Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş
İKİ GÖZÜM AYŞE
Utandırma siyaseti takip etmek istediğimden falan değil, fakat senin cevabını tacil etmek (çabuklaştırmak) için derhal cevap vermek istedim, buna rağmen görüyorsun ki 10 gün kadar geç kaldım. Sebebi basit, benim her zamanki hastalığım: Yine âşıkım. Ah Ayşe, vallahi artık ben de şaşırdım, 15-16 yaşımdan beri şöyle bir haftacık olsun âşık olmadan durduğumu hatırlamıyorum. Mütemadiyen, bilafasıla (aralıksız) ve şiddetle âşıkım. Zannetme ki öyle üstünkörü şeylere aşk ismini veriyorum, benimkilerin her biri ateşlilikte Verter'i, bakirlikte Romeo'yu geri bırakacak şeyler; işin tuhafı her seferinde ilk defa âşık oluyormuşum gibi bilmediğim heyecanlara ve ihtisaslara (duyarlılıklara) düşmemdir. Bu ihtimal her aşkımın nevi ve şekil itibariyle diğerinden çok farklı olmasındandır. Galiba evvelce de söylemiştim, bende aşk mıknatisiyet (çekim) gibi bir şey, daima mevcut, yalnız mıknatısa yapışan cisimler değişiyor. Bütün bu alakaların ciddiyetini ve alelade bir heves olmadığını, her maşukamla (âşık olunan kişi) hayatımı birleştirmek arzusunda bulunmaklığım ispat eder. Mamafih yavaş yavaş dimağım ve hissiyatım bu gibi hussusatta mihanikiyet (mekanik hale gelme) kespettiler (kazandılar). Yeni bir aşkı alışkın bir tavır ve hakimane bir tevekkülle (bilgece) kabul, üzüntülerine tahammül, heyecanlarıyla telezzüz ediyorum (lezzet alıyorum, zevk duyuyorum). Artık maşukamda namütenahi (sonsuz) meziyetler görmek, onu ilahileştirmek gibi acemiliklere düşmüyorum, onun evsafını fevkalhat (son derece) bitaraf (tarafsız) birisi gibi isabetle görüyorum. Bunun için herhangi seksüel bir hissin zebunu (ezilmişi) veya bir galat (yanlış) hissin kurbanı değil, hakiki bir âşıkım. Ecsam (cisimler) mevat (maddeler) vesairelerle alakası olmayan bir mevcudiyet yani mahzı aşk (sırf aşk) bende hükmünü yürütmektedir. İşin fenası: Birisine yeni âşık olmaklığım ondan evvelkilerin unutulmasına sebep olmuyor, yine en ufak bir vesile onlardan birine karşı eski şiddetle alaka ve temayülümün uyanmasına sebebiyet veriyor. Perteve sor, ben Almanya'daki 28 için (28 yaşında bir hanım) çıldırdığım zamanlarda ..........'ya aşkımın bir zerresini bile kaybetmiş değildim. Ve şimdi burada ............için bir semaver gibi için için kaynarken sevgili Nermin'i asla unutmuş değilim. Dünyaya herkes mukadder bir vazifeyi ifa için gelirmiş, ben de zannediyorum ki sadece âşık olmak, zaman, mekân ve imkân düşünmeden âşık olmak için gelmişim, bereket ki boylu poslu yakışıklı bir delikanlı değilim, o zaman böyle kendi kendime tutuşmakla kalmaz, mukabele (karşılık falan da görür, işi gücü maceralara hasrederdik; şimdi ise kendi kendimize gelin güvey olurken başka birtakım işler çıkaracak, yazı falan yazacak zamanımız oluyor. Ve aşktan yani âşıklığımdan icap ettiği tarzda istifade edemediğim için onu icap etmeyen şekillerde kullanıyor, yani içimde taşıdığım bu heyecandan bazen şekil, bazen mahiyetini değiştirerek yazılarımın mevzu ve hareketlerini çıkarıyorum.
Zaten cinsi hissiyatın tezahürü olan bir nevi "istek" bertaraf edilirse, aşk bazı insanlarla beraber doğan, onları ölünceye kadar terk etmeyen bir histir. Hayatta bu nevi aşktan zerre kadar nasibi olmayanlara tesadüf ettim, fakat sebebi vücutlarının (varoluş nedenlerinin) aşk olduğunu zannettirecek kadar bununla memlû (dolu) insanlar da bilirim. Sanat heyecanı falan dediğimiz hep budur, bunun tahavvülat ve istihalatıdır (değişiklikleri), fakat Freud'un dediği gibi cinsiyetle alakası olan, ondan doğan bir şey değil, onunla uzaktan bile alakadar olmayan bir şey, hatta cinsi hislerin müdahalesinde derhal ölen, asaletini kaybeden bir şey.
Size yeni sevgilimi nasıl tarif edeyim? Güzel mi, bilmem, bence dünyada sevilmeye layık olan mahlukların yegânesi. O kendisini ne kadar sevdiğimi, hatta yalnız sevdiğimi bile bilmediği halde ben onun için her şeyimi, herhangi bir uzvumu feda edebilirim. Size bugünlerde bir resmini yollayacağım kendiniz hükmünüzü veriniz.
Enver'den artık mektup falan aldığım yok. Bu mesele artık bana soğukluk vermeye başladı, hiç açmak istemiyorum. Çünkü bunda da insanların ebedi ve müzmin illeti baş rolü oynamakta: Mütekabil anlaşamamazlık, yalnız kendi dimağımız ve gözümüzle görmek, kendimizi karşımızdakinin yerine koyamamak, onun gibi düşünüp hissedememek...
En kabadayımız kendisini karşısındakinin yerine kor, fakat orada onun yapacağı hareketleri değil, kendisinin yapacağı hareketleri düşünür, ona göre hükümlerini verir. Bilmez ki aynı vaziyette her insan aynı şeyi yapmaz, tesirler aynı olsa bile teessürler her şahsa göre namütenahi (sonsuz) değişir. İşte bu noktalan gözden uzak tutup karşımızdakinin harekâtını geniş bir müsamaha ve anlayışla takip etmez, hükümlerimizi buna göre ve daima katiyetten uzak olarak vermezsek araya gayri kabili izale (giderilemez) bir anlaşamamazlık duvarı çekilir, ve diğer hissiyat ve hasail (meziyetler) birbirine ne kadar yakın ve aşina olsa, ne kadar tekarrübü (yakınlaşmayı) arzu etse, bu duvar yekdiğerine uzanan ellerin telakisine (birleşmesine) insafsızca mani olur. Hakikaten kâmil olmak istersek kendimizi iki şeye bütün manasıyla alıştırmalıyız: Anlamak, müsamaha etmek... ikinci birincinin neticesidir.
Bazı şeyleri saklamak onların biraz olsun fenalığına inanmak değildir. Yalnız insanda saklanacak ve söylenecek şeyleri ayırabilmek kudreti olmalıdır. Yalan, ordiner (maksatlı) olmamak şartıyla, her zaman müracaatımız icap eden bir vasıtadır. Ve hangi yalan adidir, bunu ancak her insanın içi, ruhi asaleti tayin eder. Tasnif yapmaya imkân yoktur. Aynı yalan birbirine göre düşkün veya asil olabilir. Bunu şevki tabiilerimizin (içgüdülerimizin) ve ruhumuzun kabiliyetleri tayin edecektir. Ben senin ruhi meziyetlerinden eminim; doğru bulduğun zaman yalan söyle veya hakikati sakla, bu muhakkak ki en münasibidir, yalnız biraz da itimad-ı nefis (kendine güven) sahibi, hatta mağrur ol ve komprime halinde kullanılan birtakım bayat ahlak kaidelerine bakarak yaptığın işten nadim (pişman) olma. Yaptığı işin cürüm olduğunu zannetmek mücrim (suçlu) olmak, hiç olmazsa kendisini mücrim olmaya alıştırmak demektir. Neyse, görüyorsun ya, bir hayli lakırdı ettim. İstanbul'a gelmeden evvel muhakkak bir mektubunu almalıyım, 20 gün sonra orada bulunacağıma göre çok istical (acele) etmelisin. Pertev bana neden mektup yazmıyor, bunu da anlayıver. Yeni yazı yazdığım yok, yalnız eski usulde bir şarkı var, onu Perteve ver, böyle şeylerden zevk alırsan sen de oku. Selamlar iki gözüm.
Sabahattin Ali, bilgi yayınları