Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

MEKTUP NEDİR? MEKTUP HAKKINDA BİLGİ

Mektup, yazının bulunduğu tarihe kadar çıkabilen en eski edebiyat türlerinden biridir. Eldeki en eski örnekler,

Mısır firavunlarının diplomatik mektupları (M.Ö. XV.- XIV. yy) ile Hitit krallarının Hattuşa (Boğazköy) arşivinde bulunan mektuplarıdır.

Batı edebiyatında mektup türünün de ilk örneklerini yine eski Yunan edebiyatında görüyoruz. Mektup, bir edebiyat türü olarak, özellikle Latin edebiyatında gelişip yaygınlaşmıştır; bu alanda yazan­ların başlıcaları, nesirle Cicero (M.Ö. 106-43), vb.; nazımla Horatius (M.Ö. 65-8), vb.dir. Rönesans'tan bu yana, Avrupa'da çeşitli ülkelerde (italya, Fransa, İngiltere, Almanya, vb.) bu türün yaygınlaştığı görülüyor. Özellikle Fransa'da, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda mektup türü büyük bir gelişme göstermiş; o kadar ki, yalnız mektup türünde yazan yazarlar (Mme de Sevigne, vb.) bile yetişmiştir. Fransız edebi­yatında bu türün en önemli yazarları, Mme de Sevigne (1626-1696), Voltaire (1694-1778), Rousseau (1712-1778), Diderot (1713-1784), vb.; İngiliz edebiyatında Lady Montagu (1689-1762), vb.dir.

Mektup türünün Türk edebiyatında epey uzun bir geçmişi vardır. Mektubun Türkçesi betik veya bitiktir. İslamiyet’in kabulünden sonra "mektup" kelimesinin yaygınlık kazandığı görülür. Bunun yanı sıra "nâme"nin de özellikle eser ve tür adı belirtmek üzere sıkça kullanıldığı göze çarpar. Tanzimat öncesinde mektuplar "ariza, kaime, şukka, name, uhuvvetname, meveddetname, muhabbetname, tezkire, varak-pare, kağıt" gibi değişik isimler altında gruplandırılmıştır. "Ariza" ve "şukka" daha alt kademedekilerden daha üst kademedekilere yazılan mektuplara; "uhuvvetname, meveddetname. mu­habbetname" kardeşlik ve sevgi duyguları ile bağlı kişilerin birbirlerine yazdıkları mektuplara verilen isimlerdir. "Varak-pare" alçakgönüllülük ifadesi taşırken, "kağıt" çok geniş manada halk arasında mek­tup anlamına gelmektedir. Name ise bazen aşk mektupları için kullanılmaktadır.

"Mektuplar ayrıca konularına göre de adlandırılmaktadır: Arzıhal, tebrikname, tehniyename, taziyename, cevapname, teşekkür, takriz, davetname, niyazname, tezkire, müzekkere vb. gibi."
 

Türk Edebiyatında Mektup Nev'inin Gelişmesi

Batı edebiyatlarında XVII-XVIII. asırda fevkalade inkişaf gösteren mektup nev'i, Türk edebiyatın­daki en zengin mahsullerini kısmen aynı şartlar altında Tanzimat'tan sonra vermeğe başlamıştır. An­cak Türk edebiyatında mektup türünün tarihçesi göz önüne alınınca önce, Tanzimat'tan sonra eski ehemmiyetini kısmen kaybetmekle beraber, XX. asrın başlarına kadar devam etmiş olan münşileri zikretmek gerekir

Klasik Türk Edebiyatında Mektup:

Divan edebiyatımızda, bir şeyi meydana getiren, bina eden manasına umumiyetle nesir karşılığı inşa, naşir yerine münşi sıfatı kullanılır. Münşi, edebî ilimlere vakıf, bir maddeyi neşren ve mükemmel surette kaleme alabilen, kişi demektir. Kalem'lerden yetişen münşiler, resmi vesikaları kusursuz olarak yazma hünerini gösteren kimselerdir. Bilhassa XVI. asırdan başlayarak Arap ve Acem - kültürünün nüfuzu artmış, bu dillere ait kelime ve kaideler muayyen bir zümrenin nesrinde Türkçe kelimelere göre daha kabarık yekûn tutmaya başlamıştır. Bu ağır nesirde sanatlı ifade hususiyeti de arandığından, inşa, ancak Arap Acem kültürüne, edebiyat bilgisine hakkiyle vakıf kimselerin kaleme alabileceği bir hususiyet gösterir.

Kalemlerden yetişen münşilerin çoğu Mektupçuluk, Vaka-nüvislik, Reis'ül- küttaplık, Sadr-ı azamlık v.b. yüksek*memuriyetler işgal eden kimseler, şairler müderisler, ilim adamlarıdır.
 

Halk Edebiyatında Mektup

Her ne kadar ilk derli toplu mektup örneklerine "münşeat" kitaplarında rastlıyor olsak da yazının çıkışından beri mektuplaşmak bütün toplumlarda, insanların başvurdukları bir haberleşme yoludur ve bu mektupların, yazanın ve gönderilenin kültür seviyesine, aralarındaki ilgiye, rütbe farkına, ana, baba, oğul oluşuna, meslek durumuna göre başka başka olduğu görülür. Bunlar, özel olduğu oranda dili ve üslubu değişir; Aziz Mahmut Hüdâi veya Niyazi-i Mısrî'nin yazdıkları ile bir yeniçeri ağasının, bir yeni­çerinin yazdıkları arasında dil üslup yönünden, konuyu ortaya koyma açısından bir benzerlik olmadığı görülür. Ayrıca "münşeat" dışındaki mektupların dili yaşayan, konuşulan dildir. Halk Edebiyatı dahilin­de değerlendirilmesi gereken mektuplar da bu mektuplardır. Bunlar, ifadesiyle ne münşeat'lardakilere ne Tanzimat sonrası rastlanan adı belli yazar mektuplarına benzemezler. Bunları yazanlar, ne anlat­mak istiyorlarsa, onu düşündükleri ve konuştukları gibi kâğıda dökerler, "şey" kelimesini kullanmazlar, ne söyleyecekse, adıyla sanıyla söylemesini bilirler. Somut nesneleri anlatmakta bir zorluk çekmezler. Milletin asıl dili, duygu ve ruhu bunlarda kendini meydana vurduğu görülür.

Halk edebiyatında mektubun işlevi diğer sahalarda olduğu gibi öncelikle haberleşmedir. Âşıklar arasında dikkat çeken bir başka işlevi ise birbirlerinin bilgisini sınamak üzere muamma yöneltmektir. Halk şiirinde "mektup" terimi yerine başta name olmak üzere çeşitli kelime ve kavramlar da kullanıl­maktadır.

Tasavvuf Edebiyatında Mektup

Sûfîlerin mektuplaşmaya önem verdiği bilinir. Tasavvuf edebiyatı birikimi gözden geçirildiğinde birçok sûfînin mektuplarının "mektübât" genel başlığı altında bir araya getirildiği görülecektir. Sûfî mek­tupları incelendiğinde bu mektupların genellikle "irşat" aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Ama bu, mürşit konumundaki bir sûfînin talebelerine gönderdiği mektuplarda görülen bir olgudur. Bir sûfînin kendi anlayış düzeyindeki diğer bir sûfîye gönderdiği mektuplarda ise tasavvufun girift konularının söz konusu edildiği ve karşılıklı görüş alışverişinde bulunulduğu görülür. Ayrıca üstatlarıyla aynı beldede yaşamayan dervişlerin gördükleri rüyaları mektuplar aracılığıyla ilettikleri bilinen bir durumdur.

Mektübât türü kitaplarda yer alan mektuplar, bu mektupları ellerinde bulunduran kişilerden der­lenmiştir. Bir mektup külliyatı içinde aynı konuda farklı görüşlere rastlanabilmektedir. Çünkü her mek­tup gönderildiği kişinin ahvâline göre yazılmıştır ve bir kimseye hitap eden bir tavsiye veya açıklama başka birine hitap etmeyebilir.

 

Türk Edebiyatında Hususi Mektuplar

Hususi mektuplar yazan kadar yazılan kimsenin de birçok hususiyetlerini aydınlatır. Abdülaziz'in son devirlerinde Bilhassa Abdülhâmid devrinde fikirleri tehlikeli görülen şahsiyetler bazen sürgün ba­zen memuriyet bahanesiyle İstanbul'dan uzaklaştırılmıştır. Ebuzziya Tevfik ve Ahmet Mithat'ın sürgün hayatları kısa sürmekle beraber, N. Kemal ve Hâmid, kısmen Sezai hemen hemen ömürleri boyunca İstanbul'dan uzakta yaşamışlardır, işte bu yüzden edebiyatımızda mektup türünün geliştiğine şahit oluyoruz. Namık Kemal'in Avrupa’dan, Magosa’dan, Rodos ve Sakızdan dostlarına yazdığı mektup 1000den fazladır.

Kemal'in, şiir ve nesrimiz, R. Ekrem ve Hamid hakkında mütalaalarını aydınlatan mektuplar gibi Muallim Naci'nin de pek çok hususi mektupları vardır.

Naci'nin Sakız'dan İstanbul'da gelip Tercüman-ı Hakikat gazetesinin Kısm-ı edebi sütununu ida­reye başlayıncaya kadar geçen zamanda Ahmed Midhat Efendi'ye yolladığı mektuplarında aile hayatı, yetiştiği muhit, eserleri, devrinin bazı şahsiyetleri, me'muriyet hayatı ve dil sadeliği, şiir v.b. şeyler hakkında kıymetli notlarına rastlarız.

Abdülhak Hâmid'in de ciltler tutacak yekûnlukta mektupları vardır. Edebiyat tarihi tetkikleri bakı­mından mühim birer vesika olan bu mektuplar üslup itibariyle de değerli bir san'at eseri, ait olduğu nev'in en güzel örnekleridir.

1908'den sonra firar, sürgün, me'muriyet bahanesi ile merkezden uzaklaştırma gibi hadiseler, ikinci Meşrutiyet'in ilanı sebebiyle önlendiğinden ve mühim şahsiyetler umumiyetle İstanbul'da yerleş­miş olduğu için, hususi mektuplar bir evvelki devrede görüldüğü gibi revaçta değildir. İstanbul'un işga­linde önce Limni'ye, az sonra buradan Malta'ya nefyolunan Ziya Gökalp'in 1919-1921 yıllar arasında ailesine yolladığı mektuplar kayde değer.

Bazı şair ve muharrirlerimiz için me'muriyetleri dolayısiyle teftiş veya ihtiyari seyahatler, ayrı bu­lundukları dostlarına hususi mektuplar yazmaya vesile olmuştur; bunlar arasında bilhassa Ahmed Haşim ile Hüseyin Rahmi'nin mektupları kayde değer. İaşe'i Umumiye Teşkilatı Müftetişliği esnasında Anadolu'nun muhtelif yerlerini dolaşan Ahmed Haşim'in mektupları, cazip üslubu ile canlandırdığı mü­şahedelerini aksettirmektedir.

Yazımızın başından beri verilen izahlar, mektup nev'inin, Türk edebiyatının her devrinde zengin örnekler vücuda getirdiğini anlatıyor. Bu gün tarihe karışan münşilerin hayal kudretlerini aksettiren orijinal mevzulu, tertip cihetinden de orijinal, fikirlerini bir minyatür zarifliği ve inceliği ile işledikleri mek­tupları bir san'at değeri taşımaktadır. Mevzularını aşk duyguları, seyahat intibaları, uğradığımız milli felaket dolayısıyla vatani his ve düşünceler teşkil eden manzum mektuplarda, işlenilen bu fikirler ka­dar, kullanılan nazım şekilleri ve vezinler de çok mütenevvidir; bu tenevvü, tertip itibariyle de göze çar­par: İstidalar, tebrikler, asker ve köylü ağzımdan tertip edilen manzum mektuplardan başka, mizah vadisinde de kıymetli mahsullere rastlıyoruz. Türk muharrirleri birçok münakaşa ve tenkitlerini, seya­hat intibalarını, roman ve küçük hikâyelerini mektup tarzında tertip ederek bu nevi'den geniş ölçüde faydalanmayı bilmişlerdir. Namık Kemal’in, Recaizade Ekrem'in, Hamid'in, Muallim Naci'nin, kısmen Sami Paşazade Sezai'nin, Ahmed Haşim ve Hüseyin Rahmi'nin dostlarına yazdıkları mektupların he­men hepsi, hususi mektup nev'inin güzel birer örneği sayılabilir. Bilhassa Kemal'in hususi mektupları, yalnız düşüncelerini değil, muhitine ait her türlü hadiseyi de aksettirmektedir; muhitinin tanınmış veya tanınmamış simaları hakkında fikirlerini de ihtiva eden bu mektuplar, o devrin adeta bir karakter tablo­sudur. Ziya Gökalp'in ailesine gönderdiği mektuplar ise, Limni ve Malta'da geçen esaret hayatını, ken­disinin birçok hususiyetlerini aydınlattığı gibi, telkin ettiği fikirler bakımından da sosyal ve psikolojik kıymeti haizdir.
 

Cumhuriyet Döneminde Mektup

Yahya Kemal'den Mehmet Akif'e. Fikret Mualla'dan Cemal Süreyya'ya, Kemal Tahir'den Orhan Kemal'e. Cemil Meriç'ten Behçet Necatigil'e önemli bir mektup birikimi kitaplıklarımıza girdi. Özellikle 1980'lerden buyana mektup yayıncılığımız en verimli dönemini yaşıyor. Posta işlerinin taşıtların geli­şimine bağlı olarak gelişmesi Cumhuriyet sonrasında mektubun konumunu güçlendirdi. Giderek artan batı tesiri de mektubun edebiyat tarihi açısından önemine vurgu yaparak neşredilmesini sağladı. Diğer yanda değişen toplum yapısı ve ahlak anlayışı da mektubu "özel" olmaktan çıkardı. Eskiden edebiyat­çıların dostları tarafından neşredilen tek tük mektuplar şimdi araştırmacıların ve akademisyenlerin katkılarıyla gün yüzüne çıkıyor. Kendi mektuplarını neşreden yazarlardan, anne babasının mektupları­nı neşreden çocuklara kadar farklı eğilimler var. 80 sonrasında artık mektup yayınlarını takip etmek ciddi bir mesai gerektirmeye başladı.


Dost-Mektupları

Babasına yazdığı mektup ve kartpostallar bir yana bırakılırsa Yahya Kemal'in hemen tüm mektupları Cumhuriyet döneminde yazılmıştır. Edebiyatımızda mektuplarının hem muhafazası hem de yayını yönünden en talihlileri arasındadır Yahya Kemal. Hatta Ceval Kaya tarafından mektuplarının geniş bir bibliyografyası dahi hazırlanmıştır. Onun mektupları da Melek Celal Sofi, Nimet ve Leyla Hanımefendilere yazdığı mektuplar dışında dost mektuplarıdır. Nihat Sami Banarlı'dan Fazıl Ahmet Aykaç'a, Fuat Bayramoğlu'ndan Şevket Rado'ya kadar zengin bir mektup arkadaşı çevresi vardır Yahya Kemal'in. Ona en çok mektup yazan isimse Faruk Nafiz Çamlıbel'dir. Halide Edip Adıvar hiç şüphesiz Cumhuriyet döneminin en renkli simaları arasında. Hindistan- Başbakanı Nehru'dan meşhur medeniyet tarihçisi Arnold Toynbee'ye, Müzehher ve Vâlâ Nurettin'den Muazzez Tahsin Berkant'a kadar çok ilginç mektup arkadaşlıkları var. Yakup Kadri: Hasan Âli Yücel başta olmak üzere Yahya Kemal, Halide Edip, İzzet Melih gibi isimlerle mektuplaşmış. Mehmet Akif'in de birkaç mektubu dışındaki tüm mektupları 1923 sonrasıdır. En çok yazıştığı isimler, Mahir iz ve Eşref Edip.

Ahmet Hamdi Tanpınar: Bedrettin Tuncel, Hasan Âli Yücel, Adalet Cimcöz, Mehmet Kaplan, Sa­bahattin Eyüboğlu, Ahmet Kutsi Tecer'e ve başkalarına yazar. Halikarnas Bakılçısı ve Orhan Veli Ne­cati Cumalı'ya, Mithat Cemal Kuntay ve Orhan Seyfi Orhon Rıza Tevfik'e yazarlar.

Öyle görünüyor ki, Cumhuriyet'ten itibaren yayımlanan mektupların çoğu dost mektuplarıdır. Ca­hit Sıtkı Tarancı'nın Ziya Osman Saba'ya yazdığı mektuplar. Yaşar Nabi Nayır'a yazılmış "Dost Mektupları-Mektuplarıyla Edebiyatçılarımız-", Fikret Mualla'nın Dostlara Mektuplar'ı İsmet Özel - Ataol Behramoğlu mektuplaşması Mehmet Kaplan'ın Ali Söylemezoğlu'na yazdığı mektuplar, Aziz Nesin-Tahsin Saraç mektuplaşmaları bunların arasından kitaplaşmış olanlardır.

(Tercüme dergisinin Mektup Özel Sayısı olarak yayımlanan sayılarından kısaltılarak alınmıştır. (N.77-80 1964)