İLK MODERN TİYATRO ÇALIŞMALARI
21. yüzyılın başlarında, önemli sayılabilecek bir modern tiyatro birikimine sahip bulunan Türk kültüründe, gelenekli seyirlik oyunlar kavramının çok eski çağlara kadar gittiği bilinmektedir. Ancak modern anlamda ilk tiyatro çalışmaları Tanzimat döneminde başlar. Modern tiyatronun 1839 Tanzimat Fermanı'nın öngördüğü ilkeler doğrultusunda Batıya yönelen Osmanlı toplumuna girişi, geleneksel Türk tiyatrosuna birçok olumlu katkıda bulunmakla birlikte, onun çağdaş doğrultuda gelişmesini engelleyen bir unsur olarak da değerlendirilebilir.
İlk modern tiyatro çalışmalarına sahne olan 1800'lü yıların başlarında eğlenceye yönelik yerli seyirlik oyunlar, ramazan ve yaz ayları ile sınırlıdır. Yaygın türler ise hayal (karagöz), ortaoyunu, meddahlık, mukallitlik, saz, çengi ve cambazlıktır. Batı modeli tiyatronun benimsenmesiyle yeni bir yöneliş içine girilir. İstanbul'da belli bir salon ve yazılı metin gerektiren ilk oyun, 1840'ta bir Fransız oyuncu tarafından özel izinle ve Fransızca oynanmıştır. 1856'da Dolmabahçe Sarayının arkasında bir tiyatro salonunun inşa edildiği, 1861 'de Padişah huzurunda temsiller verildiği de bilinmektedir. Daha sonra Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşları tarafından açılan "Şark Tiyatrosu" ve "Osmanlı Tiyatrosu" küçük hamlelerle devreye girer. Basılan ilk telif tiyatro eseri Şinasi'nin Şair Evlenmesi'dir (1860). İlk düzenli tiyatro sahnesi olarak gördüğümüz "Gedik-paşa Tiyatrosu" 1869'da hizmete girer. 1870 ile 1880yılları arasında teknik açıdan bir hayli zayıf ve problemli olsa da devrin ünlü edebiyatçılarının kalemlerinden çıkan eserler sahnelenir ve kitaplaştırılır. Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati devrinde yaşanan siyasi ve sosyal olaylar, tiyatronun kurumsallaşarak gelişmesini engeller ancak telif ve tercüme eserlerin yazımı devam eder. 1908'den itibaren Meşrutiyet Tiyatrosu adı altında incelenebilecek olan tiyatro çalışmaları, Cumhuriyet devri Türk tiyatrosuna bir hazırlık mahiyetindedir.
Meşrutiyet dönemi Türk tiyatrosunun Cumhuriyet dönemine yaptığı olumlu katkılar genel olarak şöyle sıralanabilir: Tiyatro dili gelişmeye başlar, Türk oyuncular yavaş yavaş azınlıkların yerini alırlar. 1914'de Fransız tiyatrocu Andre Antuan İstanbul'a getirilir ve düzenli tiyatro eğitimine geçiş hazırlıkları başlar, "Darü'l-Bedayi-i Osmani" adıyla açılan konservatuar iki yıl sonra ödenekli tiyatroya dönüşerek İstanbul Şehir Tiyatroları 'nı oluşturur. Artık tiyatro eğitiminin şart olduğu anlaşılmış ve kadınların sahneye çıkarılması bu yıllarda söz konusu olmuştur. Bedia Muvahhit, İ. Galip Arsan, Vasfı Rıza Zobu gibi ilk önemli tiyatrocular bu dönemde yetişirler. Tiyatro metinlerinde ise çevre, İstanbul dışına kayar. Tarihî ve belgesel oyunlarda gerçek kişiler canlandırılır. Kişileştirmede olumlu-olumsuz tezadı ön plâna çıkarılır.
Eskiyle Cumhuriyet arasında bir köprü vazifesi yapan Meşrutiyet devrinde eski değer ve kurumlar tartışılır, eleştirilir, yerlerini alacak yeni değer ve kurumlar araştırılır. 1908-1923 arasında devamlı değişen sosyal ve politik ortam, zevk ve düşünceleri de değiştirmiştir. Bu kargaşada tiyatro, gelişebileceği, etrafında toplanabileceği bir ana fikir bulamaz, bütün tesirlere açıktır. Henüz yollarım bulamayan tiyatro yazarları bu dönemde Fransız natüralistleri ile İbsen, Strindberg ve Pirandello gibi yazarlardan ilham alırlar ancak gerçek bir atılım yapılamaz.
Türk toplumu 1923'ten sonra bütün edebi türleriyle Anadolu'ya ve Türk halkına yönelmiştir. Bu bakımdan tiyatroda da adaptasyonlar yerilir, müzikli dejenere vodviller kınanır. Aydınlar, eski ile yeni arasındaki ayrılıkları ve bunların sebeplerini araştırmaya koyulurlar. İnsanın kudretini irade ve düşüncesine bağlayarak monarşiyi reddeden yönetici elitler, siyasi ve dini inanç özgürlüğü üzerinde durmaya başlarlar. Kendi hayatına kendisinin yön vermesi istenen Cumhuriyet insanının, birey olma bilincine varışı ve bu yeni biçimiyle ele alınışı, sanatta da yeni insan tipleri oluşturacaktır.
Tiyatro sadece yöneldiği toplumu yansıtmakla kalmaz, onu eğitir ve nasıl olması gerektiğini belirtir. Söz gelişi romantik tiyatro, halka tüm kurallara karşı ferdi hürriyetini savunmasını telkin etmiştir. Modem gerçekçi tiyatro, toplum meseleleri karşısında bilinçlenmeyi tavsiye eder. Konuya bu açıdan bakılırsa, Cumhuriyet tiyatrosunda kültürümüzle çok yakından bağlılık gösteren sosyal meselelerin ağır bastığı, bunun yanı sıra ruhî bunalımların da oldukça çok yer aldığı, canlandırılan kişi ve durumların, içinde yaşanan toplumun gerçeklerine bağlı kaldığı, tiyatro sanatının özel duygulanma ve eğilimlere pek fazla araç olmadığı hatta bazen eğitme ve yönlendirme kaygısının estetik endişeyi yok ettiği, kısacası 'öz'ün ilk plânda yer aldığı görülür.
Türk tiyatrosunun ilk modern çalışmalardan günümüze kadar geçirdiği gelişme evrelerine bakılırsa, çok zengin bir insan kadrosunun varlığı da dikkati çeker. 1923-1972 yılları arasında kaleme alınmış tiyatro eserlerindeki insan unsurun inceleyen Sevda Şener, tiyatrodaki insan gerçeği ile topum hayatı arasında bir ilişki kurmaktadır: "Son elli yıl içinde yazılan oyunlar bize toplum gerçekleri konusunda ilgi çekici bir malzeme sağlamıştır. Bu malzeme, toplumun aydın kesimini teşkil eden yazarların açısından değerlendirilerek orta sınıf seyircinin anlayışına ve beğenisine göre biçimlendirilmiştir. Bu bakımdan salt nesnel gerçekler olarak kabul edilmese bile, yazıldıkları yılların toplum görünümü ve sorunları hakkında bir fikir vermektedir." (1972: 142-143)
(Dr. Ayşenur Külahlıoğlu İslam, Yeni Türk Edb. El Kitabı,Grafiker Yay., Ank. 2007)