Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TARİHİN ÜVEY EVLÂDI: BİYOGRAFİ

Üniversitelerimizdeki bölümlerin çoğunun programlarında iki mühim eksiklik var: Tarih ve biyografi. Her ikisinden de kastım, bu bölümlerden yetişenlerin kendi bilim alanlarının tarihlerini ve o alanda yetişmiş insanların hayat hikâyelerini bilmeleridir. Bilme kavramı ağır görünüyorsa, “bunlara yabancı kalmamaları”dır da diyebilirim.

Aslında tarih de, biyografi de başlı başına birer ilim alanı değildir. Bugün tarih dediğimiz alan hemen sadece siyasî, kısmen de sosyal tarihle sınırlıdır. Hâlbuki bunun dışında sanat tarihi, fel­sefe tarihi, tıp tarihi, edebiyat tarihi gibi alanların birbiriyle ve asıl tarihle ilgisi, yani orta tarafları, sadece hemen hepsinin araştırma alanlarının kronoloji dediğimiz zaman çizgisi üzerinde yoğunlaşma­larıdır. Biyografi de öyledir. Bütün biyografilerin ortak alanı kişinin doğum ve ölüm arasındaki kronolojik hikâyesidir. Böylece tarihi ve biyografiyi aynı çizgiye yerleştiren faktörün de kronoloji olduğu görülüyor. Kısa ve yalın bir tarifle, ilki bir dönemin ve o dönemde­ki olayların, bir devletin veya devletlerarası ilişkilerin kronolojisi, İkincisi ferdin kronolojisidir.

Sanat tarihi, felsefe tarihi, edebiyat tarihi gibi bilgilerin, bu alanların eğitiminin yapıldığı bölümlerde, programın önemli bir parçası olarak verildiğini biliyoruz. Tıp tarihinin ise tıp fakültele­rinin sadece bazılarında, ihtiyaç veya imkân seviyesinde eğitimi yapılmaktadır. Buna mukabil sosyal-beşerî ve pozitif bilim öğreti­mi yapan fakülte ve bölümlerde o alanların “bilim tarihi” ciddi bir disiplin olarak düşünülmemiştir. Belki böyle bir dersin içinde düşü­nülebilecek olan biyografi de öyledir. Bizden önce yaşamış, kültür, sanat ve medeniyet hamuruna bir maya katmış insanları tanımak, hem ilmî tecessüsümüzün gereğidir, hem de mesleğimiz için ihmal edilmemesi gereken vicdanî bir borçtur. Burada meselâ bir tarihçi için, tarihî şahsiyetler kadar, tarihçilerin biyografilerine de ilgisiz kalmamalarını kastediyorum. Diğer bilim alanları için de.

Biyografi, İslâm milletlerinin, dolayısıyla Osmanlı’nın da, Batı’dan almadığı, kendi öz malı bir bilim alanıdır. Bu türün adı, bir kişi için “tercüme-i hal”, birden fazla kişileri ihtiva edenler için “teracim-i ahval” olmakla beraber, Şark zevki hemen bütün kitap adlarında olduğu gibi bu alanda da zengin bir başlık koleksiyonu sergiler. Peygamber’in hayatı olan siyer’lerden başlayarak tabakat, vefeyat, tezkire, esami, sicil, şecere, sefine, mecalis, hadika, ravza, riyaz, gülzar, gülşen gibi olağanüstü sayıda kitap adı, zengin muh­tevalarıyla kütüphanelerde bulunmaktadır.

Benim bu yazıyı yazmama vesile olan, Ali Birinci’nin geçen ay içinde elime geçen Tarihin Gölgesinde adlı kitabı ve yine onunla Dergâh dergisinde yapılmış bir mülakattır. Ali Birinci’nin kitabının alt başlığı “Meşahir-i Meçhule’den Birkaç Zat” gibi mütevazı bir ad taşıyor. Mütevazı; çünkü böyle bir ad, beş-on kadar isim ihtiva eden en çok kırk-elli sayfalık bir risaleyi düşündürüyor. Hâlbuki fihristiy­le beraber 456 sayfa hacmindeki kitapta bu meşhur meçhûllerden 56 isim yer alıyor. Gerçekten tarihin karanlıklarında kaybolmaya yüz tutan, kitaptaki tasnifle ulema, müderris, şeyh, ilim adamı, zabit, hariciyeci, idareci, gazeteci ve edebiyatçı bu elli altı zatı, Ali Bilinci bir arkeolog gibi, kitabesi silinmiş kabirleri, tozlu rafları, küflü evrakı yoklayarak âdeta yeniden hayata kavuşturuyor.

Dergâh’ın Temmuz 2001 tarihli sayısında yer alan mülâkatta da Ali Birinci bu konuda dikkate şayan meselelere parmak basıyor. Ona göre Osmanlı’da epey köklü bir geleneği bulunan biyografi yazarlığı Cumhuriyet döneminde itibardan düşmüş. Örneklere bakılınca bu hükme katılmamak mümkün değil. Benim kanaatimce de toplu biyografilerde bu durum hâlen geçerlidir. Münferit biyog­rafilerde, yani monografilerde, özellikle 1960’lardan sonra büyük bir gelişme olduğu muhakkak. Bunda, üniversitelerimizin sayısı­nın, dolayısıyla yüksek lisans ve doktora gibi tez çalışmalarının çoğalmasının rolü olmalıdır. Yanılabileceğim ihtimaliyle, sathî bir gözlemle, monografi çalışmalarının büyük ağırlığının da önce ede­biyatçılar, ikinci derecede tarihçiler üzerinde olduğunu anlıyorum. (Son yıllarda edebiyat araştırmalarının sadece metinler üzerinde çalışmaktan ibaret telakki edilmesi gibi bir eğilimin, genel olarak da biyografi yazarlığının küçümsenmesinin yanlışlığını açıklamaya bu sütunların hacmi yeterli değil.)

Yakın zamanda, her ikisi de YKY’den çıkan ve 2300 ismi ihtiva eden “Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi” ile 2156 ismi ihtiva eden “Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi” gibi iki önemli çalışmaya rağmen toplu biyografi külliyatımız epeyce eksiktir. Bahsettiğim mülakatta Ali Birinci Webster’in kırk bin, Kehhâle’nin on sekiz bin yazar adının yer aldığı ansiklopedik biyografi kitaplarından bahsediyor. Bizdeki eksikliği bu kadar çarpıcı olarak başka hangi delil ortaya koyabilir?

Prof. Ali Birinci’yi eserleriyle veya şahsen tanımış olanlara yeniden tanıtmaya hacet yok. Zaman zaman ona mahallenin muh­tarı diye takılmakta haksız değilim. O, yakın devir tarihi, özellikle şahsiyetleri hakkında en emin, sağlam ve teferruatlı bilgilere sahip değerli bir bilim adamı, bir biyograftır. Çalıştırdığım yüksek lisans ve doktora öğrencilerimden kendisine müracaat ettirdiklerime gös­terdiği iyi niyet ve yardımlarından biliyorum ki, bilgisini kıskanma­dan dağıtan nadir hocalardan biridir de.

Çağımız pek çok mesai gibi, bilgilerin, düşüncelerin ve bunların terkiplerinin de münferit değil ortak çalışmalarla yürümesini gerek­tiriyor. Bunun için de yapılacak işin devamlılığı, yani kurumlaşması zaruridir. İçimden, meselâ Millî Kütüphane’ye veya doğrudan doğ- rüya Kültür Bakanlığı’na bağlı bir “Türk Biyografi Enstitüsü”nün kurulması geçiyor. Bu enstitünün biyografi kitap ve yazılarından oluşacak bir kütüphanesi; sicill-i ahval kayıtları, nüfus kütükleri, mezar taşı kitabeleri, Emekli Sandığı ve ayrıca bazı bakanlık ve kurumların personel arşivleri, son zamanlarda epey süratle çoğalan hatıra ve portre yayınları taranarak elde edilecek bir arşivi olmalıdır. Enstitü bir taraftan Türk kültüründe, sanatında, politikasında emeği geçmiş insanların büyük bir biyografi koleksiyonunu hazırlarken, bir taraftan da araştırmacılar veya her aydın için herhangi bir biyog­rafi ihtiyacına cevap verebilecek bir başvuru kaynağı olabilmelidir. Gönlüm bu enstitünün başında Ali Birinci’nin bulunmasını arzu ediyor. Ama daha lâyık, elyak bir isim akla gelirse Ali Birinci’nin hizmetten çekinmeyeceğine inanırım.

Patates, yumurta, fındık âlimim destekleyen devletin, asıl des­teğe hak kazanan, uzun vadede verimli bu projeyi ihmal etmeyece­ğini ummak istiyorum

 2 Eylül 2001, Pazar, s. 17

 

İLGİLİ İÇERİK

BİYOGRAFİ ÖRNEĞİ

BİYOGRAFİ - OTOBİYOGRAFİ ARASINDAKİ FARKLAR

ŞAİR BİYOGRAFİLERİ TEZKİRELER

BİYOGRAFİ ÖRNEĞİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi