MAKALE ÖRNEKLERİ
TÜRKLERDE AD VERME GELENEKLERİ VE EĞİLİMLERİ ÜZERİNE
Türklerde ad verme gelenekleri üzerinde oldukça geniş yayınlara rastlıyoruz. Bir arada toplanması, değerlendirilmesi gereken bu gelenekler üzerinde biz de kısaca durabileceğiz.
Oğuz Kağan Destanı 'nda çocuğa bir yaşına erdikten sonra bir toy yapılarak adın, bu törene katılan beylerce konduğunu öğreniyoruz. Bundan önce çocuğun adı yoktur. Bugün Altay'ın kuzeyinde ve Yenisey Irmağı kıyılarında yaşayan Beltir ve Koybal Türklerinde de doğumdan sonra bir şölen verilerek yaşlı, saygın bir kişi tarafından çocuğun adının konduğunu görüyoruz. Yakutlarda ise çocuğa önce iğreti bir ad verilmekte asıl ad, onun göstereceği bir kahramanlıktan sonra konmaktadır. Adın bir başarıya, bir kahramanlığa dayatılması Türklerde çok eski bir geleneği belirlemektedir: Çocuk, bir kahramanlık gösterinceye değin adsız sayılmakta, ilk başarı ya da kahramanlığından sonra kendisine bununla ilgili bir ad konmaktadır. Oğuz Kağan Destanı 'na göre Uruz Bey'in oğlu, babasının kendisine saklamasını buyurduğu şeyi iyi saklayıp Oğuz Kağan'a teslim ettiği için Kağan ona Saklap adını vermiştir. Yine Kağan 'ın Buz Dağı 'na kaçan atını kurtarıp getiren beye, üstü başı karlı olduğu için Karluk adının verildiği yazılıdır. Dede Korkut'ta da çocuğa ad verilmesi ancak on beş yaşından sonra gösterdiği bir kahramanlık sonunda oluyor; ad, bununla ilişkili bulunuyordu. Nitekim Dirse Han'ın oğlu, bir boğayla dövüşüp onu öldürdükten sonra Boğaç adını almıştır.
Eski Türklerde ad verme geleneklerinden biri de çocuğa doğumdan sonra lohusanın kendine geldiği anda ilk gördüğü şeyin adının verilmesiydi. Bu gelenek nedeniyle ilk bakışta verilme nedeni anlaşılmayacak adlarla karşılaşılabiliyordu. Aynı geleneğin bugün Altay Türklerinde biraz değişerek sürdüğünü görüyoruz: Çocuğa lohusanın odasına ilk girenin adı verilmektedir. L. Rasonyi, bu gelenek nedeniyle -odaya ilk giren bir Rus kadını da olabildiği için- o yörede Rus kadın adlarına rastlandığını da belirtmektedir.
Türklerde bir ad verme yolunun da bir inanca dayandığı göze çarpmaktadır. Özellikle daha önceki çocukları yaşamayan ailelerde yani doğanın yaşaması için ona Durdu, Duran, Dursun; Durmuş, Durak, Yaşar, Satı, Satılmış adları verilmekte, bunlardan Satı ve Satılmış adları, yeni doğan çocuğun hiç çocuğu ölmemiş kadınlara para karşılığı satılması biçimindeki varsayımsal, küçük bir törenle konmakta; bugün Anadolu 'da da rastlanan bu ad verme sırasında çocuğa -kimi bölgelerde- bir de gömlek dikilmektedir.
Bugün Türkiye dışındaki Türklerde ve Türkiye 'de eski ad verme geleneklerinin süregeldiğini gösteren başka tanıklar da vardır. Bunlar üzerinde ayrıca durmuyoruz.
Bugün Türklerde özellikle Türkiye'de ad verme eğilimleri açısından ortaya konabilecek gerçekler, dil bilim açısından da çok ilgi çekicidir. Bu gerçeklerden ilki, bugün Türkiye'de erkek ve kadın adlarında göze çarpan ve kanımızca dünyanın pek az ülkesinde bulunabilecek olan çeşitliliktir. Bir başka deyişle bugün Türkiye'de yeni doğanlara konan adların tek tek sayısı, başka ülkelerdekine oranla çok yüksektir. Aydın Köksal'ın 1974 yılında üniversite sınavlarına başvuran adayların adları üzerinde bilgisayarla yaptığı sayım sonunda 14.740 erkek, 6595 kız adına (değişik, tek tek adlar) rastladığını burada belirtmeliyiz. Dilde geniş bir söz varlığı oluşturan bu adlardaki çeşitliliğin doğuşunda Türk geleneğinden gelen adlara eklenen büyük ölçüdeki İslam adlarının yanı sıra cumhuriyetten sonra ad verme konusunda beliren gelişmeler, Türkçe kökenli sözcüklere ve türetmelere büyük ölçüde eğilim gösterilmiş olması da etkili olmuştur. Köksal'ın belirttiğine göre kız adlarında Türkçe kökenlilerin oranı daha yüksektir. Birçok ana baba da çocuklarına yeni, az duyulmuş ya da hiç duyulmamış adlar vermeyi yeğlemekte, söyleyiş güzelliğine önem vererek kimi zaman kökenine, hangi dilden geldiğine, anlamına bakmadan adlar türetmektedir.
Burada hemen belirtmeliyiz ki ad koyma eğilimleri ana babanın kültür çevresine, sosyal yapıya göre ayrımlar gösterir. Bu nedenle değişik kesimlerde görülen özellikler üzerinde durmadan önce bütün ülkeyi kapsayan genel nitelikleri belirlemek gerekir sanıyoruz.
Bugün Türkiye'de özellikle kırsal alanlarda İslam adlarının konması yolundaki yaygın eğilim süregelmektedir. Mehmet, Ahmet, İsmail, Osman, Hüseyin, Hasan, Mustafa, Ali gibi erkek adlarıyla Ayşe, Emine, Hatice, Fatma gibi kadın adları kentsel alanlarda da yaygın olarak kullanılmakta ayrıca ana babanın, yakınlarının adlarını yaşatma isteği bu adların ön ad ya da göbek adı olarak konması sonucunu doğurmaktadır. Aydın Koksal'ın sayımına göre en yaygın erkek adı Mehmet, ikincisi Mustafa'dır; bunları daha düşük sayılarla Ahmet, Ali, Hüseyin, Hasan, İbrahim, İsmail, Osman, Ömer, Süleyman izliyor. Bir öğrencimin hazırladığı bitirme tezinde ise değişik çevrelere ve yaş gruplarına dayanan bir araştırmanın sonuçları verilmiştir ki bunlar da Aydın Koksal'ın vardığı yargılara uymaktadır.
Bugün Türkiye'de ad vermede görülen eğilimler konusunda İlhan Baş-göz'ün ve Sedat Veyis Örnek'in çalışmalarından da söz etmek gerekiyor. Başgöz, toplumdaki değişmenin bu arada kentleşmenin adlara etkisini belirlemekte, değişik yörelerde yaptığı araştırmanın sonuçlarını vermektedir. Araştırmacı, adların en çok ata ve yakınların adlarından seçildiğine değinmekte asker arkadaşı, kumandan adı, dinsel ad, komşu adı, tarih ya da politika büyüğü adı, doğum zamanına bağlı ad gibi öğelerin yüzdelerini de göstermektedir.
Sedat Veyis Örnek ise Anadolu'da adı belirleyici etmenleri sırasıyla şöyle belirliyor: a) Çocuğun doğduğu gün, ay ve mevsimle b) Yatırlar ve ziyaretlerle c) Tanrı 'nın sıfatları, peygamberler ve peygamber yakınlarıyla d) Tarihî kahraman ve siyasal liderlerle e) Hayvanlar, madenler, bitkilerle f) Çocuğun doğduğu yerlerle g) Minnet, şükran, hayranlık ve dostluk duygularıyla h) Ölmüş büyüklerle i) Toponimiyle j) Coğrafi öğelerle k) Kozmik, göksel ve meteorolojik olaylarla l) Manevi organlarla ilgili adlar m) Uyumlu adlar n) Modayla ve kültür değişmeleriyle o) Yaşatıcı güçlerle ilgili adlar.
Ad bilimde soyadı konusu da öteki adlar kadar önemlidir; Türkiye'de ancak 1934'te kabul edilen bir yasayla yerleşen soyadları başka ülkelerde eskilere uzandığı için tıpkı öteki adlar gibi bu adlar da öteden beri dilsel gereç olarak derinliğine incelenmiştir.
Türkçedeki soyadlarının da dil bilim açısından ilginç birtakım yönleri vardır. Bu yönlerden biri soyadlarındaki Türkçe öğelerin oranının yüksekliğidir. Türkçe kökenli sözcüklerden seçilen, türetme ya da birleştirme yoluyla oluşturulan soyadları büyük bir toplam tutmakta hatta çoğunluğu sağlamış bulunmaktadır. Bu durum özleşmenin halkça benimsendiğini gösteren önemli tanıklardan biridir. Yabancı kökenli sözcüklerden kurulan bir bölüm soyadlarında da birtakım Türkçe biçim birimlerin yer aldığı görülmektedir (Müftüoğlu, Kitapçıgil, Haznedarlar gibi).
Türkçe soyadları konusunda Saim Sakaoğlu'nun uzun incelemesinden söz edilmelidir. Türkiye'de soyadı yasasının kabul edilişini, bu konudaki gelişmeleri ortaya koyduktan sonra soyadlarını değişik açılardan inceleyen yazar, öğrencilerine ait 133 soyadını veriliş biçimi ve anlamlarıyla yazısına almış, geniş bir kaynakçaya da yer vermiştir. Soyadları üzerinde çalışmış olan Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu ve başka yazarların yayınları için aynı yere bakılabilir.
Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dil Bilim
İLGİLİ İÇERİK
MAKALE-TÜRK DİLİ ZENGİN BİR DİL MİDİR?
- Önceki
- Sonraki >>