ROMAN - O.OKAY
Edebî ıstılah olarak birbirinden farklı olan hikâye ve roman, bütün Tanzimat edebiyatı boyunca birbirine karışır. Hikâyenin geleneğimizden gelen bir isim olmasına mukabil, roman Batılı bir kavramdır. Fakat küçük hikâye türüne henüz aşina olmayan Osmanlı aydını için uzun hikâye veya roman vardır, her ikisinin de adı hikâyedir.
Kültür geleneğimizde hikâyenin yeri, İslâmiyet'ten önce yarı şiir karakterinde destanlarla ve ozanların anlattıklarıyla başlar. İslâmiyet'ten sonra Dede Korkut*tan başlayarak, içlerine Hind, İran, Arap gibi Doğulu ve İslâmî unsurların birbirine karıştığı halk hikâyeleri, Dîvan edebiyatında poetik ve sembolik karakteri ağır basan mesneviler de bu geleneğin parçaları olarak düşünülmelidir. Bunların bir kısmı anonim Halk edebiyatı mahsulleri olduğu için yazılı metne bağlı bir tür olarak gelişemez. Mesneviler de, konu ve şekil olarak sınırlı olmaları sebebiyle, hikâyenin değil, şiirin bir türü gibidir.
Burada, Batı’nın tesiri bahis konusu olmaksızın, hikâye türünün gelişmesine yol açabilecek bazı örneklerden bahsetmek gerekir. Matbaanın kurulması ve yaygınlaşmasıyla, özellikle harekeli ve taş basması kitapların dışında, bir orta sınıf aydını için hazırlanmış olduğu anlaşılan bazı hikâyeler; eğer Osmanlı elit tabakasında itibar görüp, sanatkar kalemlerle zengin örneklerini verebilseydi, belki Tanzimat'taki taklit sürecini daha sağlıklı ve süratli aşmak mümkün olurdu. Şükrü Elçin bu çeşit hikâyelerden altısına dikkatleri çeker. Bazı şartlarla bunlara Aziz Efendi'nin (1749-1798) Muhayyelat’ı da eklenebilir. Fakat klasik edebiyatımızda sadece şiirin rağbet görmesi, nesrin, özellikle hikâyenin pek muteber bir sanat olmaması, bugün geldiğimiz manada bir hikâye/roman türünün taklitle başlamasına yol açmış olmalıdır.
Tanzimat’ın ilk nesli için tespit ettiğimiz tarih, roman hakkında biraz daha farklıdır. Hatta ilk edebiyat neslinde verdiğimiz isimler de değişir. Tanzimat'ın ilk üçlüsünden yalnız Nâmık Kemal iki roman yazmıştır. İlk hikâye ve roman denemeleri de 1870-1876 yılları arasında tamamlanır. İlk örnekler, Batı’dan yapılan tercümelerin veya Türk yazarlarının Batı’dan tanıdıkları eserlerin tesirine yerli-klasik unsurların da eklenmesiyle görülmeye başlamıştır. Bu neslin ilk yazarı Ahmed Midhat Efendi’dir. Bahis konusu yıllar arasında bu türde büyüklü küçüklü on yedi hikâye/roman yazan Ahmed Midhat (1844-1912), Letâif-i Rivâyat adını verdiği uzun bir seri içinde (1870-1893 arasında çıkan 25 cep kitabında, her biri 36 ilâ 228 sayfa arasında 28 hikâye-roman) bunlardan on ikisini yayınlar: Sû-i Zan, Esâret, Gençlik, Teehhül, Felsefe-i Zenan, Gönül, Mihnet-keşan, Firkat, Yeniçeriler; Ölüm Allahın Emri, Bir Gerçek Hikâye, Fitnekâr. Bu uzun hikâyelerin daha isimleri bile, bütün Tanzimat romanının programını ve repertuarını verir: Romantik gönül macereları, kadın, evlilik, esirlik, eğitim vs. Dile ve hikâye tekniğine pek dikkat etmeyen Ahmed Midhat, eski meddah geleneğini de ihmal etmeyerek, Türk okuyucusunu romana alıştırmıştır.
(Orhan OKAY, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, C.l, Feza Gaz., İst. 1999.)
İLGİLİ İÇERİK
KATRE-İ MATEM ROMANININ İNCELENMESİ
ROMAN İNCELEMESİ NASIL YAPILIR?
- << Önceki
- Sonraki