Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 

ROMAN TÜRÜ

Romanlarda, insanların başlarından geçen olaylar ayrıntılı bir şekilde işlenir. Böylece insanların duygu, düşünce ve hayal dünyaları geliştirilir. Yaşam deneyimleri artırılır.

Olmuş ya da olma olasılığı bulunan olayların bir büyük olayla örülerek ayrıntılı bir şekilde yer ve zaman gösterilerek anlatıldığı uzun yazılara roman denir.

Romanda ele alınan olay etrafında pek çok küçük olay anlatılır. Ele alınan olayın gerçek ya da gerçeğe uygun olması, kişilerin gerçek yaşamda gördüğümüz kişilere benzemesi, olayın geçtiği yer ve zamanın belli olması çevre ve kişilerin ruhsal çözümlemelerine yer verilmesi gerekir.

Romanlar yazıldığı devrin sosyal ve siyasal olaylarını yansıtır. Belli bir döneme ışık tutar.

Roman Çeşitleri: Romanlar bağlı oldukları akıma, işledikleri konulara ve içyapılarına vb. göre sınırlandırılır. 

 

Akımlarına göre:

1. Klâsik Roman: Biçim kusursuzluğuna akla ve sağduyuya dayanan romanlardır.

2. Romantik Roman: Duyguların ve hayallerin egemen olduğu romanlardır.

3. Realist Roman: Gerçekçi romanlardır. Yazarlar, eserlerinde kişiliklerini yansıtmazlar.

4. Natüralist Roman: Dünyayı daha da gerçekçi bir anlayışla ele alır. Natüralist sanatçıya göre dünya bir araştırma lâboratuarı, insan da denektir.

 

İşledikleri konulara göre: 

1. Macera Romanı: Okuru heyecanlandırmayı amaçlayan gerilim ve korku dolu olan, çağdaş bilim verileriyle düş gücünden oluşan, polisiye olaylar üzerine kurulmuş, dedektif serüvenlerinin anlatıldığı ya da aşk konusunun ele alındığı romanlara Macera Romanı denir. Bu tür romanlarda "olay" her şey demektir. Olayların akışına uygun olarak çevre zengin, çeşitli ve değişkendir. Kahramanlar da sürekli hareket halindedir. Macera romanları, okuyucuya hoşça vakit geçirtir. Bu tür romanların kaynağını; gezi kitaplarında anlatılan serüvenlerle destanlardaki kahramanların başından geçen olaylarla ilişkilendirebiliriz.

XVIII. yüzyıl macera romanı yazarları arasında İngiliz yazar Daniel Defoe, Robinson Crusoe romanıyla; XIX. yüzyılda Amerikalı Femere Cooper, Casus ve Çizmeli Adam romanıyla; Rudyard Kipling Çengel Kitabı ve Kim romanıyla dünya edebiyatında önemli bir yer tutar.

Ahmet Mithat Efendinin, Hasan Mellâh ve Dünyaya İkinci Geliş adlı romanları macera romanının bizdeki ilk örnekleri sayılır.

 

2. Belgesel Roman: Konusunu tarihî olaylardan ve kişilerden alan, gerçek olaylardan yola çıkan, araştırma ve incelemeye dayalı romanlara Belgesel Roman denir. Bu tür romanlarda yazar, tarihî gerçekleri kendi hayal gücü ile birleştirerek anlatır. Böylece bir gerçekler sahnesi olan tarih, okuyucu için ilgi çekici bir hâle gelir. 

Belgesel roman türünün ilk büyük yazarı Walter Scott’tır. Romantiklerden Victor Hugo, "Notre Damın Kamburu" adlı romanıyla bu türün güzel örneklerinden birini vermiştir. Namık Kemal'in yazdığı Cezmi, ilk belgesel romanımızdır.

 

3. Çözümlemeli (Psikolojik) Roman: Kişilerinin iç dünyalarını yansıtan, ruh çözümlemelerine önem veren romanlara Çözümlemeli Roman denir. Görünen olaylardan çok, olayların kişi üzerindeki etki ve yansımalarını konu edinen romanlardır. Bu tür romanlarda, ruhun derinliklerine inilir ve bilinçaltındaki gizemli istekler açığa vurulmaya çalışılır.

Madame De Le Fayette, La Princesse De Cieves (Prenses Dö Kiev) adlı romanıyla çözümlemeli romana ilk örneği vermiştir. Goethe, Paul Bourget, Dostoyevski, Marcel Proust, Franz Kafka, Andre Gide, Albert Camus tanınmış çözümlemeli roman yazarlarıdır. Mehmet Rauf'un, Eylül adlı romanı, Türk edebiyatının ilk çözümlemeli romanıdır. Ayrıca Halit Ziya Uşaklıgil, Peyami Safa, Abdülhak Şinasi Hisar bu türde eserler vermiştir.

 

4. Tezli (Sosyal) Roman: Toplumsal sorunları konu alan, bu sorunlara ışık tutarak çözüm yolları üreten romanlara Tezli Roman denir. 

Sosyal romanın ilk örneği, Victor Hugo'nun, Sefiller romanıdır. Türk edebiyatında Namık Kemal'in İntibah, Ahmet Mithat Efendi'nin Felatun Beyle Rakım Efendi, Samipaşazade Sezai'nin Sergüzeşt, Recaîzade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası, Nabizade Nazım'ın Zehra isimli romanları, sosyal içerikli romanlardır. Daha sonraki dönemlerde, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Memduh Şevket Esendal, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Orhan Kemal gibi pek çok yazarımız sosyal konulan işlemiştir.

Türk edebiyatında modern romanın ilk örnekleri, Tanzimat döneminde görülmeye başlar. Bunlar çeviri eserlerdir. İlk eser, Yusuf Kâmil Paşanın, Fenelon'dan yaptığı Telemague (Telemak) çevirisidir. Daha sonra Victor Hugo'nun, Hikâye-i Mağdurîn (Mağdurun Hikâyesi) adıyla yayınlanan Sefilleri, Daniel Defoe'nun Robenson Hikâyesi adıyla çevrilen Robinson Crusoe'dur.

Edebiyatımızda ilk yerli roman, Şemsettin Sami'nin, Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat (Talat ve Fıtnat'ın Aşkı)'tır, Sonra Ahmet Mithat Efendi, Hasan Mellâh'ı, Namık Kemal, ilk edebî roman kabul edilen İntibah'ı yazmıştır.

Bu öncü yazarlardan sonra Recaîzade Mahmut Ekrem, Araba Sevdasını; Sami Paşazade Sezai, Sergüzeşti yazmıştır.

Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk başarılı roman örneklerini, Servet-i Fünûn sanatçısı Halit Ziya Uşaklıgil vermiştir. Aynı dönemde Mehmet Rauf ve Hüseyin Rahmi Gürpınar da roman türünde eserler vermişlerdir.

II. Meşrutiyet ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar ve Reşat Nuri Güntekin, Türk toplumunun sıkıntılarını, memleket ülküsünü, toplumda kadının yerini, insan sevgisini işleyen romancılarımızdır.

1940'larda yurt ve köy sorunlarına yöneliş başlar. Nurullah Ataç’la dil sadeleşir. Her türlü konuda, çağdaş insanın sorunlarına eğilen yazarlarımız; Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halit Karay, Abdülhak Şinasi Hisar, Memduh Şevket Esendal, Peyami Safa, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Halikarnas Balıkçısı, Necati Cumalı, Oktay Akbal vb.

Köye yönelen sanatçılarımız; Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar, Abbas Sayar vb.

Günümüzde ise, Vedat Türkali, Adalet Ağaoğlu, Attilâ İlhan, Oğuz Atay, Pınar Kür, Selim İleri, Mehmet Eroğlu, Erdal Öz, Ferit Edgü, Orhan Pamuk, Sevinç Çokum, Buket Uzuner, Ayla Kutlu, Ahmet Altan vb. sanatçılarımızı sayabiliriz.

 

Romanın Ögeleri

a. Kişiler
Romanda anlatılan olayları yaşayan kişilerdir. Bunlara roman kahramanları, roman karakterleri de denir. Her romanda genellikle birden çok kişi vardır. Romanın ana kişisinin yanında, ikinci derecede, üçüncü derecede önemli kişiler de vardır. Romanın asıl kişisine ise başkahraman veya ana karakter adı verilir. Romanın kişileri, bütün yönleriyle ele alınır. Roman kişileri, karşımıza karakterler ve tipler olarak çıkar.


Tip Romanda belli bir sınıfı veya toplumda belli bir insan grubunu temsil eden kişiye tip adı verilir. “Vurdumduymaz, korkak, cimri, neşeli, cesur” gibi genel özelliklere sahip insan kesimini yansıtır. “Tip”, ayırıcı özellikleri bulunan bir topluluğun, bir sınıfın, bir grubun temsilcisi konumundadır. Romanda tipler, olumlu ya da olumsuz kimlikle karşımıza çıkabilen kişidir. Örneğin Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı romanındaki “Feride” ideal bir öğretmen ve genç kız tipine örnek verilebilir. Bu yönüyle Feride, sosyal tipler arasında yer alır.


Karakter Romanda belirli bir tip özelliği göstermeyen kişidir. Karakterde insana ait birçok farklı özellik bir arada bulunabilir. Bir kişi “cesaret, korku, cimrilik, inatçılık” vb. özellikleri gösterebilir yani romanda anlatılan bir insan, zenginse, aynı zamanda zaman zaman cimrilik ediyorsa karakter özelliği gösterir. Karakter, nesneler, olaylar ve kavramlar karşısında bireysel tavır alabilen ve karakteristik özellikleri daha çok, doğuştan gelen ve öyle kabul edilen kişidir. Karakter romanda kendi iç dünyası, kişiliği, kimseye benzemeyen nitelikleriyle görülür. O, “tip” gibi toplumsal bir tabakayı temsil etmez, sadece kendini temsil eder. Tip, toplumsal bir tabakayı temsil eder ve tip üzerinden bir toplumsal tabaka, olay ya da durum anlatılır. Karakter sadece bir birey olarak ele alınır.

b. Olay: Roman kişilerinin yaptığı eylemlere olay denir. Romanda ana olay çerçevesinde pek çok küçük çapta olaylar gelişir. Bu olayların her biri roman kişilerinin bir yönünü tanıtır. Romanda gereksiz olaylara yer verilmemelidir. Gereksiz olay ve ayrıntılar eserin değerini düşürür.

c. Zaman: Romanda işlenen olaylar belli bir zaman diliminde geçer. Olayların başlaması ile bitmesi arasında bir süreç vardır. Bu sürece zaman denir.

ç. Yer: Olayın veya olayların geçtiği, kahramanların yaşamlarını sürdürdüğü yerdir. Romanda yer, olayın kavranmasına, sunulmasına yardımcı olmalıdır. Romanda çevre betimlemeleri, olayla ve olayın kişileriyle ilgili önemli bilgiler verir.

d. Dil ve anlatım: Roman yazarının, kendine özgü dili kullanma becerisi vardır. Kimi uzun cümleler kurar, kimi de kısa cümleleri benimseyebilir. Kimi de devrik tümcenin ya da atasözü ve deyimlerin anlatım gücünden yararlanır. Bu anlatım biçimine üslup denir.

Olaylar ya roman başkişisinin ya da üçüncü kişinin ağzından anlatılır. ilk durumda yazar olayları yaşarken ikinci durumda yazar olaylar karşısında gözlemcidir, tanıktır.

Yazarlar roman yazarken anılarından, kişisel gözlemlerinden ve alınan küçük notlardan yararlanır.

e. Anlatıcı
Her anlatının mutlaka bir anlatıcısı olduğu gibi romanın da bir anlatıcısı vardır. Romanlarda farklı anlatıcılar kullanılır. Kimi eserlerde anlatıcı, kendini gizlemek yerine açıkça hissettirmek yolunu seçer. “Yazar-anlatıcı” adıyla anılan bu anlatıcı tipi, gerekli gördüklerinde olayların akışını kesip okura çeşitli bilgiler verir, kendince yorumlar yapar. Günümüzün modern romanlarındaysa anlatıcı, genellikle kendini gizlemeyi hedefler.


Anlatıcı olayları birinci kişi (ben, biz), ikinci kişi (sen, siz) ya da üçüncü kişinin (o, onlar) ağzından aktarabilir. O hâlde romanlarda birinci kişili anlatıcı, ikinci kişili anlatıcı veya üçüncü kişili anlatıcı kullanılır. Romanlarda olaylar baştan sona aynı anlatıcının anlatımıyla verilmeyebilir hem birinci kişi anlatı hem üçüncü kişi anlatıcı kullanılabilir.
Birinci kişinin ağzından anlatımda, olayları anlatanla yaşayan aynı kişi olarak karşımıza çıkar. Bu anlatım, daha çok, otobiyografik nitelik taşıyan eserlerde görülür.
İkinci kişili anlatımda anlatıcının sen veya siz ifadesiyle adlandırdığı bir kişiye hitap vardır, ikinci kişili anlatıcının en belirgin özelliği olayın, anlatıcı tarafından birine sürekli “sen/ siz” diye hitap edilerek onun bakış açısıyla yansıtılmasıdır.

Dolayısıyla eserdeki bakış açısı hitap edilen kişinin (sen/siz) bakış açısıdır.
Üçüncü kişili anlatımda olay, üçüncü bir kişinin başından geçmiş gibi anlatılır. Anlatıcı, olaya müdahil değildir; olayı dışarıdan gözlemleyerek aktarır.

Bakış Açıları
Bakış açısı romanda anlatılanların görüldüğü ve yansıtıldığı noktadır. Bir diğer açıdan bakıldığında anlatıcının, olay, kişi ve durumlar karşısında takındığı tavırdır. Romanda bakış açısı olayın kimin gözünden ve ağzından anlatıldığıyla ilgilidir. Romanın anlatımı ve dili de bakış açısına göre değişir. Hikâyede olduğu gibi romanda da kahraman bakış açısı, gözlemci bakış açısı, tanrısal/ilahi bakış açısı olmak üzere üç bakış açısı vardır.


Not:Kahraman bakış açısında anlatıcı, metindeki kahramanlardan biridir. Bir insanın sahip olduğu veya olabileceği “bilme, görme, duyma, yaşama” vb. imkânları ile sınırlıdır. Hikâyeyi kendi bakış açısından, kendi penceresinden anlatır.

Gözlemci bakış açısında anlatıcı, olup biteni dışarıdan bir kamera gibi izler, olayların içerisinde yer almaz Bu yöntemde olaylar dışarıdan görüldüğü kadarıyla verilir.

İlahi bakış açısında anlatıcı, olayları, olayların nedenlerini, kişilerin iç dünyasını hatta her şeyi bilir. Kahramanların düşünceleri, ruhsal durumları, niyetleri vb. konusunda bilgi sahibidir; onların ne yapacaklarını sezer; geçmişlerini ve geleceklerini bilir.

 

Romanda Tema
Yazarın eserini yazma amacı, doğrudan doğruya tema ile ilgilidir. Bu açıdan tema, eserde iletilmek istenen mesajdır. Tema, olay örgüsünü meydana getiren parçalar arasındaki çatışma veya karşılaşmanın en kısa ve kesin ifadesidir. Temaya, esere hâkim olan ve okura duyurulmak istenen temel düşünce, duygu ya da öz de denir. Bu açıdan bakıldığında konu, özel; tema ise daha genel anlamlıdır. Örneğin Orhan Kemal'in Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanın konusunu "üç arkadaşın çalışmak üzere köylerinden ayrılıp Adana’ya gelmeleri" oluşturur. Romanın teması ise “köyden kente göç” olgusu ya da sorunudur.

Romanda Çatışma

Çatışma, aynı veya karşıt iki durumdan birini seçmek da kalan bireyde görülen kararsızlık, uyuşmazlık hâlidir. Romanda çatışma; kişilerin kendileriyle, çevreleriyle veya toplumla olan ilişkilerinde ortaya çıkar. Çatışmalar karakterin onun dünyasının ve dolayısıyla örgüsünün daha iyi çözümlenmesini sağlar. Romanda aksiyonu sağlayan çatışmalar, sadece kişiler arasında değildir. Karakterlerin kendi içinde çatışmaları da söz konusudur. Örneğin Peyami Safa’nın Fatih Harbiye romanında Doğu-Batı değerlerinin çatışması söz konusudur, roman bu çatışma üzerine kurulmuştur. Romanın kahramanlarından Neriman, kendi kültürel değeriyle Batı kültürü arasında git geller yaşamakta, bir yönüyle hem kendi içinde hem de ailesinde, sosyal çevresinde çatışma içine girmektedir.

Romanda Plan: Romanda ele alınan olayların mantıksal bir gelişimi yapılır. Temel olay çevresinde pek çok küçük olaylar işlendiğinden, kişiler ile olaylar arasındaki ilişkinin kurulabilmesi iyi bir planlama ile olasıdır.

Romanda da hikâyede olduğu gibi serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur.

Serim bölümü: Romana konu olan olaylar ile yer, çevre ve kişilerin tanıtıldığı bölümdür. Bu bölümde olayın geçtiği zaman ile olay kişileri ve çevre betimlemesi yapılır.

Düğüm bölümü: Romanda olayların karmaşık bir hâl aldığı, okuyucunun merakının ve heyecanının yoğunlaştığı bölümdür. Romanda birden fazla düğüm bölümü bulunabilir ve en uzun bölüm bu kısımdır.

Çözüm bölümü: Düğüm bölümündeki olayların çözümlendiği, merak ve heyecanın giderildiği bölümdür. Bazı romanlarda sonuç, okuyucunun hayal gücüne bırakılabilir.

 

Roman Türleri
Akımlarına göre romanlar:
Klasik roman M de La Payette'in Princesse de Cleves adlı romanı, klasik romanın önemli bir örneğidir.
Romantik roman Victor Hugo’nun Sefiller'i, Namık Kemal'in İntibah’ı bu akıma uygun örneklerdir
Realist Roman Olayları, insanları ve toplumları gerçekçi açıdan yansıtan romanlardır Stendhal'in Kızıl ile Kara'sı Tolstoy'un Savaş ve Barış’ı, Halit Ziya’nın Mai ve Siyah'ı realist akımın etkisindedir.

Natüralist Roman Olayları ve kişileri bir bilim adamı gözüyle inceleyen romancılardır. Emile Zola’nın Meyhane'si. Alphonse Daudet’in Jack’i. Ahmet Mithat Efendi'nin Müşahedat'ı natüralist roman örnekleridir.

Konularına Göre Romanlar
Sosyal roman: Toplumsal sorunları işleyen romanlar bu gruba girer. Töre romanları ve tezli romanlar olmak üzere iki gruba ayrılır.
• Halide Edip Adıvar’ın Sinekli Bakkal romanı, töre romanıdır
• Hüseyin Rahmi'nin Ben Deli Miyim tezli roman örneğidir

Tarihî roman: Tarihin değişik dönemindeki olayları işler. Romantizmin bir ürünüdür.
• Dünya edebiyatında bu türün ilk örneğini İngiliz yazar Walter Scott vermiştir.
• Türk edebiyatında ise tarihi romanın ilk denemesi Ahmet Mithat’ın Yeniçeriler adlı romanı sayılabilir. Batılı anlamda ilk tarihsel romanız, Namık kemal in Cezmi’sidir.

Macera (serüven) romanı Günlük yaşamda her zaman rastlanmayan, şaşırtıcı, değişik ve esrarlı olayları konu edilen romanlardır. Polisiye romanlar ve egzotik romanlar da bu türdendir.
• Polisiye romanlarda hırsızlık, soygun ve cinayet işlenir. A. Christie’nin Nil’de Ölüm, Şark Ekspresinde Cinayet gibi eserleri bu türe örnektir.
• Egzotik romanlarda ise Batı ya uzak ülkelerin manzaraları, oralarda yaşayanların töre ve gelenekleri anlatılır. Piyer Loti’nin İzlanda Balıkçısı adlı romanı, bunun örneğidir.

Psikolojik roman Bu romanlarda roman kahramanlarının ruh çözümlemeleri yapılır.
• Psikolojik roman türünün ilk örneği M. de la Fayette’in La Princesse de Cleves adlı eseridir.
• Türk edebiyatındaki ilk psikolojik roman Mehmet Rauf’un Eylülü’dür


ROMAN - O.OKAY

Edebî ıstılah olarak birbirinden farklı olan hikâye ve roman, bütün Tanzimat edebiya­tı boyunca birbirine karışır. Hikâyenin geleneğimizden gelen bir isim olmasına mukabil, roman Batılı bir kavramdır. Fakat küçük hikâye türüne henüz aşina olmayan Osmanlı ay­dını için uzun hikâye veya roman vardır, her ikisinin de adı hikâyedir.

Kültür geleneğimizde hikâyenin yeri, İslâmiyet'ten önce yarı şiir karakterinde destan­larla ve ozanların anlattıklarıyla başlar. İslâmiyet'ten sonra Dede Korkut*tan başlayarak, içlerine Hind, İran, Arap gibi Doğulu ve İslâmî unsurların birbirine karıştığı halk hikâ­yeleri, Dîvan edebiyatında poetik ve sembolik karakteri ağır basan mesneviler de bu geleneğin parçaları olarak düşünülmelidir. Bunların bir kısmı anonim Halk edebiyatı mah­sulleri olduğu için yazılı metne bağlı bir tür olarak gelişemez. Mesneviler de, konu ve şe­kil olarak sınırlı olmaları sebebiyle, hikâyenin değil, şiirin bir türü gibidir.

Burada, Batı’nın tesiri bahis konusu olmaksızın, hikâye türünün gelişmesine yol aça­bilecek bazı örneklerden bahsetmek gerekir. Matbaanın kurulması ve yaygınlaşmasıyla, özellikle harekeli ve taş basması kitapların dışında, bir orta sınıf aydını için hazırlanmış olduğu anlaşılan bazı hikâyeler; eğer Osmanlı elit tabakasında itibar görüp, sanatkar kalemlerle zengin örneklerini verebilseydi, belki Tanzimat'taki taklit sürecini daha sağlık­lı ve süratli aşmak mümkün olurdu. Şükrü Elçin bu çeşit hikâyelerden altısına dikkatleri çeker. Bazı şartlarla bunlara Aziz Efendi'nin (1749-1798) Muhayyelat’ı da eklenebilir. Fakat klasik edebiyatımızda sadece şiirin rağbet görmesi, nesrin, özellikle hikâyenin pek muteber bir sanat olmaması, bugün geldiğimiz manada bir hikâye/roman türünün taklit­le başlamasına yol açmış olmalıdır.

Tanzimat’ın ilk nesli için tespit ettiğimiz tarih, roman hakkında biraz daha farklıdır. Hatta ilk edebiyat neslinde verdiğimiz isimler de değişir. Tanzimat'ın ilk üçlüsünden yal­nız Nâmık Kemal iki roman yazmıştır. İlk hikâye ve roman denemeleri de 1870-1876 yıl­ları arasında tamamlanır. İlk örnekler, Batı’dan yapılan tercümelerin veya Türk yazarla­rının Batı’dan tanıdıkları eserlerin tesirine yerli-klasik unsurların da eklenmesiyle görül­meye başlamıştır. Bu neslin ilk yazarı Ahmed Midhat Efendi’dir. Bahis konusu yıllar ara­sında bu türde büyüklü küçüklü on yedi hikâye/roman yazan Ahmed Midhat (1844-1912), Letâif-i Rivâyat adını verdiği uzun bir seri içinde (1870-1893 arasında çıkan 25 cep ki­tabında, her biri 36 ilâ 228 sayfa arasında 28 hikâye-roman) bunlardan on ikisini yayın­lar: Sû-i Zan, Esâret, Gençlik, Teehhül, Felsefe-i Zenan, Gönül, Mihnet-keşan, Firkat, Ye­niçeriler; Ölüm Allahın Emri, Bir Gerçek Hikâye, Fitnekâr. Bu uzun hikâyelerin daha isimleri bile, bütün Tanzimat romanının programını ve repertuarını verir: Romantik gö­nül macereları, kadın, evlilik, esirlik, eğitim vs. Dile ve hikâye tekniğine pek dikkat etme­yen Ahmed Midhat, eski meddah geleneğini de ihmal etmeyerek, Türk okuyucusunu roma­na alıştırmıştır.

 

 

(Orhan OKAY, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, C.l, Feza Gaz., İst. 1999.)

 

 İLGİLİ İÇERİK

TARİHİ ROMANLAR

PSİKOLOJİK ROMANLAR

KATRE-İ MATEM ROMANININ İNCELENMESİ

ROMAN İNCELEMESİ NASIL YAPILIR?

ROMAN ÖZETLERİ

ROMAN

ROMAN ve ROMAN UNSURLARI