Ansızın hayatımızdan ayrılıverdi mektup. Şimdilerde sadece kredi kartı ekstresi, fatura ya da sınav sonuçlan ismimize postalanıyor. Postacı sadece fatura ve kargo bırakmak için çalıyor kapımızı. Oysa beş-on yıl öncesine kadar önemli bir yere sahipti o duygu yüklü zarflar. Posta kutumuzda heyecanla açılıp okunmayı beklerdi. Gurbete yolu düşenin ardından "Mektupsuz koma beni!" cümlesine karşılık yazılırdı nice satırlar. Hele bir de gurbet elden ana-babaya, eşe-dosta yazılıyorsa, hasret taşırdı her bir harfinde. Tarihin tozlu sayfalarını karıştırınca bilim adamlarından siyasetçilere edebiyatçılardan müzisyenlere kadar birçok ünlü ismin mektuplaştıklarını görüyoruz. Kadim bir geçmişe sahip nameler, edebiyatta ve tarihte önemli bir araştırma alanı esasında. En mahrem hislerimize tercüman olan mektubun hayat serencamına isterseniz gelin bir de beraber bakalım.
Sosyal ağlar öyle kuşattı ki dört bir yanımızı artık ne uzun uzun yazmaya ne de onları postalamaya vaktimiz var. Oysaki geçmiş yıllarda hem sıradan insanların hem de edebiyat dünyasının vazgeçilmeziydi mektuplar. Sanatçı ve yazarlar arasındaki mektuplaşmalardan o döneme dair çok şey öğrendiğimiz de bir gerçek. Ünlü edebiyatçılar, âlimler, bilim adamları ve sanatçıların birbirleriyle yazışmaları, hem dönemsel okumaya hem de edebî tahlile tabi tutulduğunda tarihsel sürece ilişkin önemli ayrıntılara, ulaşılabiliyor. Örneğin İslâm edebiyatında duygu yüklü satırlar, süslü nesir örneklerini barındırır heybesinde. İmam Rabbani, Gazali, Mevlânâ, Muhyiddin-i Arabî ve Bediüzzaman gibi büyük mütefekkir ve veliler içinse düşünceleri anlatmanın yanında bir eğitim ve terbiye vasıtası olarak da kullanılır mektuplar. On dokuzuncu yüzyılın şairlerinden Fuzuli'nin Nişana Celâlzâde Mustafa Çelebiye yazdığı 'Şikâyetname' bu yazın türünün en güzel örneklerinden. Edebiyat meselelerinin tartışıldığı önemli eserlerden biri de hiç şüphesiz Beşir Fuad ile Fazlı Necib'in karşılıklı yazışmalarının toplandığı 'Mektubat'. Ayrıca Ziya Gökalp’ın ailesine gönderdiği mektuplar, yazarın özel hayatının yanında farklı konulardaki görüşlerini de yansıtır. Örneğin Kemal Tahir'in eşine yazdıkla, yaşadığı dönemin ve ülkenin resmini çizer, yaşam koşullarına dair ipuçları verir. Roman ve hikâye yazanlar da mektubun o sihirli dünyasından nasibine düşeni alır hiç kuşkusuz. Halit Ziya'dan Ömer Seyfettin ve Sait Faik'e kadar birçok ismin hikâyelerinde mektubun o sıcak esintileri kendini hissettirir.
Sürgün ve tutuklanmaların ardında bir anlamda konuşma aracı olan mektuplara ne demeli peki? Namık Kemal Magosa zindanından yazdığı bir mektupta "Daha çok mektuplarla konuşacağız." diyerek sürgün ve tutuklamaların konuşma aracı olan mektuba atıfta bulunur. Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Sabaya mektubunda şiirden, sanattan ve dil endişesinden bahsederken kız kardeşiyle yaptığı yazışmalarında ise özlemlerini, gündelik kaygılanın anlatır. Örneğin Tarancı'nın Sabaya yazdıkları olmasaydı Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının şiiri ışıksız kalacaktı belki de. Zira bu iki önemli şahsiyetin mektuplaşması tarihî açıdan oldukça önemli. Yazıldığı döneme ışık tutan bu mektuplar; ailevî, sosyal, psikolojik durum ve meselelerin yara sıra fikir ve sanat olaylarına da kaynak bir anlamda Zira on yedinci yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla kadar çeşitli fikir ve sanat adamlarının görüş ve düşüncelerini, bu yazışmalardan öğreniyoruz.
Goethe'nin mektuplarıysa ciltlerle yayınlanır ölümünden sonra. Mektup demişken Rus edebiyatına değinmeden geçmeyelim isterseniz. Üzerinde durulması gereken yazarların başında Lev Tolstoy gelir. Tolstoy, dünyanın her köşesinden kendisine mektup gönderenlere edebiyat, felsefe ve eleştiri alanında son derece önemli namelerle karşılık verir. Benjamin Franklin mektup biçiminde kaleme aldığı birtakım gazete yazılarında sık sık toplumsal konulan işler. Kafka ve Dostoyevski de edebiyat ve mektup ilişkisi denince akla gelen ilk yazarlardandır. Edebî yanlarından öte içinde bulundukları şartlan da barındırır onların eserleri. Romanlarında mektupların ayak izlerini görebiliyoruz zira.
Edebî mektuplardan bahsettik bahsetmesine de siyasî mektuplara değinmeden bu serencamı noktalamak olmaz. Adnan Menderes'in idamından önce bir asker vasıtasıyla gizlice Gıyaseddin Emre'ye gönderdiği mektup, yakın tarihimize ışık tutan sayısız belgelerden biri sadece. Menderes'in son yazdıkları da siyasî mektuba en güzel örnektir: "Sizlere dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes, hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığımız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kararı metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine de 1950'de kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes'in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir." Bu açıdan bakıldığında Kanunî Sultan Süleyman'ın Fransa Kralı Fransuva'ya yazdığı mektup da oldukça önemli. Mektup niteliğinde olan bu ferman, tarihî bir misyonu yüklenmenin yanı sıra bir döneme tanıklık eder.
Mektubun tarihini, edebiyatla olan bağını, nereden gelip nereye gittiğini sorgularken geldiği hazin noktaya hep beraber şahit olduk oluyoruz. "En son ne zaman mektup yazdınız?" diye sorsak, birçoğunuzdan ses çıkmayacağı aşikâr. Zira bırakın yazmayı en son ne zaman mektup aldığımızı bile hatırlayamıyoruz. Gelecekte ünlü yazar ve sanatçıların Facebook ya da Twitter yazışmalarını belki de mektup gibi okuyacağız. Şimdiki yazılanlar üzerinden bu dönemi, dönüşümleri, karakterleri okuyup tahlil edeceğiz belki de. Kim bilir? This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Kaynak: Türk Dili Dergisi. 'Mektup Sayısı' (1974). Türk Dil Kurumu Yayınları, 'Güzel yazılar mektuplar'. S'İMGE 'Kültür ve Edebiyat Seç kist (2004), AYRAÇ, Aylık kitap tahlili ve eleştiri dergisi (2012)
HAYATINIZDA MEKTUBA YER AÇIN
“Çoğu zaman ulaşamadığımız kişiye yazıyla anlatmaya çalışırız meramımı-Bunu en çok da e-posta yoluyla yapıyoruz. Akademisyen Prof. Dr. Ramazan Korkmaz mektubun bir tür iç çekiş ve iç konuşma olduğunu, çoğu zaman da onu başkalarına değil kendimize yazdığımızı söylüyor. Bu bakımdan Korkmaz mektupları, bireysel varlığımızın açıldığı içtenlik mekânları olarak tanımlıyor: "Orada olduğumuz gibiyiz; samimi, içten, sıradan ama kendimiz... Mektupları yazanlar kadar onu alanların da aynı varlık alanlarını paylaştığını, dolayısıyla karşılıklı bir oluş serüvenine çıktıklarını görürüz." Yazar Cihan Aktaş, mektubun hayatındaki yerini çok ayrı bir nitelemeyle anlatıyor: "İlkokuldan sonra yatılı okula gittiğim için mektup, benim dünyamda en az altı yıl boyunca yatılı okul atmosferinde uzaklardaki ailemle bağımı koruyan bir güvercin kanadı aydınlığıydı.”
TUGBA MEZARARKALI
Yeni Bahar 8 Mart 2012