Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

HİKÂYE (ÖYKÜ)

Hikâye, sözlükle bir olayın, sözlü veya yazılı olarak aktarılması biçiminde ifade edilir. Edebiyatla ise yaşanmış ya da yaşanabilir olayların kısaca anlatıldığı yazılara verilen genel addır
Her asırda görülen hikâye, en eski türlerden biridir Sözlü Döne’mde insanların gördüklerini, yaşadıklarını birbirine anlatmaları hikâye sanatının ilk çekirdeğini oluşturur. Sözlü hikâye sanatı zamanla destanları, masalları, halk hikâyelerini oluşturmuştur. Ancak hikâyenin kendine özgü bir tür olarak bağımsızlığını kazanması 19 yüzyılda olmuştur. Modern anlamda hikâyenin Batı'da ilk örnekleri 18 yüzyılda 9oru meye başlanmış ve 19. yüzyılda roman türünden ayrı ara adına küçük hikâye denen tür oraya çıkmıştır.

Hikâyenin genel özellikleri
•    Olaya dayalı bir yazın türüdür, genellikle tek bir olay etrafında örgülenir.
•    Kişi kadrosu sınırlıdır, anlatılan olayın içinde çok az kişi vardır.
•    Genellikle gerçek hayattan alınan veya yaşanmış izlenimi veren olaylar anlatılır. Düşsel konuların anlatıldığı hikâyeler de vardır.
•    Olay, bir zaman ve mekâna bağlı olarak anlatılır yani olayın geçtiği yer ve zaman bellidir.
•    Olayın geçtiği yer ve olayı yaşayan kişilerin betimlemelerine, kişilerin karakter özelliklerine yer verilir.
•    Kısa bir yazın türü olmakla birlikte olayın öncesi ve sonrası okura sezdirilmek istenir.
•    Bir mesaj verme kaygısı güdülmez, duygulandırma, sanatsal haz verme ön plandadır.
•    Sanatsal ve özlü bir anlatım kullanılır.
•    Sanatsal ve kurmaca metin özelliği taşır.

HİKÂYENİN TARİHSEL GELİŞİMİ
İtalyan yazar Boccacio hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebî kimlik kazandıran sanatçıdır. 16. yüzyılda yazdığı Decameron adlı eseriyle ilk hikâye örneğini vermiştir.

Türk edebiyatında ilk edebî ürün olarak ortaya destanlar çıkmış; sonra masal, masallardan sonra halk hikâyeleri görülmüştür.

Tanzimat Dönemi'nde devletin birçok kademesinde başlatılan Batılılaşma hareketi, fert ve toplum düzeyinde dün-yaya bakışta ve hayati yaşayışta önemli bazı re yol açtı. Batı dilleri ve özellikle Fransızca öğreniminin yaygınlaşması, aydınların Batılı anlamda roman ve hikâye örnekleriyle tanışmasına vesile oldu.

Türk edebiyatında ilk telif uzun hikâyeler Ahmet Midhat Efendi tarafından yazılmıştır. Ahmet Mithat Efendi Kıssadan Hisse adlı kitapta topladığı, bir kısmı Aisopos ve Fenelon'dan alınmış fıkralardan oluşan ilk çalışmasından sonra 1870-1895 yılları arasında yirmi beş kitap içinde, bir kısmı uyarlama olarak otuz ayrı başlık altında yayımladığı Letâif-i-Rivâyât serisinin Su-i Zan, Esaret Gençlik, Teehhüll Felsefe-i Zenan'dan oluşan ilk beş hikâyesi 1870'te üç kitap hâlinde yayımlanmıştır. Bu kitap Türk edebiyatın-da yayımlanan ilk hikâye kitabıdır. Bir yıl kadar sonra Emin Nihat Bey'in yedi uzun hikâyeden oluşan Musameretname'si parça parça yayıma başlanmıştır. Böylece hikâye türü Türk edebiyatında yayılmaya başlamıştır.


HİKÂYENİN YAPI UNSURLARI
Hikâyenin yapı unsurları, “olay örgüsü, kişiler, mekân ve zaman" gibi öğelerdir. Bu yapı unsurları içeriği aktarmada bir vasıta işlevi görür.

Olay Örgüsü
En az iki kişi veya varlığın ya da iki kişi yerine geçen kavramların bireysel farklılıklar sebebiyle karşı karşıya gelmesi veya çatışması sonucu ortaya çıkan eyleme olay denir. Belli bir konu etrafında gelişen birden çok olayın, sebep-sonuç ilişkisine bağlı bir şekilde oluşturduğu bütüne de olay örgüsü denir.
Elbette, olay kendiliğinden gelişmez; yazar, olay örgüsünü estetik kaygıyla düzenler. Düzenlenen bu gerçeklik, sadece yaşanan somut gerçeklik olmayıp olayların gerçeğe uygun şekilde kurgulanmasıyla da oluşur. Kurguya dayalı olay örgülerinde düş gücü, gerçeğe dayalı olay örgülerinde ise izlenimler öne çıkar. Olay örgüsü “kişi, mekân, zaman” gibi öğelerle somutlaştırılır ve insana özgü bir biçim kazanır.

Kişiler
Hikâyede olayları yaşayanlara kişi denir. Olayı yaşayan insan olduğuna göre hikâyede olaylar, kişilere bağlı olarak anlatılır. Ancak hikâyede olaylar her zaman kişilere bağlı olarak anlatılmaz Kimi zaman bir hikâyede canlı ya da cansız insan dışındaki varlık, sembol ve kavramlar da kışı kadrosu içinde yer alabilir Hikâyede anlatılan kişilerin, gerçek yaşamla bağı genellikle sıkıdır, benzerleri yakın çevremizde de bulunabilir

Mekân
Hikâyenin temel yapı öğelerinden olan mekân, eserde kişilerin veya kahramanların yaşadığı yer, olayların gerçekleştiği sahnelerdir. Hikâyede olay, belli bir mekâna bağlı olarak anlatılır; mekân ayrıntılı şekilde betimlenir. Bu betimlemeler hikâyenin anlatımına, okunurluğuna katkı sağlar.

Zaman
Hikâyede kişilerin yaşadığı veya etrafında gelişen olaylar belirli zaman dilimleri içerisinde geçer. Bir olayın başlangıcıyla bitişi arasında geçen zamana olay zamanı denir. Olayların, anlatıcı tarafından saptandıktan sonra kendi tercih, algı ve yorumuna göre okuyucuya aktarıldığı zamana ise anlatma adı verilir. Kurtuluş Savaşı'nın konu edildiği 2000’li yıllarda yazılan bir hikâyeyi düşünelim; olayın yaşandığı zaman, olay zamanı; yazarın bunu yazıya aktarıp hikâye hâline getirdiği zaman ise anlatma zamanıdır.

Anlatıcı
Yalnız hikâyede değil, tüm edebî metinlerde olayı anlatan kişiye anlatıcı adı verilir. Olaya bağlı metinlerde anlatıcı kurmaca bir kişidir. Olaya bağlı metinlerde iki farklı anlatıcıdan, dolayısıyla iki farklı anlatımdan söz edilebilir.

Birinci Kişili Anlatım “Ben anlatıcı" da denilen birinci kişili anlatımda olaylar birinci kişi ağzından (ben, biz) anlatılır. Birinci kişili anlatımda, fiiller genellikle birinci şahsa göre çekimlenir. Anlatıcı, yani yazar kendi yaşadığı olayı veya olayı kendi başından geçmiş gibi anlatır.

Üçüncü Kişili Anlatım (Gözlemci) Üçüncü kişili anlatımla oluşturulan hikâyelerde, olaylar üçüncü kişinin ağzından (o, onlar) anlatılır. Bu anlatımda fiiller, üçüncü şahsa göre çekimlenir. Anlatıcı, olayları aktarırken bir gözlemci gibi davranır.

 

ANLATICI BAKIŞ AÇISI
"Hikâyede olaylar kimin gözünden ve kime göre anlatılıyor? sorusunun cevabı bize anlatıcı bakış açısını verir. Hikâyede “gözlemci, kahraman ve hâkim” olmak üzere üç anlatıcı bakış açısı vardır.

Gözlemci (Müşahit / Kameraman) Bakış Açısı:
Anlatıcının olayların içine girmediği, gördüklerini yansıttığı bakış açısıdır.
Olaylar anlatıcının gözünün önünde gerçekleşiyormuş izlenimi verilir Anlatıcı, bir kamera tarafsızlığıyla çevresinde olanı biteni yansıtır. Anlatıcı olaylara karışmaz. Kişilerin duygu ve düşünceleri, eylemlerinden hareketle verilir. Gözlemci bakış açısında üçüncü kişili anlatım kullanılır.

Badem bahçesinin yanı geniş bir bağdı. Beyaz taşlardan ya pilmiş kısa bir duvarın ötesindeki harabe vadiye kadar iniyordu Bağın ortasındaki yıkık kulübenin kapısız girişinden bir ihtiyar çıktı. Saçı sakalı bembeyazdı Elleri, ayakları titriyordu. Gök kadar boş, gök kadar sakın duran denize baktı, baktı. Hayırdır inşallah!" dedi Duvarın dibindeki taş yığınlarına çoktu Başını ellerinin arasına aldı. Sırtında yırtık bir çuval vardı. Çıplak ayakları topraktan yoğurulmuş gibiydi Yine başını kaldırdı. Gökle denizin birleştiği dumandan çizgiye dikkatle baktı ama görünürde bir şey yoktu

Bu metinde gözlemci bakış açısının kullanıldığı anlaşılmaktadır. Anlatıcı, olayların dışındadır, gözlemlerini aktarmıştır. Metindeki fiillerin de üçüncü tekil şahısla çekimlendiği görülmektedir.

Kahraman (Ben) Bakış Açısı
İçerik, hikâyedeki kahramanlardan birinin bakış açısıyla verilir. Anlatıcının bilgisi, kahramanlardan birinin bildikleriyle sınırlıdır. Bu bakış açısında anlatıcının yazarın kendisi olduğu izlenimi vardır. Kahraman bakış açısında birinci kişili anlatım kullanılır.

Pencerenin yanında durdum. Karanlık caddeye uzun uzun baktım. Kafamın içi bomboştu. Topuğumun üzerinde hızla geriye döndüm. O, tekrar ellerini yüzüne kapamış, ağlıyordu. Birkaç kere daha gidip geldim. Ara sıra durup ellerimle havada işaretler yapıyor ve onun sarsılan başına bakıyordum.

Yukarıdaki metinde anlatıcı, kendi başından geçen olayları anlatmıştır. Fiillerin de birinci tekil şahısla çekimlendiğini görüyoruz. Dolayısıyla metin, kahraman bakış açısıyla oluşturulmuştur.

Hâkim (İlahi/ tanrısal) Bakış Açısı:
Anlatıcının her şeyi bildiği, sezdiği bakış açısıdır. Anlatıcı, kahramanların duygularını, aklından geçenleri, düşüncelerini, ruhsal durumlarını hatta niyetlerini, hayallerini bilir. Bu bakış açısında üçüncü kişili anlatım kullanılır.


Kendi kendine sorularını yöneltemeye başladı, sanki bir iç hesaplaşmaydı buydu. Hayatın gayesi neydi? Niçin yaşıyordu? Acaba, yaşadığı hayatın kaçı kendinin, kaçı başkasının hayatıydı? İstediği, dilediği bir hayat mıydı bu? Peki, mutlu değilse neden istediği hayat için mücadele vermemişti? Onun engelleyen neydi? Kafasının içi, soru yumakları ile doluydu, düşündükçe daha da çetrefilli oluyor, çıkmaz sokaklara giriyordu. Sorular bir ağacın dalları gibi birbirine iyice dolaşmıştı. Çözmek istedikçe kafası daha çok karışıyor, daha çok bunalıyordu. Peki, ertelemekle ne olacaktı? Yıllardan beri ertelememişti, hayatı, hayallerini…,

Bu metni, hâkim bakış açısıyla oluşturulmuştur Çünkü anlatıcı, kahramanın iç dünyasıyla ilgili bilgiler aktarmaktadır.

HİKÂYEDE ÇATIŞMA
Hikâyede olay iki zıt gücün mücadelesi şeklinde ortaya çıkar. Bu mücadele kişiler arasında olabileceği gibi, aynı kişide de toplanabilir. Bu durumda çatışma daha çok kişinin kendi içinde olur. Yanı psikolojik bir özellik gösterir. Hikâyelerde çoğunlukla bir çatışma söz konusudur. Hemen her hikâye bir çatışma yani bir problem üzerine kuruludur. Örneğin bir hikâyede cinayetten söz ediliyorsa cinayeti kimin işlediği, amacı, çevresindekilere karşı tavrı ya da vicdanıyla mücadelesi bir çatışma hâlinde verilir. Çatışma, hikâyedeki kişi ya da kişilerin çevresiyle olabildiği gibi kendi iç dünyasında da olabilir. Hikâye kişilerinin çevresiyle olan çatışmasına dış çatışma, kendi iç dünyası, vicdanıyla olan çatışmasına ise iç çatışma adı verilir.
Anlatılan olayla ilgili problem, genellikle hikâyenin başlarında, giriş kısmında verilir. Bu problemin çözümünü zorlaştıran, olayı daha da karmaşık hâle getiren unsurlar gelişme bölümünde ortaya çıkar. En sonunda problemin çözümüne, çatışmanın sona ermesine yönelik çaba içine girilir ki bu bölüm doruktur. Burası, problemin çözülmekte olduğu en heyecanlı noktadır. Problem çözüldükten sonra ise hikâyenin sonuç bölümü gelir.

HİKÂYEDE ANLATIM TEKNİKLERİ
Diyalog Tekniği
Birden çok kişinin başından geçen olayların anlatıldığı hikâyelerde diyaloglara yer verilir. Olayın aktarımında kullanılan diyalog, hikâyede iki veya daha çok kimsenin konuşmasına dayalı, okurda gerçeklik izlenimini artırmak için kullanılan anlatım tekniğidir. Diyalog sayesinde hikâye kişilerinin duygu ve düşünce dünyaları daha somut, gerçekçi biçimde anlatılır.
İç Konuşma Tekniği
İç konuşma, hikâyede kişilerin, iç dünyasını yansıtacak şekilde kendi kendine konuşmasıdır. Bu anlatım tekniği ile kahramanın bilinmeyen yönleri okura verilmeye çalışılır, iç konuşmada kahramanın “nasıl" düşündüğü ya da hissettiği öncelik kazanır. İç konuşma, konuşma dilinin serbestliğiyle yapılan “sessiz" bir konuşmadır, hikâyeye zenginlik ve etkileyicilik katan bir unsurdur.

HİKÂYE TÜRLERİ
Olaya bağlı bir metin türü olan hikâye, temelde olay ve durum hikâyeleri olmak üzere iki bölümde incelenir.

Olay (Zincir) Hikâyesi

Bir olay üzerine kurulan hikâyelerdir. Bu tür hikâyelerde yazar, başlangıca ve sona gereksinim duyar. Bu nedenle olay hikâyeleri giriş (serim), gelişme (düğüm) ve sonuç (çözüm) bölümlerinden oluşur. Girişte kişi, olay, zaman ve yer gibi öğeler kısaca tanıtılır. Gelişme bölümünde olaylar ya da olaylar zinciri verilir, merak unsuru öne çıkarılır, ayrıntılar üzerinde durulur. Sonuç bölümünde ise düğüm çözülür, olay bir sona bağlanır. Bu tür hikâyelerde okura pek hayal hakkı tanınmaz.
•    İlk örnekleri, Fransız yazar Guy de Maupassant vermiştir. Bu yüzden Maupassant tarzı hikâye olarak da bilinir. U) Olay veya olaylar mantıklı bir sıralama içinde verilir. Kişilerin karakter özellikleri, ruhsal durumları ayrıntı olarak ele alınır.
•    Hikâyeler çoğunlukla şaşırtıcı bir şekilde biter.
•    Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisi Ömer Seyfettin'dir. Ayrıca Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Refik Halit Karay, Tarık Buğra, Mustafa Kutlu, Haldun Taner, Sabahattin Ali gibi sanatçılar da genellikle bu tarz hikâyeler kaleme almıştır.

Durum Hikâyesi

Duygu, düşünce, hayal, davranış, kişisel ve sosyal yorumların ön planda olduğu hikâye türüdür. Hikâye bir sonuca bağlanmayabilir. Böylece okur üzerinde farklı çağrışım ve izlenimler oluşturulur. Hikâyede kişiler, yer ve zaman gibi öğeler genellikle sezdirilir. Olay ve merak öğesi, ikinci planda kalır.  İlk örnekleri, Rus yazar Anton Çehov tarafından verilmiştir.
•    Olay değil; yaşamdan bir kesit, kesitin içinde kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve hayaller ön plandadır.
•    Olay örgüsünden çok, tema üzerinde durulur.
•    Hayatın akışı içinde insanların davranışları, birbirleriyle ilişkileri, olay ve durumlar hatta hayalleriyle ilgili olarak gösterdikleri tepkiler verilmeye çalışılır.
•    Türk edebiyatındaki en önemli temsilcileri Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal’dır. Rasim Özdenören de bu tarzda çok başarılı örnekler vermiştir.

 

İLGİLİ İÇERİK

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (HİKÂYE ETME)

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE HİKAYE (ÖYKÜ)

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA ÖYKÜ

ÖYKÜLEME ÖRNEKLERİ

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMA ÖRNEK METİNLER

HİKAYE

HİKÂYE (ÖYKÜ)

HİKAYE(ÖYKÜ) TÜRÜ, ÇEŞİTLERİ ve ÖZELLİKLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi