Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

TÜRK EDEBİYATI-MEHMET KAPLAN


Dil, her gün konuşulmak suretiyle işlenilir. Konuşan, dış âlemde bulunan bir varlığı veya duygu ve düşüncesini anlatmak için, bildiği kelime ve deyimlere başvurur. Onlar yetişmezse yeni kelime ve deyimler icat eder yahut bilinen kelimelerin yerlerini değiştirir.


Orijinal şahsiyeti olan öyle köylüler ve halk adamları vardır ki değme şair ve yazarlardan daha iyi konuşur, yeni kelime ve deyimler icat ederler.
Okuma-yazma bilmeyen saz şairleri kafiyeleri kullanırken çok güzel hayaller ve nükteler bulurlar.
Türklerin binlerce yıldan beri süregelen çok zengin bir “sözlü edebiyat”ları vardır. Bunlardan pek azı yazıya geçmiştir. Atatürk Üniversitesi Türk Halk Edebiyatı Kürsüsü hocaları ve öğrencileri bunlardan bir kısmını toplamışlardır. Her köy ve kasabadan en az bir kitap dolusu türkü, masal, destan, bilmece, tekerleme toplamak mümkündür. Radyo, okul ve televizyon kültürü, bu binlerce yıllık, halk kültürünü öldürüyor. Bunların gün geçirilmeden toplanması lazımdır.


Halk edebiyatı, halkın yaşayışının, inanç ve değer hükümlerinin bir hâzinesidir. Bu edebiyat beşikten başlayarak insan hayatının bütün safhalarını içine alır.
Türk halk edebiyatı aşk, ölüm, hasret, tabiat sevgisi, acıma, alay, din duygusu, kahramanlık, ahlak gibi beşerî bütün duygulan işler. Bundan dolayı onları Türk millî kültürünün en kıymetli hâzinesi olarak korumalıyız.


Türk halk edebiyatı, bir kaya gibi insanoğlunun temel duygularına dayandığı için üzerine en yüksek binaları inşa etmeğe ve işlenmeğe elverişlidir. Dünyanın en büyük sanat eserlerinden birisi olan Faust, bir Orta Çağ Alman efsanesine dayanır. İşlenildiği takdirde her Türk masalı veya destanı millî ve insani değer taşıyan bir sanat eseri hâline getirilebilir. Fakat bir Orta Çağ hikâyesinden Faust çapında bir şaheser vücuda getirmek için de Goethe’nin (Göte) dehasına sahip olmak lazımdır.
Millî Edebiyat akımıyla beraber Türk edebiyatçıları Türk halk şiirlerini, masal, destan ve hikâyelerini işleyen güzel eserler vücuda getirmişlerdir. Şinasi ve Ahmet Mithat Efendi’den sonra Türkiye’de halk kültürüne en derin ve geniş manayı veren Ziya Gökalp, eski Türk masallarım manzum ve mensur olarak işlemiştir. Arkadaşı Ömer Seyfettin de bazı hikâyelerinde halk edebiyatından faydalanmıştır. Cumhuriyet devri Türk edebiyatçılarının başlıca ilham kaynaklarından biri halk edebiyatıdır. Bu sahada henüz Goethe’nin Faust’u gibi bir şaheser vücuda getirilememiştir ama Türk edebiyatçıları, millî kültür ile evrensel kültür arasında güzel ve sağlam bir köprü kurmuşlardır.
Halk dili ve halk edebiyatı bizi halka yaklaştıran en iyi vasıtadır. Yalnız Türk aydınları kanunda belirtildiği gibi Türk halk kültürü ile “evrensel kültür”ü birleştirirken her ikisini yozlaştırmamalıdırlar.


Türk halk kültüründe dile gelen değerler Türk halkının binlerce yıldan beri bağlı bulunduğu değerlerdir. Türk halkı “yiğitlik”, “aşk”, “din”, ve “iyilik” duygularına çok yüksek bir değer verir. Onları asla maddî menfaat ve ihtiraslarla karıştırmaz. Türk halkı için “madde” bir gaye değil, bir vasıtadır. Türk halkının halis ayar altın gibi muhafaza ettiği bu değerlere yabancı milletlerin kültürel değerlerini karıştırarak bozmamalıdır. Bugün Batı kültürünü yanlış anlama neticesi bu değerleri küçümseyenler veya maddi menfaate bağlayanlar vardır. Maddenin vasıta olmaktan çıkarak gaye hâline gelmesi insanlığı sükût ettirir. Türkler kendi millî kültür değerlerini çağdaş teknik ve üsluba göre işleyebilirlerse insanlığa da faydalı olabilirler.


Türk kültüründe yazılı edebiyat VIII. yüzyılda başlar. Bu tarihten itibaren yazılı Türk edebiyatı gittikçe zenginleşir. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra Orta Asya, Azerbaycan ve Türkiye’de asırlardır süregelen yazılı edebiyat gelenekleri teşekkül etmiştir. Bu üç saha arasında münasebetler de vardır. Fuzulî ve Nevaî Türkiye’de de okunur.
Bugün Sovyetler Birliği’ne bağlı Türk topluluklarının hepsi yazılı edebiyata sahiptir. Yugoslavya’da da zengin bir yeni Türkçe edebiyat gelişmektedir.

Türkiye ile beraber bugün dünyada 150 milyona yakın insan Türkçe konuşmaktadır. Fakat çeşitli ülkelerde yaşayan Türklerin lehçeleri arasında muhtelif ülkelerde kullanılan Alman, İngiliz, Fransız ve Arap dillerindekine benzer bir yakınlık yoktur. Bunun sebebi, Kıbrıs, Yugoslavya ve Irak Türkleri hariç, diğer ülkelerdeki Türkler arasındaki kültür münasebetlerinin kuvvetli olmayışıdır. Bununla beraber, Sovyetler âlemindeki Türkler, Türkiye edebiyatım takip ediyorlar.


Türkiye’de dış Türklerin edebiyatlarına karşı ilgi çok azdır. Türk üniversitelerinde Azeri, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek vesair Türk edebiyatlarını okutan kürsüler yoktur. Bu büyük bir eksikliktir. Türkiye üniversiteleri ile liselerinde dış Türklerin edebiyatlarına mutlaka yer verilmelidir. Alman, İngiliz, Fransa, İtalyan, Çin, Fars, Arap dil ve edebiyatlarının okutulduğu bir Türk ülkesinde, diğer Türk ülkelerinin dil ve edebiyatlarına ehemmiyet verilmeyişini anlamak güçtür.


Bunun başlıca sebebi, çağdaşlaşmak mecburiyetinde olan Türkiye’nin millî kültüre gereken ehemmiyeti vermeyişidir. Fakat Türkiye, teknik sahada çağdaş medeniyet seviyesine ulaşınca, kültür konularım el almağa da vakit ve imkân bulacaktır. O zaman millî kültür kaynaklarına büyük bir iştiyakla dönecektir.


Türk milletinin tarihî macerasını ve şahsiyetini tam olarak bilmek için halk arasında hâlâ canlılığını devam ettiren sözlü edebiyat kadar kütüphane raflarında sessiz uyuyan yazdı edebiyata da ehemmiyet vermek lazımdır.


VIII. yüzyıldan kalma Göktürk Abideleri ve yazdı mezar taşları, Türklerde yazdı kültürün çok daha önceki yıllara uzandığını ve Orhun harfleri denden Türk harflerinin geniş halk kitlesi tarafından okunduğunu gösteriyor. Eski Türk kültürünün geliştiği bu ülkelerde bizim kazı yapmamız mümkün olmadığı içi daha derinlere gidemiyoruz, ileride yapılacak keşiflerle pek çok yeni eserin meydana çıkması muhtemeldir.


Türkler, İslam dini ile karşılaşmadan önce Budizm, Manihaizm, Hristiyanlık ve Museviliğin tesiri altında kalmışlardır. Bu dillerin hepsi yüksek bir medeniyet ve edebiyat vücuda getirmiştir. Büyük bir kısmı Uygur harfleriyle yazılı olan bu dinlere ait metinlerin çoğunu Avrupalı ilim adamları okumuş ve neşretmişlerdir. Lazım gelirdi ki kendi medeniyet tarihlerini ilgilendiren bu metinleri Türk âlimleri okusun ve neşretsinler.


Bu devre ait araştırmalar ve metinler Türkiye’de beş on âlimin dışında aydınlar tarafından bile bilinmemektedir. Hâlbuki İslamiyet öncesini aydın kitlesinin hatta halkın bilmesinde fayda vardır. Bu dinler bilhassa Budizm ve Manihaizm, Türklerin asırlardan beri yaşadıkları hayata, örf ve âdete aykırı idi. Bundan dolayı geniş Türk kitlesi bu dinlerden hoşlanmamış, İslamiyet’i ise candan sevmiştir.


Bin yıllık yazılı Türk edebiyat ve kültürü, İslamiyet ile yoğrulmuştur. Türkün aktif mizacına ve hayat görüşüne uyan İslamiyet, daha önce de belirtildiği gibi Türklerin millî kabiliyetlerini geliştirmiş, onların maddi güçlerini, manevi değerlerle donatmıştır.


Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile Anadolu Selçuklu Devleti’ni ve Osmanlı İmparatorluğumu kurmuşlardır. Bu devir Türk edebiyatı, Türk milletini bin yıl terbiye eden kıymetlerle doludur.


Çağdaş medeniyete geçerken Türk tarih ve medeniyeti haksız yere kötülenmiştir. Bizim eski tarih, edebiyat ve medeniyetimize sahip olan her medeni millet onunla övünürdü.


Eski edebiyatımızın kötülenmesinde onu ilmî bir şekilde incelemeyiş ve değerlendiremeyişin de rolü vardır. Bir şeyin değeri ona bakana bağlıdır. Eski Türk edebiyatı, eski Türk kültür ve medeniyetini bugünkünden farklı bir dil ve üslup ile ifade eder. Başka milletlerin eski edebiyatları da yaşayan dil ve üsluptan farklıdır. Eski edebiyatımıza yeni bir gözle bakabilmek için Avrupalıların bakış tarzlarından ve usullerinden istifade etmeliyiz.


Eski Türk edebiyatını değerlendirirken onu çağdaş Batı edebiyatı ile değil, Orta Çağ Batı edebiyatı ile karşılaştırmak lazımdır.

Liselerde eski Türk edebiyatı, daha ziyade tahlilî olarak okutulmalıdır. Çağdaş kültürün tesiri altında kalan yeni nesilleri eski Türk edebiyatına ısındırmak için zihnî ve ruhi hazırlığa ihtiyaç vardır. Bir kere anlaşıldı ve zevkine varıldı mı eski Türk edebiyatı gözlerimizin önünde yeni ufuklar açar.


İslâmî Devir Türk Edebiyatı, bu devir Türk sanat ve medeniyetini aydınlatan bir ışıktır da. Bu edebiyatta ele alınan başlıca konular: a) Din, daha ziyade tasavvuf b) Savaş (Gaza) c) Aşk ve yaşama sevinci ç) Tabiat d) Sanat: mimari, musiki vs.


Mevlana ve Yunus Emreden itibaren, Anadolu’da Tanrı ve insan sevgisini işleyen çok zengin bir tasavvuf edebiyatı gelişmiştir. Atalarımız asırlarca bu sevgi ile beslenmiştir. Türkiye’de Kur’an’dan sonra en çok Mevlana'nın Mesnevi’si okunmuştur. Mevlana, eserlerini devrin kültür geleneğine uyarak Farsça yazmış olmakla beraber, aslen Türk’tür. Şahsiyeti, tarikatı ve tesiri koca bir çınar gibi Türk topraklarında büyümüştür. Mevlana, dünyanın en büyük şair ve mistiklerinin yanında yer alacak bir dâhidir.
Türkiye, Malazgirt Savaşı’ndan sonra yapılan yüzlerce savaş sayesinde bir Türk vatanı olmuş ve korunmuştur. İslam imanı ile yoğrulan bu savaşlara “gaza”, onlara katılanlara “gazi” adı verilir. Anadolu Türk edebiyatında gaza ve gaziler”i tasvir eden yüzlerce eser yazılmıştır. Onlar eski Türk destanlarının devamıdır. Gazavatname adını alan bu eserler Anadolu Türk devletinin nasıl kurulduğunu anlatır.


Türk halk ve aydın edebiyatında aşk ve yaşama sevinci de geniş bir yer tutar. Sosyal tabakaları, dilleri ve üslupları ayrı olmakla beraber, Karacaoğlan ile Nedim, bu konuda birleşirler. Divan şiiri, baştan sona aşk ve yaşama sevincini ifade eden şiirlerle doludur.


Türklerde tabiat ve sanat zevki çok yaygındır. Bunu minyatür ve mimari sanat eserlerinde gördüğümüz gibi, edebiyatta da görürüz. Eski Türk edebiyatında ölüm ve fanilik duygusuna da sık sık rastlarız. Fakat bunlar Tanrı, hayat, aşk ve tabiatın güzelliğini daha derin bir şekilde hissettiren bir fon müziği vazifesini görürler.
Eski Türk edebiyatında insanı yücelten, sevmeğe, iyilik yapmağa, yaşamağa, düşünmeğe sevk eden konular ön planda gelir.

Biz de bugün onu incelerken bu tarafları üzerinde durmalı; ses, kültür, hafıza ve zevkimize eski şairlerimizin güzel beyit ve mısralarını katarak ruhumuzu zenginleştirmeliyiz.
Avrupalı sanatçılar yeni ilham kaynakları bulmak için kendilerine tamamıyla yabancı eski ve iptidai kavimlere giderken biz neden kendi atalarımızın eserlerine sırt çevirelim? Bizler onların çocukları değil miyiz? Onları tanımak ve sevmek bize bir asalet, şeref ve derinlik duygusu kazandırır.


Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar ve Kemal Tahir eski kaynaklarla beslenmenin bugünün insanlarına neler kazandırabileceğini gösteren örneklerdir.

Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatı, Tanzimat’tan bugüne kadar Türk aydınlarının yaşadığı “kültür ve medeniyet değişmesi macerasını aksettirir. Türkler, bin yıl önce büyük dinlerin rehberliğinde yerleşik medeniyete geçerken nasıl buhranlı devirler yaşamışlarsa ilim ve tekniğe dayalı çağdaş medeniyeti benimserken de birçok sıkıntı ve acemilik çekmişlerdir. Bir milletin toptan bir medeniyet sisteminden başka bir medeniyet sistemine geçişi kolay hadise değildir. Bu geçiş devrinde insanlar eski ile yeni, yerli ile yabancı arasında bocalar. Nesiller, sosyal tabakalar ve gruplar birbiriyle çatışır. Bu devirde asırlarca işlenerek mükemmel hâle gelen eserler, yeni devre uymadığı için terk edilir. Yeni ve yabancı, acemi bir şekilde taklit olunur. Eski ile yeniyi birleştirmeye çalışanlar her ikisini de yozlaştırırlar.


Fakat eski güzel olsa da devrini tamamlamış, çağa uymak bir zaruret hâline gelmişse böyle denemeler yapmaktan başka bir yol var mıdır? Mükemmeliyete nesillerin sabırlı denemeleriyle ulaşılır. Son yüzyıllık Türk edebiyatı, saygıya değer denemelerle doludur. Bir Namık Kemal, bir Abdülhak Hamit, bir Ahmet Mithat Efendi, bir Tevfik Fikret, bir Halit Ziya hakir görülecek insanlar değillerdir. Son yüzyıl pek çok Türk şair ve yazarı iyi niyetle, yeni, güzel, Türk milletine faydalı eserler vermeğe çalışmıştır. Onların bu denemeleri sayesinde 1900 yılından sonra zevkle okunacak eserler vücuda gelmiştir. İkinci Meşrutiyet devri Türk şair, hikâyeci ve romancıları her neslin okuyabileceği eserler vermişlerdir.


Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatı da “millî kültür değerleri” arasında yer alır. Onu bilmeyenler çağdaş Türk ruhunun hummalı yaratma faaliyetine yabancı kalırlar.
Türk edebiyatı en eski çağlardan bugüne kadar, bütün sahaları, devirleri ve sosyal tabakaları ile Türk milletinin hayatını, zevkini, dünya görüşünü, yaratma gücünü gösteren bir duygu düşünce ve hayal dünyasıdır. Onu ne kadar tanımaya çakşırsak kendimizi o kadar iyi anlarız.
Mehmet KAPLAN
Kültür ve Dil

 İLGİLİ İÇERİK

11.SINIF MAKALE SLAYTI

MAKALE ORNEKLERİ-2

MAKALE ÖZELLİKLERİ

MAKALE - TÜRK TARİHİ

KÜLTÜR VE DİL - MAKALE

MAKALE-TÜRK DİLİ ZENGİN BİR DİL MİDİR?

SON EKLENENLER

Üye Girişi