Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ACİL SERVİS (KOMEDİ)-TİYATRO

(2 Perdelik Komedi)
 
Perde açılır. Sahnede hastane dekoru. Sedye, ilk yardım müdahale masası, pansuman aletleri, masa, sandalye, Masanın üstünde telefon, reçete, kalemlik, vs…
      
Sahneye hemşire girer.

HEMŞİRE: Doktor Bey, Doktor hanım. İkisi birden nereye kayboldular.

İçeri bir hasta girer.

HEMŞİRE: Hastane ALLAH'a  emanet.

HASTA: Öyleyse ben gideyim.
               
HEMŞİRE: Nereye?
               
HASTA: Kahveye  maça!
                
HEMŞİRE: Siz kahvede maç mı yapıyorsunuz?
                
HASTA: Hııı  karşılıklı iki direk kurduk, maç yapıyoruz.
                
HEMŞİRE: Zor olmuyor mu?
                
HASTA: Niye zor olsun?
               
HEMŞİRE: Kahvenin içinde çift kale maç yapmak.
               
HASTA: Ne Kahvesi?
                
HEMŞİRE: Türk kahvesi, nereden bileyim ne kahvesi, sen söyledin…
              
HASTA: Ne söyledim?
              
HEMŞİRE: Kahveye maç yapmaya gidiyorum dedin.
                
HASTA: Ben söyledim sende balıklama atladın. Maç yapmaya değil, izlemeye gidiyorum.
               
HEMŞİRE: Bu darbeyi nerede aldın?
              
HASTA: Stadyumda.
                
HEMŞİRE: Ne oldu, stadyum mu çöktü. Nasıl oldu bu iş?
               
HASTA: Şimdi biz iki arkadaş, güzel hafta sonumuzu değerlendirip, güzel bir maç izlemek için güzel güzel stadyuma girdik. Maç başladı, onuncu dakikada bizimkiler bir attı tam sevinecektik ki, hakem golü vermedi.
              
HEMŞİRE: Neden?
                
HASTA: Ofsayt  varmış.
               
HEMŞİRE: Ofsayt  varsa doğru karar.
                
HASTA: Gez göz arpacıktan değil, dürbünle bakıyoruz. Kendini bilmez 50 bin liralık hakem.
                
HEMŞİRE: O elli bin lira neyin nesi?
                
HASTA: Maça gidiyoruz sinemaya değil. Böyle durumlarda, tedbirli ve tedarikli olacaksın,  bizde tedbirimizi aldık içeri pet şişe almadılar, bende cebimdeki 50 bin lirayı hakeme  fırlattım.
               
HEMŞİRE: Ne oldu?
               
HASTA: Hakemin kafasından kanlar boşalmaya başladı, hakemde maçı iptal etti.
                
HEMŞİRE: Eeee sonra ne oldu.
                
HASTA: Sonrası malum dışarı çıktığımızda karşı taraf bizleri kılıç kalkan ekibiyle karşıladı. Ve neticesinde buradayız.
               
HEMŞİRE: Sizlerde adam gibi oturup maçınızı izleseydiniz, bunlarda başınıza gelmezdi.
                
HASTA: İzlemesine izleyeceğim de iki kişiyle maç izlemek zevkli olmuyor.
                
HEMŞİRE: İki kişimi, sizden başka seyirci yok muydu?
               
HASTA: Varda yok!
                
HEMŞİRE: Nasıl oluyor bu iş.
                
HASTA: Şimdi şöyle oluyor. Aslında stadyum dolu, ama bunlar seyirci değil.
                
HEMŞİRE: Peki ne bunlar?
                
HASTA: Spor eleştirmeni, hakem. Teknik direktör. Biri oradan bağırır, bu futbolcu ilk on bire alınır mı? Bir diğeri, çıkarsana  kırmızı kartı nasıl hakemsin sen! Kimisi maçın m sinden  anlamaz yorum yapar, yani sizin anlayacağınız gerçek seyirciyi bulmak çok zor.
                
HEMŞİRE: Tamam tamam bana vaaz verme geç şöyle otur, doktor gelince seninle ilgilenir.
               
HASTA: Geç kalır mı?
                
HEMŞİRE: Ne acelen var. Başka delinecek yerlerini deldirmeye mi gideceksin. Geç şöyle bekle.
        
Sahneye Hasta Bakıcı girer.              
                 
H.BAKICI: Beklemez hemşire hanım bu tarz şeyler beklemez
                 
HASTA: Ne tarz şeyler beklemez.
                 
H.BAKICI: Başhekim çok yoğun. Hiç kimseyi beklemez.
                 
HASTA: Niye başhekim Eminönü Üsküdar feribotumu zamanı geldiğinde kalksın, kimseyi beklemesin.                  
                 
H.BAKICI: Beni burada oyalama meşgul adamım. Başhekim doktorları odasında bekliyor.
                 
HEMŞİRE: Ne yapacakmış
                
H.BAKICI: Başhekime ne yapılacağı sorulmaz söyler biz yaparız.
                
 HEMŞİRE: Burada da kraldan çok kralcılar var.
                 
H.BAKICI: Bana öyle deniz ötesinden laf atma. Ben şimdi gidip şu doktorları bulayım.
                 
HEMŞİRE: Hazır doktorların yanına gidiyorsun şu hastayı da götür bir baksınlar.
                 
H.BAKICI: Yürü kardeşim yürü, burada fazla kalma, kılıç yarası adamı öldürmez, âmâ bunun lafları adamı sakat bırakır. Hasta ve hasta bakıcı sahneden çıkar.
                  
HEMŞİRE: Sen bana bir şey mi söyledin. Beni  bekleyin. Hemşirede arkalarından çıkar. Sahneye iki stajyer girer.
                   
I STAJER: Heyt be yaşadık!
                   
II. STAJER: Ne oldu niye bu kadar seviniyorsun?

I.STAJER: Başhekimin söylediklerini duymadın mı? Bizi Profosör veya Doçent değil, sırada bir Doktor sınava alacak. Doktor hemşire ile sahneye girer.
                   
II. STAJER: Doktor geliyor.
                   
DOKTOR: Evet arkadaşlar. Bu sizin öğrenciliğinizin son yılı, gelecek yıl meslektaşımız olarak İnsan sağlığına yardımcı olabilmek için göreve başlayacaksınız ve şuna da eminim ki ikinizde bu sınavdan başarı ile geçeceksiniz. İkinize de şimdiden başarılar dilerim.

Doktor hemşireye dönerek.
                     
DOKTOR: Hemşire Hanım içeri girip hastayı getirir misiniz?

Hemşire sahneden çıkar, hastayla birlikte tekrar içeri girer.
                     
DOKTOR: Karşınızda görmüş olduğunuz hastanın hal, hareket, tavırlarına bakarak bu  hastanın hastalığını hanginiz söylemek ister.                                               
                     
I.STAJER: Yüz ifadesi  bir şey anlamadığını ortaya koyuyor, korkar gibi bir hali var. Demek ki bu hasta duymuyor.

Hasta söze karışır.
                     
HASTA: Kulaklarında problemi olan hasta dışarıda bekliyor. Ben burnumdaki, eti aldırmak için buradayım.
                     
DOKTOR: Hemşire Hanım hastayı götürebilirsiniz. Diğer hastayı içeri alın.

Hemşire hastayı dışarı çıkarır.
                     
DOKTOR: Biraz daha dikkatli olmalısınız. İyi bir doktor iyi bir hemşire kısacası, iyi bir sağlık personeli iyi bir gözlemci demektir.

Hemşire diğer hastayı içeri getirir.
          
Hasta biraz topallamaktadır.
          
Doktor stajyerlere ikinci soruyu sorar.
                     
DOKTOR: Şu karşınızda görmüş olduğunuz hastanın sağ bacağı sol bacağından biraz daha kısa böyle bir durumda ne yaparsınız?
Stajyerler biraz düşündükten sonra ikinci stajyer sessizliği bozar.
                    
I.STAJER: Doktor bey doğrusunu isterseniz aynı durumda siz olsaydınız, siz de topallardınız.
                    
DOKTOR: Hemşire Hanım bu hastayı da dışarı çıkarabilirsiniz: Hemşire hastayı dışarı çıkarır: Doktor I. ve II. stajyerlere döner:           
                     
DOKTOR: Şu  ana kadar sorduğum soruların hiç birini doğru yanıtlayamadınız. Soracağım son soruya da doğru cevap alamazsam başhekimin nasıl davranacağını tahmin edebilirsiniz herhalde. Soruyu soruyorum dikkatle dinleyin. Boğulmak üzere olan bir insana ilk  yardım müdahalesi nasıl yapılır?
                    
II. STAJER: Boğulma vakasına göre değişir.
                    
DOKTOR:  Örneğin kordon boyunda yürürken arkadaşınız denize düşüyor ve yüzmesini bilmiyor   bu durumda ne yaparsınız.
                     
II. STAJER: Tabi ki etrafımdakilerden yardım isterim.
                    
DOKTOR: Yüzmesini bilmiyor musun?
                    
II. STAJER: Yüzmesini biliyorum.
                     
DOKTOR: Yüzmesini biliyorsun da neden başkasından yardım bekliyorsun? Denize atlayıp arkadaşını kurtarsana.
                     
II.STAJER :Şakamı yapıyorsunuz Doktor hanım Altınkum sahillerinden bahsetmiyoruz, Kordon boyundan bahsediyoruz. Ben aklımı yemedim, lağım suyuna atlayacak kadar  da enayi değilim.
                     
DOKTOR: Ama  arkadaşın boğuluyor.
                     
II.STAJER: Merak etmeyin Doktor hanım bir kahraman gelir kurtarır nasıl olsa.
                     
DOKTOR: Neyse boğulma tehlikesi geçiren birine ilk yardımı kısaca kim özetleyecek.
                     
I.STAJER: Önce vatandaşı sudan çıkaracaksın, sonrada suyu vatandaştan çıkaracaksın.
                    
DOKTOR: Hemşire hanım, bunları doğru başhekimin odasına çıkarın.

Sahneden çıkarlar.
                     
DOKTOR:  Bunları da gönderdiğime göre benim kini bir arayayım da birazcık moralime doping olsun.

Doktor telefonun ahizesini kaldırır aramaya başlar.
                     
DOKTOR:   Alo!.... Merhaba canım, nasılsın?

Biraz dinledikten sonra konuşmaya devam eder.
                     
DOKTOR: Teşekkür ederim.

Karşısındakinin konuşmasını dinler, tekrar konuşmaya başlar.
                      
DOKTOR:  Ne olsun bir tanem hep aynı, önce ipini koparan basmahaneye giderdi şimdi hastane geliyor. Psikopatı, jiletçisi, açığı, kaçığı ne ararsan var. Hem bunları bir kenara bırakalım, sana yazdığım şiiri okuyayım.
                                                                        
Sen orada bir yabancı
Ben burada bir çare
Sen tazecik açan bir gül
Ben sevmişim ne çare
 
Nameler dökülür dilimden
Bir şey gelmez ki elimden
İçim yanar çok derinden
Ben sevmişim ne çare
                                                                                                                                                                    
Nasıl beğendin mi?

Dinledikten sonra devam eder.

Yok, canım sana öyle geliyor. Bu kadar olumsuzluğa rağmen hastanemizde her şey güllük  gülistanlık. Hiçbir şikâyet yok, gelen tüm hastalara anında müdahale ediliyor.

Hemşire apar topar içeri girer.
                     
HEMŞİRE: Affedersiniz Doktor Hanım dün sabah getirilen acil vaka ortalığı kan gölüne çevirdi

Doktor telefonun ahizesini eliyle kapatır.
                    
DOKTOR:  Bak şu saygısıza, bize mi sordu da hastalandı şimdi ortalığı karıştırıyor.
                    
 HEMŞİRE: Hasta ortalığı karıştırmıyor.
                     
DOKTOR: Şimdi sen hastanın ortalığı kan gölüne çevirdiğini söylemedin mi?
                     
HEMŞİRE: Evet söyledim ama bu sıradan bir hasta değil. Adam trafik kazası geçirmiş, her tarafı paramparça kanlar içinde, kapının önünde bir köşeye atmışlar orada öylece yatıyor.
                     
DOKTOR: Şu Mezapotamyalı mı?
                    
HEMŞİRE:Hayır İstinyeli
                    
DOKTOR:Hani şu kısa boylu şişman olan mı?
                     
HEMŞİRE:Kısa boylu şişmanlara fazla rağbet olmadığından, zayıf uzun boylusu gelmiş.
                     
DOKTOR:Sen saçmalıyorsun.
                     
HEMŞİRE: Ne saçmaladığımı ben biliyor muyum, beni de kendinize benzettiniz.
                     
DOKTOR: Eğer sudan sebepten bir vaka için rahatsız ediyorsan seni Savaş Ay’ın programına konuk ederim haberin olsun.
              
Doktor telefonla konuşmaya kaldığı yerden devam eder.
                    
DOKTOR: Affedersin hayatım burada bana bir dakika rahat yok. Sen bir yere ayrılma, birazdan   seni arar son yazdığım şiiri de okurum.
              
Doktor telefonu kapatır. Hemşire ile birlikte sahneden çıkar. Sahneye polisle sarhoş girer.
                     
POLİS: Sen buradan ayrılma, ben doktoru alıp hemen geliyorum.
                     
SARHOŞ: Benim doktorluk bir işim yok, zaten geç kaldım bırakın gideyim.
                     
POLİS: Nereye geç kaldın?
                     
SARHOŞ: Zamanında yetişmezsem kovulurum.
                    
POLİS: Anladım, patrondan habersiz dolaşırken kaza yaptınız.
                     
SARHOŞ: Bu kazada benim suçum yok. Normal yolumuzda gidiyorduk geldi bize çarptı.
                     
POLİS: Bunca yıllık meslek hayatımda, ben böyle trafik canavarı görmedim. Dümdüz yolda göz göre göre resmen üzerinize çıkmış.                                                
                     
SARHOŞ: Böyle insanları bırakın trafiğe, evden dışarı bile çıkarmayacaksın.
                     
POLİS: Görüyorsun işte küçük bir dikkatsizlik onlarca insanın ölümüne, onlarca insanın yaralanmasına sebep oldu.
                     
SARHOŞ: Cezalandırılmalı  polis bey, öyle bir ceza verilmeli ki bırakın araba kullanmayı, bir daha oyuncak arabayla oynamaya dahi cesaret edemesin.
                     
POLİS: Söylediğin iyi güzel de şoför kayıp
.                   
SARHOŞ: Şoför kayıp yaptığı şey çok ayıp. Bak biz kayboluyor muyuz? Alnımız açık yüzümüz ak
                     
POLİS: Bir yakalansa ak mı kara mı onu o zaman görecek. Âmâ adam ortalıkta yok, yer          yarıldı da içine girdi sanki.
                     
SARHOŞ: Kaçmıştır o kaçmıştır, hatalı olduğunu anlayınca kaçmıştır.
                     
POLİS: Arabanın önü komple gitmiş, şoför ölmediyse de ağır yaralıdır halde nereye  kaçsın, bu arada siz nereye gidiyorsunuz?
                     
SARHOŞ: Bodrum’a
                     
POLİS: Belli zaten.
                     
SARHOŞ: Sen nereden anladın?
                     
POLİS: Elindeki içki şişesine bakılırsa, eğlenceye biraz erken başlamışsınız.
                     
SARHOŞ: Yok ben eğlenmiyordum, benim haricimde herkes eğleniyordu.
                     
POLİS: Eğlenmek güzel şey, ama onu tadında bırakmak lazım.
                    
SARHOŞ: Doğru söylüyorsun ama nerede, Mustafa Sandal’ın O’nun arabası var şarkısına nispet, yeni bir şarkı bestelenmiş onu söylüyorlardı.
                    
POLİS: Adı ne bu şarkının?
                     
SARHOŞ: Dikkatli ol, frene bas, direksiyona hâkim ol, biraz gaz kes, bu şoför uyuyor mu yoksa manyak mı, içtiği viski mi yoksa kanyak mı?
                   
POLİS: Ben bu şarkıyı hiç duymadım.
                     
SARHOŞ: Bende duymamıştım, kazadan önce duydum.
              
Polis sarhoşun elinde ki içki şişesini alır
                     
POLİS: Yeter artık şu içkiyi, yeterince içmişsin zaten. Umarım arabada da böyle  içmiyordunuz.
                     
SARHOŞ: Yok ben arabada içki içmem.
                    
 POLİS: İnkâr mı ediyorsun?
                     
SARHOŞ: Neyi                                                                                                                                                                                     
POLİS: Alkollü olduğunu
                     
SARHOŞ: Ben böyle bir şey söylemedim.
                     
POLİS: Ama sen arabada içki içmediğini söyledin.
                     
SARHOŞ: Evet arabada içmiyorum, nedenini biliyor musun?
                     
POLİS: Bunu bilmeyecek ne var, kazaya sebep olmamak için.
                     
SARHOŞ: Bilemedin, ben alkolü serum şişesi gibi arabanın tavanına asıyor damardan alıyorum.
                     
POLİS: Kaza anında yanınızda ki şoförde sizin gibi yapmıyordu umarım.
                     
SARHOŞ: Yok yedek şoför arabanın arkasında uyuyordu.
                     
POLİS: Ben arabayı kullanandan bahsediyorum.
                     
SARHOŞ: Arabayı ben kullanıyordum.
                     
POLİS: Tabi içki şişede durduğu gibi durmuyor. Adam kendini şoför zannediyor.
                     
SARHOŞ: Bana öyle sarhoş muamelesi yapma tamam mı? Kabul ediyorum, biraz içtim ama sarhoş  değilim.
                     
POLİS: Araba uzaktan kumandalı mıydı?
                     
SARHOŞ: Hayır.
                     
POLİS: Öyleyse nasıl kullanıyordun?
                     
SARHOŞ: Kalıbımı basarım bu polis araba kullanmasını bilmiyor.
                     
POLİS: Tepemin tasını attırma, şoförün arka koltukta ne iş var?
                     
SARHOŞ: Hangi koltukta?
                     
POLİS: Dönerli koltukta.
                     
SARHOŞ: Ben dönerli koltuk sevmem.
                     
POLİS: Nasıl bir şey tercih edersiniz, beyefendi.
                     
SARHOŞ: Ben amortisörlü koltuk severim düğmesine bas yukarı, aşağı, ileri  geri.
                     
POLİS: Olur beyefendi istersen sana da ceylan derisinden yaptıralım.
                    
 SARHOŞ: Senin canın koltuk mu çekti. Çektiyse çekinme söyle bir tane ayarlayayım.
                    
 POLİS: Ne koltuğu?
                     
SARHOŞ: Nerden bileyim bir koltuk sevdasıdır gidiyor. Koltuk aşağı koltuk yukarı, Polis misin?
Politikacı mısın belli değil.
                    
 POLİS: Çıldırtma adamı senin arabanın arka koltuğunda ne işin vardı?
                     
SARHOŞ: Bu benim suçum değil. Kaza anında otobüsten otomobile transfer olmuşum.
                     
POLİS: Bir dakika, bir dakika. Sen otobüsün şoförü müsün?
                     
SARHOŞ: Evet, sen ne zannetmiştin?
                     
POLİS: Demek sen otobüsün şoförüsün. Seni çakıl taşları altında ararken, yanımda buldum. Yürü gidiyoruz.
                     
SARHOŞ: Nereye?
                     
POLİS: Karakola, ifadeni almaya.
                     
SARHOŞ: Yok ben gelmeyeyim, doktorda neredeyse gelmek üzere.
                     
POLİS: Gördüğüm kadarıyla, senin kazadan oluşan herhangi bir yaran yok.
                     
SARHOŞ: Olmaz olur mu, bak şu parmağımın ucu morarmış.
                     
POLİS: Demek parmağının ucu morarmış. Onca insanın ölümüne onca insanın  yaralanmasına neden olan bir trafik canavarının, daha çok yeri moraracak gibime
                     
SARHOŞ: Beni öyle evirip çevirme, kategorize etme, ben yasal olan telefon hakkımı kullanmak  istiyorum.
                     
POLİS: Yarı yarıya ve seyirciye sorma hakkını kaybettin. Sadece bu kaldı onu da iyi değerlendir.
                     
SARHOŞ: Memur Bey.
                     
POLİS: Yine ne var?
                     
SARHOŞ: Bu telefonun sıfırını çalmışlar.
                     
POLİS: Telefonu ters tutmuşsun.
                     
SARHOŞ: Telefonun tersi dönmüş.
                     
POLİS: Telefonun tersi dönmemiş. Ters tutuyorsun, şöyle tut.
                     
SARHOŞ: Memur Bey bunun dört ‘ü,dört tane hangisine basacağım.
                     
POLİS: Tabi çektin kafayı. Çektin kafayı şimdi dörtte görürsün on dörtte, yukarıdan aşağı ikinci tuşa bas.
                     
SARHOŞ: Yukarıdan aşağıdaki, tuşta bir var.
                     
POLİS: Altındakine bas.
                     
SARHOŞ: Basıyorum basıyorum elim boşa gidiyor.
              Polis alır numarayı çevirir sarhoşa verir.
                     
SARHOŞ: Sayın amirim.
                     
POLİS: Sen ne diyorsun ya. Ne amiri.
                    
SARHOŞ: Burada bir polis var. Karakola götürmek istiyor. Telefonu mu vereyim amirim, anlaşıldı amirim hemen veriyorum. Sayın amirim sizi istiyor.
                     
POLİS: Buyurun amirim. Yok, amirim ne karakolu burada pansumanını yaptırıp evine göndereceğiz. O kadar önemli bir şey değil, sadece on ölü on beş yaralı var amirim. Ne! Eve göndermeyelim mi? Terminale mi? Yola mı çıkacak? Sen nerenin amirisin? Demek terminalin amirisin… Amiri. Demek terminalin amirini aradın. Sabahtandır bizim burada dizimizin bağı çözülüyor. Yürü karakola.
                     
SARHOŞ: Sen benim dayımı tanıyor musun dayımı?
                     
POLİS: Tanımıyorum ne olacak.
                     
SARHOŞ: Benim dayım Ankara da.
                     
POLİS: Ankara’da mı?
                    
 SARHOŞ: Hem de Çankaya’da çok yükseklerde.
                    
 POLİS: Bakan mı?
                     
SARHOŞ: Bakan  herkese bakıyor.
                     
POLİS: Nasıl yani?
                     
SARHOŞ: Nasıl olacak iş bulamadığı için ev kirasını ödeyemedi evden attılar. Dayım da 22 katlı  binanın çatısına yerleşti, gelene geçene tepeden bakıyor.
                     
POLİS: Şimdi seni bir tepelersem tepeden bakmayı görürsün benimle dalga mı geçiyorsun?
                    
SARHOŞ: Olur mu öyle şey memur bey ben babamla dayımı karıştırdım.
                    
 POLİS: Baban mı tepeden bakıyor.
                     
SARHOŞ: Babam yer altı dünyasının babası.
                     
POLİS: Yer altı dünyası mı?
                     
SARHOŞ: Babamın emrinde en az on bin insan var.
                     
POLİS: On bin insan mı? O kadar insanın parasını nasıl veriyor.
                    
 SARHOŞ: Yer altı dünyasında para sorunu yok.
                    
 POLİS: Tabi memleketin haracını bende yesem benimde para sorunum olmaz.
                    
 SARHOŞ: Şunun adına bahşiş desek.
                    
 POLİS: Milyon dolarlık bahşiş.
                    
 SARHOŞ: Ne doları? En fazla veren on milyon yirmi milyon veriyor.
                     
POLİS: Saygı değer yer altı dünyasının babası yani babanız ne iş yapıyor.
                     
SARHOŞ: Mezarlık bekçisi.
                     
POLİS: Demek mezarlık bekçisi, yürü bakalım.
                     
SARHOŞ: İmdat! Adam öldürüyorlar, beni kurtaracak biri yok mu? Polis polis yok mu?
                     
POLİS: Var. Hem de yanı başımda. Yürü bakalım. Karakola gidiyoruz. Polis ile sarhoş sahneden çıkar.

Sahneye hemşire girer, sedyeyi kaptığı gibi sahneden çıkar. Sahneye doktor ile hemşire girer.
                     
DOKTOR: Evet hemşire hanım, bahsettiğin acil vakayı bulamadık, bunun mantıklı bir açıklaması vardır herhalde.                                 
                     
HEMŞİRE: Belki canı sıkıldığı için yürüyüşe çıkmıştır.
                     
DOKTOR: Saçmalama, sosisli sandviçe dönmüş arabanın içinden çıkan bir yaralı nasıl Yürüyüşe çıksın?
              
Aradıkları hasta sahneye girer. Hastanın elbiseleri parçalanmış ve kanlar içindedir.
                     
HEMŞİRE: Geldi doktor hanım geldi.
                     
DOKTOR: Ne oluyor yine, ne geldi.
                     
HEMŞİRE: Kaybolan yaralı geldi.
                     
DOKTOR: İyi de siz yanlış yere geldiniz.
                     
HASTA: Nereye gitmem gerekiyordu.
                     
DOKTOR: Adli tıp morguna.
             
Yaralı hasta biraz alkollüdür.
                     
HASTA: O nedenmiş o?
                     
DOKTOR: Neden olacak sizde biçilecek dikilecek yer kalmamış.
                     
HASTA: Olsun siz yine de dikilecek yerleri dikin, overlok yap, zikzak yap, recme geç.
                     
DOKTOR: Ne oldu sana böyle, araba mı çarptı.
                     
HASTA: Hayır.
                     
DOKTOR: Kamyon mu çarptı.
                     
HASTA: Hayır, biraz  yukarı çık.
                     
DOKTOR: Tır mı çarptı.
                     
HASTA: Çık yukarı çık.
                     
HEMŞİRE: Ben buldum buna çarpsa çarpsa tren çarpmıştır.
                     
HASTA: Hiç biriniz bilemediniz, bana uçak çarptı.
                     
DOKTOR: Nasıl olur sen yerde, uçak havada.
                     
HASTA: İki gün önce arkadaşlarla biraz içtik. Arabaya bindik tam gaz gidiyorduk sürat yüz doksan iki yüze ulaşmıştı ki uçuşa geçtik, film koptu. İşte ondan sonrasını hatırlamıyoruz. Biz mi gökyüzünde uçağa çarptık, uçak mı yeryüzünde bize çarptı, henüz anlamış değilim.
                     
DOKTOR: Sigortanız var mı?
                     
HASTA: Sigortam vardı. Kazada tık attı.
                     
DOKTOR: Bağ Kur’unuz var mı?
                     
HASTA: Bağ kurmayı çok severim üzüm bağı, elma bağı, nar bağı.
                     
DOKTOR: Siz kursanız ayva bağı kurarsınız.
                     
HASTA: Efendim.
                     
DOKTOR: Siz ayvayı yemişsiniz.
                     
HASTA: O kadar belli oluyor mu?
                     
DOKTOR: Ney. Belli oluyor mu?
                    
 HASTA: Ayva yediğim, ben ayvayı çok severim. İçki içerken yanında iyi gidiyor.
                    
 DOKTOR: Ben onu demek istemedim.
                    
 HASTA: Ne demek istediniz.
                     
DOKTOR: Yani sen gidicisin.
                     
HASTA: Tebrik ederim doktor hanım bir seferde bildiniz. Ben buradan çıktım mı Kanada’
                                            Ya gideceğim                        
                     
DOKTOR: Görünüşe göre Kanada’ya değil Karaca Ahmet Mezarlığı’na gideceksin.
                     
HASTA: Karaca Ahmet, Kanada’dan daha mı sıcak.
                     
DOKTOR: Olmaz olur mu orada zebaniler ısıtmak için seni bekliyorlar. Cayır cayır               ısınacaksın.
                     
HASTA: O sıcaklığı yalnız yaşamak istemiyorum doktor. Hemşirede benimle gelsin.
                     
DOKTOR: Çek elini sana da yüz verdik astar isteme.
                     
HASTA: Astar değil doktor sizden hemşireyi istiyorum.
                    
 DOKTOR: Fazla konuşma paran var mı?
                     
HASTA: Neden sordunuz, yoksa Titan’a üye mi yapacaksınız?
                     
DOKTOR: Saçmalama ne Titan’ı?
                     
HASTA: Kenan ŞERAN oğlu titanı.
                     
DOKTOR: Nerden çıkardın Kenan ŞERAN oğlunu?
                     
HASTA: Ben çıkarmadım, onu annesine babasına sorun.
                     
DOKTOR: Bırak şimdi Titan’ı mintanı.
                     
HASTA: Nasıl bırakayım doktor hanım Titan uğruna tam on bin markım gitti.
                     
DOKTOR: Bırakın şimdi Titan’ı mitanı, Titan batalı yıllar oldu.
                     
HASTA: Bu memlekette daha ne Titanlar var, titan titana.
                     
DOKTOR: Siz buraya  derdinizi anlatmaya mı yoksa tedavi olmaya mı geldiniz.
                     
HASTA: Beni buraya yaram sarılsın diye getirdiler. Siz parayı ne yapacaktınız.
                     
DOKTOR: Ameliyat için gerekecek. Mesela iğne, narkoz ve ameliyatta kullanacağımız  bir takım malzemeler için para gerekecek. Bu da sizde olmadığı için biraz canınız acıyacak gibime geliyor.
                     
HASTA: Doktor Hanım, para  konusunu hiç düşünmeyin. Ben o işi hallederim. Siz  iğnenizi yapın, normal ameliyata alın.
                     
DOKTOR: Hemşire Hanım siz iğnenizi yapın bende gidip ameliyathaneyi hazırlayım.
             
 Doktor sahneden çıkar.
                     
HEMŞİRE: Dön bakayım arkanı şu iğneyi bir yapalım.
                    
 HASTA: Ben kimse ye arkamı dönmem.
                    
 HEMŞİRE: Sen arkanı dönmezsen bu iğneyi nasıl yapabilirim?
                    
 HASTA: Ben iğneden çok korkarım.
                   
 HEMŞİRE: İyi ben de iğne yapmayayım nasıl olsa doktor canlı canlı diker.
                    
 HASTA: Ben iğneyi çok severim hatta arada sırada bir beş on tane yaptırırım.
                     
HEMŞİRE: Öyleyse dön arkanı.
              
Hemşire iğneyi yapar sahneden çıkar. Hasta da arkasından çıkar. Sahneye doktor ile hemşire tekrar girer, hastayı yerinde bulamazlar.
                     
DOKTOR: Nereye gitti şimdi bu hasta?
                     
HEMŞİRE: Aman doktor hanım, o haliyle nereye gidecek birazdan gelir.
                     
DOKTOR: Aman onunla mı uğraşacağız sanki tek hasta omu gelirse gelir.
                     
HEMŞİRE: Doktor Hanım sen bana bir şey söyleyecektin, hastalar gelince yarım kaldı. Ne  söyleyecektin. Merak ettim de.
              
Doktor biraz dolaştıktan sonra hemşire ye döner.
                   
DOKTOR: Benimle bir iddiaya var mısın?
                     
HEMŞİRE: Ne hakkın da?
                     
DOKTOR: Buraya gelen ilk hastanın yaşını en yakın tahmin eden birtakım elbise kazansın.
                     
HEMŞİRE: Hay Allah senden razı olsun.
                     
DOKTOR: O neden o?
                     
HEMŞİRE: Kaç yıldır bir takım elbisem olmamıştı.
                     
DOKTOR: Dur bakalım dereyi görmeden paçaları sıvama. Ya kaybedersen.
           
Başı sarılı orta yaşlı bir kadın içeri girer. Hemşire hastayı karşılar.
                     
HEMŞİRE: Buyurun Hanım Efendi, şöyle oturun.
                    
 HASTA: Teşekkür ederim.
             
 Hasta hemşirenin gösterdiği yere oturur.
                 
DOKTOR: Görünüşe göre kafanızdan büyük bir darbe almışsınız.
                    
 HASTA: Fazla büyük sayılmasa da darbe aldığım kesin.
                    
 DOKTOR: Ne oldu?
                     
HASTA: Belediyenin kazdığı kanalizasyon çukuruna düştüm.
                    
DOKTOR: Bunlar hep dikkatsizliğin sonuçlarıdır.                                                         
                    
 HASTA: Aslını söyleyecek olursak bu çukura düşmemde hiçbir suçum yok.
                     
DOKTOR: Kimin suçu var? Düştüğün çukurdan belediyeyi suçlayacak değilsin herhalde.
                    
 HASTA: Belediyenin değil, suç yağmurun.
                     
DOKTOR: Çukurla yağmurun ne alakası var şimdi?                 
                    
 HASTA: Olmaz olur mu doktor hanım, yağmur sen aşırı yağ, çukuru kamufle et, biz arkadaşları ziyarete Sinan dedeye gidiyorduk, bir baktık ki kanalizasyon çukuruna gömülmüşüz.
                   
 DOKTOR: Çok çok geçmiş olsun.
                   
 HASTA: Kurtulmamız mucize oldu, böyle mucizeler her zaman olmayabilir,  geçen yıl aynı böyle bir olay arkadaşların ölümüne neden olmuştu.
                     
DOKTOR: Hemşire Hanım, şu başındaki sargıyı çıkarın da hastanın yarasına bakalım.
              
Hemşire hastanın sargısını çıkarır. Doktor hastanın yarasına bakar.
                     
DOKTOR: Kafanız çok kötü yarılmış.
              
Doktor hemşire ye dönerek.
                   
DOKTOR: Hemşire Hanım hastanın kafasına dikiş atacağımız bölgeyi bir zahmet keselim.
              
Hemşire hanım hastanın saçlarına bakar, hastaya dönerek.
                     
HEMŞİRE: Nasıl olsun hanım efendi?
                    
 HASTA: Bol köpüklü orta şekerli olsun?
                     
HEMŞİRE: Kadına bak ya… On kuruşluk bir dikiş attıracak on beş kuruşluk kahveden bahsediyor.
                   
HASTA: Affedersiniz, yanlış anladım galiba. Dervişin fikri neyse zikri de odur derler.
                     
HEMŞİRE: Hanım Efendi tıraşınız nasıl olsun diyorum.
                     
HASTA: Kâküllerimi kısaltın lütfen dikiş atılacak yerleri de fazla kesmeseniz sevinirim.
                     
HEMŞİRE: Hanımefendi ben anlatamıyorum herhalde, kafanızı nasıl keselim?
                     
HASTA: Fesuphanallah siz burada kafamı kesiyorsunuz? Ne suç işledim ki ben.
                     
HEMŞİRE: Hanımefendi ben şu mendebur saçlarınızı nasıl keseceğimi soruyorum.
                     
HASTA: He anladım, altı yüz elli yedi sayılı devlet memurları kanununun yedinci Maddesinin bilmem kaçıncı fıkrasına göre kes gitsin anasını satayım.
                    
 HEMŞİRE: O kadar kanunları bilseydim hukukçu olurdum.
                     
DOKTOR: Eee uzattınız ama hanımefendinin istediği gibi mi kesilecek canım. Makası getir Dikiş atacağımız yeri keselim de dikiş atalım.
                     
HASTA: Ya saçımı fazla kesmeyin olur mu?
                     
DOKTOR: Emriniz olur hanım efendi başka bir isteğiniz?
                     
HASTA: Estağfurullah sadece bir rica idi.
              
Doktor hemşireye hastayı işaret ederek sorar.
                     
DOKTOR: Kaç?
                     
HASTA: Neden kaçayım ne oldu, siren mi çaldı ne oldu?
                     
HEMŞİRE: Sen otur bana tahmin sordu.
                     
HASTA: Ne tahmini sayısal loto mu oynuyoruz, ben de bir sayı söyle bilir miyim?
                     
HEMŞİRE: Ne tahmini olduğunu biraz sabredersen.
              
Hastanın saçları arasından yüzüne doğru kan akmaya devam eder.
                     
DOKTOR: Hemşire Hanım kaç diye sordum.
                     
HEMŞİRE: Kırk.
                     
DOKTOR: Höst be bunun neresi kırk.
                     
HEMŞİRE: Ben kırk verdim birde sen konuş.
                     
HASTA: Bu ne pazarlık yoksa kurbanlık koyun gibi beni mi satıyorsunuz.
                     
DOKTOR: Bana göre otuz beş, milim şaşmaz.
              
Hasta mendiliyle yüzündeki kanları silmeye başlar.
                     
HEMŞİRE: Hayda kadının her tarafı bum buruşuk sen hala otuz beşten bahsediyorsun.
              
Hemşire eliyle hastanın saçlarını karıştırır.
                     
HEMŞİRE: Baksana doktor hanım saçlarının yarısı ak yarısı kara alaca ineklere dönmüş.
                     
HASTA: Bırakın şu gır gırı başıma dikiş atında, ben de bir an önce gideyim. Daireye geç kalmayayım. Bizim müdür aksi bir adamdır, bir memur geç kalsa da fırçalasam diye kapıda bekler. Geç kalanın geçmişine rahmet okur. Ama beyefendi ne zaman canı isterse göreve o zaman teşrif ederler.
                     
HEMŞİRE: Memur Hanım siz Beşiktaşlı mısınız?
                     
HASTA: Vallahi tam isabet nereden anladın?
                     
HEMŞİRE: Saçının yarısı siyah yarısı beyaz olduğu için.
                     
HASTA: Pes doğrusu bunu hiç düşünmemiştim.
                     
DOKTOR: Gargaraya getirme hemşire hanım sana bir şans daha veriyorum. Tahminini değiştire bilirsin.
                     
HEMŞİR: Hayır değiştirmiyorum. Kesinlikle eminim.
                     
DOKTOR: Otuz beş.
                    
 HEMŞİRE      Kırk.
                     
DOKTOR       Hemşire Hanım bu kadın memur geçim derdi kadını vaktinden önce moruklatmış. Kırışık suratına, fersiz gözlerine, ceset gibi duruşuna aldanma.  
              Hastaya eğilerek sorar.
                     
DOKTOR: Kaç yıllık maaş mahkûmusunuz?
                     
HASTA: Yakında tahliye olacağım on beş yıllık.
                     
DOKTOR: Neyin var?
                    
 HASTA: Gördüğünüz gibi başım yarıldı, daha neyim olsun.
                     
DOKTOR: Onu demek istemedim.
                     
HASTA: Pardon ben yanlış mı anladım. Siz ne demek istediniz?
                    
 DOKTOR: Han, hamam, köşk, araba, arsa, dolar, mark, yat, kat, uçak, tren, vapur, ada, ülke, cariye.
                     
HEMŞİRE: Maşallah sizde soruya laik adamı buldunuz.
                     
HASTA: O dediklerinizle uzaktan yakından akrabalığım yoktur.
                     
DOKTOR: Tam on beş yıldır aldığın maaşla ne yapıyorsun. Baksana ağzında diş bile kalmamış. Öldüğünde çocuklarının tabutunun başında gözyaşı dökeceklerini hiç düşünme, ne yaptın on beş yıllık maaşı?
                     
HASTA: Ne sen sor ne ben anlatayım doktor hanım. Uzun hikâye.
                     
DOKTOR: Uzunu kısasımı var bunun ufak bir el hareketiyle tamam. Gördünüz mü hemşire hanım tam on beş yıldır bırak baltaya sap olmayı kesere kamış bile olamamış. Bir  musibet bin nasihatten iyidir derler. Örnek alda bu uzaylı yaratığı yoksul düşme.  Aklını kullan adam ol, doktorun gibi eşek olma.
                     
HASTA: Yanlış söylediniz doktor hanım, kendinizi eşek yerine koydunuz.
                     
DOKTOR: Nedir doğrusu?
                     
HASTA: Adam ol doktorun gibi, eşek olma.
                     
DOKTOR: Ne fark eder aynı sözcükler çıktı o mübarek ağzımdan.
                     
HASTA: Siz virgülü yanlış yere koydunuz, anlam değişti.
                     
DOKTOR: Maşallah, kültüründe ibadullah, âmâ kültür para etmiyor, seni aç bırakmış.
                     
HASTA: Ahhhh ahhh… Biz memurlar on bin metrelik maratonu en iyi koşan atletleriz bir cadde üzerinde dört ayrı esnafa olan borçlarımı dört aydır ödeyememiştim, üstelikte utana sıkıla borç para almıştım. Bir gün dalgınlıkla alacaklıların  mahallesine girmemiş miyim, fark ettiğimde geriye dönüp dörtnala koşacaktım ama iş işten geçmişti. Sağ taraftaki tuhafiyeciye borcum olduğundan dümeni sol tarafa kırdım. Bu defada bakkala olan borcumu hatırladım. Çaktırmadan caddenin karşısına geçtim. Biraz yürümüştüm ki kasabın önüne geldim. Allah‘ıma binlerce şükürler olsun ki, altı aydır evimize et girmediğinden  kasaba bir kuruş borcum yoktu. Altı ay önce 250 gr kıymayı iyice kaynatıp bir kavanoza koydum, az az pişirerek psikolojik doyuma ulaşmanın yolunu bulduğum için kasabın  önünden geçerken zafer kazanmış bir komutan gibi alnım açık göğsüm ileride dimdik yürümeye başladım. Âmâ bu fazla uzun sürmedi. Üç aylık tüp parasını   ödeyemediğim için tüpçünün dik dik baktığını gördüm. Kafamı diğer tarafa çevirdim görmezlikten geldim. Ve yolun diğer tarafına geçtim. Bu kez çarşıya neden çıktığımı unuttum. Diğer alacaklılara yakalanmamak için geriye döndüm ve olanca hızımla koşmaya başladım. Arkamdan don dom kurşunu atsalar da
Beni yakalayamazlardı.
                     
DOKTOR: İyi de bunları bana niye anlatıyorsun?
                    
 HASTA: Yani sizin anlayacağınız ben ve benim gibi insanların çilesi mezar da bile bitmiyor.
                     
HEMŞİRE: Doktor Hanım bu hasta ne demek istedi?
                     
DOKTOR: Sayın hastamız zamanından önce yaşlandığını anlatmaya çalıştı. Elli yaşında gibi görünüyor ama tam otuz beşlik.
                     
HEMŞİRE: Siz aklınızı mı oynattınız doktor hanım bunun neresi otuz beş.
                     
DOKTOR: Sen bana hakaret mi ediyorsun çömez?
                     
HEMŞİRE: Ne haddime doktor hanım yalnız kırk olduğuna kalıbımı basarım.
              
Doktor hastanın saçını acıtırcasına karıştırır, sırtına vurur. Hastanın başından gelen kan gittikçe artmaktadır.
                     
DOKTOR: Asla yanılmam, otuz beş ten bir gün bile almamıştır. Sen elbise parasını hazırla
              
Ortam iyice kızışır.
                     
HEMŞİRE: Halt etmişsiniz, adamın suratı kırk olduğunu anlatıyor.
              
Doktor ile hemşirenin tartışmaları kavgaya dönüşür. Bu arada hastayı iyice hırpalamaya başlarlar. Zavallı kadın bitkin düşmüştür. Doktor ile hemşirenin kavgasından darbe almamak için başını aşağıya eğerek eliyle korumaya çalışmaktadır, bir ara tüm gücünü toparlayarak bağırmaya başlar.
                     
HASTA: Ulan vicdansızlar, anamı ağlatmayan sadece ikiniz kalmıştınız. Bula bula benimi buldunuz? Dairede ki asık suratlı müdürden, işsiz kocamdan harçlıksız kalan çocuklarımdan  Azrail gibi her aybaşıma dikilen ev  sahibimden, yakamı bir türlü bırakmayan bakkalımdan yediğim darbeler yetmiyor mu kardeşim hadi bana  eyvallah ilk otobüsle İstanbul ‘a gidiyorum. Boğaz içi köprüsünü  yapanlardan Allah razı olsun.
                     
DOKTOR: Dur nereye gidiyorsun seninle daha işimiz bitmedi.
              
Gitmemesi için bir kolundan hemşire çekiştirirken gömleğin kolları elinde kalır.
                     
HEMŞİRE: Takım elbise gitti ama bir gömlek kolu sahibi oldum.
                     
DOKTOR: Diğer kolda bende.
                     
HEMŞİRE: Gömleğin geri kalanı nerde?
                     
DOKTOR: Adamla birlikte intihar etmeye gitti.
                     
HEMŞİRE: Koşup hemen kadını yakalayalım. Takım elbise gitti bari gömleği kurtaralım.
                     
DOKTOR: Gömleği bırak adamı kurtar.
              
Memur sahneden kaçarcasına çıkar. Hemşire de arkasından koşar. Hemşire bir çocuğun arkasından koşturarak içeri girer. Çocuk ağlamaklıdır.
                     
HEMŞİRE: Gel buraya nereye gidiyorsun.
              
Çocuk doktorun yanına girer.
                     
DOKTOR: Ne oldu neden ağlıyorsun.
                     
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze, doktor.
                     
DOKTOR: Efendim?
                     
ÇOCUK: Benim babam bu hastanedeymiş.
                    
DOKTOR: Babanın adı ne?
                     
ÇOCUK: Recep kaçar.
                     
DOKTOR: Hangi bölümdeymiş?
                     
ÇOCUK: Bilmem.
                    
 DOKTOR: Peki neyi varmış?
                     
ÇOCUK: Kafası, gözü yarılmış, bir de bacağı kırılmış.
                     
DOKTOR: Ne oldu trafik kazası mı geçirdi?
                     
ÇOCUK: Siz buna öylemi diyorsunuz?
                     
DOKTOR: Neye mi öyle diyoruz oğlum?
                     
ÇOCUK: Kafası kırılanlara.
                     
DOKTOR: Babana ne olduğunu anlatsana.
                     
ÇOCUK: Babamın işleri bozulunca babamda seyyar satıcılığa başladı.
                     
DOKTOR: Neden? Başka bir iş bulamadı mı?
                     
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze doktor benim babam lise mezunu, üniversite mezunları iş bulamıyor babam nasıl bulsun. O da bize ekmek alacak parayı getirmek için seyyar satılıcı lığa başladı. Sen benim babamın ne sattığını biliyor musun?
                     
DOKTOR: Ne satıyor?
                     
ÇOCUK: Balık satıyor balık.
                     
DOKTOR: Avlanma sezonu kapanınca ne satıyor?
                     
ÇOCUK: Yine balık satıyor.
                     
DOKTOR: Oğlum avlanma sezonu kapanınca balığı nereden buluyor?
                     
ÇOCUK: Trol sezonu hep açık.
                     
DOKTOR: Trol normalinde de yasak, sezon kapanınca nasıl onlara açık oluyor?
                     
ÇOCUK: Bunlar kaçak çalıştığı için oluyor. Babam öyle dedi.
                     
DOKTOR: Denizdeki tüm canlıları öldürüyorlar. Balık neslinin neden tükendiği belli oldu.
                     
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze  sadece bunlarla mı tükeniyor, sanıyorsunuz. Siz son zamanlarda
Denize gitmediniz  galiba? Denizlerde belediye çöplüklerinden daha fazla çöp ve bir de bunlara mersin faciası eklendi.
                     
DOKTOR: Neyse oğlum neyse bu konu bizi aşar. Babana ne oldu?
                     
ÇOCUK: Seyyar satıcılık yapıyordu. Zabıtalardan kaçarken bir inşaatın temeline düşmüş.
 İşte orda kolu bacağı kırılmış.
              
Çocuk tekrar ağlamaya başlar.
                     
DOKTOR: Yine ne oldu oğlum?
                     
ÇOCUK: Benim babam iyileşecek mi?
                     
DOKTOR: İyileşecek tabi. İyileşmez olur mu?
                     
ÇOCUK: Peki doktor hanım teyze doktor. Benim babam iyileşince bana çikolata alacak mı?
                     
DOKTOR: Almaz olur mu hem de en büyük çikolatalardan alacak.

Çocuk tekrar ağlamaya başlar.
                     
DOKTOR: Yine ne var?
                     
ÇOCUK: Benim babamın parası yok ki çikolata alsın.
                     
DOKTOR: Baban almazsa bende bir tane var ben kendi çocuğuma almıştım al senin olsun.
                     
ÇOCUK: Sağ ol doktor hanım teyze.
              
Çocuk tekrar ağlamaya başlar.
                     
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze doktor. Benim bacağımın biri kayıp. Kapkaççılar  çalmış.
                     
HEMŞİRE: Ağlama dur. Kimse çalmamış üzerine oturmuşsun.
                     
ÇOCUK: AA buradaymış.
             
 Çocuk ayağa kalkar.
                     
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze doktor.
                     
DOKTOR: Efendim.
                     
ÇOCUK: Benim babam iyileşince bana keman çalacak mı?
                     
DOKTOR: Çalmaz olur mu hem de senin en sevdiğin parçaları, çalacak.
                     
ÇOCUK: Apışık çalacak benim babam keman çalmasını bilmiyor ki.
              
Çocuk sahneden koşarak çıkar, arkasından hemşire de koşarak çıkar.
                     
DOKTOR: Vay afacan vay demek benimle dalga geçtin gel buraya.
              
Doktorda akasından çıkar…
                                                                                                                                                          
 
                                                           1. PERDE   KAPANIR…
 
 
 Perde açılır içeri güvenlik görevlisi girer. Yerine oturur şarkı söylemeye başlar. Bir süre sonra ziyaretçi gelir. Güvelik ayağa kalkar, ziyaretçinin içeri girmesini engeller.                                                            
                     
GÜVENLİK: Elini kolunu sallayarak nereye böyle?
                     
ZİYARETÇİ: Jamaika’ya  gidiyorum. Plaj da uzanıp güneşleneceğim.
                     
GÜVENLİK: Sen benimle dalga mı geçiyorsun?
                     
ZİYARETÇİ: Burası hastane değil mi?
                     
GÜVENLİK: Yasak.
                     
ZİYARETÇİ: Nasıl yasak?
                     
GÜVENLİK: Şimdi şöyle oluyor. Sen içeri giremeyeceksin.
                     
ZİYARETÇİ: İçeride hastam var.
                    
 GÜVENLİK: Olabilir.
                    
 ZİYARETÇİ: Ne demek olabilir. Ben hastamı göremeyecek miyim?
                     
GÜVENLİK: Hayır.
                     
ZİYARETÇİ: Sebebini öğrenebilir miyim?
                     
GÜVENLİK: Ayağına galoş giymemişsin.
                     
ZİYARETÇİ: Ya o incecik naylon parçasını giysem ne olur, giymesem ne olur.
                     
GÜVENLİK: Ne demek ne olur bizim hastane çok hijyenik bir hastanedir.
                     
ZİYARETÇİ: Bu hastane mi hijyenik.
                     
GÜVENLİK: Ne o beğenemedin mi?
                     
ZİTARETÇİ: Beğenmesine beğendim de. Şu gördüğüm hamam böceği değil mi?
                    
 GÜVENLİK: Hamam böceği ise hamam böceği onu ben mi davet ettim. Bir an dalgınlığıma geldi. Gözümden kaçtı. İçeri girmiş, hem sen onun geçmişini biliyor musun?
                     
ZİYARETÇİ: Nereden bileyim.
                     
GÜVENLİK: O hamam böceği Türkiye’ye Afrika’dan muzun içine girip gelmiş.
                     
ZİYARETÇİ: Şu duvarın hali ne öyle?
                     
GÜVENLİK: Neyi varmış duvarın. Sadece biraz boyaları dökülmüş. Bu sene boyatırız,  herhalde.
                     
ZİYARETÇİ: Git işine kardeşim duvarlarda sıva kalmamış. Yerlerde hamam böcekleri kırkayaklar volta atıyor, sen hijyenlikten bahsediyorsun. Ben galoş falan almam.
                     
GÜVENLİK: Alsan da giremezsin.
                     
ZİYARETÇİ: Hayda! Şimdi ne oldu?
                     
GÜVENLİK: Burası acil servis. Burdan giriş yasak git poliklinikten gir.
                     
ZİYARETÇİ: Orası kapalı. Ziyaret saatinde açılıyormuş.
                     
GÜVELİK: Bak ne güzel söyledin. Demek ki şimdi ziyaret saati değil.
                     
ZİYARETÇİ: Bak kardeşim ben 20 saatlik yoldan geldim. Yorgunum, ayakta duracak halim yok bırak ta hastamı görüp gidip biraz uyuyayım.
                     
GÜVENLİK: Sen kendi istirahatını düşünüyorsun. Biz de hastaların. Bu saatte hastaların dinlenme zamanı.
                     
ZİYARETÇİ: Niye? Geride kalan zamanlarda hastaları çalıştırıyor musunuz  ki? Şimdi dinlenme saati.
                     
GÜVENLİK: Ya nasılda bildin. Zonguldak’a kömür ocaklarına gönderiyoruz. Geçen gece   ocaklardan birinde grizu patlaması yaşandı. Bir kaçı göçük altında kaldı. Acımız büyük.
                    
 ZİYARETÇİ: Ya sen ne anlatıyorsun?
                    
GÜVENLİK: Avrupa Birliğini anlatıyorum. Avrupa’ya girdik mi? giremedik mi? Paradan   altı sıfır atarsak ne olur? Ceplere yansıyacak mı? Alım gücü artacak mı? Enflasyon düşecek mi? çıkacak mı? Ekmek parası götürebilecek miyiz?
                     
ZİYARETÇİ: Tamam tamam anladım.
                     
GÜVENLİK: Anladın sen anladın.
             
 Ziyaretçi cebinden parayı çıkarır güvenliğe uzatır.
                     
ZİYARETÇİ: Al şunu da izin ver gireyim.
                     
GÜVENLİK: Gören de seni kültürlü, akıllı biri zanneder.
                     
ZİYARETÇİ: Ne oldu şimdi?
                     
GÜVENLİK: Sen bana rüşvet mi veriyorsun?
                     
ZİYARETÇİ: Olur mu öyle şey. Al bunu da beni görme diye verdim.
                     
GÜVENLİK: Yani sus payı değil mi?
                     
ZİYARETÇİ: Takdir sizin nasıl  istersen öyle yorumla.
                     
GÜVENLİK: Bir daha böyle şey duymayayım. İnsanlık, ahlak, şeref yerlerde geziyor.
                    
 ZİYARETÇİ: Böyle düşündüğünüzü bilmiyordum.
                     
GÜVENLİK: Ahlak diye bir şey kalmadı. Dilenciye mi veriyorsun ver şunları da.
              
Ziyaretçinin elindeki tüm parayı alır.
                     
GÜVENLİK: Geç şimdi beni daha fazla uğraştırma.
              
Güvenlik parayı alır sahneden çıkar.
                     
ZİYARETÇİ: Dur ya nere ye gidiyorsun? O benim otel param, yol param, bütün param o!
              
Ziyaretçi konuşarak arkasından çıkar. Sahne ye hemşire ile intihar eden hasta girer.
                     
HEMŞİRE: Derdin neydi niye intihar ettin?
                     
HASTA: Kalbimi kırıyorsun. Hemşire hanım ben intihar etmedim.
                     
HEMŞİRE: Ya öylemi memlekette hap kalmamış hepsini içip bitirmişsin.
                     
HASTA: Hepsini değil sadece 52 tane içtim daha içecektim bayılmışım.
                     
HEMŞİRE: Niye içtin onca hapı.
                     
HASTA: Dayanıklılığımı test ettim.
              
Hemşire hortumları ve şırıngayı eline alır. Hasta şırıngayı görünce korkar.
                     
HASTA: O elindekiler ne öyle.
                     
HEMŞİRE: Birazda dayanıklılığınızı biz test edelim, bakalım ne kadar dayanacaksın.                                                                                                                                                
HASTA: Yok yok ben yalan söyledim ilaç milaç içmedim.
                     
HEMŞİRE: Rahat dur da şu hortumları takalım.

Hastanın midesi bulanır, gözleri yaşarır, hemşire bunu görünce…                                                                                                                
                     
HEMŞİRE: Kus kus, işimizi kolaylaştırırsın. Ağlama bunu ilaç içmeden önce düşünecektin.
                     
HASTA: Ne bileyim hortum sokacağınızı yaaaa.
                     
HEMŞİRE: Nasıl bir ilaç içtin?
                     
HASTA: Çok başım ağrıyordu ağrı geçsin diye bol bol ağrı kesici içtim.
                     
HEMŞİRE: Öff ya. Tam da milli maç gecesi bir daha intihar ederken düşün maç falan var mı? Doktorları, hemşireleri rahatsız eder miyim diye.
                     
HASTA: Ne biçim hastane bu, resmen burada işkence çekiyoruz.
                     
HEMŞİRE: Ne oldu beyefendi beğenmediniz mi? Bizden bu kadar burası… Tıp Merkezimi? Sizin isteğinize göre davranalım özel doktorlar hemşireler emrinize amade edilsin.
                     
HASTA: Özür dilerim bir daha ki sefere öyle yaparım.
                    
 HEMŞİRE: Yine yapmayı düşünüyor musun?
                    
 HASTA: Yok yok yeniden mideme hortum sokturmaya niyetim yok, bileklerimi falan keserim. Hem yaparsam bu hastaneye gelmem, insafsızsınız.
                    
 HEMŞİRE: Ben yine insaflıyım, Doktor Bülent olsaydı bırak bir daha ilaç içmeyi resmine bakmaya dahi cesaret edemezsin.
                     
HASTA: Konuşup durmayın başım şişti zaten bu hortumlara da sinir oldum.
                     
HEMŞİRE: Ne biçim intihar vatkasızın durmadan konuşuyorsun. Biraz böyle bekle miden iyice boşalsın.
             
 Sahneye polis girer.
                     
POLİS: Hemşire Hanım intihar eden hasta bu mu?
                     
HEMŞİRE: Bu Memur Bey.
                     
POLİS: Demek intihar ettin?
                     
HASTA: İntihar etmedim.
                     
POLİS: Dakka bir gol bir hemen yalanlar başladı. Adın ne?
                     
HASTA: İbrahim.
                     
POLİS: Soyadın?
                     
HASTA: Külyutmaz.
                     
POLİS: Külyutmaz ama hapları yutmuşsun.
                    
 HASTA: Yuttum ama nedeni vardı.
                   
 POLİS: İntihar nedensiz olmaz zaten senin ne derdin vardı. Yoksa kız meselesi mi?
                    
 HASTA: Yok memur bey.
                    
 POLİS: Demek konuşmayacaksın ha. Ben seni konuşturmasını bilirim. Babanın adı ne?
                     
HASTA: Şerafettin.
                     
POLİS: Kötü Kedi Şerafettin iyi güzel. Annenin adı?
                     
HASTA: Safinaz.
                     
POLİS: Aile ye bak çizgi roman kahramanları gibi bir tek temeliniz eksik.
                     
HASTA: Temel dedemin ismi.
                    
 POLİS: Bizim çaylağın dili çözülme ye başladı nasılsa bülbül gibi şakıyor. Baba
Annenizin ismi?
                    
 HASTA: Fadime.
                     
POLİS: Kara Denizli misin?
                     
HASTA: Hayır Ak Denizliliyim.
                     
POLİS: Bunda bir yanlışlık var. Kökenini iyi arştır.
                    
HASTA: Dedem de Akdenizli onun dedesi de.
                     
POLİS: Konuşma konuşma. Annenin kızlık soyadı?
                     
HASTA: Bu ne böyle ya. GBT mi isteseydin, daha kolay olurdu.
                     
POLİS: Konuşma soruma cevap ver.
                     
HASTA: Ak Deniz.
                     
POLİS: Anlat bakalım niye intihar ettin?
                     
HASTA: Ya ben intihar etmedim, dayanıklılığımı test ettim.
                     
POLİS: Kaç tane hap içtin?
                    
HASTA: 52 tanecik ben nereden bileydim 52 hapın zararlı olduğunu deme?
                     
POLİS: Tamam bak ifadene böyle yazacağım. İntihar yazarsam emniyet emniyet dolaşırsın
Hadi geçmiş olsun.
              
Polis çıkar hasta kendi kendine konuşur.
                     
HASTA: Bu da güzel. Kayıtlara adım salak diye geçecek.17 yaşın da 52 ilacın zararlı olduğunu bilmeyen bir genç. Polis camiasına rezil oldum iyi mi neyse tanımadığım insanlara derdini anlatmaktan iyidir.

Hemşire dönerek.
                    
HASTA: Hemşire Hanım çıkarın şu hortumları burnum yara oldu.
              
Hemşire gelir. Hortumları çıkarır.
                     
HEMŞİRE: Bir daha yapacak mısın?
                     
HASTA: Yok ya, deli miyim ben. Yaparsam da  Setbaşı Köprüsü’nden falan atlarım    herhalde. Bu işkenceyi burada çekemem. Zaten çocukluğumdan beri hep uçmak istemişimdir. Direk atarım kendimi.
                    
HEMŞİRE     :(Güler)Çatlaksın sen.
                    
 HASTA: Teşekkür ederim teveccühünüz. Oh be. Gidebilir miyim?
                     
HEMŞİRE: Gideceksin ama eve değil içeri daha serum yiyeceksin.
                     
HASTA: Bir ağız tadıyla bile intihar ettirmiyorlar ya.

Hemşire ile hasta sahneden çıkar. Doktor elinde telefonla konuşarak sahneye girer.
                     
DOKTOR: Ameliyattan yeni çıktım çok yorgunum. Başka bir gün gideriz.
              Doktor biraz dinledikten sonra konuşmaya başlar.
                     
DOKTOR: Olur mu aşkım seni hiç ihmal eder miyim? Biran olsun aklımdan çıkmıyorsun ama işlerimin ne kadar yoğun olduğunu biliyorsun dün nöbetimde sana bir  şiir yazmıştım okumamı ister misin? Karşısındakini biraz dinledikten sonra şiiri okumaya başlar.
                     
DOKTOR:
Bir şiir yazdım dün gece sana
Yürekten düşmüşüm büyük ilhama
Cesaretim yok ki vereyim sana
Bir sevdaya düştüm ben senin için
                                                          
                                                        
Sevgim anlatılmaz bir kelimeyle
Seni görmemek büyük bir çile
Seviyorum ya seni gerisi nafile
Bir sevdaya düştüm ben senin için
            
  Hasta içeri girer.
                                               
Gündüzleri hayalimde gece rüyamda
Yaşıyorsun adeta damarımda kanımda
 Hissediyorum seni bedenimde canımda
Bir sevdaya düştüm ben senin için
             
Doktor hastayı fark eder.
                     
DOKTOR: Yine kapatmak zorundayım bir tanem, burada insana bir dakika bile rahat yok. Tamam, tamam sonra görüşürüz.
              
Doktor telefonu kapatır.
                     
DOKTOR: Evet, sizi dinliyorum.
                     
HASTA: Güzelim romantizminize tuz biber olmak istemezdim. Konuşmanızı yarıda böldüğüm için de özür dilerim. Bir an önce iştiraki mesainiz bitmeden huzurunuza ermek istedim.
                     
DOKTOR: İsterseniz edebiyat yapmayı bırakıp konunuza girin.
                    
 HASTA: Zaten edebiyat yapmayı beceremem, ben fen mezunuyum.
                     
DOKTOR: Böyle apar topar girdiğinize göre sorununuz büyük olmalı.
                    
 HASTA: Tebrik ederim bildiniz ama ben merak ettim, bu şiir kime ait.
                    
 DOKTOR: Bana ait.
                     
HASTA: Çok güzel, şiirleri bende severim ama kendim şiir yazamıyorum. Bu da yetenek  meselesi  tabii. Ben genellikle okumayı severim. Mesela Banu Alkan, Ahu Tuba Oya Aydoğan… Gibi şairleri okurum.
                     
DOKTOR: Onlar şair değil ki.
                     
HASTA: Değil mi?
                     
DOKTOR: Değil tabii.
                    
 HASTA: Ama hangi dergiyi açsam onlar var.
                     
DOKTOR: Sen ve senin gibi okurlar olduğu sürece onlar çok prim yapar. Niye bunların yerine adam akıllı kitaplar okumuyorsun. Örneğin: Cezmi ERSÖZ, Orhan VELİ Muzaffer İZGÜ gibi yazarları okuyacaksın ki kültürün artsın.
                    
 HASTA: Sizin başka şiirleriniz var mı?
                    
 DOKTOR: Olmaz olur mu tabii var.
                    
 HASTA: Peki siz bunları kitap yapsanıza bence iyi satar.
                     
DOKTOR: Niye ben şair miyim, kitap yazmaktan ne anlarım. Hem kitabı bastıracak matbaa  mı kaldı. Ben geçen hafta bir konferans düzenledim. Ona katıldınız mı?
                     
HASTA: Hayır, katılmadım.
                     
DOKTOR: İyi bakalım, derdin neyse söyle artık istersen.
                     
HASTA: Tabi tabi de şeyi de merak ettim.
                     
DOKTOR: Yine neyi merak ettin?
                    
 HASTA: Şeyi canım, o şiiri kime yazdınız?
                     
DOKTOR: Sana ne?
                     
HASTA: Tabi ya bana ne.
                     
DOKTOR: Her neyse sen buraya niye gelmiştin?
                     
HASTA: Hasta olduğum için.
                     
DOKTOR: Hasta olduğunu biliyorum, neren ağrıyor?
                     
HASTA: Benim şimdi kafam karıştığı için, neremin ağrıdığını unuttum.
                     
DOKTOR: Tövbe estağfurullah, yine ne oldu?
                     
HASTA: Şu sizin şiir yazdığınız bey nasıl bir insan, yakışıklı  olmalı size ilham verdiğine göre.
                    
 DOKTOR: Yakışıklıysa yakışıklı beni oyalama dışarıda bir sürü hasta bekliyor. Derdini söyle de derman bulalım.
                     
HASTA: Doktorcuğum şimdi olay şu, benim son zamanlarda büyük sorunum var. Sabah yataktan kalkmak canım hiç istemiyor. Üzerimde kırgınlık Halsizlik, bitkinlik, var. Yani sizin anlatacağınız canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Bunun için bana bir reçete yazabilir misiniz?
                     
DOKTOR: Bunun reçetesi, tedavisi, yok bu düpedüz tembellik.
                    
 HASTA: O kadarını bizde biliyoruz işten kaytarmak için bunun Latincesi yok mu?
                     
DOKTOR: Devletin ciddi bir kuruluşunu kötü emellerine alet etmeye utanmıyor musun?  çık dışarı.
                     
HASTA: Bu kadar kızmanıza ne gerek vardı, bir şansımızı deneyelim dedik şunu da belirteyim, az önce konuşmanızı yarıda kestiğim için özür dilemiştim ya, şimdi özrümü geri alıyorum işine sadık sevgili Doktor…
              Hasta sahneden sinirli bir şekilde çıkar.
              Sahneye doğum yapmak üzere hamile bir bayan getirilir, fondan baba müziği çalmaktadır.
              Baba ve korumaları sahneye girer. Kadın avazı çıktığı kadar bağırmaktadır.
                     
BABA: Nerde kaldı bu doktor?
                     
HEMŞİRE: Birazdan gelir.
                     
BABA: Birazdan kelimesi bizim lügatte yok. Hemen gelecek, derhal çağırın gelsin.
                     
I.KORUMA: Babayı duymadın mı? Doktoru çağır.
              
Hemşire biraz tedirgin bir şekilde sahneden çıkar ve tekrar içeri girer.
                     
HEMŞİRE: Kadın doğum uzmanımız gitmiş telefonu da cevap vermiyor.
                    
 BABA: Başka doktor çağırın.
                     
HEMŞİRE: Başka bir doktor. Doğumdan ne anlasın.
                    
 BABA: Anlamıyorsa neden doktor oluyor çağır gelsin.
              
Hemşire tekrar çıkar geri döner.
                    
 HEMŞİRE: Çağırdım gelmiyor.
                     
BABA: Yürüyün çocuklar.
              
Baba korumaları sahneden çıkar hamile kadın halen bağırmaktadır.
                    
 H.KADIN: Çocuk geliyor nerede kaldı bu doktor.
             
 Sahneye, sırtında, bir yaralıyla içeri girer.
                     
VATANDAŞ: Doktor nerede?
                     
HEMŞİRE: Ne yapacaksın?
                     
VATANDAŞ: Konserve yapacağım ne demek ne yapacağım. Adam ölüyor.
                     
HEMŞİRE: Kaydını yaptır gel.
                     
VATANDAŞ: Prosedürler böyle.
                     
VATANDAŞ: Ben adamı tanımıyorum ki nasıl kaydını yaptırayım.
                     
HEMŞİRE: O zaman biz bu hastaya bakamayız.
                     
VATANDAŞ: Tamam tamam nereye kayıt yaptıracağız?
                     

HEMŞİRE: Sağ taraftan git direk karşında.
              
Vatandaş hasta sırtında sahneden çıkar hamile kadın tekrar bağırmaya başlar.
                     
H.KADIN: Nerde kaldı bu doktor.
              
Vatandaş sırtında hastayla tekrar içeri girer.
                    
 VATANDAŞ: Yolda trafiğe takılmış bugün gelemeyecekmiş.
                     
HEMŞİRE: Hangi doktor trafiğe takılmış.
                     
VATANDAŞ: Ne doktoru.
                     
HEMŞİRE: Şimdi sen söylemedin mi. Doktor trafiğe takılmış gelemiyor diye.
                     
VATANDAŞ: Ben kayıt bürosundaki bayandan bahsettim doktordan değil kayıtta yaptıramadım ne olacak şimdi.
                     
HEMŞİRE: Neyse getir kaydını ben yapayım. Adın ne?
                     
VATANDAŞ: Nerden bileyim yolda arabayla biri çarpıp kaçmış.
                     
HEMŞİRE: İsmini bilmiyorsan kaydını yapamam.
                     
VATANDAŞ: Şimdi hatırladım adı Mahmut.
                     
HEMŞİRE: Soyadı ne?
                     
VATANDAŞ: İsmini uydurduk söyledik de soyadını da nereden bileyim.
                     
HEMŞİRE: Soyadını bilmiyorsan bende kaydını yapamam.
                     
VATANDAŞ: Kader.
                    
 HEMŞİRE: Baba adı?
                    
VATANDAŞ: Kaygısız.
                     
HEMŞİRE: Anne adı?
                     
VATANDAŞ: Hüzün.
                     
HEMŞİRE: Doğum tarihi ve yeri?
                    
VATANDAŞ: Bakın şu formalitelere adam ölüyor.
                    
H.KADIN: Ben ne olacağım?
              
Hemşireyle vatandaş beraber bağırır.
                     
VA. HEM: Sen kapa çeneni.
             
Korumalarıyla sahneye baba girer.
                     
ABA: Doktor’un birinin ağzını kapattık diğeri de doğum için hazırlanıyor.
                     
VATADAŞ: Hemşire Hanım adam ölüyor.
                     
HEMŞİRE: Biri doğuracak biri ölecek doğanın kanunu bu.
                     
BABA: Bu adam zaten ölmüş. Boşuna doktorları meşgul etme.
              
Baba korumalara dönerek.
                     
BABA: Nerede kaldı bu doktor çabuk alın getirin.
              
Korumalar sahneden çıkar. Doktorun iki kolundan tutarak sahne ye girerler.
                    
 DOKTOR: Ya ben doğumdan ne anlarım benim işim ortopedi.
                     
BABA: Bak ne güzel söylüyorsun. Bu çocukta orta kattan geliyor. Derhal görevini yap. Yoksa bizimkiler görevini yapacak.
                     
DOKTOR: Hemşire Hanım şu kollarımı katla.
             
 Doktor Hasta’ya baktıktan sonra.
                     
DOKTOR: Bu çocuk ters gelmiş.
                    
 BABA: Düzelt ne diye doktor oldun.
                     
DOKTOR: Bu benim branşım değil.
                     
BABA: Çocuklar doktoru duyamadım.
                     
DOKTOR: Tamam, tamam şimdi doğumu yaptırıyorum.
                     
BABA: Söyle fazla kurcalamasın.
                     
KORUMA: Patronun emri fazla kurcalamayın.
                    
 DOKTOR: Kurcalanacak tarafı kalmamış. Paramparça olmuş.
                     
BABA: Söyleyin doktora kız çocuk doğurtmasın.
                     
KORUMA: Patronun emri kız çocuk istemiyor.
                     
DOKTOR: Eyvah. Doğan kız şimdi ne yapacağım.
                     
BABA: Doktor bir şey mi söyledin?
                    
 DOKTOR: Oğlunuz geliyor az kaldı hemşire al şu çocuğu kaybet.
              
Hamile kadın tekrar bağırmaya başlar.
                     
DOKTOR: Doğurdun şimdi niye bağırıyorsun.
                     
H.KADIN: Geliyor, geliyor.
                     
DOKTOR: Ne bir tane daha mı? İnşallah bu erkektir.
              
Doktor doğumu yaptırır, bu kez dünyaya gelen erkektir.
                     
DOKTOR: Baba gözün aydın oğlunuz oldu oğlunuz
             
 Çocuk ağlama sesi gelir.
                     
BABA: Bu ne çocuğun sakalı var. Hatun bu çocuk neden bu kadar büyük.
                    
 H.KADIN: Senin korkundan kız olacak diye on yıldır doğuramadım. O da karnımda büyüdü.
                    
 BABA: Hakkı bu kadın hem beni boynuzlamış hem yalan söylüyor. Bu çocuk bana hiç benzemiyor. Onu da doktoru da öldürün.
              
Hamile kadın sahneden kaçar. Korumalarda arkasından çıkar.
                     
DOKTOR: Benim ne suçum var.
                     
BABA: Tipini sevmedim.
              
Doktor dışarı koşarak çıkar arkasından. Baba
                     
BABA: Benden kimse kaçamaz. Hakkı öldürün bunu.
              
Doktorun arkasından babada çıkar. Sahneye doktor girer masanın başına geçer. İçeri hemşireyle Birlikte A. Deli girer.                                                                       
                    
 DOKTOR: Hah sen eksiktin sende geldin tamam oldu.                                       
                     
A.DELİ: Ben gelmek istemedim, zorla getirdiler.
                     
DOKTOR: Kim getirdi?
                    
 A.DELİ: Polisler.                                    
                     
DOKTOR: Ne yaptın da getirdiler?
                                                                                        
                     
A.DELİ: Hastaneye bir yaralı getirdim, bana bu elbiseyi giydirdiler.
                     
DOKTOR: Üzerindeki refakatçı elbisesi değil, deli gömleği.         
                     
A.DELİ: Bu gömleği giymeyi ben istemedim, deli zannetti de giydirdiler.            
                     
DOKTOR: Cinnet geçirdiğin zaman mı yaraladın?           
                     
A.DELİ: Kimi?
                     
DOKTOR: Kimi olacak hastaneye getirdiğin yaralıyı.                                    
                    
A.DELİ: Ben o yaralıyı yolun ortasında buldum, birileri çarpıp kaçmış bende insanlık görevimi yaptım hastaneye getirdim. Kazayı benim yaptığımı zannettiler, hastane polisi ifademi aldı ve beni karakola götürdü. Karakolda benim deli raporum ortaya çıkınca da buraya  getirdiler.
                     
DOKTOR: Ama burası akıl hastanesi değil ki.
                     
A.DELİ: Burada kalıcı değilim, birazdan beni Bakırköy’e götürecekler.
                     
DOKTOR: Şimdi adama sen çarpmadın mı?
                     
A.DELİ: Çarpmadım. Bir insanlık yapalım dedik bak şimdi nelerle uğraşıyorum.
                     
HEMŞİRE: Bunun böyle söylediğine bakmayın Doktor Hanım, her geldiğinde kendini haklı     çıkarmak için bir neden bulur.
                    
 DOKTOR: Sen akıl hastası olarak geldin mi hiç buraya?
                   
  A.DELİ: Gelmek ne demek abone oldum, bir buraya iki Bakırköy’e.
                    
 DOKTOR: Daha önce ne yaptın da getirdiler?
                     
A.DELİ: Efes’e Antik Tiyatro’yu gezmeye gitmiştim. Orada yaşanan olaylar karşısında hayrete düştüm.
                    
 DOKTOR: Ne gördün Efes’te?
                     
A.DELİ: Dev gibi makinalar yerleştirmişler. Efes’i yeniden inşa ediyorlardı.
                    
DOKTOR: Biraz daha açık konuşur musun?
                     
A.DELİ: Temmuz’un ortasında turistlerin yoğun olduğu bir zamanda düşen taşları harç yaparak yeniden yerlerine koyduklarını gördüm. Bunu gören turistler bir daha gelirler mi?
                     
DOKTOR: Gelir niye gelmesin?

A.DELİ: Gelmez doktor hanım gelmez. Turistler buraya tarihi eserleri görmeye geliyorlar.  Şimdi geldiklerinde, tarihi yerlerin yeniden inşa edildiğini gören turistler bir daha niye gelsin?
                    
 DOKTOR: İyide düşen taşlar yerde mi kalsın?
                     
A.DELİ: Yerde kalsın demiyorum. Turistlerin az olduğu bir zamanda Efes’i turistlere birkaç ay    kapatıp bu işi o zaman yapabilirler.
                     
DOKTOR: Bu konuyla senin ne alakan var ki?  
                     
A.DELİ: Sana şimdi anlattığımı yetkililere de anlatmaya çalıştım. İşlerine gelmediği için
                                            Deli damgası yedim.
              Hemşire diğer deliyi sahneye getirir.
                    
 DOKTOR: Geldi işte bir tane daha. Bu günlerde deliren delirene.
                     
DELİ: Valla ben deli değilim.        
                    
 DOKTOR: O zaman burada ne işin var?
                     
DELİ: Ne bileyim? Delidir diye aldılar getirdiler, her zaman ki gibi.
                    
 DOKTOR: Nasıl yani?
                     
DELİ: Dur ben sana en baştan anlatayım. Ta okul yıllarımda sınavın birinde hocaya
Altmışlık kâğıt vermiştim. Hoca kalkmış bana yüz vermiş. Gittim durumu anlattım. Ben diyorum hakkım altmış, o diyor yok sen yüz aldın. Öyledir böyledir derken hoca benden şüphe etmeye başladı. Sonunda delirdim diye disiplin kurulu beni okuldan attı. Böylece Bakırköy’le ilk tanışmam gerçekleşti. Neyse sonunda Bakırköy’den kurtuldum. Kendime yeni bir hayat kurmak istedim. Sonra bir ev buldum. Evi bir görsen ikiyiz metre kare, saten boya, çift banyo, jakuzili, kartonpiyerli, şehir manzaralı harika bir ev. Ben evi beş yüz milyondan aşağı düşünmezken ev sahibi ikiyiz elli milyon demez mi? Ben dedim bari üçüyüz olsun. Adam ille de  iki yüz elli diyor. Öyle böyle eve taşındım. İlk kiramı hiç olmazsa üç yüz yatırayım dedim ve yatırdım. Ertesi gün kapıda bir takım, bir zarf içinde elli milyon. Gittim ev sahibine ağabey al bu para senin hakkın dedim. Adam beni deli diye ihbar etmez mi? Ben yine Bakırköy yollarında.
                    
 DOKTOR: Senin ki delilik değil, düpedüz enayilik.
                     
DELİ: Bana bak, bana deli diyebilirsin ama enayi asla.
                     
A.DELİ: Biz ne deliyiz ne enayi. Memlekette bu kadar deli varken akıllılarla delileri karıştırılmaları  gayet doğal.
                     
DELİ: Biz de bu kargaşanın kurbanıyız. Geçen gün havuzlu parka gittim. Halk günü olduğunu bildiğim için yanıma sadece iki buçuk milyon aldım. Tam içeri girecektim ki bir adam yolumu kesti, damsız girilmez dedi. Ama ben bir kere takmışım kafaya bir yolunu  bulup  içeri daldım. Tam üzerimdekileri çıkardım havuza atlayacaktım, iki adam beni tuttuğu gibi dışarı attılar. Üstelik kıyafetlerimi de vermediler. Ben de çaresiz eve doğru koşmaya başladım. Şehir merkezin de yorgun düştüm oturup biraz soluklanayım dedim. Tabi beni orada öyle bırakırlar mı? Delidir diye tuttukları gibi buraya getirdiler.
                     
DOKTOR: Tamam tamam fazla uzatmayın. Zaten işim gücüm var, bir de sizinle uğraşmayayım. Geçin
                                         
 Şöyle oturun.    
              
Fondan siren sesleri gelir. Hemşire sahneye girer.
                    
 HEMŞİRE: Doktor Hanım Bakırköy’e gidecek hastaların aracı geldi.                            
              
Bir kargaşa çıkar. Doktor, hemşire ve deliler sahneden çıkar ve perde kapanır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi