ATATÜRKÇÜ EĞİTİM ÜZERİNE
Genel anlamda Atatürk'ün görüş ve direktiflerinin her biri, ilgili olduğu alan için bir ilkedir. Ancak bunların tümünü Türk Devleti'nin ana nitelikleri olan altı başlık altında toplamak daha sistematik bulunmuştur. Bunlar: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılıktır. Atatürk inkılâpları ise her Türk vatandaşının bildiği ve yaşadığı için unutmaması gereken devlet ve toplum hayatımıza onur getirmiş olan yeniliklerdir.
Yeni Anayasamızın 42. maddesi: "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz." demektedir.
Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda eğitim, Türk Devleti ve milletini yaşatmak için onun gösterdiği amaçlara dönük, gerçekleştirdiği yapıya sahip, öngördüğü görevleri yerine getirecek bir eğitim sistemi ile yapılan eğitimdir. Esasen cumhuriyet öncesi ve sonrası eğitim farklılığı, iki sistemin amaç, yapı ve görev özelliklerinden kaynaklanmıştır.
Bu özelliklerden başta geleni, devletin ve milletin bütünlüğünü gerçekleştirecek olan eğitim sisteminin bütünlüğüdür. Sistem teorisinin temel ilkesi, amaç birliğidir. 1924 yılında çıkarılan "Tevhidi tedrisat" yani Öğretimin Bütünleştirilmesi Kanunu da bu bilimsel gerçeğe dayalıdır. Atatürk diyor ki: "İki parça hâlinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır." Öyleyse Atatürkçü eğitim, millî birlik ve beraberliği sağlayacak eğitimdir.
....
Atatürk'e göre çağdaş ve uygar bir toplumu yaratacak en etkili araç, eğitimdi. Millî birliğin, laik devletin, politik bağımsızlığın, ekonomik gelişmenin gerçekleşmesi, kamu eğitiminde yenileşme ile mümkündü. Yerli ve yabancı yazarlar, Atatürkçülük ile müspet bilimcilik arasında güçlü ilişkiler kurmuşlardır. Öyleyse Atatürkçü eğitimin bir özelliği de çağdaş bilimlerin ışığında yapılmasıdır. Çünkü bilim ve fen dışında rehber alamamayı öğütleyen ulu önder, eğitim sistemini akılcı, deneyci ve gerçekçi amaçlara ve programlara yöneltmiştir. Bu amaçları ve programları da düşünme ve araştırma özgürlüğü sağlayan eğitimin laiklik niteliği ile desteklemiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile eğitim sisteminin laikleştirilmesi paralel gelişmelerdir. Aksi hâlde eğitim sistemi, inkılâpların hem yayıcısı hem de koruyucusu olamazdı. Bu nedenle eğitimin yöneticileri laiklik ilkesini dikkatle izlemek ve sürdürmek zorundadırlar.
Anayasamızın 58. maddesi ise: "Devlet, istiklal ve cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır." demektedir.
Türk gençliğinin bölücü görüşlere karşı yetiştirilmesi, millî bir eğitim sisteminin bütünlüğü içinde yetiştirilmesini gerektirir. Atatürk, böyle bir sistemin programlarının, geçmiş dönemin boş inançlarından, Doğu ve Batı 'dan gelecek olumsuz fikir ve etkilerden uzak tutulmasını istemiştir. Ayrıca, program amaçlarının millî tarihimiz ve millî karakterimize dayalı olarak geliştirilmesini öngörmüştür.
Atatürk diyor ki: "Çocuklarımıza ve gençlerimize, ülkenin bağımsızlığına, millî geleneklerimize ve kendi benliklerine düşman olanlar ile nasıl mücadele edecekleri öğretilmelidir. Çünkü böyle bir mücadelenin gerektirdiği bilgiler ve değerlere sahip olmayan kişilerden oluşan toplumlara, hayat ve bağımsızlık hakkı yoktur."
Bilgiyi davranışa çeviren güç, değerdir. Çocuklarımıza çok erkenden, daha okul öncesinde iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı ayırabilme yeteneğini kazandırmalıyız. Bu yeteneklerini de öğrenimleri boyunca pekiştirmeliyiz. Cumhuriyetin ihtiyacı olan ahlaklı, inkılâpçı, atılgan, iradeli, karakterli koruyucuların eğitiminde hareket noktası, temel değerler olmalıdır. Bu değerlerin çocuklarımıza erkenden kazandırılması ve sürdürülmesi görevi ve sorumluluğu da öncelikle ana ve babalara düşmektedir.
Gene Anayasamızın 2. maddesi, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal ve hukuk devletidir." demektedir. Bu maddenin kapsamında yer alan Atatürk milliyetçiliği kavramı, eğitim sistemimize belli amaçlar göstermekte ve görevler vermektedir.
Atatürk, millet kavramını aynı kültüre sahip insanlardan oluşan toplum olarak tanımlamıştır. Türk milliyetçiliğini de Türk toplumunun özel karakterini ve bağımsız kimliğini korumak olarak belirlemiştir. Türk milliyetçiliğinin halkçılık ile beraber yürüyeceğine ancak halkçılığın uygulanması için milliyetçi olmak gerektiğine dikkati çekmiştir. Zaten halkçılığın başlangıcı da millî mücadeledir.
Atatürk, yeni cumhuriyetin yeni kuşağa vereceği eğitimin de millî olmasını istemiştir. Bu eğitimin boyutları, Türk milleti, Türk yurdu, millî kültür ve dil, millî karakter ve ideal, millî birlik ve beraberlik, millî ahlak ve duygudur. Ayrıca bu eğitimin amaç, kapsam, yöntem ve araç bakımlarından da millî nitelik taşıyacağı, tartışmanın ötesindedir.
Atatürk'e göre bir milletin hayat mücadelesinde maddi ve manevi bütün güçlerini artırabilmesi, millî eğitimde yüksek bir düzeye erişmesi ile mümkündür. Ancak, millî eğitim ile geliştirilecek ve yükseltilecek olan genç dimağların, paslandırın, uyuşturucu ve hayalî fazlalıklar ile doldurulmasından da kaçınmak gereklidir.
Bu kavramların, görüşlerin ve direktiflerin ışığında özetlersek millî eğitim: a) Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü b) Türk Devleti'nin düşmanlarına karşı koyabilme gücünü c) Türk vatandaşının millî bir gurur kazanmasını d) Türk milletinin millî bir şuur kazanmasını e) Millî yaratıcılığımızı gelişmesini f) Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılmasını amaçlayan ve gerçekleştiren eğitimdir.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan Atatürk'ün yeni Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinin birliği, bütünlüğü ve yaşaması için eğitim girişiminden olduğu kadar eğitimcilerden de önemli ve fedakâr görevler beklediği görülmektedir.
Atatürk'e göre memleketi ve toplumu amaca ve mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğine yön veren irfan ordusu. İkincisi olmadıkça muharebe meydanlarında kazanılan zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi mümkün değildir.
Atatürk, yeni Türkiye Devleti 'ni bir halk devleti olarak görmüştür. Bu nedenledir ki Batılı yazarlar, onun halkçılık ilkesini, demokrasi kavramına eş değer bulmuşlardır. Gene bu nedenle ulu önder, eğitimi okulculuk olarak değil halkçılık olarak kabul etmiş, halk eğitimi ile kadın eğitimine büyük önem vermiştir. Öğretmenlerden her fırsattan yararlanarak halkla beraber olmalarını ve alfabe okutmanın ötesinde inkılâp ve çevre lideri rolleri oynamalarını istemiştir...
Atatürk ilkeleri ve inkılâplarının yaşatılması ve yayılması için cumhuriyetimizin her bakımdan güçlü koruyuculara ihtiyacı bulunmaktadır. Çünkü Atatürk öğretmenlere: "Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister." derken ayrıca: "Sizin başarınız cumhuriyetin başarısı olacaktır." demiştir.
Eğitimin temel görevi, devleti yaşatmaktır. Bu temel görev çerçevesinde politik görevi, devlete sadık vatandaş yetiştirmek, sosyal görevi topluma uyumlu vatandaş yetiştirmek, ekonomik görevi de iyi üreten ve tüketen vatandaş yetiştirmektir. Eğitimciler, bu görevleri hareket noktası alarak Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilimin ışığında eğitim yaptıkları sürece cumhuriyetin gerek duyduğu nitelikteki koruyucuları yetiştirmiş olacaklardır.
Ziya Bursalıoğlu Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi