Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

ATATÜRKÇÜ EĞİTİM ÜZERİNE

Genel anlamda Atatürk'ün görüş ve direktiflerinin her biri, ilgili oldu­ğu alan için bir ilkedir. Ancak bunların tümünü Türk Devleti'nin ana ni­telikleri olan altı başlık altında toplamak daha sistematik bulunmuştur. Bunlar: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılıktır. Atatürk inkılâpları ise her Türk vatandaşının bildiği ve yaşa­dığı için unutmaması gereken devlet ve toplum hayatımıza onur getirmiş olan yeniliklerdir.

Yeni Anayasamızın 42. maddesi: "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devle­tin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğre­tim yerleri açılamaz." demektedir.

Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda eğitim, Türk Devleti ve milletini yaşatmak için onun gösterdiği amaçlara dönük, gerçekleştirdiği yapıya sahip, öngördüğü görevleri yerine getirecek bir eğitim sistemi ile yapılan eğitimdir. Esasen cumhuriyet öncesi ve sonrası eğitim farklılığı, iki sistemin amaç, yapı ve görev özelliklerinden kaynaklanmıştır.

Bu özelliklerden başta geleni, devletin ve milletin bütünlüğünü gerçek­leştirecek olan eğitim sisteminin bütünlüğüdür. Sistem teorisinin temel ilkesi, amaç birliğidir. 1924 yılında çıkarılan "Tevhidi tedrisat" yani Öğre­timin Bütünleştirilmesi Kanunu da bu bilimsel gerçeğe dayalıdır. Atatürk diyor ki: "İki parça hâlinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır." Öyleyse Atatürkçü eğitim, millî birlik ve beraberliği sağlayacak eğitimdir.

 ....

Atatürk'e göre çağdaş ve uygar bir toplumu yaratacak en etkili araç, eğitimdi. Millî birliğin, laik devletin, politik bağımsızlığın, ekonomik ge­lişmenin gerçekleşmesi, kamu eğitiminde yenileşme ile mümkündü. Yerli ve yabancı yazarlar, Atatürkçülük ile müspet bilimcilik arasında güçlü ilişkiler kurmuşlardır. Öyleyse Atatürkçü eğitimin bir özelliği de çağdaş bilimlerin ışığında yapılmasıdır. Çünkü bilim ve fen dışında rehber ala­mamayı öğütleyen ulu önder, eğitim sistemini akılcı, deneyci ve gerçekçi amaçlara ve programlara yöneltmiştir. Bu amaçları ve programları da düşünme ve araştırma özgürlüğü sağlayan eğitimin laiklik niteliği ile des­teklemiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile eğitim sisteminin laik­leştirilmesi paralel gelişmelerdir. Aksi hâlde eğitim sistemi, inkılâpların hem yayıcısı hem de koruyucusu olamazdı. Bu nedenle eğitimin yönetici­leri laiklik ilkesini dikkatle izlemek ve sürdürmek zorundadırlar.

Anayasamızın 58. maddesi ise: "Devlet, istiklal ve cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır." demektedir.

Türk gençliğinin bölücü görüşlere karşı yetiştirilmesi, millî bir eğitim sisteminin bütünlüğü içinde yetiştirilmesini gerektirir. Atatürk, böyle bir sistemin programlarının, geçmiş dönemin boş inançlarından, Doğu ve Batı 'dan gelecek olumsuz fikir ve etkilerden uzak tutulmasını istemiştir. Ayrıca, program amaçlarının millî tarihimiz ve millî karakterimize daya­lı olarak geliştirilmesini öngörmüştür.

Atatürk diyor ki: "Çocuklarımıza ve gençlerimize, ülkenin bağımsız­lığına, millî geleneklerimize ve kendi benliklerine düşman olanlar ile na­sıl mücadele edecekleri öğretilmelidir. Çünkü böyle bir mücadelenin ge­rektirdiği bilgiler ve değerlere sahip olmayan kişilerden oluşan toplumla­ra, hayat ve bağımsızlık hakkı yoktur."

Bilgiyi davranışa çeviren güç, değerdir. Çocuklarımıza çok erkenden, daha okul öncesinde iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı ayı­rabilme yeteneğini kazandırmalıyız. Bu yeteneklerini de öğrenimleri bo­yunca pekiştirmeliyiz. Cumhuriyetin ihtiyacı olan ahlaklı, inkılâpçı, atılgan, iradeli, karakterli koruyucuların eğitiminde hareket noktası, temel değerler olmalıdır. Bu değerlerin çocuklarımıza erkenden kazandırılması ve sürdürülmesi görevi ve sorumluluğu da öncelikle ana ve babalara düşmektedir.

Gene Anayasamızın 2. maddesi, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun hu­zuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere daya­nan, demokratik, laik ve sosyal ve hukuk devletidir." demektedir. Bu mad­denin kapsamında yer alan Atatürk milliyetçiliği kavramı, eğitim sistemi­mize belli amaçlar göstermekte ve görevler vermektedir.

Atatürk, millet kavramını aynı kültüre sahip insanlardan oluşan toplum olarak tanımlamıştır. Türk milliyetçiliğini de Türk toplumunun özel karak­terini ve bağımsız kimliğini korumak olarak belirlemiştir. Türk milliyetçi­liğinin halkçılık ile beraber yürüyeceğine ancak halkçılığın uygulanması için milliyetçi olmak gerektiğine dikkati çekmiştir. Zaten halkçılığın baş­langıcı da millî mücadeledir.

Atatürk, yeni cumhuriyetin yeni kuşağa vereceği eğitimin de millî ol­masını istemiştir. Bu eğitimin boyutları, Türk milleti, Türk yurdu, millî kültür ve dil, millî karakter ve ideal, millî birlik ve beraberlik, millî ahlak ve duygudur. Ayrıca bu eğitimin amaç, kapsam, yöntem ve araç bakımla­rından da millî nitelik taşıyacağı, tartışmanın ötesindedir.

Atatürk'e göre bir milletin hayat mücadelesinde maddi ve manevi bü­tün güçlerini artırabilmesi, millî eğitimde yüksek bir düzeye erişmesi ile mümkündür. Ancak, millî eğitim ile geliştirilecek ve yükseltilecek olan genç dimağların, paslandırın, uyuşturucu ve hayalî fazlalıklar ile doldu­rulmasından da kaçınmak gereklidir.

Bu kavramların, görüşlerin ve direktiflerin ışığında özetlersek millî eğitim: a) Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü b) Türk Devleti'nin düş­manlarına karşı koyabilme gücünü c) Türk vatandaşının millî bir gurur kazanmasını d) Türk milletinin millî bir şuur kazanmasını e) Millî yaratı­cılığımızı gelişmesini f) Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılmasını amaçla­yan ve gerçekleştiren eğitimdir.

Buraya kadar yapılan açıklamalardan Atatürk'ün yeni Türkiye Cumhu­riyeti ve Türk milletinin birliği, bütünlüğü ve yaşaması için eğitim girişi­minden olduğu kadar eğitimcilerden de önemli ve fedakâr görevler bekle­diği görülmektedir.

Atatürk'e göre memleketi ve toplumu amaca ve mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğine yön veren irfan ordusu. İkincisi olmadıkça muharebe meydanlarında kazanılan zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi mümkün değildir.

Atatürk, yeni Türkiye Devleti 'ni bir halk devleti olarak görmüştür. Bu nedenledir ki Batılı yazarlar, onun halkçılık ilkesini, demokrasi kavramı­na eş değer bulmuşlardır. Gene bu nedenle ulu önder, eğitimi okulculuk olarak değil halkçılık olarak kabul etmiş, halk eğitimi ile kadın eğitimine büyük önem vermiştir. Öğretmenlerden her fırsattan yararlanarak halkla beraber olmalarını ve alfabe okutmanın ötesinde inkılâp ve çevre lideri rolleri oynamalarını istemiştir...

Atatürk ilkeleri ve inkılâplarının yaşatılması ve yayılması için cumhu­riyetimizin her bakımdan güçlü koruyuculara ihtiyacı bulunmaktadır. Çünkü Atatürk öğretmenlere: "Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister." derken ayrıca: "Sizin başarınız cumhuriyetin başarısı olacaktır." demiştir.

Eğitimin temel görevi, devleti yaşatmaktır. Bu temel görev çerçevesin­de politik görevi, devlete sadık vatandaş yetiştirmek, sosyal görevi toplu­ma uyumlu vatandaş yetiştirmek, ekonomik görevi de iyi üreten ve tüke­ten vatandaş yetiştirmektir. Eğitimciler, bu görevleri hareket noktası ala­rak Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilimin ışığında eğitim yaptıkları sürece cumhuriyetin gerek duyduğu nitelikteki koruyucu­ları yetiştirmiş olacaklardır.

 Ziya Bursalıoğlu Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi

 

 

 İLGİLİ İÇERİK

11.SINIF MAKALE SLAYTI

MAKALE ORNEKLERİ-2

MAKALE ÖZELLİKLERİ

MAKALE - TÜRK TARİHİ

KÜLTÜR VE DİL - MAKALE

MAKALE-TÜRK DİLİ ZENGİN BİR DİL MİDİR?

SON EKLENENLER

Üye Girişi