılmaz, alınmaz. Cesaret atalardan miras kalır. Ben cesareti atalarımdan öğrendim. Bana vatan uğrunda ölmeyi, şehit olmayı onlar öğretti. Topla tüfekle değil yürekle savaşıldığını onlar öğretti. Hürriyeti onlar öğretti. Birliği beraberliği onlar öğretti. Vatanın bölünmez bir bütün olduğunu onlar öğretti.

GENERAL: Ne güzel. Bize atalarımız insanları sırtından hançerlemeyi öğretti. Bize atalarımız savunmasız insanları, çocukları, yaşlıları öldürmeyi öğretti. Bize atalarımız kadınların namusuna yan gözle bakmayı öğretti. Aramızdaki fark bu işte! Senin cesaretini takdir ettim. Ölüme meydan okuyuşunu hayranlıkla izliyorum. Seni serbest bırakacağım. Ama tek bir şartla: Diz çöküp söylediklerin için, benden ve bütün Yunan halkından özür dileyeceksin.

MEHMET: Eeee.

GENERAL: Ben de seni serbest bırakacağım.

MEHMET: Biz sizlerin karşısında eğilmemek için savaşıyoruz, sen benden diz çökmemi istiyorsun. Biz vatanımızı elimizden almaya çalıştığınız için sizinle savaşıyoruz, sen benden özür dilememi bekliyorsun.

GENERAL: Ama hayatını kurtaracaksın. Diz çök ve özür dile sonra kurtul.

MEHMET: ben senin karşında diz çökersem vatanıma ihanet etmiş olurum, cephelerde savaşan kardeşlerime ihanet etmiş olurum. Milletime ihanet etmiş olurum. Eğer senden özür dilersem atalarıma ihanet etmiş olurum. Anama, babama, kardeşime ihanet etmiş olurum. Hatta kendi kendime, yüreğime ihanet etmiş olurum. Karşınızda asla başım eğilmeyecektir.

GENERAL: Aptal Türk! İşte beyler, Türk askeriyle aramızdaki fark bu: Bu milletin insanı, bizim karşımızda diz çökmektense ölmeyi tercih ediyor. Boyun eğerek şerefsizce yaşamaktansa şerefiyle ölüme koşuyor. Türk askerinde bu ruh olduğu sürece biz bu milleti yenemeyiz. Götürün bunu ve öldürün. Zaten diz çöküp yalvarsaydın da öldürülecektin. O zaman şerefsizce ölecektin, şimdi şerefinle ölüyorsun.

MEHMET: Alçaklar! Öldürün beni, öldürün! Ama unutmayın, en son Türk askeri de öldürülmedikçe asla bu topraklarda kalamazsınız. Bir köylü Mehmet ölür ve analar bin köylü Mehmet doğurur. Bir Mehmetçik şehit olur, bin Mehmetçik doğar!
(Perde kapanır.)

*Perde tekrar açıldığında bir mezar taşı, taşın üzerinde Mehmet’in vasiyeti olan dörtlük vardır. Anne, baba ve küçük çocuk mezarın başında hüzünlü hüzünlü beklemektedir. Fonda Makber parçası çalar.