Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ROMAN - O.OKAY

Edebî ıstılah olarak birbirinden farklı olan hikâye ve roman, bütün Tanzimat edebiya­tı boyunca birbirine karışır. Hikâyenin geleneğimizden gelen bir isim olmasına mukabil, roman Batılı bir kavramdır. Fakat küçük hikâye türüne henüz aşina olmayan Osmanlı ay­dını için uzun hikâye veya roman vardır, her ikisinin de adı hikâyedir.

Kültür geleneğimizde hikâyenin yeri, İslâmiyet'ten önce yarı şiir karakterinde destan­larla ve ozanların anlattıklarıyla başlar. İslâmiyet'ten sonra Dede Korkut*tan başlayarak, içlerine Hind, İran, Arap gibi Doğulu ve İslâmî unsurların birbirine karıştığı halk hikâ­yeleri, Dîvan edebiyatında poetik ve sembolik karakteri ağır basan mesneviler de bu geleneğin parçaları olarak düşünülmelidir. Bunların bir kısmı anonim Halk edebiyatı mah­sulleri olduğu için yazılı metne bağlı bir tür olarak gelişemez. Mesneviler de, konu ve şe­kil olarak sınırlı olmaları sebebiyle, hikâyenin değil, şiirin bir türü gibidir.

Burada, Batı’nın tesiri bahis konusu olmaksızın, hikâye türünün gelişmesine yol aça­bilecek bazı örneklerden bahsetmek gerekir. Matbaanın kurulması ve yaygınlaşmasıyla, özellikle harekeli ve taş basması kitapların dışında, bir orta sınıf aydını için hazırlanmış olduğu anlaşılan bazı hikâyeler; eğer Osmanlı elit tabakasında itibar görüp, sanatkar kalemlerle zengin örneklerini verebilseydi, belki Tanzimat'taki taklit sürecini daha sağlık­lı ve süratli aşmak mümkün olurdu. Şükrü Elçin bu çeşit hikâyelerden altısına dikkatleri çeker. Bazı şartlarla bunlara Aziz Efendi'nin (1749-1798) Muhayyelat’ı da eklenebilir. Fakat klasik edebiyatımızda sadece şiirin rağbet görmesi, nesrin, özellikle hikâyenin pek muteber bir sanat olmaması, bugün geldiğimiz manada bir hikâye/roman türünün taklit­le başlamasına yol açmış olmalıdır.

Tanzimat’ın ilk nesli için tespit ettiğimiz tarih, roman hakkında biraz daha farklıdır. Hatta ilk edebiyat neslinde verdiğimiz isimler de değişir. Tanzimat'ın ilk üçlüsünden yal­nız Nâmık Kemal iki roman yazmıştır. İlk hikâye ve roman denemeleri de 1870-1876 yıl­ları arasında tamamlanır. İlk örnekler, Batı’dan yapılan tercümelerin veya Türk yazarla­rının Batı’dan tanıdıkları eserlerin tesirine yerli-klasik unsurların da eklenmesiyle görül­meye başlamıştır. Bu neslin ilk yazarı Ahmed Midhat Efendi’dir. Bahis konusu yıllar ara­sında bu türde büyüklü küçüklü on yedi hikâye/roman yazan Ahmed Midhat (1844-1912), Letâif-i Rivâyat adını verdiği uzun bir seri içinde (1870-1893 arasında çıkan 25 cep ki­tabında, her biri 36 ilâ 228 sayfa arasında 28 hikâye-roman) bunlardan on ikisini yayın­lar: Sû-i Zan, Esâret, Gençlik, Teehhül, Felsefe-i Zenan, Gönül, Mihnet-keşan, Firkat, Ye­niçeriler; Ölüm Allahın Emri, Bir Gerçek Hikâye, Fitnekâr. Bu uzun hikâyelerin daha isimleri bile, bütün Tanzimat romanının programını ve repertuarını verir: Romantik gö­nül macereları, kadın, evlilik, esirlik, eğitim vs. Dile ve hikâye tekniğine pek dikkat etme­yen Ahmed Midhat, eski meddah geleneğini de ihmal etmeyerek, Türk okuyucusunu roma­na alıştırmıştır.

 

 

(Orhan OKAY, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, C.l, Feza Gaz., İst. 1999.)

 

 İLGİLİ İÇERİK

TARİHİ ROMANLAR

PSİKOLOJİK ROMANLAR

KATRE-İ MATEM ROMANININ İNCELENMESİ

ROMAN İNCELEMESİ NASIL YAPILIR?

ROMAN ÖZETLERİ

ROMAN

ROMAN ve ROMAN UNSURLARI

SON EKLENENLER

Üye Girişi